Hafıza Merkezi, hak savunucuları ile ilgili raporunu Postane İstanbul’da yaptığı basın toplantısı ile duyurdu. Program, toplantının ardından çeşitli derneklerin katılımıyla düzenlenen panel ile devam etti.
“Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları” isimli rapor 2015-2021 yılları arasında Türkiye’deki hak savunuculuğuna odaklanıyor.
Banu Tuna, Emel Ataktürk, Esra Kılıç, Melis Gebeş ve Özlem Zıngıl tarafından hazırlanan rapor 67 hak savunucusunun durumuna bakılarak oluşturuldu.
"Aktivistler güvende değilse kimse güvende değildir"
Basın toplantısı Murat Çelikkan, Özlem Zıngıl ve Burcu Bingöllü’nün sunumlarıyla başladı. Açılış konuşmasını yapan Çelikkan, insan haklarının evrensel bir değer olduğunu belirtti:
“Cumartesi Anneleri/İnsanları kaybedilen yakınları hakkında araştırma yapmak ve bilgi vermek yerine cezalandırılıyor. Çevre aktivistleri, kadın hakları savunucuları, LGBTİ+ savunucuları, gazeteciler ve avukatlar bu cezalandırılmadan payını alıyor. İnsan hakları alanına karşı savaş açıldı ve biz de bunu korumaya çalışıyoruz. Polisimiz, askerimiz silahımız yok. Savunmaya çalıştığımız haklarımız var.
“İnsan hakları savunucularının güvende olmadığı bir ortamda hiç kimse güvende değildir. Bu, insan haklarına, hak savunmaya artık önem verilmediğinin göstergesidir.”
Rapor sivil alana genel bir bakış sunuyor
Raporun birinci kısmının sunumu Özlem Zıngıl’ın açıklamalarıyla devam etti. Zıngıl, farklı tiplerdeki verilerek ve 67 hak savunucusunun durumuna bakarak oluşturulan raporun genele dair önemli ipuçları verdiğini belirtti:
“Sivil toplum faaliyetleri ve hak savunucularının özellikle terörle mücadele ve ulusal güvenlik yasalarıyla engellediğini gözlemledik. Dernekler Yönetmeliği, Dernekler Kanunu ve Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi Kanunu hak savunucularının faaliyetlerini kısıtlayan yasal düzenlemeler arasında yer alıyor.
“Beraat kararları emsal niteliği taşımıyor”
“Sorunlu yasal düzenlemeler olarak adlandırabileceğimiz Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hak savunucuları için kısıtlayıcı hükümler içeriyor ve hak savunucuları için çok fazla kullanılıyor.
“Açılan soruşturma ve davalar kimi zaman beraat ya da takipsizlikle sonuçlanıyor. Bunlar sevindirici fakat sakıncaları da var. Uzun süren yargılamalar hak savunucuları için bir baskı ve ifade özgürlüğü anlamında caydırma unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Beraat ya da takipsizlik kararları emsal niteliği taşımıyor maalesef. Bir davada verilen benzer başka bir davada tutuklamayla sonuçlanabiliyor.”
“Türkiye’de mahkemeler AİHM standartlarından uzak”
Raporun ikinci kısmı olan Hak Savunucularına Müdahale Yöntemleri kısmını Burcu Bingöllü anlattı:
“İkinci bölüm idari ve yargısal taciz konusuna değiniyor. Yargılananların yasal güvenceleri ihlal ediliyor. Yargısal tacizi mümkün kılan, yargının bağımlı ve etkiye açık olması nedeniyle insan hakları açısından gerilemesine sebep olan etmenler üzerinde durduk.
“Türkiye’de mahkemelerin hala AİHM standartlarından uzak olduğunu hatta AYM kararlarının bile uygulanmadığını görüyoruz. Deliller hukuka aykırı toplanıyor ve değerlendiriliyor. İddia makamı savunmadan üstün tutulurken sanıkların beyanlarına riayet edilmiyor. Ciddiyetten uzak ve varsayımsal yorumlara rastlanıyor. Neden sonuç bağlantısının kurulmasına yetecek bir açıklık ve netlik bulunmuyor her zaman.”
"Hak Savunucuları Bildirgesi uygulanmalı"
Raporun ulaştığı sonuç ve önerilerde ise Hak Savunucuları Bildirgesi’nin etkili bir şekilde uygulanması ve hukukun üstünlüğü ilkesine uyulması var.
Rapor, keyfi göz altı, tutuklama ve soruşturma gibi faaliyetlerin hak savunucularının kriminalize edilmesine yönelik olduğu belirtilirken bunların kabul edilemez olduğunu söylüyor.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın
(MD / HA)