“Evlilik/İzdivaç Programlarının Aile Kurumuna Olumsuz Etkilerinin Araştırılarak Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Alt Komisyon” geçtiğimiz günlerde Meclis’te kuruldu.
Ardından, komisyon çalışmalarının uzun süreceği, Eylül 2017’de başlayacak yayın döneminden önce bu programların yasaklanması için OHAL kapsamında KHK çıkarılacağına dair iddialar haberlerde yer aldı.
bianet’e konuşan sosyolog, akademisyen Feyza Akınerdem, “Bu programlarda bizim gerçekçi bulmadığımız birçok hikaye, insanların kendi hayatlarından oraya getirdikleri hikayeler. Eğer yasaklanırsa, elitist bir müdahale olur” diyor.
Medya ve iletişim alanındaki doktora araştırmasını evlilik programları üzerine yapan Akınerdem, “her şeyin çaresi olarak evliliğin gösterildiği” bu programların yasaklanmasına gerekçe olarak “aile değerlerine aykırı” denilmesini tutarsız bulduğunu söylüyor.
Son olarak, yıllar önce gündüz kuşağındaki kadın programlarının teker teker kaldırıldığını ve evlilik programlarının bunların yerini aldığını hatırlatırken, “Kaldırılırsa televizyon sektörü kendine yine çok izlenecek formatlar muhakkak bulacaktır. Bu hep böyle süregidecek” diyor.
“Türkiyeli izleyiciye uyarlanmış reality show’lar”
“Bir süre önce de bir grup izleyici, programlar yayından kaldırılsın diye imza kampanyası da başlatmıştı. Aslında bu izleyici tepkisi oldukça ilginç çünkü bu evlilik programları televizyonun 90’larda özelleştirilmesinden sonra oldukça deneysel ve çeşitli programların gündeme gelmesinin bir sonucu olarak, 2000’lerde aile ve evlilik odaklı, daha yerel formatlar arayışının bir sonucu olarak ortaya çıktı.
“Yani 90’larda devlet televizyonu tekelinden sonra büyük bir çeşitlilik oldu, 2000’lerin başında ise küresel rüzgarların etkisiyle gelen reality show’lar ve bunların yerel uygulamaları olan, Türkiyeli izleyicinin beklenti ve arzularına uygun program arayışının sonucu olarak evlilik programları çıktı.
“Televizyon, terbiye etmek için kullanılıyordu”
“Bir taraftan insanlar hem katılımcı hem izleyici olarak bunlara ilgi gösterdi. Bir taraftan da televizyonun, devlet televizyonu zamanlarından gelen pedagojik bir rolü var. Her zaman televizyon olanı değil, olması gerekeni gösteren bir mecra olarak kullanılmak istendi. Bu da aslında bir ulusu terbiye etmek, nasıl iyi-doğru vatandaş olunur’u göstermek amacıyla işleyen bir mecraydı devlet tekelindeyken.
“Özelleştirmeden sonra bu misyon biraz daha ortak zevklere, keyiflere, çoğunluğun beklentilerine uygun program yapmaya dönüştü.
“İnandırıcı gelmeyen hikayeler, gerçek”
“Evlilik programları seyirciyi cezbediyor ama bir taraftan da evlilik nedir, aile nedir, nasıl uygun eş olunur, nasıl geçmişin izlerinden kurtulup evlilikle yeniden bir hayata başlanır, gibi konularla ilgili çeşitli, bazen üzücü, bazen dehşete düşürücü insan hikayelerinin yer aldığı kanlı ve canlı programlar.
“Ben de bu programlardan birinin stüdyosunda uzun süre arka planda araştırma yaptım. O arada gördüm ki, bizim gerçekçi bulmadığımız birçok hikaye, insanların kendi hayatlarından oraya getirdikleri hikayeler. İnsan hikayelerinin nasıl aktarılacağı tabii ki evlilik programı formatı içinde belirleniyor.
“Devlet OHAL uygulamaları kapsamında bir yasaklamaya gitmek istiyor mu ya da araştırma komisyonunun önerisi ne, henüz bunu bilmiyoruz. Eğer yasaklama gelecekse, biraz paradoksal bir şekilde elitist bir müdahale olacak. Sonuçta sıradan insanların, çeşitli hayatlar yaşayan insanların hayatlarının anlatılmasına ve onların televizyona katılmasına engel olacak.”
“İzleyiciler, katılımcılar ve yapımcılarla müzakere edilebilir”
“Hiçbir toplumsallığa yukarıdan bir müdahaleyle şekillendirme getirilmesini uygun bulmuyorum. Bir problem varsa yapımcılar ve izleyicilerle bir görüşme yapılabilir ama bunu da kontrol etmek, formatı yeniden şekillendirmek üzerinden yapmayı doğru bulmuyorum.
“Benim çalıştığım dönemde, yapımcı da sunucu da müzakereye çok açıktı. Belki böyle müzakere alanları oluşturulabilir. Sadece televizyon sektörünün ihtiyaçlarına ve yüksek reyting çabalarına bırakılmamalı tabii.
“Çok çeşitli bir izleyici kitlesi var”
“Bu çok iğrenç bulmak ve gerçekdışı bulmak belli bir grup izleyicinin tepkisi. Bunun da sosyo-ekonomik, sınıfsal duruşlar ve karşılaşmalarla ilgili. Genelde insanlar kendi doğruluklarını, başkalarının ne kadar yanlış olduğunu dile getirerek ortaya koymaya çalışırlar. Bu programlar için de, ‘ne kadar iğrençler’ diyen bir kitle varsa, neredeyse primetime diziler kadar reytingleri yukarı taşıyan sadık bir izleyici kitlesi de var.
“‘Bunlar gerçek insan hikayeleri’, ‘Bazılarında kendimi buluyorum’, ‘Her gün onları evime misafir ediyorum’ diyen oldukça çeşitli, aralarında eğitimli, orta sınıf insanların da olduğu bir izleyici kitlesi de var. Fakat ‘Yap ama söyleme’ durumu oluyor sanırım. Onlar yüksek sesle bu programı izlemek istemiyoruz demiyorlar. Ama kampanya yapanlar BİMER, RTÜK şikayetleriyle programların yasaklanmasını sağlamaya çalışıyor. Bu bana çok ilginç bir kültür savaşı olarak görünüyor.”
“Aile değerlerine aykırı denmesi tutarsız”
Açıkçası ‘Aile değerlerimize aykırı’ denmesini de ilginç buluyorum. Çünkü orada her şey için önerilen reçete evlilik. Evliliğin yoksulluğa da, çaresizliğe de, sağlık problemlerine de, yaşlanmaya da, aslında sosyal politika üretilmesi gereken her konuya çare olarak gösterildiği programlar bunlar.
Dolayısıyla programların aile ve evlilik sistemine zarar verdiğinin söylenmesini de çok tutarlı bulmuyorum.
“Televizyon yeni formatlar bulur”
“Eskiden de gündüz kuşağında kadın programları vardı. 2005 gibi RTÜK şikayetleri sonucu o programlar teker teker yayından kalktı. Bu programlarda da aileiçi şiddet meselelerini gündeme getiren ama bunun için evlilik gibi bir çözüm önermeyen programlardı, dolayısıyla sorunlu bulundu ve yayından kaldırıldı. Arkasından evlilik programları geldi. Kaldırılırsa televizyon sektörü kendine yine çok izlenecek formatlar muhakkak bulacaktır. Bu hep böyle süregidecek.” (ÇT)