* Çizim: Ercan Altuntaş
Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) 28'i tutuklu, 6'sı hakkında adli kontrol kararı, 75'i hakkında da yakalama kararı bulunan 108 kişiye açılan “Kobanî davasının” üçüncü duruşması bugün Sincan Kampusu’ndaki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Duruşmay, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP milletvekilleri, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır’ın yanı sıra çok sayıda avukat takip ediyor.
TIKLAYIN - Kobanî davasında reddi hakim talebine ret
“6 - 8 Ekim Kobanî protestoları” olarak bilinen, 2014 yılındaki eylemlerle suçlanan siyasetçiler hakkında, 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
TIKLAYIN- HDP: Kobanî protestolarında aslında ne oldu?
TIKLAYIN - Demirtaş neyle suçlandı, gerçekler neydi?
“İktidar kendi koyduğu kurallarla yargılanacak”
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada ilk sözü Ayla Akat Ata aldı:
“Bu dosyada yaşamını yitirenlerin aileleri de var. Bu dosyanın hakikate hizmet etmesi açısından savunmalarımız önemli. Henüz failler açığa çıkarılmadı, ceza almadılar. Benim de yakın dostum Rosa Kadın Derneğinden Neslihan Çoban bu olaylarda oğlunu kaybetti, yargılanmadı failleri. Bu ailelere başsağlığı diliyorum. Acılarını paylaşıyorum.”
Anadilinde savunma hakkına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Akat Ata, “Ben Kürtçenin Zazaki lehçesi konuşuyorum. Anadilde savunma yapmak isterdim. Ancak bizler asimilasyon politikalarından dolayı savunma yapabilecek kadar anadilimizde kendimizi eğitemedik. Aile koşullarında verilen eğitimle bu mümkün olmadı. Anadili için mücadele etmiş bir milletvekili olarak halkımdan, halkımın her ferdinden özür dileyerek savunmama başlıyorum” dedi.
Bugüne kadar Türkiye’de pek çok kez Anayasa değişikliği yapıldığını ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “2010 referandumunda yapılan HSK’de yapılan değişikliklerle yargının yapısı değiştirildi. O dönem HSK üyelerinin değiştirilmesi bir kazadır. FETÖcüler sinsice yargıya sızarak yargıyı kirli emelleri için kullandı. 2017’de yapılan değişiklikler de OHAL döneminde yapıldı.”
Anayasa değişikliği ile dünyada eşi benzeri görülmemiş Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğini söyleyen Ayla Akat Ata, Cumhurbaşkanından bakanlarına, denetlemenin mümkün olmadığı bir sistem kurulduğunu belirtti:
“Bugün Türkiye’yi lağım kokusu sardı. Bir kadın olarak üzülerek söylüyorum; Ruhsar Hanım’ın yaptığı üzerinden parlamentoda nasıl soruşturma açılacak? Meclis’teki 5’te 3’ün soruşturma için oy kullanması lazım. Böyle bir çoğunluk nasıl oluşturulacak?
“2010-2017’de yapılan Anayasa değişiklikleri ile yargı üzerinde siyasetin tam tahakkümü sağlandı. Bu iktidar gider bir başka iktidar gelir. Heyetler gider gelir. Bu salonlar dolar boşalır böyle devam ederse. İktidarların temel yanılgısı koydukları kuralların onlar istediğinde uygulanacağını sanmaları. Bu kurallar gidecek gelecek onları da vuracak. Bu iktidar gidecek, bu iktidar kendi koyduğu kurallarla yargılanacak.
“Bugün burada oturan tüm devlet kurumları resmi ideolojiyi temsil ediyorlar. 2009 KCK operasyonları da bu salonlarda görüldü. Salondakilerin yarısı kadındı. Bugün burada farklı düşünen demokratlar, Kürtler çok sayıda kişi var.”
