Germaine Tillion'un 1966'da Fransada Editions du Seuil'in yayınladığı Harem ve Kuzenler'i (Le Harem et les Cousins) nihayet 40 yıl sonra Türkçede de okuyacağız.
Metis Yayınlarından Şirin Tekeli ve Nükhet Sirman'in çevirdiği, Müge Gürsoy Sökmen'in yayına hazırladığı kitap arka kapakta şöyle anlatılıyor.
"Geleneksel Akdeniz toplumlarının ortak özelliği olan akraba evliliği, kan davası, namus cinayeti, kadınların mirastan mahrum edilmesi ve başörtüsü gibi geleneklerin ortaya çıkışını ve gelişimini araştıran bu kitapta Germaine Tillion, kimliğin ve kültürel yapının her bir toplumun kendi özünden değil, düpedüz toprağa el koyma biçiminin örgütlenmesinden ve bu örgütlenmenin farklı toplumsal akımlar karşısında geçirdiği değişimden kaynaklandığını ileri sürüyor.
Hıristiyan ve Musevi topluluklara ait hatırı sayılır mirastan da örnekler vererek, kadın bedeni üzerinde hak iddiasında bulunan ve günümüzde yanlış olarak İslamiyet'e atfedilen sosyal örgünün köklerinin ta tarihöncesi çağlarda, neolitik toplumda yattığını gösteriyor.
Özellikle akrabalığın nasıl ekonomik, siyasi ve ahlaki bir düzen olduğunu anlatışıyla, günümüz Türkiyesi'nde açığa çıkan kimi tartışmaları bildik modernleşme tartışmalarının ötesinde, çözülen toplumsal yapıları da dikkate alarak yorumlayabilmemiz için çok önemli bir fırsat sunuyor. "
Bu fırsatı değerlendirmek gerek; hele de aşağıda özetini bulacağınız Şirin Tekeli'nin özetlenmiş önsözünü okuduktan sonra...
Geçen yüzyılın büyük hanımefendisi
Germaine Tillion'un elinizdeki kitabıyla benim tanışmam hayli eski bir döneme gider. Doçentlik tezim için çalışırken literatür taraması sırasında bu kitaba rastlamış, hemen sipariş verip okumuştum (1). Çok ilginç bir kitap olduğunu düşünmekle birlikte, o sırada çalıştığım, seçilmişler üzerinde odaklanan "siyasal iktidar/kadın" sorunsalına doğrudan bir katkıda bulunduğunu düşünmemiştim.
(...) Tillion'un eserini gözden kaçırmamın (antropoloji formasyonu almadığım düşünülürse daha bağışlanır bir kusur...) bir nedeni de bu olsa gerek. Ve bu, yalnız benim için değil, Tillion'u okuyup da önemini kavrayamayan birçok başka sosyal bilimci (yerli/yabancı) için de geçerli (2). Tillion, kişiliğine ve eserine derinden inanan ve sahip çıkan küçük bir azınlık dışında (3), dünya genelinde hak ettiği ünü kazanamamış, hatta hakkı yenmiş, çok önemli bir sosyal bilimcidir.
Bugün bu gerçeği görmemde geçen yıl yazdığım bir yazı için yeniden, hayal meyal hatırladığım Harem ve Kuzenler'e başvurma gereği duymam rol oynadı. Büyülendim. Mutlaka Türkçeye çevrilmesi gerektiğini düşündüm. Ve, Germaine Tillion'u tanıma serüveni benim için bu çeviri kararının alınmasından sonra başladı.
Türkiye'de çok az kişinin tanıdığı, tanıyanların da hakkında pek çok hataya düştüğü bu olağanüstü kadını, biyografisini yazan Jean Lacouture'ün deyişiyle 20. yüzyılın bu "büyük hanımefendi"sini (4), çok yönlü kişiliğiyle tanıtmaya çalışmak bu sunuş yazısının amacı.
