Haberin İngilizcesi için tıklayın
2016 yılının 25 Ekim günü, sabahın erken saatlerinde Diyarbakır’da iki eve eş zamanlı polis operasyonu yapıldı. Arama yapılan evler 30 Mart 2014 yerel seçimlerine BDP adayı olarak gösterilen ve yüzde 55 oy oranıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine seçilen eşbaşkanlar Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’ya aitti. Eşbaşkanlar ‘terör soruşturması’ kapsamında gözaltına alınırken, aynı saatlerde jandarma ve polis tarafından belediye binasına gidilerek arama yapıldı. Polis Gültan Kışanak'la ilgili olarak belediye binasının tamamında arama iznine sahipti. Jandarma ise Anlı'nın makam odasında arama yaptı.
Olayı haber alır almaz belediye önünde biriken kalabalığa polisin müdahalesi sert oldu. Tazyikli su sıkılarak dağıtılmaya çalışılan onlarca belediye çalışanı gözaltına alındı. Anlı ve Kışanak gözaltında tutuldukları 5 gün boyunca dosyada gizlilik ve kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek avukatlarıyla görüştürülmedi. 30 Ekim günü Diyarbakır Adliyesi’ne getirilerek 9 saat süren ifade veren Kışanak ve Anlı tutuklanarak cezaevine gönderildi.
1,300 kişi işten çıkarıldı
Tutuklamanın ertesi günü gece saatlerinde İçişleri Bakanlığı tarafından Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne kayyım olarak atanan Ankara Etimesgut Kaymakamı Cumali Atilla Diyarbakır'a geldi. 1 Kasım günü belediyeye giren yapan Atilla yeni görevine başlarken, belediyede işçi kıyımı için de geri sayım başladı. Kayyımın ilk icraati, 5 Ocak 2017 günü 31 Diyarbakır Büyükşehir Tiyatrosu (DBŞT) oyuncusunun sözleşmesini yenilemeyerek işten çıkartmak oldu.
Soruşturma ve cezalar
İşten çıkartmaların arkası kesilmedi. Büyükşehir Belediyesi ve DİSKİ Genel Müdürlüğü’nde çalışan aralarında daire başkanları, şube müdürleri, işçi, memur ve taşeron işçilerin bulunduğu yaklaşık 1,300 yüz kişinin iş akdi feshedildi ve daha sonra çeşitli aralıklarla çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle işçi ve memurlar ihraç edildi. İşten çıkartılmayan çalışanlar ise görev yerleri ve pozisyonları değiştirilerek mobbinge maruz kaldı. Bunlardan biri de 2008'de belediyenin basın biriminde göreve başlayan Marmara Üniversite İletişim Fakültesi mezunu gazeteci Beyda Yıldız’dı.
Kayyım ataması sırasında 2011'den beri DİSKİ Genel Müdürlüğü’nde ‘kameraman’ kadrosuyla memur olarak basın sorumlusu görevini sürdüren Yıldız’ın pozisyonu değiştirildi. Basın ve Yayın Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde lise mezunu bir müdürün emrinde görevlendirildi. Henüz bir ay geçmeden masası dağıtılarak, bilgisayarına ve arşivine el konuldu. Burada dokuz ay boyunca bir sandalyede oturmak suretiyle kenarda bekletildi. Defalarca hukuksuz bir biçimde soruşturma ve cezalarla karşı karşıya kaldı.
Heyet raporu yok sayıldı
Diyarbakır Kadın Hastalıkları Doğum Hastanesi’nde geçirdiği miyom ameliyatı üzerine almış olduğu heyet raporu yok sayıldı. Rapor incelenmek üzere Diyarbakır’daki Üniversite Hastanesi veya Devlet Hastanesi’nde incelenmek yerine Urfa Devlet Hastanesi’ne gönderildi. Ağır kanama geçirmesi sebebiyle Urfa’ya gidemeyen Yıldız hakkında disiplin soruşturması açıldı. Hukuk yolu açık denilerek ceza verildi, bir yıl sonraki daha oluşmamış izni iptal edilerek, yıllık iznine el konuldu.