“Keşke 6 - 8 Ekim soruşturulsaydı”
Akat’ın ardından söz alan Gültan Kışanak, davanın Türkiye’ye barış, demokrasi, özgürlük, huzur getirmek isteyen HDP’yi siyaset dışına atma davası olduğunu söyledi ve mahkeme başkanına seslenerek şunları söyledi:
“Bize demagoji yapıyorsunuz, ‘mecliste söyleseydiniz’ diye. Biz Meclis’te çok söyledik. Keşke sözümüzü dinleyecek, barışın kıymetini anlayacak bir muhatap bulabilseydik. Biz hala böyle bir muhatap arıyoruz. Bizi yargıya havale eden, tutuklayan, mikrofonumuzu kapatan değil, bize ‘gelin bu ülkenin sorunlarını beraber çözelim’ diyen bir muhatap arıyoruz. Bu olmadığı için Türkiye'nin sorunları kördüğüm oluyor ve biz sizin gibi emir erlerinin kapısına bırakılıyoruz.”
6 - 8 Ekim’deki cinayetlerin sorumlularının hala soruşturulmadığını hatırlatan Kışanak, şöyle konuştu: “Keşke 6 - 8 Ekim’de ölen her bir canı kim, neden öldürdü, kim provakatörleri demokratik haklarını savunan insanların arasına saldı bu soruşturulsaydı. Bunu soruşturan bir yargı olsaydı, iş oradaydı burada değil. Bu salonda siyasetçiler var. Bu ülkenin sorunlarına çözüm bulmayı arzulayan, bedel ödemekten geri durmayan siyasetçiler var. Sizin iddianameniz bunu söylüyor. İddianameniz baştan aşağıya konuşmalarımız ve demeçlerimizdir. Bundan ibaret bir iddianameden nasıl sorumluları bulacaksınız?”
“Yargı siyasetin oyuncağı haline gelmiştir”
Mahkeme başkanına seslenen Kışanak, hukuk devleti ile kanun devleti arasındaki farkı güncel örneklerle anlattı:
“Hukukçu değilim ama sizin gibi hukuksuzlukla bizi yargılayanlar sayesinde mektepli hukukçu olduk. Sizinle bir hukuk tartışması yapmak istiyorum. Hukuk devleti ile kanun devleti arasındaki farkı biliyor musunuz? Aralarında dağlar kadar fark vardır. Biri otoriter rejimlerin yöntemidir. Egemenlerin koyduğu kuralları mazlumlara uygulanır. Bunun adı kanun devletidir. Egemen kimse kanunu o koyar. ‘Şunu as, bunu kes, bunu hapse at’ der ve buna bir hukuki kılıf bulur. Kanun devleti bir toplumu faşizme, orman kanununa teslim eder.
“Ama hukuk devletinin içinde adalet vardır, insan hakları vardır, vicdan vardır. Biz hukuk devleti arıyoruz. Ağızlarından çıkan her söz kanun. Artık yasamaya da gerek yok. Kararname ile istediklerini yapıyorlar. Yargı büyük bir yapısal kriz içinde. Yargı siyasetin oyuncağı haline gelmiştir. Şunu yap bunu yap. Şunu soruştur bunu soruşturma.
“Bakın mafya konuşuyor bir soruşturma açılmıyor. Bugün bu ülkede yargı bağımsızlığı en büyük sorun haline geldi. Yolsuzlukların, arsızlıkların, mafyatik ilişkilerin üstü örtülür. Bütün hukuk dışı işlerin, Kolombiya’dan kokain mi gelir, marinanın üzerine mi oturulur. Bunun üzeri örtülür. Ama birisi tweet mi attı aç içeriye”.
Yargının içinde bulunduğu durumun utanç verici olduğunu ifade eden Kışanak, “Bundan biz utanıyoruz. En çok da sizin bundan şikayet etmeniz gerekir. Yargı mensuplarının bundan utanması lazım. Bundan kurtulmak için bir çaba içinde olması lazım. Ama bunu görmüyoruz. Burada ilk günden bize güç gösterisi yaptınız. İlk günden taraf olduğunuzu, kimin adına orada oturduğunuzu, ne yapmak istediğinizi o kadar güzel hissettirdiniz ki patronlardan takdir alabilirsiniz” dedi.
