Fotoğraf: AA - Arşiv
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUDER) Ege Denizi’nde meydana gelen ve İzmir’de 114 kişinin ölümüne, çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olan 6,9 büyüklüğündeki depremin ardından, deprem sonrası kadınların yaşadıkları sorunlara dikkat çekti.
Risklerin azaltılması ve yeni risklerin ortaya çıkmasını engelleyebilmek için sosyokültürel bağlamı da göz önünde bulundurarak, toplumsal cinsiyet temelinde afet sürecinde bireylerin psikososyal durumlarının tespitinin gerekliliğine işaret eden SHUDER, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşlarını ve meslek örgütlerini afet süreci ve sonrasındaki destek mekanizmalarının kadınların farklılaşan ihtiyaçları ve potansiyelleri göz önünde bulundurularak, hak temelli anlayış doğrultusunda toplumsal cinsiyete duyarlı şekilde yürütülmesi konusunda işbirliği ve dayanışmaya davet etti.
SHUDER’den yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Kadınlar riskli bölgeyi terk etmekte kararsız kalabiliyor”
“Deprem sırasında kadınlar, içselleştirilen toplumsal cinsiyet rol beklentileri doğrultusunda, giyimlerinin uygun olmaması nedeniyle riskli bölgeyi terk etmekte kararsız kalabilmektedirler.
“Yapılan araştırmalarda afetlerde kız çocuk, hamile, hasta, yaşlı, azınlık, göçmen, mülteci kadın ve LGBTQ+’ların ölüm oranının fazla olduğu ifade edilmektedir.
“Ayrıca içselleştirilmiş ‘iyi anne’ ve ‘iyi kadın’ özellikleri kadınların çocuklarının emniyetinden ve bakımından sorumlu duygusal, fedakar olarak görülmelerine ve çocuklarının yaşamını kendi yaşamlarından daha ön planda tutabilmelerine neden olabilmektedir.
“Temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanıyorlar”
“Deprem sonrasında da kadınların hareket özgürlüklerini kısıtlayabilen çeşitli durumlar söz konusu olabilmektedir.
“Yaşanan süreç sonrasında geçici barınma merkezlerinde kalan kadınlar, tuvalet ve banyo gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta kısıtlılıklar/güçlükler yaşayabilmektedirler.
“Ayrıca özellikle bekar ve deprem öncesinde ya da sırasında eşini kaybetmiş kadınlar kendilerini güvende hissetmemeleri nedeniyle, geçici barınma merkezlerinde yalnız kalmaktan korkabilmekte, bu nedenle hasarlı binada kalmayı tercih edebilmektedirler.
“Tüm bunlara ek olarak; kendi yaşam alanını terk etmek durumunda kalan kadınlar yaşanan afet sonrasında geçici barınma sorunları ve barınma yerlerindeki mahremiyet eksikliği nedeniyle fiziki, psikolojik şiddet, cinsel taciz gibi sorunları da deneyimleyebilmektedirler.
“Yardım paketlerinde ped olmuyor”
“Menstrüasyon dönemindeki kadınların hijyenik ped gereksinimleri bir diğer önemli husus olup, STK ve kamu kuruluşları aracılığıyla bireylere dağıtılan yardım paketlerinde hijyenik ped gibi kadınların ihtiyaç duyabileceği materyallerin olmaması, toplumsal cinsiyet körü bir uygulamayı temsil edebilmektedir.
“Önceki yıllarda yardım paketlerinin içeriğinin çoğunlukla erkekler tarafından belirlenerek yardımların dağıtımının da çoğunlukla erkekler tarafından yapıldığı görülmüştür. Afet planlama ve yönetim sürecinde kadınların aktif olarak yer almamasının kadınların cinsiyet temelli ihtiyaçlarını dile getirmelerinde ve bu ihtiyaçların karşılanmasında sınırlılıklar yaratabileceği düşünülmektedir.
“Deprem sonrası sosyo-ekonomik zorluklar”
“Kadınlar deprem sonrasında özellikle aile çözülmelerine bağlı olarak sosyo-ekonomik zorluklar da yaşamaktadırlar.
“Yapılan çalışmalar deprem sonrasında aile içi çözülmeler yaşandığını, çoğunlukla erkeklerin aileyi terk ettiğini, çocuklarıyla kalan kadınların ailenin ekonomik ihtiyaçları, çocukların bakımı, ev içi işlerin yapılması gibi sorumlulukları tek başlarına üstlendiklerini göstermektedir.
“Afet sonrası yaşanan aile içi çözülmelerin toplumsal cinsiyet temelinde dikkate alınarak bireylere danışmanlık hizmetlerinin verilmesi önemli olmaktadır. Örneğin, eşin terk etmesi veya kaybı halinde oluşabilecek durumlar için sosyoekonomik kapasiteyi artıracak ve çocuğun bakım yükünü kamusallaştıracak plan ve programların yapılması, sosyal koşullar temelinde kırılganlaşan kadının yaşamını devam ettirebilmesi açısından oldukça etkilidir.
“Kadınların kırılganlığı artabilmekte”
“İçinde yaşanılan toplumun kadınlara ve erkeklere yüklediği toplumsal rol ve beklentiler nedeniyle afet durumunda yaşanan sorunlar farklılaşabilmekte, kadınların kırılganlığı artabilmekte ve gereksinimleri de çeşitlenebilmektedir.
“Toplumsal cinsiyete dayalı sosyokültürel kısıtlamalar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan tüm bu kırılganlığı artırıcı faktörler göz önünde bulundurularak, afet yönetim sürecinin planlanması ve uygulamaların gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Ancak bu şekilde kadınların güçlenmelerine ve katılımlarına doğru bir anlayış geliştirilebilecektir.
“Afet eğitimi”
“Mevcut afet yönetiminde ‘mağdur’ olarak, daha fazla incinebilir olarak görülen kadın grubuna afet sonrasında daha fazla sorumluluk yüklenmektedir.
“Eşitliğin sağlanabilmesi adına toplumun afet yönetimi konusunda bilinçlendirilmesi son derece önemlidir.
“Kadınların bilgiye erişimleri oldukça kısıtlıdır. Kadınların eğitim oranlarının erkeklere kıyasla daha az olduğu Türkiye’de daha sonrasında yaşanabilecek olası depremler için başta kadınlar olmak üzere mahalli örgütlenmeler oluşturularak eğitimler verilmesi ve bilinç yükseltmenin sağlanması önerilmektedir.
“Bu bilinç yükseltme eğitimlerinde afet sırasında yapılacaklar, afet sonrası organizasyon, sosyoekonomik kapasite artırımı gibi konuların yer alması önerilmektedir.
“Eğitimler sürecinde özellikle kadınların kendi ihtiyaçlarını dile getirmeleri yoluyla cinsiyete duyarlı planlama yapılması ve planlama sürecine kadın katılımının sağlanması önerilmektedir.
“Kadınların afet planlama ve yönetimi süreçlerine katılımının afet sırasında kısa dönemli riskleri ve afet sonrasında uzun dönemli riskleri azaltacağı düşünülmektedir.
“Afet planlama ve yönetim süreci zararı azaltma, hazırlık ve müdahale gibi çeşitli aşamalardan oluşsa da, afet süreci ve sonrasındaki destek mekanizmalarının kadınların farklılaşan ihtiyaçları ve potansiyelleri göz önünde bulundurularak, hak temelli anlayış doğrultusunda toplumsal cinsiyete duyarlı şekilde yürütülmesi konusunda sivil toplum kuruluşlarını, yerel yönetimleri ve meslek örgütlerini işbirliği ve dayanışmaya davet ediyoruz.” (EKN)