Germaine Tillion, 1907'de Fransa'nın Haute-Loire bölgesi eşrafından Katolik bir ailenin iki kızından büyüğü olarak dünyaya geldi (5). Latince ve eski Yunancayı içeren iyi bir klasik eğitimden sonra bir süre psikoloji okudu, ardından, Durkheim'ın yeğeni, o yılların en önde gelen etnoloğu olan Marcel Mauss'un Sorbonne ve College de France'ta verdiği derslerin tutkulu bir müdavimi oldu.
(...) Tillion, 1934'te, Mauss'un eğittiği genç bir kadın etnolog olarak sahaya çıkabilmesini, o yıl Londra'da toplanan hepsi erkek uluslararası bir antropologlar heyetinin tarihlerinde ilk defa "kadınlara da şans tanıma" kararı almalarına borçludur. Hayatının pek çok olayını değerlendirirken kullandığı "tesadüf ve talih kuşu" bu kez onun başına konmuştur. Her genç etnolog gibi uzak diyarları keşfe çıkmayı umarken, talih onu o sırada Fransız kolonisi olan Cezayir'in Aurès bölgesine, aslında hiç de fazla uzak olmayan bir "Akdeniz" yöresine göndermiştir (6).
Aralarında yaşadığı, Kuzey Afrika'nın Ahmar Kaddu dağlarının Sahra çölüne bakan yamaçlarında yerleşmiş Berberi kabilelerinin dilini öğrenerek, dostluğunu kazanarak, birkaç yüzyıla uzanan sözlü tarihlerinin çetelesini çıkartarak geçirilen altı yıl. Radyo yoktur, gazeteler gecikmeli olarak ara ara gelir... Ama, kendisini bir "etnologdan çok etnograf olarak" (7) görmek isteyen Tillion, o yıllarda Avrupa politikasında kopan fırtınalardan çok, içlerinde yaşadığı kabileler arasındaki çatışmalarla ilgilidir ve hatta, zaman zaman, kazandığı saygın konumdan yararlanarak arabuluculuk bile yapar (8).
Araştırmasını tamamlayıp tezini yazmak ve savunmak üzere Fransa'ya döndüğü tarih 8 ya da 9 Haziran (9) 1940'tır. (...) Tillion, 17 Haziran'da Petain'in Almanya'dan "ateşkes" talep ettiğini öğrendiği anı anlatırken "kustuğunu" söyler (10). (...)
Böylece, Cezayir'in Aurès köylülerini Parislilerden belki de daha iyi tanıyan Germaine Tillion, kendisini "Direniş" hareketinin ilk örgütlerinden birinin içinde bulur (11). (...)
Savaş esirlerini kaçırmak, sahte belgeler düzenlemek, gizlenecek evler bulmak, yakalanan üyelerini hapishaneden kaçırma teşebbüsleri ve son kertede Londra'daki General de Gaulle yönetimindeki direniş hareketine aktarılmak üzere istihbarat toplamak... Direniş hareketiyle ilgili olarak çevrilmiş filmlerden bildiğimiz nice sahne!
(...) Sonunda, 1942'de o ilk ve oldukça acemi örgütlerin (12) en büyük korkusu olan "ihbar" onu da bulur. Örgüt üyesi olan bir rahip onu ele verir. Önce Paris'te hapse atılır. Sonra da sürgüne mahkûm edilir. Gönderildiği yer Ravensbrück'tür.
(...) Kampa varışının haftasına kalmadan temerküz kampının nihai amacını -toplu imha- ve oraya Auschwitz'den ve başka kamplardan gönderilmiş kadınlardan Yahudilere yönelik olarak uygulanmakta olan soykırım gerçeğini (13) öğrenen Tillion, bu ölümcül dehşete karşı koymanın tek yolunun anlamak, bilmek ve direnmek olduğunu da kısa zamanda kavrar. (...). Germaine Tillion bu politikaya onu kişisel olarak çok derinden sarsan bir de kurban verecektir: Kendisinden bir yıl sonra Ravensbrück'e gönderilen, saçları bir gecede ağaran ve belki de bu beyaz saçları yüzünden gaz odasına ilk gönderilenler arasında yer alan, annesi Emilie Tillion.
