Haberin Kürtçesi için tıklayın
Onur Yaser Can'ın ölümüyle ilgili biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polisin, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişinin ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılandığı dava bugün (30 Eylül) itibariyle başladı.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek duruşmayı kalabalık bir izleyici kitlesi izlemek istedi. HDP Milletvekili Garo Paylan, TİP Milletvekili Ahmet Şık ile Sera Kadıgil ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da izleyiciler arasındaydı.
Ancak 10.00'da başlaması gereken duruşma 10.30 itibariyle başlamadı. Mahkeme salonunun küçük olması nedeniyle izleyiciler dışarıda bekletildi. Bu sırada güvenlik görevlileri gazetecilerin üzerine yürüdü. Polisle Sezgin Tanrıkulu arasında tartışma yaşandı.
#OnurYaserCan Davası: Duruşma öncesi güvenlik gazetecilerin üzerine yürüdü. Milletvekilleri ile polis arasında tartışma yaşandıhttps://t.co/n6ooNPcxlE pic.twitter.com/9SmGl27Rej
— bianet (@bianet_org) September 30, 2022
Duruşma daha sonra daha büyük bir salon olan 14. Ağır Ceza Mahkemesine taşındı. İzleyicilerin tamamı da tartışmaların ardından duruşmaya alındı.
10.00'da başlaması gereken duruşma 10.50 itibariyle, kimlik tespitiyle başladı.
Sanık polislerin hepsi duruşmaya SEGBİS aracılığıyla katıldı.
"Çoğu şeyi hatırlamıyorum"
İlk olarak polislerden Yunus Başar dinlendi. Başar olayın üstünden çok uzun zaman geçtiği için çoğu şeyi hatırlamadığını söyledi.
Ekip şoförü olarak çalıştığını söyleyen Başar, Onur Yaser Can'ın ikinci kez ifadeye çağrılmasıyla ilgili ifade tutanağında yapılan bir yanlışlığı gerekçe gösterdi.
Ekip şefi Soner Gündoğdu'nun talimatıyla Onur Yaser Can'ın ikinci kez ifadeye çağrıldığını söyledi.
Başar tutanaklarda imzasının olup olmadığını hatırlamadığını da ekledi. Ancak ikinci ifade tutanağı Başar'ın bilgisayarında hazırlanmıştı.
Buna rağmen Başar "Ben sadece ekip şoförüydüm. İfadeye girmedim" dedi.
Başar duruşma savcısının sorusu üzerine de Onur Yaser Can'ın teknik takipte olduğunu, ilk alındığında yapılan üst aramasında ve emniyette yapılan ikinci aramada üzerinde uyuşturucu bulunduğunu söyledi.
"Üst araması yapan arkadaşın uyuşturucuyu bulduğunu" söyleyen Başar, "Kim o arkadaş?" sorusuna, "Bilmiyorum efendim, tutanakta kimin ismi varsa odur" yanıtını verdi.
Ezgi Can'ın sorusu üzerine Başar, "Arama dışarıda değil, şubede yapıldı. İlk anda uyuşturucu bulunduğu bilmiyorum. Sonra şubede bir arama daha yapıldı. Tutanakları Salim Ağar tuttu" dedi.
Başar hakimin ve avukatların "İfade tutanağı hatalıysa bunu başka bir tutanak tutarak kayıt altına alabilir ya da düzeltebilirdiniz. Neden ikinci kez ifadeye çağırmaya gerek duydunuz" sorusunu "Hatırlamıyorum" diyerek cevapladı.
"Uyuşturucu bulduğumuzu hatırlamıyorum"
Başar'ın ardından sanık polis Muhammet Ongun'un ifadesine geçildi.
Ongun teknik görevli olduğunu belirterek "Teknik takip sonrası savcılığa konuyu aktardık. Dinleme kararı çıktı. Onur takip ettiğimiz uyuşturucu satıcısından alışveriş yapınca bilgi verdik. Onur sokakta yakalanmış. Üzerinden de uyuşturucu çıkmış. Akşam geç saatler olduğunu hatırlıyorum. Şahsın üst aramasını yaptım. Üst arama tutanağında imzam var sadece. Tutanağın değiştirilmesine imkan yok. Çünkü elle tutulan bir tutanak. Zaten dosyada başka bir imzam da yok" dedi.