“Ortada iddianame yok”
“İddianameye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kışanak, “Adaleti korumak istiyorsanız bu iddianameyi ilk günden reddetmeliydiniz. 3 bin 500 sayfa diye hava atıyorsunuz. Ortada iddianame yok. Şimdi oraya müşteki diye yazmışsınız, Milli Savunma Bakanlığı avukatları falan var. Sizi denetlemeye mi geliyorlar, size güvenmiyorlar mı? İddianamenin yarısı böyle.
“İddianamenin yarısı da PKK tarihi. Çok merak ediyorsanız siz kendiniz okuyun. Onu da çıkart iddianameden dörtte biri kalır. Kalanında da ‘ANF’nin şu gün şu tarihte yayınlanan haberi’ var. Onu da çıkarsan geriye elinizde 15 sayfa kalır. Ondan sonra da bu heyet adalet dağıtacak diyorsunuz.”
“HDP’yi değil Türkiyelileşmeyi yargılıyorsunuz”
İddianamenin bir kurgu, bir senaryo olduğunu belirten Kışanak, “Siz bu senaryoda bir aktör olmak isteyebilirsiniz ama biz olmayacağız. Biz barışı, demokrasiyi, insan haklarını, kadın haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu iddianameyi size iade edeceğiz” diye konuştu.
“HDP Türkiye’dir. Siz HDP’yi değil Türkiyelileşmeyi yargılıyorsunuz. Diyorsunuz ki ayrımcı olun, kutuplaşın, yan yana durmayın. Dindarla laik yan yana durmasın, Kürt’le Türk yan yana durmasın. Siz Türkiye’yi, Türkiyelileşmeyi yargılıyorsunuz. HDP toplumsal cinsiyet eşitliği bayrağının taşıyıcısıdır. Siz ‘kadınla erkek eşit değildir’ diyorsunuz. Kadınları siyaset dışına itiyorsunuz bu davayla. HDP talancılara karşı ekoloji hareketinin bayraktarlığını yapıyor, siz onu yargılıyorsunuz. Siz HDP’yi siyaset dışına atarak faşizmin önünde hiçbir engel kalmasın istiyorsunuz.”
Reddi hakim talebini ileten Kışanak, sözlerinin sonunda Türkiye’ye seslendi: “Bu dava Sarayın talimatıyla hazırlanmıştır. Buradan Türkiye toplumuna, halklarımıza, gençlere eşitliğe ve özgürlüğe inanan herkese sesleniyorum. HDP’ye sahip çıkın, barışa sahip çıkın. Barışa giden yolun son köprülerini de kesip atmalarına izin vermeyin.”
“AİHM kararını uygulamak zorundasınız”
Kışanak’ın ardından söz alan Günay Kubilay, davanın siyasi bir dava olduğunu hatırlatarak şöyle konuştu:
“Mahkemeleriniz sadece bu kritik davalardaki AİHM kararlarını değil, AYM kararlarını da tanımıyor. AYM de herkesi uyardı (Kapatma davasının iadesi ile). AİHM kararını beğenmeyebilirsiniz, iktidarın da hoşuna gitmiyor ama bunu uygulamak zorundasınız. Uygulamadığınızda anayasal suç işlemiş olursunuz. Şimdi sağlam Ağrı Dağı'na sırtınızı dayamış olabilirsiniz, size Zekeriya Öz’ü hatırlatayım. Altına zırhlı araç verilmişti. Siyaset arenası her zaman oynaktır.
“Anayasaya, AİHM’e uymuyorsunuz. Sadece siyasi direktiflerle yürüyen bir mekanizmada size neden güvenelim? Burada bir mahkeme sürecinin işlemesi belli kriterlere uygun olur. Ölçüleri kaldırdığınız zaman geriye keyfiyet kalır.”
HDP’nin kurucu üyelerinden olduğunu söyleyen Kubilay, “Bir yeni yaşamın inşası için uğraşıyoruz. Dosyayı eğer incelediyseniz benimle ilgili tek şey HDP MYK üyesi olarak yaptığımız çağrı. Hepsi bu kadar” diye konuştu.
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda Nazmi Gür, Ali Ürküt, Can Memiş, Cihan Erdal, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Alp Altınörs, İbrahim Binici, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Mesut Bağcık, Zeki Çelik, Nezih Çapan, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Berfin Özgü Köse, Pervin Oduncu, Meryem Adıbelli ve Beyza Üstün konuştu.
