*Fotoğraf: Evrensel
bianet’te stajımın ilk haftası tarihi bir davaya denk geldi. Ben 16 yaşımdayken yaşanan Gezi Parkı Direnişi Davasının bugün yargılamasını takip edecektim.
İlk kez bu büyüklükte bir adliyeye giriyordum, ilk kez duruşma takip edecektim, çok çok heyecanlıydım. Gezi Davası’nı ön sıralardan izleme şansı yakalamıştım.
Heyecanlıydım, gözlerimi dört açmış çevremdeki insanların yüzlerindeki ifadeleri, kaygıyı ve heyecanını okuyordum. Yüzlerde çok net bir kaygı vardı ama beraat de herkesin olmasını umut ettiği şeydi…
Dışarıdaki uzun bekleyişin ardından duruşma salonuna geçtik. İnanılmaz bir kalabalıktı, birçoğumuz ayakta kalmıştık. Bir o kadar kalabalıkta dışarıda kalmıştı.
Salona ilk girdiğimde Osman Kavala’nın büyük ekrana yansıyan görüntüsüyle karşılaştım. Gülüyordu… Ama sanki bıkmış gibi de bir yüz ifadesi vardı (Haliyle…)
Ön kısımda Mücella Yapıcı, Can Atalay, Ali Yiğit Ekmekçi, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Hakan Altınay oturuyordu. Onlar da gülümsüyorlardı.
Duruşma başladı, heyecan daha da arttı karar günüydü. Bir taraftan avukatları can kulağıyla dinliyor ve not almaya çalışıyordum diğer yandan salonu havasını takip ediyordum.
Mahkeme başkanının salondan uzak olması, sürekli telefonuyla oynaması oldukça dikkatimi çekmişti. Zaten bir süre sonra salondaki izleyicilerden birinin de dikkatini çekmiş olacak ki, “telefonunuza bakmayın artık” diye bir ses yükseldi.
Saatler geçti karar anı geldi. Salondan herkes çıkarıldı. Bir süre sonra tekrar içeri alındık. Mahkeme başkanı bir solukta cezaları okudu.
Salonda gerginlik tırmandı, tepkiler yükseldi. İki gün takip ettiğim dava “bir varmış bir yokmuş” gibi bitti.
Ertesi gün ofisteyiz.
Gerginlik ve öfke hali hızlıca yerini “Neler yapabiliriz?” telaşına bıraktı. Böylelikle Gezi’den beri mücadeleyi sürdüren Gezi Aileleri ile görüşmeye başladım.
Gezi Direnişi sırasında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert’in aileleri hâlâ adalet arayışına devam ediyor.
Ailelerle görüşme konusundaki ilk endişem “Bu kadar hassas bir konuda insanlara nasıl soru sorulur?” oldu. Gazetecilere öğretilen ilk şey olan soru sorabilme becerisi söz konusu çocuğunu, kardeşini ya da abisini kaybetmiş, bir de adalet bulamamış biri olunca yerle bir oluveriyor.
Her okuduğumda kulağıma daha da yersiz ve anlamsız gelen bir sürü soru hazırlıyorum. “Nasılsınız?” sorusunu sormak hiç bu kadar zor olmamıştı diye geçiriyorum içimden.
Telefon açıldığında ise karşımdaki insanların samimiyetleri tüm endişelerimi siliyor. Buruk bir ses tonuyla çocuklarının davalarının temyizde olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gideceklerini ya da sanıkların beraat aldığını anlatmalarının hemen ardından dayanışma mesajı vermeyi de ihmal etmiyorlar.
Gezi Davası’nda tutuklananlar ile aile gibi olduklarını söylüyorlar. Mehmet Ayvalıtaş’ın babası “Can Atalay ve Mücella Yapıcı nerede olay olsa en önden savunurdu” diyor. “Biz de onları savunacağız” diye ekliyor.
Görüştüğüm her aile Ahmet Atakan için soruşturma bile açılmadığını dile getiriyor. Annesi Emsal Atakan titreyen bir sesle oğlunu kaybetmenin acısının suçluların dışarda olmasıyla daha da arttığını söylüyor. Ahmet’in ölümünden sonra yemek yaparken bile ağladığını yine ağlamaklı bir sesle dile getiriyor.
Adaletin herkese eşit işlemesini, suçluların ceza almasını talep eden aileler süreç içerisinde o kadar fazla sorun ve baskıyla karşılaşmış ki aza tamah etmek zorunda kalmışlar.
Öldürülen 8 kişiden sadece Hasan Ferit Gedik’in katilleri 60 yıl ceza aldı, o da uyuşturucu çetesi olmalarından ötürü... Anne Nuray Gedik diğer davalara bakarak bunu adaletli bulduğunu söylüyor. “Oğlum yerinde rahat uyuyor” diyor.
Yargılanan askerlere beraat çıkan Medeni Yıldırım davasında abi Mehmet Yıldırım, mücadele etmeyi kardeşine borçlu olduğunu söylüyor. Gürkan Korkmaz ise sürüncemede bırakılan davalar için adalet istiyor.
Gezi’nin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen aileler hâlâ taşınan davalar, mahkeme salonunda maruz kaldıkları darp ve tehditler, çevrelerinden gördükleri toplumsal baskı ile yaşamlarını sürdürüyor.
Buna rağmen tüm aileler 2013’ten beri bağı koparmadıklarını söylüyorlar. Öldürülen 8 gencin aileleriyle görüşmelerim boyunca tüm engellere rağmen yanındakinden güç alabilmesinin mücadelenin kaynağı olduğunu öğreniyorum. (MD/RT)
- Sami Elvan: Tutuklananlar kendi ailemiz gibiler
- Gürkan Korkmaz: Katillerin cezasız kalması adalet duygumuzu öldürdü
- Adnan Cömert: "Hakkınızı aramayın, öldürüldüğünüzde kalın" diyorlar
- Mehmet Yıldırım: Medeni'ye olan borcumuz mücadele etmek
- Nuray Gedik: 9 yıl sonra ikinci bir darbe yedik
- Emsal Atakan: Oğlumu öldürenlere dokuz yıldır bir soruşturma bile açılmadı
- Ali Ayvalıtaş: Gezi kararı çıktığında kapımızda polis bekliyordu
- "Gezi hassasiyeti Sarısülük davasında polisin kollanmasında kendini gösterdi"
- Gezi Aileleri Direniyor: 9 yıldır devam eden mücadele