Ongun, Onur Yaser Can emniyete geldiğinde Onur Ülker ile birlikte üst araması yaptığını ekledi. Sonrasında soruşturma ve yargılama safhasını anlattı.
Duruşma savcısı Ongun'a, Onur Yaser Can'ın nasıl arandığını ve uyuşturucunun hangi aşamada tespit edildiğini sordu.
Ongun, "Şube müdürlüğümüzde yaptığımız arama sırasında uyuşturucu bulduğumuzu hatırlamıyorum" diye cevapladı.
Daha sonra Ezgi Can, Ongun'a "İnce arama yapıldı mı, yapıldıysa kim yapmıştır?" sorusunu yöneltti. Ongun, "Bu konuyla ilgili olayın sıcaklığıyla ilgili o dönemde ifade verdim. Ne yaptıysam orada yazıyordur. Hatırlıyor olsam söylerim" dedi.
Avukat Mehmet Ümit Erdem'in "İnce arama yapılmadan aranma ihtimali yok muydu?" sorusu üzerine Ongun, "Ben yasanın bana verdiği yetkiyle arama yaptım" diye konuştu.
Can ailesinin avukatlarından Çiğdem Şat, yanıtların üzerine konuyu işkenceye getirdi. Bunun üzerine Ongun'un müdafi avukatı itiraz etti. Mahkeme hakimi, iddianame dışına çıkılmaması uyarısında bulundu.
"Daha önceki ifadelerim geçerli"
Ongun’un ardından sanık polislerden Onur Ülker dinlendi. Ülker konuşmasına haklarında takipsizlik kararı olduğunu belirterek başladı.
Yeni bir delil olmaksızın aynı suçtan ikinci kez yargılama yapılmasının doğru olmadığını söyledi.
Ongun üst arama tutanağında imzasının olduğunu anlatarak “Bu evrakta bir değişiklik yok" dedi. Onur Yaser Can’ın yeniden ifadeye çağrıldığını bilmediğini, savcılığın soruşturma açıp şubede arama yapıldığında haberi olduğunu anlattı.
“Aynı suçtan yeni bir delil yokken hakkımda yargılama yapılıyor. Daha önce ifadelerimde ne söylediysem şimdi de geçerli. Soruların resmi evrakta sahtecilik suçlamasıyla ilgisi yok. Konu başka noktalara çekilmeye çalışılıyor.” dedi. Ülker sorgusu boyunca sık sık sinirlenerek benzer ifadeler kurdu.
Avukat Çiğdem Şat bunun üzerine "Hangi başka yer, işkenceyi mi kastediyorsunuz?" diye sordu. Ülker de “Başka beyanda bulunmak istemiyorum” dedi ve soruları yanıtsız bıraktı.
"Soruşturma benim sayemde genişledi"
Bilirkişi Zafer Kökdemir de Onur Yaser Can’ın ölümüyle ilgili bir bilgiye sahip olmadığını söyledi. Savcılığın talimatıyla emniyet bilgisayarında bir tane ifade tutanağı aradığını anlattı. Teknik dinleme odasından bahsetti. Burada gerekli incelemeleri yaptığını söyleyen Kökdemir, bilgisayarda Can’a ait belgeyi bulduğunu ekledi.
Belgeyi CD’ye aktardığını söyleyen Kökdemir, adliyeye döndükten sonra belgenin çıktısını aldıklarını ifade etti. Sonra savcının “Kır, at” dediği için elindeki CD’yi attığını belirtti.
Kökdemir ayrıca davaya ilişkin bütün delillerin kendi çalışması kapsamında ortaya çıktığını belirtti.
Kökdemir, teknik büroda inceleme yaparken bir polisin kendisine “Bak burası Narkotik Şube. Buradan bir bilgi çıkarsa senden biliriz” demesi üzerine “Arkamı döndüm ve polise çık dışarı dedim” dediğini aktardı. Bunu söyleyen polisin yargılanan polislerden biri olup olmadığını da bilmediğini söyledi.
