Çizimler: Murat Başol
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Gezi davasıyla ilgili tebliğnamesini hazırladı, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nden, 7 sanık hakkındaki hükmün onanmasını ve TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki yargılamanın durdurulmamasını talep etti.
TIKLAYIN - Yargıtay Başsavcılığı, Gezi Davası'nda verilen cezaların onanmasını istedi
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Zafer Şahin, 77 sayfalık tebliğnamesine, Gezi direnişiyle başlıyor, “sivil direniş olarak başlatıldıktan sonra ülke çapına yayılan …kitlesel şiddet olayları” olarak tanımlıyor.
Tebliğnamede, Maslow, İbn Haldun, Atatürk, Necip Hablemitoğlu’ndan alıntılar, Sivil Örümceğin Ağında kitabına atıflar yer aldı.
“Örümcek ağı” benzetmesi
Savcı Şahin, suçlamalarla ilgili bölümde “örümcek ağı” benzetmesi yaparak, sanıkları “Hükümetin düşmesini sağlamaya çalışmakla” suçladı:
“…Sanık Mehmet Osman Kavala'nın oluşturduğu ağı bir vücut gibi düşündüğümüzde, sanığın, her faaliyetin icraya konulmasından önceki son karar mercii olduğu, bu yönüyle organizmanın beyni konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Örümcek ağının tam odağında Açık Toplum vakfının sahibi George Soros'un bulunduğu…”
“Tüm ülke çapında örgütlenme”
Ayrıca sanıkların, “tüm ülke çapında örgütlendiği” ve eylemlerle şiddet dozunun artmasına vesile oldukları öne sürüldü:
“…eylemlerin ön saflarında biber gazı vs karşı eğitim alan şahısların salındığı ve birbirlerini tanımıyormuş, bireysel hak ve özgürlük mücadelesi içinde olunduğu yanılsamasını yarattıkları…”
Suçlama: “Başbakanı istifa ettirtmek”
Tebliğnamede, yargılananlardan Osman Kavala, Hakan Altınay, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in amaçlarının “Hükümet’i etkisizleştirmek” olduğu ileri sürüldü:
“…eylemlerini en büyük direnç noktası olarak gördükleri mevcut hükümete tevcih ettikleri, Başbakan'ı istifa ettirdiklerinde, yahut düşürdüklerinde mevcut hükümetin düşmüş sayılacağını bilerek eylem ve faaliyetlerini gerçekleştirdikleri…”
Kavala için “oyun kurucu” tabiri
Osman Kavala tebliğnamede, “Gezi parkı eylemlerin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması bağlamında oyun kurucu” olarak tanımlandı ve “ilk eylem gününden itibaren işleyen bütün süreci koordine ettiği” ileri sürüldü.
Gezi eylemlerinin de Kavala’nın “sevk ve idaresinde yürütüldüğü” iddia edildi:
“…sanık Osman Kavala'nın sevk ve idaresinde, yine Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş tarafından finanse edilmek suretiyle taksim dayanışma adı altında sürdürüldüğü, içinde Tayfun Kahraman ve Şerafettin Can Atalay'ın da Taksim Dayanışmanın yönetim kadrosunda bulunduğu ve bu sanıklar tarafından örgütlendiği, gezi olaylarının ivmesinin düşmesi riskinin ortadan kaldırılması bağlamında, dayanışmanın Anadoluya yayılması için forumlar oluşturulduğu…”
“Legal görünümlü illegal yapılar”
Tebliğnamede, Gezi direnişinde “masum ve iyiniyetli, hak arayan insanların da bulunduğu” ancak “Çoğunluğunu birbiri ile bağlantısız gözüken legal, illegal ve legal görünümlü illegal yapıların oluşturduğu” iddia edildi: “Bir başka deyişle sahanın gerçek aktörleri, olayın gerçek özneleridir terör örgütleri.”
Sürecin, “bir halk hareketine dönüştürülmek istendiği” ifade edildi:
“Aynı amaç etrafında birleşerek algının olgunun önüne geçtiği bu yüzyılda çevre bilinci, duyarlılık kamuflesi ile sürecin halk hareketine dönüştürülmeye çalışıldığı tespit edilmiştir. Medya algının yaratılması bağlamında işe koyulduğu, yine sivil toplum örgütleri çatısı altında meşru olmayan saiklerin sahaya sürüldüğü bir manzara ile ülkenin 85 milyonunun karşı karşıya kaldığı bir süreçten bahsetmek abartı olmayacaktır.”
