Fotoğraf: Hafıza Merkezi
“Bir ülkede nasıl olur da 80’li 90'lı yıllarda binlerce insan, özellikle Kürtler ve sol siyasal muhalifler, devlet görevlileri ya da onların yönlendirmesi veya otoritesi altında çalışan kişiler tarafından alındıktan sonra kaybolur? Böylesi bir durum nasıl yıllarca sürdürülebilir? Bu insanların yakınları, kendileri için biricik olan sevdiklerinin akıbetini sorgulamakta haksız mı?”
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın adalet arayışı yarın 900. haftasında.
900 hafta boyunca yakınlarının akıbetini öğrenmek için her cumartesi bir araya gelen kayıp yakınları bu sürede gözaltılar, polis şiddeti, yargı tacizi gibi farklı baskılara maruz kaldı.
“Kayıplar bulunsun, sorumlular cezalandırılsın” şiarıyla devam eden adalet mücadelesinin 900. haftası öncesinde, Hafıza Merkezi kurucularından avukat Emel Ataktürk, 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlayan ve çoğalarak süren mücadeleyi bianet’e değerlendirdi:
“Kamu otoritelerinin onayı olmadan mümkün mü?”
“Siz olsanız oğlunuz, kızınız, anneniz, babanız bir gün devlet yetkilileri ya da paramiliter gruplar tarafından gözaltına alınsa ve bir daha haber alamasanız ya da ölüsünü bulsanız ne yaparsınız?
“Yıllar boyu soruşturmalar sürüncemede kalsa, tek bir sorumlu bile bulunmasa ve tek bir kişi yargılanmasa ne hissedersiniz? Sesinizi nasıl duyurursunuz? Sizce böyle bir uygulama kamu otoritelerinin açık ya da örtülü onayı olmadan nasıl mümkün olabilir? Yıllarca sürebilir mi?”
“Sözleşme, devletin sorumluluğuna işaret ediyor”
Ataktürk, devletleri kaybetme durumlarında sorumlu kılan sözleşmelere değindi, Birleşmiş Milletler Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Sözleşme’ye Türkiye’nin taraf olmamasını “Çünkü uluslararası hukuk ve sözleşmeler zorla kaybetmede daima devletin sorumluluğuna işaret eder” şeklinde açıkladı.
“Latin Amerika ülkeleri zorla kaybetme sorunuyla uzun zaman uğraştıktan sonra Birleşmiş Milletler Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Sözleşme’yi oluşturdu ama Türkiye taraf değil. Neden? Çünkü uluslararası hukuk ve sözleşmeler zorla kaybetmede daima devletin sorumluluğuna işaret eder.”
“Açılan davaların gerçek nedeni susturmak”
Emel Ataktürk, sorumluların korunmasıyla ilgili de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sözleşme aynı zamanda, kaybeden, izin veren, uygulamayı engellemeyen ve sorumluları cezalandırmayan devletin sorumluluğunu belirler.
“Tüm hukuksal metinler kayıp yakınlarının hakikat ve adalet hakkına, devletin yaşananları ortaya çıkarma, sorumluları cezalandırma mecburiyetine ve tekrarlanmama garantisine işaret eder.
“Buradan baktığınızda sorun kayıp yakınlarının ve Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın her hafta barışçıl bir şekilde Galatasaray meydanına çıkmaları ve kayıplarının akıbetini sorgulaması değildir. Sorun sistematik inkâr, yaşananların örtbas edilmesi, sorumlular yerine hakikati arayan kesimlerin susturulmaya çalışılması ve cezalandırılmasıdır. Cumartesi Annelerine/İnsanları’na ve hak savunucularına açılan davaların gerçek anlamı ve nedeni budur: Susturmak.”
“En büyük kazanım, sorunun görünür kılınması”
Ataktürk, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, üzerlerindeki baskı ve yargılamaların susturmaya yönelik olduğunu söylüyor.
Yaşananları örtbas etmenin hak ihlallerini ortadan kaldırmadığını ekliyor:
“Yaşananların tanınmaması ve inkâr sadece yasın tutulmasını imkânsızlaştırarak yaraları derinleştirir. Böylelikle toplumsal uzlaşma ve geleceğimiz zehirlenir. Bu nedenle zorla kaybetmeler son yıllarda olduğu gibi belli dönemlerde hortlayarak geri geliyor ve farklı kesimleri vurmaya devam ediyor.
