* Fotoğraflar: Dönmez ailesinin arşivi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Kocaeli 13. sıra milletvekili adayı Ayten Dönmez, 25 Nisan gecesi Üsküdar'daki ikâmetinde gözaltına alındı.
Emniyet Müdürlüğü sorgusunda Dönmez'e gösterilen bir fotoğrafla "terör örgütüne katıldığı ve geri döndüğü" ileri sürüldü. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Terör kıyafetini giymiş birisini daha milletvekili adayı yapmışlar," dediği Dönmez, 27 Nisan'da tutuklandı.
bianet'e konuşan Dönmez'in oğlu Berat Dönmez, aynı zamanda annesinin avukatı.
Annesinin tüm hastane raporlarını, 16 yıllık sabit ikametgâhını ve dört senelik sabit işyeri kaydını mahkemeye ilettiklerini söyleyen Berat Dönmez "Söz konusu fotoğrafta yüz benzerliğinin uyuşmadığını, diş aralığının bulunduğunu, annemin kulağının bir serçe parmağından da daha ufak olduğunu; kulak memesinin bitişikliğinin mesafesine kadar söyledik. Ancak bize resmen bir duvar örüldü," dedi.
Ayten Dönmez kimdir?
Annem, 1981 doğumlu. 16 yaşında evlilikle hayata başlıyor aslında. Doğum yeri Ağrı, Patnos. Babası bir medrese imamı. 17 yaşında bana hamile kalıyor ve 17'si dolmadan ben doğuyorum. Ben doğduktan sonra Silvan'a yerleşiyoruz ve beş seneye yakın orada kalıyoruz. 2004'te İstanbul'a geliyoruz. Bu arada kız kardeşim doğuyor.
Annem 2006'ya kadarki süreçte önce evde piko, terzilik gibi işlerle uğraştı. Babam ise İstanbul'a şoförlük yapmaya başladı. Çünkü herhangi bir zanaat sahibi ya da işçi değil, köylü bir çiftçi.
2006'dan sonra annem bu kez çeşitli atölyelerde yemek yaparak, ev temizliklerine giderek, beden işçiliği sayabileceğimiz işçi vasfıyla birçok kurumda çalıştı. Yedi seneye yakın da TARSİM'de (Tarım Sigortaları Havuzu) çalıştı.
Bu süreçlerde annemin zaten yurt dışına çıkmış gibi olma gibi bir olanağı yoktu. Çünkü geçim derdiyle uğraşıyor. Ki hâlâ bir ev sahibi değiliz. Bir araba sahibi değiliz. Banka hesaplarımızdaki para miktarları belli. Yani para kazanıp aslında sadece karnımızı doyurmaya, bir meslek sahibi olup bu yaşama tutunma derdindeyiz aile olarak.
Ayten Dönmez ve çocukları.
Kronik lenfositer lösemi tanısı
Bu geçim derdinin yanında anneme, 2017'de kronik lenfositer lösemi, KLL dediğimiz hastalık teşhisi konuldu. Genetik bir hastalık ve tedavisi mümkün değil. Sadece takip edilebiliyor. Son dönemlerde nüksettiği iki olay oldu. Stres yaşadığı takdirde lenf bezleri şişiyor ve bağışıklığı zaten yüzde on seviyelerindeyken neredeyse sıfıra yaklaşılıyor. Bir insanın hasarsız atlattığı basit bir grip, annemde ölümcül risk teşkil edebiliyor. Ve vertigo tanısı var, bu nedenle denge kaybı yaşıyor. Sürekli temizlik işlerine gittiği için el bileğinde sinir sıkışması var. Şu anda da cezaevinde ateli alınmadı.
Bir de üstüne rahminde kist şüphesi olduğu için biyopsi yapıldı. Biyopsinin yapıldığı günün gecesinde ise annem gözaltına alındı. Ayten Dönmez genel olarak ailesine ve sevdiklerine faydalı olmaya çalışan ve hayatını aslında tamamen emek ve çalışma üzerine kurmuş bir kadın yani.
Bu sürecin neresinde kopukluk olduğu, annemin ne zaman gidip "terör örgütünde" eğitim aldığı bizim açımızdan meçhul yani. Ben 24 yaşımdayım, kız kardeşim 19 yaşında ve annemizi görmediğimiz bir dönemi bırakın, görmediğimiz gün sayısı bile sınırlıdır.
Altı sene yurt dışına çıkış yasağı
Politikada ne zaman aktif olarak rol almaya başladı?