Yaşama ve tanıklık yapma isteğini bu trajediden sonra kaybetmesine rağmen, 1943'te 7 000'i Fransız 17 000 dolayında kadının kapatıldığı bu kamptan 1945 yılında kurtulmayı başaran az sayıda kadından biridir. (...)
Kamptan birlikte kurtulduğu ve hayat boyu dost kalacağı küçük bir grup kadın -ki aralarında Germaine'e "Kouri" derler- onu, 1945'ten itibaren, uluslararası mahkemelerde Ravensbrück kampıyla ilgili tanıklık yapmak üzere temsilci olarak seçer. Böylece, Tillion'un hayatının, Jean Lacouture'ün onunla ilgili biyografiye verdiği çok anlamlı başlığı kullanarak söylersek, "tanıklık kavgası" dönemi başlar (14).
(...) İlk kez 1946'da yayımlanan bu kitap, İkinci Dünya Savaşı arşivlerinin açılmasından sonra 1972 ve 1987'de iki kez elden geçirilmiş ve genişletilmiştir (15). Günümüzde, Germaine Tillion'un Ravensbrück'ü Primo Levi'nin ve David Rousset'nin (16) birinci elden yaşadıklarına dayanarak kaleme aldıkları büyük klasiklerin yanındaki saygın yerini korumaktadır.
Savaş sonrasında Germaine Tillion, etnoloji dersleri vermek üzere École des Hautes Études en Sciences Sociales (EHESS) bünyesinde çalışır (17) ve elinizdeki kitapta da değindiği, Akdeniz ülkelerini içine alan çok sayıda araştırma misyonu gerçekleştirir. (...) 1954'ten itibaren çeşitli aşamalarında müdahil olduğu Cezayir savaşı. Kendisi de Cezayir kökenli olup bu savaşa başından karşı çıkan Jean Daniel, kendisini hayatta en çok etkileyen şahsiyetlerden biri olarak saydığı Germaine Tillion'dan söz ederken, "hayatının her önemli karar anında, ki bu bizlerin hayatının da en belirleyici anı olmuştur, o, olunması gereken yerde olmuştur; salt orada olunması gerektiği için..." (18) der. İşte Cezayir savaşı da, hayatının böyle önemli bir anıdır.
1954'te Germaine Tillion 47 yaşındadır ve Mauss'un öğrencisi iken tanıştığı eski arkadaşı etnolog Jacques Soustelle, Cezayir genel valisi olarak ondan destek ister. (...) Etnolog olarak altı yılını geçirdiği Cezayir'de çok iyi tanıdığı Berberi kabileleriyle iyi ilişkilerini sürdürmüş olan Tillion, Soustelle'in teklifini kabul eder. Yerinde yaptığı incelemeler, onun ayrıldığı 1940'tan beri Cezayir'de şartların çok kötüye gittiğini ortaya koymuştur ve Tillion bulgularını 1957'de yayımlanacak küçük bir kitapta toplar. (19)
(...) Direniş hareketinden beri yakın dostu olup "uluslararası planda temerküz kampları ve kötü muamele" konusunu takip eden David Rousset'nin önerisini kabul eder ve 1957'de, Cezayir hapishanelerinde bir inceleme misyonuna katılır.
(...) Tillion'a göre, halka ateş açan FLN teröristleri ile teröristleri idam eden ve halka işkence yapan Fransız polisiyle ordusu, "şiddet sarmalını karşılıklı olarak tırmandıran, dolayısıyla birbirlerini tamamlayan iki düşmandır." (20).
