Kadınların iş yaşamına katılım oranının düşük olmasının en önemli sebepleri arasında hamilelik ve maruz kaldıkları ekonomik şiddet yer alıyor. Yüksek eğitim gören kadınların yalnızca yüzde 61’i çalışıyor. Yüksek katılım gösterdikleri yöneticilik bölümlerinden mezun olan kadınların ise sadece yüzde 19,20’u yöneticilik pozisyonlarında çalışıyor. Bu pozisyondaki kadınlar cinsiyete dayalı birçok sorunla karşılaşıyorlar ve bu sorunlara maskülen karakterleri yeniden üreterek çözüm buluyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ferhunde Özbay’ın anısına düzenlenen “1st Ferhunde Özbay Memorial Conference: Family, Marriage & Women’s Employment in Turkey” başlıklı konferansın ikinci oturumunda farklı üniversitelerden katılımcılar kadının emek pazarı deneyimleri ile ilgili sunumlar yaptı.
1. FERHUNDE ÖZBAY ANMA KONFERANSI
1- Şemsa Özar: Kapitalist ve Patriarkal Sisteme Karşı Sloganımız 'Yaşam' Olmalı
2- Türkiye'de Aile ve Evliliği Tartışmak Tercih Değil Mecburiyet
3- Kadının İstihdamı, Kadınlık ve Beden
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesi, feminist akademisyen Prof. Dr. Ferhunde Özbay'ı 8 Nisan 2015'te kaybettik. Boğaziçi Üniversitesi Özbay'ın anısına düzenlediği konferansların ilkinin adını 1. Ferhunde Özbay Anma Konferansı: Aile, Evlilik & Türkiye'de Kadının İstihdamı (1st Ferhunde Özbay Memorial Conference: Family, Marriage & Women's Employment in Turkey) olarak belirledi.
9 Mart Cuma günü yapılan konferansın ikinci oturumu olan "Kadının Emek Pazarı Deneyimleri" Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Cenk Özbay’ın başkanlığında 13:45'te başladı. Hacettepe Üniversitesi’nden Cansu Güvenel Karaduman; Koç Üniversitesi’nden Aslı E. Mert; ve gene Hacettepe Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Ayşe Abbasoğlu Özgören birer sunum verdi.
Ayşe Abbasoğlu Özgören: “Çalışan kadınların yüzde 31’i çocuklarına bakıyor”
Hacettepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Ayşe Abbasoğlu Özgören “Insights on challenges against women’s employment in Turkey: The Context, Fertility Behaviors, and Economic Violence” isimli çalışmasında kadınların iş yaşamına katılım oranının düşüklüğünü doğurganlık değişkeni ve uğradıkları ekonomik şiddet üzerinden inceliyor ve demografik özelliklerin bu oranda nasıl bir etkisi olduğunu araştırıyor.
Çalışmasını yapmadaki motivasyonunun Ferhunde Özbay’ın “Nüfusu anlamanın yolu kadın üzerine düşünmekten geçer” cümlesi olduğunu belirtiyor. Gene Ferhunde Özbay’dan alıntı yaparak “ataerkil bir toplumda bütün kadınlar ‘ev hanımı’ ama bazıları çalışıyor” diyerek Türkiye’deki kadının durumunu özetliyor.
OECD ülkeleri arasında Türkiye kadının iş yaşamına katılım oranı en düşük olan ülke. Ayşe Abbasoğlu Özgören Türkiye’deki kadınların iş yaşamına katılımını etkileyen en önemli sebep olarak çocuk sahibi olmayı gösteriyor. Hamilelik döneminde işten çıkma oranının çok yüksek olduğunu ancak sonrasında işe geri dönüşün düşük bir oranda gözlendiğini belirtiyor. En verimli zamanlarında işten çıkmak zorunda kalan hamile kadınlar, en dezavantajlı grubu oluşturuyor.
Kurumsal düzeyde buna zemin oluşturan sebepler arasında ise kamu çalışanı anneler ile ilgili olan 657 numaralı Devlet Memuru Kanunu ile çalışan anneler ile ilgili olan 4857 numaralı İş Kanunu’nun birbirlerinden farklı olmasını, doğum iznini düzenleyen yeterli bir düzenlemenin olmamasını, okul öncesi eğitim oranının çok düşük olmasını gösteriyor. Okul öncesi eğitim oranı OECD ülkelerinde yüzde 82 civarındayken Türkiye’de bu oran yüzde 30,9’a düşüyor. Çalışsa da çocuğa bakmakla asıl yükümlü olan kişi kadın olarak görülüyor. Çalışan kadınların yüzde 31’i çocuklarına kendi bakıyor.
Önce annelik sonra iş
Kültürel düzeyde bunun sebepleri arasında kadının önce bir anne sonra bir çalışan olması gerektiğinin benimsenmesi ve erkeğin eve ekmek getiren kişi olduğu düşüncesinin yaygın olması gösterilebilir. Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu’nun 2013’te gerçekleştirdikleri bir çalışma katılımcıların yüzde 69’u ideal düzendeki bir ailede kadının evde oturup çocuğuna bakarken erkeğin dışarıda çalışması gerektiğini savunuyor. Doğurganlık ve işten ayrılma oranlarını gösteren veriler demografik veriler ile eşleştirildiğinde ise çok da şaşırtıcı olmayan bir sonuç ortaya çıkıyor. Bütün verilerin eğitim seviyesi, yaşadıkları bölge ve yaş değişkenleriyle oldukça orantılı olduğu gözleniyor.