Daha sonra ‘görülen lüzum üzerine’ Hazro Şube Müdürlüğü’ne sürgün edilen Yıldız’ın Hazro’ya boş şekilde giden kurum aracına binmesi DİSKİ Genel Müdürü Mehmet Fırat Tutşi tarafından yasaklandı.
Yıldız, Hazro’ya gittikten birkaç ay sonra yaşadığı yoğun stres nedeniyle beyin kanaması geçirdi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji servisinde 17 gün yatan Yıldız’ın tedavi ve takibi halen devam ediyor.
Tehditkar tutumlara maruz kaldım
Bir süredir görev yaptığı Su Tesisleri Daire Başkanlığı’nı ziyaret eden Mehmet Fırat Tutşi’nin kendisi hakkında mesnetsiz dedikodular yaydığını söyleyen Yıldız, “Tutşi, 'Bu kadın' diye başlayan cümlelerle şahsımı rencide etmeyi sürdürdü. Bu da yetmezmiş gibi Tutşi’nin DSİ personeli olmasına rağmen DİSKİ’de de görev yapan yeğeni ve koruması Selahattin Tutşi’nin tehditkâr tutumlarına maruz kaldım” dedi.
Yıldız, 09 Nisan 2021’de kendisine ulaştırılan yeni bir yazıyla yeniden sürgün edildi. Bu kez sürgünün adresi Ergani’ydi. Sürgünün gerekçesi diğer görevlendirme yazılarında olduğu gibi “gerekli görülen lüzum üzerine”ydi.
Yıldız, “Görülen lüzumun, gerekliliğin ne olduğunu merak ediyorum doğrusu. Önüme konulan bütün görevlendirme yazıları 'görülen lüzum üzerine' yapıldı, ama hangi gereklilik olduğu hiçbir zaman açıklanmadı” dedi.
5 yıla yakın süredir yaşadığı sıkıntıları özetleyen Yıldız şunları söyledi:
“Bir memur olarak kadrom dışında çalıştırılmam 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 45. Maddesine aykırıdır. Bu maddede 'Hiçbir memur sınıfının dışında ve sınıfının içindeki derecesinin altında bir derecenin görevinde çalıştırılamaz' deniliyor. Kameraman kadrosunda bulunmam sebebiyle kadroma uygun pozisyonda, DİSKİ Genel Müdürlüğü Müşteri Hizmetleri ve Kurumsal İletişim Dairesi Başkanlığı’nda çalıştırılmam gerekiyor.”
DİSKİ Genel Müdürü Tutşi’nin kendisine yönelik keyfi uygulamalarla mobbingi derinleştirmekte bir beis görmediğini ve sağlığını hiçe saydığını aktaran Yıldız, şöyle konuştu:
“Her gün Ergani’ye gitmek için bir saatlik yol gitmem sağlığım açısından risk taşıyor. Hem Bower Hastanesi Nöroloji Servisinde hem de Dicle Üniversitesi Psikiyatri Servisinde tedavim uzun bir süredir devam ediyor. Benim gibi risk altındaki bir hastanın yollara mahkum edilmesi sadece vicdansız bir yönetim anlayışının değil aynı zamanda kişiselleştirilmiş zalimane uygulamaların bir sonucudur. Buradan duyurmak isterim ki eğer yeni bir beyin kanaması geçirirsem bunun mutlak sorumlusu DİSKİ Genel Müdürü Mehmet Fırat Tutşi’dir."
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak yürütmeyi durdurma davası açacağını söyleyen Yıldız, “Hukukun üstünlüğünün keyfi uygulamaları sona erdireceğine inanıyorum” diyerek, sözlerini tamamladı.
(BD/NÖ)