“Zorla kaybetmelerin nerede, nasıl, kimlerin verdiği emir ve talimatlar kapsamında gerçekleştiğini bilmek sadece kayıp yakınlarını değil kolektif olarak hepimizi ilgilendiriyor. Yargılanması gerekenler bu bağlamda kayıp yakınları ve hak savunucuları değil, sorumlulardır.
“Bu noktada en büyük kazanım ise inkâr edilen, görünmez alana itilmeye çalışılan sorunun kayıp yakınları ve Cumartesi Anneleri/İnsanlarının mücadelesi ile görünür kılınması oldu.”
1995'ten beri Galatasaray meydanındaHakikat Adalet Hafıza Merkezinin verilerine göre, zorla kaybedildiği tespit edilen toplam 1352 kişi var. Bir grup kayıp yakını ve hak savunucusu “kayıplar son bulsun, akıbetleri açıklansın, sorumlular yargılansın” talebiyle 27 Mayıs 1995 cumartesi günü saat 12.00’de İstanbul, İstiklal Caddesi Galatasaray meydanında oturdu. Arada polis müdahaleleri olsa da 169 hafta kesintisiz Galatasaray Lisesi’nin önünde oturuldu. 170. haftada, 15 Ağustos 1998'de başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, 7 ay sürdü . Her cumartesi, yani tam 31 kez, gözaltılar yaşandı. Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da güvenlik güçlerinin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verdiklerini açıkladılar. Yedi aylık sürede toplam 431 kişi, birkaç saatten beş güne kadar varan sürelerde gözaltında tutuldu, dövüldü, tartaklandı, yerlerde sürüklendi, hakarete uğradı. Hep birlikte gözaltında kaldıkları süre 932 gün oldu. Toplam 84 günlük iş göremez raporu alındı. Bununla da kalmayıp haklarında, "polise mukavemet"ten, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına" muhalefetten davalar açıldı. Hatta, okuma yazma bilmeyen kadınlar gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı. Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların bulunup faillerin yargılanması talebiyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine 31 Ocak 2009’da yeniden başladı. |
700. hafta: Galatasaray Meydanına yasak ve dava
Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların bulunup faillerin yargılanması talebiyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine 15 Ağustos 1998'de başlayıp yedi ay süren polis saldırısı sonucu 13 Mart 1999’da ara verdi. 31 Ocak 2009’da yeniden başlayan Cumartesi oturmaları 25 Ağustos 2018’deki 700. Haftada tekrar polis saldırısı ile karşılaştı.
700. haftada polis plastik mermilerle saldırdı, çok sayıda kayıp yakını gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ifadelerinin ardından aynı gün serbest bırakıldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı, avukat Gülseren Yoleri, konuyla ilgili açıklamasında, 700. Hafta etkinliğinin “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun bilgisi dahilinde Beyoğlu Kaymakamlığı imzalı bir karar ile keyfi olarak yasaklanmış olduğunu” söyledi.
TIKLAYIN - Maside Ocak: 97’de 2 Kuşak Gözaltına Alınırdık, Bugün 3 Kuşak Alınıyoruz
700. Hafta buluşmasında gözaltına alınan Maside Ocak, “1997'de iki kuşak olarak gözaltına alınırdık, bugün üç kuşak gözaltına alındık” dedi.
21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra cenazesine kimsesizler mezarlığında ulaşılan Hasan Ocak’ın ablası Maside Ocak, 82 yaşındaki annesi Emine Ocak’ın da gözaltına alınmak istendiğini, son anda polislerce otobüse bindirilmediğini, annesinin kalkanlarla itildiğini, kollarının morartıldığını anlattı.
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 25 Ağustos 2018'deki 700. Haftası eylemine düzenlenen polis saldırısında gözaltına alınan 46 kişiye “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan dava açıldı. Galatasaray meydanı da eylemlere kapatıldı.
TIKLAYIN - 700. Hafta Müdahalesi Ve Bakan Soylu'ya Tepki
TIKLAYIN - Polis Cumartesi Anneleri'ne Plastik Mermiyle Saldırdı
(MD/AS)