“Süleyman Soylu yargıya sığındı”
İlk sözü alan Nazmi Gür, Türkiye’nin en temel sorununun hukukun üstünlüğü ilkesinin iktidar tarafından ayaklar altına alınması olduğunu belirtti:
“Anayasal düzenin ve hukukun böylesine ayaklar altına alındığı bir dönem daha rast gelmemiştir. Bu sadece yargının değil bizim, ezilenlerin, 83 milyonun sorunudur. ‘Türkiye’de bağımsız bir yargı vardır’ inancı yok bende de. Hangi yayına, hangi uluslararası kuruluşun raporuna bakarsanız bakın Türkiye’deki en önemli sorunlardan birinin hukukun üstünlüğü olduğunu söyler.
“Bağımsız bir yargıya Türkiye’nin ekmek kadar hava kadar ihtiyacı olduğunu her koşulda dile getirdik. Şimdi başı Sedat Peker’le belaya giren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yargıya sığındı. Bu çok ironik. Şimdiye kadar Sedat Peker’in sözleriyle ilgili harekete geçmedi yargı. Şimdi talimat makamındaki Soylu, yargı arıyor.”
Gür konuşmasının sonunda reddi hakim talebini ifade ederek ve tahliyesini talep etti.
“Bu kadar ağır suçlar nasıl oldu da 6 yıl bekletildi?”
Gür’ün ardından söz alan Ali Ürküt, davanın 6 yıl sonra gündeme geldiğini hatırlatarak, “Aradan 6-7 yıl geçmiş, ceza kanununda ne kadar ağır suçlar varsa hepsi peş peşe dizilmiş. Bu kadar ağır suçlar ne oldu da 6 yıl bekletildi? Birdenbire de raflardan indirildi. Herkes biliyor ki bu dava konjonktüreldir, siyasidir ve iktidarın devamı için ihtiyaçtır” dedi.
Tarih boyunca işlenmiş ne kadar ağır suç varsa kendilerine isnat edildiğini belirten Ürküt, “Benim bu suçum varsa, evet ben o dönem HDP MYK üyesiyim. Yargılama budur benim açımdan. O toplantıda tamamen barışçıl, tamamen siyasi faaliyet kapsamında, IŞİD barbarlığına karşı kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapılması tartışılmış ve bir paylaşım yapılmış. Bütün mesele budur” ifadelerini kullandı.
Reddi hakim talebini ileten Ürküt, tahliyesini talep etti.
“Tek suçlama MYK üyesi olmam”
Gür’ün ardından söz alan Cihan Erdal; farklı görüşlerden, yaşlardan, inançlardan mektup ve dayanışma mesajları aldığını belirterek şunları söyledi: “Aldığım mesajlarda diyorlar ki ‘yok artık, bu kötü bir şaka’. Yalnızca benim yaşadığım haksızlık için değil hepimiz için. Benzeri haksızlıkları yıllardır yaşayan arkadaşlarımın yanında bunu söylemekten, kendi uğradığım haksızlıktan bahsetmekten hicap duyuyorum. Ama insanlar hala ‘yok artık’ diyorlar. İnsanların hala ‘yok artık’ diyebilmesi bu ülkeye inanmanın temel garantilerinden biri”.
2014’ten tutuklanana kadar sayısız kez yurt dışında akademik konferanslara katıldığını, Erasmus bursu ile Fransa’ya gidecekken Kanada’da daha önemli bir burs kazanarak orada doktorasına devam ettiğini anlatan Erdal, “Başka bir ülkede kalıcı oturum aldım, ülkemle bağımı koparmadım. Bu ülkede annem var, babam var, yeni doğan ve yüzünü göremediğim yeğenim var, akademisyen dostlarım, hocalarım var. Defalarca gidip geldim Türkiye’ye. Bu ülkeyle bağımı koparmadım” diye konuştu.