2009'dan sonra annem siyasal faaliyetlere dahil olmaya başladı ve bunların hepsi yasal zeminde yürütülen faaliyetlerdi. Dönemin gözde insanlarındandı ve el üstünde tutulurdu.
2017'de bir operasyonla yine Çağlayan'da bir gözaltı süreci yaşadı. 10 güne yakın gözaltında tutuldu, dosyasına kısıtlılık kondu. Bunun gerekçesi de 2013'te Milli Eğitim Bakanı'nın (MEB) onayının olduğu CHP, AKP ve MHP gibi partilerin de tabi tutulduğu akademik bir eğitim almasıydı. Operasyondan sonra hastalığına dair teşhis de alınca annem ister istemez politikadan biraz geri çekildi.
Bir dayım, yaklaşık altı senedir aynı gerekçelerle cezaevinde. Bir diğer dayım yine tutuklu ve o da, cezai ehliyete tabi olmadığı dönemlerde yapıldığı iddia edilen fiil ve eylemlerle itham edilerek cezaevine gönderildi. Bunları anlatıyorum çünkü bu hikâye bir bütün.
Çünkü annem, cezaevindeki kardeşlerine para gönderdiği için de 2017'de gözaltına alındı. Bolu'dan İstanbul'a terörle mücadele ekibi gönderildi. En büyük dayımı Iğdır'dan, 65 yaşında yürüyemeyen bir teyzeyi Şırnak'tan, hasta bir amcayı Mardin'den getirip bir soruşturma yürüttüler. Annem bu soruşturmada da adli kontrol tedbiri ile bırakıldı. Altı sene de yurt dışı yasağı aldı.
Ev talan edildi
İçişleri Bakanı tarafından hedef gösterilmesi süreci nasıl ilerledi?
Annem 26 Nisan'da bir anda gözaltına alındı, ertesi gün de tutuklandı. Gece vakti beş sivil araç yolumuzu kesti. Transporter bir araca alındık ve eve getirildik. Savcılığın evi arama kararı talimatı bildirildi. Ev talan edildi, baza kırıldı. İncelemeye ya da aramaya katılmak istediğimde engellenmeye çalışıldım.
Arama sürecinde annemin masumiyet karinesi tamamen yok sayıldı ve şüpheli ya da sanık kavramı ortadan kaldırılarak suçlu ilân edildi. O an şunu düşünüyorsunuz tabii: Sizi düşman olarak kodladıkları için ne yapsanız nafile. Karşınızdakinin gözünde bir insan olarak değeriniz yok, insandışı bir varlıksınız; ya tutuklanmanız ya da öldürülmeniz gerekiyor.
Emniyete götürülmek üzere yola çıkarıldıktan sonra da yasa dışı bir şekilde fotoğrafları çekildi annemin ve yine basına servis edildi.
Terörle mücadelede görevli kadın bir polis işledi bu suçu, tutunaklarda da sabit zaten. Hastaneye götürüldüğünde iki tüp kan alındı annemden. Hakim ve savcıya söylememize rağmen bu da tutanağa geçirilmedi. Bu kanların neden alındığına dair bir beyan verilmedi bize. Bu da yine CMK'ya aykırı. Tahlil ya da örnek alma zorunluluğu varsa savcılık talimatının bildirilmesi lazım.
"Annem tedavi görürken, aynı anda başka bir yerde miydi?"
Ertesi sabah emniyet müdürlüğüne götürüldü ve ben annemle görüşebilmek için tam iki buçuk saat kapıda bekletildim. Hem yasal müdafiisi hem ailesi olmama rağmen. Sonra ifadeye girdik ama anneme sorulan tek şey şuydu: Örgüte katıldınız mı?
İstanbul'a taşındığımızdan beri yaşadığımız sokak bile değişmedi bizim. 16 senedir aynı adreste yaşıyoruz. Bu süreçte, aynı sokakta bir binanın önce bir üst katına, sonra da çaprazda kalan başka bir binaya taşındık.
E bütün sürece bakıyorsunuz. Ayten Dönmez zaten 16 yaşında evlenmiş, bütün hayatı çalışmakla, çocuklarına iyi bir gelecek kurmakla geçmiş, dikiş nakıştan temizliğe her işe gitmiş. Bu kadın hangi ara örgüte katıldı? Sürekli yanında olan bizlerin bundan nasıl haberi olmadı? Hastane raporları sabit. O raporları bu devletin bakanları vermedi mi? Ayten Dönmez tedavi görürken, aynı anda başka bir yerde miydi? Ya da onların deyimiyle "dağda" mıydı?