(...) 1957'de yayımlanan Cezayir ile ilgili kitabı üzerine onunla konuşmak isteyen, FLN'in silahlı gücünün önderlerinden -o zaman adını bilmediği- Yusuf Saadi ile, Kesbe'de gizlice buluşmayı kabul eder; görüşme sırasında tepeden tırnağa silahlı olan Saadi ve bir adamıyla beş saat konuşur ve sonunda onları tek taraflı bir ateşkes için ikna eder. Karşılığında Fransız hükümetini de idamları ertelemeye ikna etmeye çalışacaktır. Edemez, ama Saadi sözünü tutar. Sonradan Saadi yakalanıp idam talebiyle yargılanırken, başka idam mahkûmları gibi onu da idamdan kurtarmak için çabalayacak ve Saadi ile aralarında gerçekleşen görüşmeyi aktararak onun lehine tanıklık yapmak üzere mahkemeye çıkacaktır. (21) Kısacası, "yüzü olmayan canavar" olarak nitelediği koloniciliğe olduğu kadar, koloniciliğin tasfiyesinin aldığı "çirkin biçime, yani savaşa" karşı da savaş açar. (22) 1958'den sonra General de Gaulle'ün Cezayir savaşına son verme vaadiyle iş başına gelmesinin ardından, Cezayir'le ilgili birinci elden bilgileriyle onu da aydınlatmaktan çekinmeyecektir (23).
Cezayir savaşının bitmesinden sonradır ki Germaine Tillion ilk tutkusuna, Akdeniz kadınının çilesini anlamaya ve anlatmaya geri dönebilecektir. İşte elinizdeki kitap, araştırması 1934'te başlatılıp, bulguları bundan ancak yirmi yıl sonra yazılabilen ve ilk baskısı 1966'da yapılan bu kitaptır: Harem ve Kuzenler (.24)
Kitabın antropolog gözüyle değerlendirmesini, çeviriyi birlikte gerçekleştirdiğimiz Nükhet Sirman' a bırakıp, ben bugün 98 yaşında olan Germaine Tillion'un hayatının son döneminde verdiği başka kavgalara değinerek bu sunuşu noktalamak istiyorum. (...) Geçmişteki çok iyi bilinen kavgalarının dışında, son yıllarda 'kaçak göçmenler' konusuna önem verdi. İnsan haklarını savunan çeşitli derneklerle işbirliği yaptı. 1960'lardan beri dünya hukukunu geliştirme derneğinin başkan yardımcılığını yürüttü, BM'de 1965'te demografi konusunda, 1969'da 'su, hava ve gürültü kirliliğine karşı halk sağlığını koruma' konusunda tavır aldı. Azınlıkların, bütün azınlıkların korunması öncelikli konularından birisidir. Etnolog olarak sahip olduğu bilgi birikimini, Amerikan yerlilerinin (Atpaya), Kürtlerin, Tuareglerin hizmetine sundu. 1973-74'te açlığa karşı BM programının başlatılması için çalıştı. Merkezi Londra'da bulunan The Anti-Slavery Society ile işbirliği yapan köleliğin sonlandırılması için eylem programında etkin oldu..." (25)
Yirminci yüzyıl boyunca insanlığı tehdit eden çeşitli barbarlıkları yaşayarak, içerden tanımış ve bunlara karşı zorlu kavgalar vermiş olan Germaine Tillion ile ilgili olarak, onu çok yakından tanıyan Jean Daniel şöyle diyor:
"Verdiği kavgalar ona en korkunç barbarlığın içinde bile saklı olan ışığı görme yetisini kazandırdı. Bana göre Germaine Tillion, verme, paylaşma, değiş tokuş erdemlerinin cisimleşmiş halidir. Bu vasıflar ancak bir azizede bulunabilir değil mi? diyen olursa da, Beethoven alınlı ve köylü çeneli bu kadının geniş alnının ironiyle buruştuğunu ve gözlerinden hınzırca bir ifade geçtiğini görürsünüz. İyi anladınız. Ben bu büyük hanımefendiyi seviyorum. Dahası: O, benim biten yüzyılın sonunda insanlığın gidişatıyla ilgili olarak taşıdığım kötümserliği azaltan tek kişidir." (26)
Ben bu büyük hanımefendiyi şahsen tanımadım, ama iyi anladınız; ben de onu seviyorum. Hem de çok... Bodrum, 2005
1. Doçentlik tezime dayalı Kadınlar ve Siyasal-Toplumsal Hayat (İstanbul, Birikim, 1982) kitabımın kaynakçasında yer alır.