Ek olarak “algı yaratma” değerlendirmesi de yer aldı:
“Meşruiyet içermeyen eylemlerinizi, masum halk hareketi algısını yaratmakla kalmayıp, halk hareketine dönüştürme amacınıza ulaştıracak bütün araçları kullanma imkanının da olduğu bir yüzyıldayız.”
“Kapsamı belirlemek uygulayıcıya ait”
Atalay’ın tahliye talebine değinen Savcı Şahin, kapatılan Yargıtay 16.Ceza Dairesinin kararına atıfla, “yasama dokunulmazlığının, sorumsuzluktan farklı olarak, yasama çalışmaları dışındaki fiillerden dolayı milletvekillerine nispi ve geçici nitelikte bir koruma sağladığını” ifade etti.
Anayasanın 14/1. maddesindeki “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” ibaresini hatırlatan Savcı Şahin, değerlendirmenin muğlak olduğunu da ekledi:
“Nitekim, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Kanun koyucu, hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu tahdidi olarak saymamıştır. Kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçların bu kapsamda kaldığında kuşku yoktur.”
Değerlendirmesinde, Atalay’ın mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin TCK’nın 312. maddesi kapsamında olduğundan, yargılamanın durması talebine iştirak etmediğini yazdı.
“Objektif teoride Frank formülü…”
Tebliğnamesinde hukukçuların eserlerine ve Yargıtay kararlarına atıfta bulunan Savcı Şahin, şu alıntıyı yaptı:
“Teşebbüsü suç oluşturan fiilin, tamamlanmış halinin de evleviyetle/ a priori suç olacağı mantıki bir zarurettir. Azı suç olanın çoğunun suç olmayacağını ileri sürmek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Objektif teori- Frank formülüne göre; Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir.”
Maslow’dan “ihtiyaçlar hiyerarşisi”
“İnsan haklarının korunması, devletin varlık nedenidir” değerlendirmesinde bulunduktan sonra, Maslow’a da atıfta bulundu:
“Abraham Maslow'un, ihtiyaçlar hiyerarşisinde, insani gereksinimlerin ilk halkasında yer alan fizyolojik ihtiyaçların, ikinci halkasında güvenlik, aile, mülkiyet, sağlık, güvenlik, üçüncü halkasında, aile, sosyal ilişki, mahremiyet ihtiyacının olduğu belirtilmiştir.”
1377’den İbn Haldun alıntısı
“Tarih ve sosyoloji alanında deha” olarak tanımladığı İbn Haldun’un da 1377 yılında kaleme aldığı İber isimli 7 ciltlik eserinden bahseden Şahin, “Tarihsel süreçte değişen koşullara uyum yeteneği olan insan gibi, Devletler de canlı bir organizma olarak değişerek, dönüşmekte yönetim biçimlerinin farklı adlarla anılmakta ise de özünde, yönetim kavramına İbn Haldun 13. yüzyılda, Mülk derken geldiğimiz noktada, geçirdiği tarihi süreçlerde farklı tanımlamalar alsa da günümüzde siyasal iktidar, hükümet olma kavramına evrilmiştir” diye yazdı.
“Gelişmiş istikrarlı demokrasi kriterleri”
Savcı Şahin tebliğnamesinde, demokrasiyi de şöyle tanımladı:
“Yönetim biçimlerinin tarihi evrimi içerisinde gelinen noktada herkes tarafından olumlanan büyük ölçüde kabul gören eşiği, Demokrasi olup, en geniş ve yalın anlamıyla halkın halk için ve halk tarafından yönetilmesi olarak tanımlanmaktadır. Halkı nesne olmaktan çıkarıp siyasî özne konumuna yükselten “halk tarafından yönetim”dir. Ancak, halkın özne olması modern demokrasilerde, temsilî yolla ve çoğunluk ilkesi üzerinden gerçekleşmektedir. Gelişmiş istikrarlı demokrasilerin başlıca kriterleri; serbest ve düzenli seçimlerin yapılması, siyasî çoğulculuk ve çok partili siyasî hayatın varlığı, temel hak ve hürriyetlerin tanınıp korunması, seçilmiş çoğunluğun yönetme hakkına saygı gösterilmesi ve seçilmişlerin yönetme yetkisi bakımından atanmışlar karşısında üstünlüğünün kabul edilmesidir.”