Bir sayfalık ifade tutanağı
İfade tutanağında başka hiçbir şey yok muydu?
Beş yıldır gördüğüm soruşturma dosyalarından, terör soruşturmasının ifade tutanaklarını da biliyorum tabii ki ve bugüne dek 50 sayfanın altında bir tutanak görmedim. Annemin ifade tutanağı bir sayfaydı. Bu bir sayfanın yarısı da fotoğraftı. Mahkemeye annemin 1996'dan itibaren çekildiği tüm fotoğrafları sunduk.
Savcı fotoğraflara bakarken saçı açık olduğu annemden özür dahi diledi. Ben bu fotoğrafları incelemekle mükellefim, rahatsız olduysanız affımı diliyorum gibi insansı bir tavırla yaklaştı ve biz de orada biraz ümitlendik ister istemez. Belki düşman hukuku dışına çıkabiliriz bu kez, diye düşündük. Çünkü savcı yasal bir partinin adayı olmanız beni açımdan bir şey ifade etmez, de dedi.
Ardından savcı bey dışarı çıkardı annemi, ardından başka bir odada başka birileriyle görüştü. Sonra kapıda deri ceketli bir adam belirdi. Jest ve mimikle süregelen bir diyalog süreci, sürekli odalara giriş-çıkış yapılan bir hareketlilik yaşandı. Ondan sonra savcı bey, odasının kapısını tıklatmamıza dahi izin vermedi. Bir buçuk saatten fazla kapıda bekletildik ve bir anda tutuklamaya sevk etti annemi.
Tutuklamaya sevk
Sunduğunuz fotoğraflar için ne dediler?
Sadece fotoğraflarını değil, annemin tüm hastane raporlarını, 16 yıldır süregelen sabit ikametgâhını, dört senelik sabit işyeri kaydını da ilettik. Söz konusu fotoğrafta yüz benzerliğininin uyuşmadığını, diş aralığının bulunduğunu, annemin kulağının bir serçe parmağından da daha ufak olduğunu; kulak memesinin bitişikliğinin mesafesine kadar söyledik. Ancak bize resmen bir duvar örüldü.
Tutuklamaya sevkten sonra nereye götüreceksiniz, dedik. Bakırköy dediler, yine tamam dedik, sevk kâğıdını istedik. Ertesi gün oldu, ben Bakırköy Cezaevi'ni arıyorum, annem yok. Silivri Kadın Hapishanesi'ni arıyorum yok, Kandıra'yı arıyorum, emniyeti arıyorum yok. Savcılığı arıyorum ya cevap vermiyorlar ya da tersliyorlar. Sonunda yasal müdafiisi olduğumu görünce yanıt vermeye mecbur kaldılar.
Siz bu süreçte Ayten Hanım'ın nerede olduğunu öğrenemediniz yani?
Hayır. Kanser hastası ve vertigo tanısı olan bir kadının sevk edildiği cezaevini bile öğrenemedik. Ki sevk esnasında da stresten ötürü fenalaşmış, yine hastalıkları nedeniyle cezaevinde bir kez dengesini kaybedip merdivenden düşmüş.
Yasal yükümlülüklerini yerine getirmek yerine ne yaptılar? Annemin kocaman bir vesikalık fotoğrafını havuz ve benzeri yandaş medyaya verdiler. Ardından direkt İçişleri Bakanı tarafından hedef gösterildi annem. Sözde onun güvenliğini sağlaması gereken kişi ve kişiler tarafından.
"Annemi savunmam engellendi"
Geride kalan sizler neler yaşıyorsunuz?
Anneannem bizimle yaşamaya başladı. Ben bir ailenin tüm yükünü omuzlamakla sorumluyum artık. Üç ayrı cezaevine de görüşe gitmekle mükellefeyim yani. Kız kardeşim özellikle sosyal çevresinden büyük baskı görüyor, yolda yürürken önü bile kesildi. Yakın çemberde olmasalar da 16 yıllık komşularımız artık bize selam vermiyor. Görenler yolunu değiştiriyor.
Siyasal bir süreç yüzünden, sadece iktidar partisinin seçimleri kazanma hırsı yüzünden bir insanın, bir ailenin hayatının karartılması bu kadar basit yani. Bir gecede bütün hayatımız tepetaklak oldu.