2. Türkiye'de Tillion'u okumuş, anlamış ve kendince yorumlamış ender sosyal bilimcilerden birisi Deniz Kandiyoti'dir. Çeşitli yazılarındaki "Ortadoğu patriarkası" tartışması ve kadınların kendi aralarında kuşak temelinde kurdukları hiyerarşiyle ilgili geliştirdiği ilginç görüşler için bkz. Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar, İstanbul, Metis, 1997.
3. Esprit dergisi, 2000 yılında yayımlanan Şubat sayısını Germaine Tillion'a ayırdı. Bu özel sayıyı hazırlayanlar, katkıda bulunanlar, onu 1940'lardan beri tanıyan, çeşitli kavgalarında yanında olmuş, Geneviève de Gaulle-Anthonioz, Denise Mierka-Verney, Pierre Vidal-Naquet, Jean Lacouture, Jean Daniel gibi dostları ve Camille Lacoste-Dujardin gibi eski öğrencileriydi.
4. Jean Lacouture, Le témoignage est un combat, Seuil, 2000, "La Dame de Plouhinec" bölümü, s. 321 vd. Tillion'la ilgili sık rastlanan hatalardan biri bir isim benzerliğinden kaynaklanır. Charles Tillon, Fransız Komünist Partisi'nin, parti politikaları konusundaki eleştirel görüşleri nedeniyle 1950'lerde ihraç edilen eski politbüro üyesi ve bakandı. Pek çok kişi bu isim benzerliğinden dolayı Germaine Tillion'u komünist, kimileri de temerküz kampı deneyimi nedeniyle Yahudi zannetmektedir.
5. Çok özet olarak verdiğim hayat öyküsünün detayları için bkz. Jean Lacou-ture, a.g.e., s. 9-17; hocası Mauss'la ilişkisi konusunda bkz. s. 17-35.
6. Bu serüvenin bir masal gibi hikâye edilişi için bkz. Germaine Tillion, Il était une fois l'éthnograpie, Seuil, 2000. Tillion, ilk etnolojik araştırmasının bulgularını, Nazilerden kurtarabildiği notlarını masasının sol tarafında altmış yıl beklettikten sonra ancak 2000'de yayımlayacaktır.
7. Harem ve Kuzenler, s. 47.
8. Il était une fois l'éthnograpie, s. 129-32. 1936'da hasım fırka tarafından kürtaj yaptığı için ihbar edilen evli bir kadın yüzünden köye gelen jandarmayı, kadının kürtaj değil büyü yaptığına inandıran Tillion, büyü kürtajdan farklı olarak Fransız yasalarına göre suç sayılmadığı için, hem kürtaj yapan kadının mensup olduğu fırkanın hem de iki fırkanın mensup olduğu aşiretin şerefini kurtarmış, böylece aralarının düzelmesine katkıda bulunmuştur.
9. Germaine Tillion, La traversée du mal (Jean Lacouture ile yapılmış görüşme), Arléa, 2000, s. 40.
10. La traversée du mal, a.g.e., s. 43.
11 . Kurtuluş dönemindeki kayıt işlemleri sırasında adını da kendisinin koyduğu ilk "Direniş" örgütlerinden biri, "Musée de l'Homme" örgütüdür. Bu örgüt üzerine yapılmış en iyi -etnografik- etüdlerden biri de ona aittir: Germaine Tillion, "Première Résistance en zone occupée; du côte du réseau 'Musée de l'Homme Hauet-Vildé'", "Les Vies de Germaine Tillion..." içinde, Esprit, Şubat 2000, s. 106-24. Bu konuda ayrıca bkz. Julien Blanc, "Le réseau du Musée de l'Homme", Esprit, Şubat 2000, s. 89-103. Blanc, bu konudaki doktora çalışmasında özellikle bu ilk direniş örgütünde kadınların tuttuğu ağırlıklı yerin altını çizmektedir.