Atatürk’e atıf
Sınırları belirlenmiş coğrafyada, fizyolojik, sosyolojik, ekonomik, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı ulusal devlet çatısı altında, ortak yaşama istencinin, “vatan, bayrak, bağımsızlık, özgürlük” kavramlarının değişmez olduğunu söyledikten sonra da, Mustafa Kemal Atatürk’ün 9 Ekim 1925 tarihli sözlerinden de alıntı yaptı:
“Sınırsız kişisel özgürlükler, kişisel çıkarlar uygar ve düzenli toplumları Devletleri yıkarak anarşi ve çoğunlukla da zorbalığı yaratır…”
Hablemitoğlu kitapları da tebliğnamede
Devamında konuyu “FETÖ/PDY”ye bağlayarak, 15 Temmuz darbe girişiminden bahsetti.
Bu kısımda da Necip Hablemitoğlu’nun “Devletin silahları fetullahçı kadrolar elinde halka yönelecektir” sözleriyle, “bütün bu süreçleri adeta yaşamış gibi özetlediğini” yazdı.
Hablemitoğlu’nun “Köstebek” ve “Şeriatçı terörün ve batının kıskacındaki ülke Türkiye” eserlerinden de uzun alıntılar tebliğnamede yer aldı.
Soğuk Savaş dönemi
Tebliğnamede, Fethullah Gülen’le ilgili şu tarihsel değerlendirme de var:
“2. Dünya savaşından ABD ve Sovyet Rusya, iki büyük güç olarak çıkmış, Dünyanın Doğu ve Batı bloku olarak ayrıldığı süreçte, Amerikan Yakın Doğu ve Afrika İşleri Bürosunun 1946 yılındaki araştırmasında, "şişenin ağzındaki tıpa" olarak tanımlanan ülkemizde, gelinen süreçte silahlı terör örgütü FETÖ/PDY'nin lideri olan Fetullah Gülen, 1967 yılında Komünizmle Mücadele Derneği üyesi olarak ortaya çıkan Fetullah Gülen, terör örgütü kurmak suçundan hakkında açılan soruşturmalar nedeniyle 1999 yılından itibaren ABD'de zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.”
“Acı deneyimler”
Savcı Şahin, tüm bu yazdıklarını tekrar bir Atatürk alıntısıyla açıkladı:
“Bu acı deneyimler sonrasında, Gezi olaylarının doğru okunması ve "etki ajanı" problemine nasıl bakılması gerektiğine ilişkin olarak Büyük Atatürk'ün 3 Ocak 1922 tarihli muhtırasına bakmamız yeterlidir…”
Salt gerçeklik nedir?
STK’ların “operasyon niteliği öne çıkan” diye tanımlandığı tebliğnamede, cevap aranan sorular şöyle sıralandı: “Demokrasinin gereklilikleri ile ulusal rejimlerin bağımsızlığı arasındaki ince sınır nerede başlayıp nerede bitmelidir? Pragmatik olarak her aktör bu iddiayla sahaya indiğinde, sosyolojik olarak belli bir zaman ve mekan içerisinde meydana gelen olay ve olguların, yaratılan algılardan bağımsız olarak teşhisi nasıl konulacaktır, öznel subjektif bakış açısının dışına çıkarak öznellikten arıtılmış salt gerçeklik nedir bunun belirlenmesi gerekmektedir.”
Değerlendirmenin sonrası, Mustafa Yıldırım’ın “Sivil Örümceğin Ağında - Project Democracy” kitabından alıntılarla devam ediyor…
TESEV değerlendirmesi
Tebliğnamede, TESEV ile ilgili de şu değerlendirme yer aldı:
“TESEV Başkanlığına Can Paker'in gelmesinden sonraki dönemde, George Soros, tam da Fetullah Gülen'in yurt dışına kaçtığı 1999 yılından itibaren 2 yıl süreyle vakfa fon sağlayarak ilerde kuracağı Açık Toplum Enstitüsüne zemin hazırladığı, Enstitü olarak başlayan sürecin 2009 yılına kadar devam edip bu tarihten itibaren Açık Toplum vakfına dönüştürüldüğü, 2010 yılında özellikle Mavi Marmara baskınıyla birlikte TESEV'e desteğini çektiği, ve Açık Toplum vakfının başına da İshak Alaton'u getirdiği görülmüştür.”
Cezaların onanması talebi
Ardından da “Açık Toplum Vakfının Gezi Olaylarındaki Rolü” başlığındaki iddialar ve telefon görüşmelerinin tape’leri sıralandı.
Tebliğnamede, sanıklar Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin hapis cezalarının onanması, Mücella Yapıcı hakkındaki kararın bozulması talep edildi. (AS)