Öyle ki, geldiğimiz süreçte annemi savunmam engellendi benim. Kısıtlı imkânlarla okudum, avukat oldum ve annemi savunmam engellendi bu ülkede benim.
Bize o zaman şunu desinler: Siz ikinci sınıf vatandaşsınız ve sadece karnınızı doyurabilirsiniz, sadece çalışabilirsiniz. Başka bir hakkınız yok sizin. Şunu merak ediyorum: Kendi hakları ve sağlığından yoksun bir bireyin tutuklu kalması, bu toplumun hangi menfaatlerini doyuruyor? Ya da hukuksal olarak, devletin bozulan hangi düzenini yerine getiriyor?
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Doğarken bir karar alamıyorsunuz, doğduğunuz kişi olarak yaşamak zorundasınız. Her kimseniz, neciseniz, ne şekildeyseniz, cinsiyetiniz neyse ayrım gözetmeksizin aynı haklara sahip olmanız gerekiyor.
En temel yaşamsal haklarından yoksun yaşamak zorunda bırakılan bir halkın evladıyım ben de ve bu düşmanlaştırma faaliyetinin hedefinde olmak korkunç bir şey. Durum ve vaziyet öyle bir hale geldi ki, suçlanan şahıs anneniz dahi olsa hiçbir şeyi değiştiremiyorsunuz. Oturup saatlerce dosya üzerine çalışsanız, önceki döneme ait kararları getirseniz, Yargıtay birleştirme içtihatlarını getirseniz, Türk Ceza Kanunu'nu izah etseniz yine bu eşitlikten yoksun bırakılıyorsunuz. Ve buraya gelene kadar ödediğiniz hiçbir bedel bir işe yaramıyor.
Ben bu okulu okurken binlerce lira para ödedim. Ya dışarıdan bir parça burs aldım, ya garsonluk yaptım. Ertesi gün okula yetişmeye çalıştım. Annem bizleri okutabilmek için iki-üç işte birden çalıştı. Bu çember içinde istediğiniz statüyü elde edin, günün sonunda ikinci sınıf vatandaş olduğumuz bize her seferinde hissettiriliyor.
"Kim olduğumuz yeniden tanımlansın"
Can ve mal güvenliğiniz tehdit altındayken en temel güdünüz elbette ki korunmaktır. Ben artık korunamıyorum. Çünkü barınamıyorum. Ne maddi anlamda ne de manevi anlamda barındırmama imkân tanınmıyor. Bir canlı olarak familyamı koruyamıyorum artık ben.
Bu sadece bana ya da bize özgü de değil tabii ki. Bir halka yönelik. Diyarbakır'da 10 gün önce düzenlenen operasyonla 21 yaşındaki bir şahıs, 19. kez gözaltına alınarak tutuklandı. 12 yaşından beri 19 kez gözaltına alınmış yani. Çocuğunun kemikleri kargoyla adli emanetten verilen anne, aynı operasyonda tutuklandı.
Durum madem böyle bize, bu insanlara eziyet etmek yerine, gerçekten kim olduğumuz ve en fazla ne olabileceğimiz yeniden tanımlansın.
"Bize yaşatılanları haykırmak istiyorum"
Bu gerçeklikle daha binlerce insan tanışacak. Yılacak mı peki bu insanlar? Yılmayacak. Ama bu gerçekliğin duyulması, hissedilmesi lazım. Ben gerçekten bağıra bağıra bize yaşatılanları anlatmak, haykırmak; insanlara dil dökme istiyorum. Beni dinleyecek bir insan evladı bulayım diye gecemi gündüzüme katıyorum. Ama gittiğim bilirkişi dahi beni engelliyor.
Niye yaşıyoruz biz bu ülkede? Bize artık vatandaş da demesinler, düşman da. Kimliğimizi elimizden alsınlar ve ikinci sınıf olduğumuza dair yeni bir kimlik versinler. Ama elbette, günü geldiğinde, gereken yargılama süreçleri yürütüldüğünde elimden geldiğince bu mağduriyetlere tabi tutulmuş insanların haklarını sonuna kadar savunacağım.
Bir halkın o görüş günlerinde, sevdiklerini camekânlı bir bölmeden sadece telefonla duydukları bu düzeni elbette değiştireceğiz.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ayten Dönmez'in tutuklanması üzerine yaptığı açıklamada şöyle demişti: "Kamuoyunun bilmesini isteriz ki, vekil adayımız Ayten Dönmez bu halkın gönlünde vekildir. Hiçbir kumpas davası bu hakikati değiştirmeyecektir." |
(TY)