12. Direniş hareketinin bu ilk günlerinde henüz Berlin ile Moskova arasındaki "saldırmazlık" paktı geçerli olduğu için, sonradan hareketin örgütlü kanadında ağırlıklı bir yer tutacak olan komünistler -Edgar Morin gibi tek tük birkaç istisna bir yana bırakılırsa- direnişe katılmamışlardır. Bkz. La traversée du mal, a.g.e., s. 52.
13. Ayrıca kampa Rusya'dan gönderilen Margaret Buber-Neumann gibi komünistlerden benzer kampların Stalin tarafından da kurulduğunu 1942'de öğrenmiştir. İki sistemdeki kampların tartışması için bkz. La traversée, a.g.e., s. 84.
14 . Lacouture'ün kitabına verdiği başlık şudur: "Tanıklık bir Kavgadır", bkz. Le témoignage est un combat, Seuil, 2000.
15. Ravensbrück, Seuil, 1973 ve 1988.
16. Primo Levi, Les naufragés et les rescapés, Paris, Gallimard, 1986; David Rousset, l'Univers concentrationnaire, Paris, Ed. Du Pavois, 1946.
17. Yetiştirdiği öğrencilerle ilgili olarak bkz. Camille Lacoste-Dujardin, "Le souci de la femme mediterranéene. Des Aurès au Harem et les Cousins", Esprit, Şubat 2000, s. 148-54.
18. "Lumière ou barbarie", Esprit, Şubat 2000, s. 147; ayrıca bkz. Germaine Tillion, Les ennemis complémentaires, Edition Tirésias, 2005, "Önsöz".
19. L'Algérie en 1957, Ed. De Minuit; sonradan L'Afrique bascule vers l'avenir adıyla yayımlanacaktır (1961, 1999).
20. Cezayir savaşı sırasındaki kavgasını anlattığı kitaba verdiği ad da budur: Les ennemis complémentaires, a.g.e.
21. Bu gelişmeler için bkz. Les ennemis, a.g.e., s. 257-73. Kamuoyu bu görüşme konusunda bilgilendiğinde, Cezayir savaşında devleti suçlayan ama suçlamak dışında bir şey yapmayan Simone de Beauvoir, Tillion'u maceracı olduğu için eleştiren satırlar yazar. Tillion'un cevabı, le Monde gazetesinde "lettre ouverte à Simone de Beauvoir" başlığıyla yayımlanır. Ama bu polemik, iki kadının sonradan, yargılanan Cezayirli kadınların davasında yan yana gelmelerini önlemeyecektir. Bkz. Jean Lacouture, Le témoignage, a.g.e., s. 274-5.
22. Jean Lacouture, Le témoignage, a.g.e., s 272.
23. Bkz. Les ennemis, a.g.e., belgeler bölümü, s. 311 vd. Cezayir savaşına müdahil olduğu sırada geliştirdiği bir düşünce, sonradan de Gaulle tarafından benimsenecek ve tutukluların cezaevinde oldukları sürece eğitimlerini sürdürerek diploma almaları mümkün hale getirilecektir.
24. İkinci baskısı 1974'te yapılan kitabın İngilizce çevirisi, The Republic of Cousins (Al Saqi Books, Londra) 1983'te, İspanyolca çevirisi, La condición de la mujer en el área mediterránea (Ed. 62, Barcelona), 1993'te yayımlanacaktır. Ayrıca bkz. Olivier Mongin, "L'Anthropologue et l'avilissement de femmes: à propos du Harem et les Cousins", Esprit, Şubat 2000, s. 161-7.
25. Esprit, Şubat 2000, s. 159-60.
26. Esprit, Şubat 2000, s. 147. (AB)