Koç Üniversitesi’nden Aslı E. Mert “The transition of women from higher education to the labor market” isimli çalışmasında yüksek eğitimini tamamlayan kadınlarda işe katılımın neden düşük olduğunu araştırıyor.
Üniversite ve üzeri seviyede eğitim gören kadınların sadece yüzde 61’lik bir oranının iş yaşamına katkı sağladığını ortaya koyan çalışma, sebep olarak yüzde 34,6 oranında ev işlerini, yüzde 14,5 oranında erken emekliliği, yüzde 11,4 oranında ise çocuk bakımını gösteriyor.
Kadın ve erkeklerin girdikleri üniversiteyi bitirme oranı kıyaslandığında, oranın kadınlarda daha yüksek olduğu görülüyor. Tercih edilen bölümler arasında yöneticilik ile ilgili bölümler önde gelirken yöneticilik departmanında çalışan kadınların oranı ise yüzde 19 civarında kısıtlı kalıyor.
Yönetici pozisyonunda çalışan kadınlar
Cansu Güvenel Karaduman’ın araştırması ise zaten az düzeyde bir katılımın gözlendiği yönetici pozisyonundaki kadınların cinsiyete bağlı deneyimleri, iş yerinde karşılaştıkları sorunlarla nasıl baş ettikleri üzerine önemli veriler sağlıyor. Hacettepe Üniversitesi’nden Cansu Güvenel Karaduman ODTÜ Teknokent’te yer alan kadın yöneticilerin karşılaştığı sorunlar, bunlara karşı nasıl stratejiler geliştirdikleri üzerine “Women Manager’s Experiences and Strategies: The Case of METU Technopolis” isimli bir çalışma gerçekleştiriyor. Eğitimin artmasıyla birlikte kadın yönetici oranının da giderek arttığını görüyoruz. Ancak bu oran yüzde 9.4 oranında kısıtlı kalıyor.
Teknokent’te yer alan 320 şirketin 59 tanesi kadınlar tarafından kuruluyor. Bu 59 şirketten 31’inde kadın kurucular yönetici pozisyonunda çalışıyor. Geri kalan kadın kurucuların ise aslında kocası ya da babası yöneticilik yaparken kendi isimlerinin yalnızca kağıt üzerinde kaldığı tespit ediliyor. Yönetici pozisyonundaki kadınların 15 tanesi evli, 10 tanesinin çocuğu var. En büyük ortak noktaları ise hepsinin işini çok sevmesi.
İş yerinde karşılaştıkları sorunlar ise cinsiyet rolü normları, eve ve iş yaşamı dengesinin kurulması, çalışma ortamında karşılaşılan problemler olarak sıralanıyor. Bu sorunlarla başetmek için ise ev ve iş sorumluluklarını kendi üzerlerine alıyor, davranış biçimlerini değiştiriyor, erkeklerle uğraşmak yerine yerlerine bir sponsor bulup toplantılara onları gönderiyorlar.
Gittikleri toplantılarda iş arkadaşları tarafından el sıkmama, göz kontağı kurmama hatta orada yokmuş gibi yok sayılma gibi ayrımcı davranışlarla karşılaştıklarını belirtiyorlar. Bu tarz davranışlardan en az düzeyde etkilenmek için erkek gibi konuşma, erkek gibi giyinmek gibi maskülen özellikleri benimsemeye başladıklarını belirtiyorlar. Görüşme yapılan bir kadın yönetici toplantıya gittiğinde erkek iş arkadaşıyla iletişim kurabilmek için önceden tuttukları takımı öğrenip, misal Beşiktaş takımını tutuyorsa toplantıya gitmeden önce o hafta Beşiktaş maçı ile ilgili bilgilere çalışıp öyle toplantıya gittiğini belirtiyor.
Görüşülen kadınlar arasında yaygın görülen bir özellik ise içselleştirilmiş patriarki. Katılımcıların “iş yerinde nasıl başarılıysam evde de başarılı olmak zorundayım. İşte nasılsam evde de öyleyim” gibi cümleler kurduğu gözlemleniyor. Bir kadın yönetici ise ev işlerine yardımcı olması için bir kadın çalışan almak zorunda kaldığını bu bir kadın için çok aşağılayıcı ve üzücü bir durummuş gibi utanarak söylüyor.
Yönetici bir kadın: “Kadının kaprisiyle uğraşamam”
Görüşmelerinde cinsiyetleri yüzünden karşılaştıkları sorunlardan yakınmalarına ve bundan rahatsız olmalarına rağmen bu karşılaştıkları durumun onların diğer kadın çalışanlara karşı yaklaşımlarını değiştirmediğini görüyoruz. Şirketlerine kadın çalışan alırken kadın çalışanlara 3 yıl boyunca hamile kalmayacağını beyan eden sözleşmeler imzalatma, hatta hiç kadın çalışan almamaya varan uygulamalar ile karşılaşıyoruz. Bir kadın yönetici ise kadınların kaprisiyle uğraşmak istememesinden dolayı şirketinde kendisinden başka hiçbir kadın çalışan almadığını söylüyor.
Erkek egemen bir iş alanında az sayıdaki kadın yöneticilerden olan bu kadın yöneticiler Türkiye’nin genelindekiyle benzer sorunlar yaşıyorlar. Bu karşılaştıkları sorunlara ise maskülen karakterleri yeniden üreterek çözüm buluyorlar. (EÜ/HK)
* Fotoğraf: Ferid Demirel