"İşkence, bu davanın dışında değildir"
Savunmaların ardından Ezgi Can söz aldı. Can uzun bir konuşma yaparak adil yargılama beklediğini söyledi. Ezgi Can özetle şöyle konuştu:
"Kendilerinin 'ince arama' diye tabir ettikleri işkence, cinsel saldırı ve görevi kötüye kullanma suçları nedeniyle ben önce 28 yaşındaki abimi ve sonrasında verilen hukuki mücadele sürecinde annemi ardından da babamı kaybettim.
"Sizlere mağduriyetimin büyüklüğünü tarif etmem mümkün değil. Sanıkların avukatı sürekli ‘Konuya gelin, konuya gelin’ diyor. Haysiyet kırıcı muameleler, sadece kullanıcı olarak yakalanmasına rağmen 5 saat sorguya girmiş bir çocuğun ertesi gün tekrar çağrılıp, iki ekibin organize ettikleri 11 adet belgenin yeniden imzalattırılması… Yapılan işkence ile ertesi gün yapılan evrakta sahtecilik ayrı değerlendirilemez.
“Bu ekipten iki polis zaten ceza aldı. Onlara emir veriyorlar ve değişiklik yapıyorlar. İfadesini ilk kezmiş gibi imzalıyorlar. Evrakta sahtecilik bir gün önce yapılmış işkencenin devamıdır. Bunu örtbas etmek için yapılmıştır."
“Abim ikinci kez şubeye çagrıldığında adeta sanık polislerin eline tekrar düşmemek için çırılçıplak şekilde kendini atıyor ve hayatını kaybediyor. "
"Çırılçıplak bir şekilde atladığını özellikle belirtiyorum çünkü bu kendisine uygulanan çıplak arama işkencesinden ne kadar etkilendiğinin çok net bir kanıtıdır.
Nedense sorgu odası kamera kayıtları da verilmedi. Kötü muamele yaşadığını biliyoruz. Çünkü biz onu tanıyoruz. İntihar etmeyecek kadar pırıl pırıl bir insan.
Polislerin hepsinin örgütlü suçları neticesinde abim bunu yaşıyor. Bu dava da bunun en büyük parçalarından biri. Biz bunu maalesef ayrı değerlendiremeyiz.
Tüm sanıkların üst sınırdan ceza alması gerekiyor. Özellikle işkence, görevi kötüye kullanma suçlarından haklarında suç duyurusunda bulunulmasını istiyorum.
Zaten gecikmiş ve annemle babamın hiçbir zaman göremeyecekleri adaletin sağlanması ancak bu davanın işkence, cinsel saldırı ve onur kırıcı muamele suçları bakımından genişletilmesi ve 12 yıllık mücadelenin sonunda yargı önüne çıkmış bu sanıkların hakkında bu suçlarla ilgili de yargılama yapılması halinde sağlanabilir.”
"Adil bir yargılama yapılmasını hem kendim adına hem kaybettiğim ailem adına hem de kamuoyu vicdanı adına talep ediyorum."
Sanık polis için zorla getirme kararı
Duruşmaya verilen 10 dakikalık aranın ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanık polislerden Hakan Aydın'ın zorla getirilmesine hükmetti.
Ayrıca Can ailesinin talebi üzerine Onur Yaser Can'la birlikte emniyette olan bir kişinin tanık olarak dinlenebilmesi için bir bilgilerinin istenmesine karar verdi.
Bir sonraki duruşma 2 Aralık saat 14.00'te.
Ne olmuştu?28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010'da İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi. Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti. Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu. Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. İşkence iddialarına takipsizlik veren savcılık, Onur Yaser Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Mayıs 2012’deki ilk yargılamaya ilişkin karar duruşmasına katılan anne Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak intihar etti. Baba Mevlüt Can da 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Can kaldı. Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Onur Yaser Can'ın emniyetteki görüntülerine ve orada yapılan işlemelere ilişkin imajın(birebir kopya) yer aldığı CD'nin emniyette bulunmadığı, yine incelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. Mahkeme 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. İtirazlar sonucu soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar geçen yıl kaldırıldı ve polisler hakkında dava açıldı. Davada, biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polis, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılanacak. |
(HA/SD)