“Başka parti olsa ‘soruşturmaya yer yok’ denirdi”
Cihan Erdal’ın reddi hakim ve tahliye talebinin ardından Can Memiş söz aldı. Medya eliyle ciddi bir itibar suikasti ile karşı karşıya olduklarını ifade eden Memiş, bir dönemin siyasi aktörleri yargılanıyorsa, sanık sandalyesinde oturuyorsa bugün sanık sandalyesinde çok daha fazla kişinin oturması gerektiğini ifade etti.
2014 yılından tutuklandığı güne kadar hayatına normal şekilde devam ettiğini, üniversiteye gittiğini, çalıştığını anlatan Memiş, kaçma şüphesinin dayanaksız olduğunu söyledi. Tahliyesini ve reddi hakim talebini ileten Memiş, “Bu iddialar başka bir siyasi partinin adına yapılmış olsaydı emin olun bu kadar soyut dayanaksız delillere savcı ‘soruşturmaya yer yok’ der geçerdi” diye konuştu.
“Siyaset yargısallaşmıştır”
Memiş’in ardından söz alan Emine Ayna, eski vekil olmasından kaynaklı yurt dışına çıkış koşullarının çok rahat olduğunu ancak yurt dışına çıkmayı hiç düşünmediğini söyledi. Tutukluluk halinin kaldırılması gerektiğine inanan Ayna, tahliyesini talep etti.
Ardından söz alan Sırrı Süreyya Önder, Cumhuriyet tarihi boyunca mahkemelerin etkisinden bahsetti ve şöyle konuştu: “Cumhuriyet zannedildiği gibi ulusal kurtuluş savaşı ile kurulmamıştır. Önemli bir bağımsızlık mücadelesi verilmiştir, tamam ama 100 yıllık tarihine baktığımızda burada rejim mahkemelerde kurulmuştur. İstiklal Mahkemeleri ile başlayan süreçte DGM, sıkıyönetim mahkemeleri, OHAL mahkemeleri, yüksek yetkili mahkemeler; adını unuttuğum yüzlerce mahkeme bir sopa işlevi görmüştür. ‘Yargı siyasallaşmış’ kavramı gerçeği açıklamaya yeten bir kavram değil siyaset yargısallaşmıştır. Bu bugünün işi de değil. Dün de öyleydi bugün de böyle. Belli ki demokrasi bize selam verene kadar devam edecek.”
“Bu memlekette yaşananların adını doğru koymazsak hiçbir yere gidemeyiz. Bugün Filistin konusunda gösterilen topyekün hassasiyet neyse dün Kobanî konusunda gösterilen topyekün hassasiyet aynıdır. Tek bir farkla provokasyon yoktur.”
“Nazi hukukunu Türk hukukuna sızdırdı”
Önder’in ardından söz alan Alp Altınörs, “Türk hukukunda ‘kolektif suç’ kavramı yoktur. Bunun yerine suçun bireyselliği esas alınır. Fakat iddianame, Ahmet Altun tarafından kolektif suç ilkesi zemininde hazırlanmıştır. İddianamede MYK üyesi olmak suçlu sayılma gerekçesi oluyor. Kolektif suç kavramı tarihte Nazi döneminde ortaya konulmuştur. Nazi hukukunda var. 'Yahudi’ysen suçlusun, eşcinselsen suçlusun, komünistsen suçlusun, git çalışma kampına çalış’ denir. Bu şekilde kolektif suç kavramı en karanlık dönem olan Nazi döneminde girmiştir. Ahmet Altun da bunu Türk hukukuna sızdırmıştır. Partili savcı Ahmet Altun, bu iddianameyle Türk hukukuna sızdırmıştır siz de kabul etmişsiniz. Bunu reddetmeniz gerekirken etmediniz buna yol verdiniz” ifadelerini kullandı.
“Suruçlu olduğum için tutuklandım”
Altınörs’ün ardından söz alan İbrahim Binici, “8 aydır neden tutuklu olduğumu düşünüyorum, sonunda anladım Suruçlu olduğum için tutuklandım” dedi. Binici, haksız tutuklamanın önüne geçilmesini isteyerek tahliyesini talep etti.
Bülent Parmaksız, tutukluluğunun devamı yönünde karar verilmesinin gerekçelerinden birinin evinde bulunan yedi kitap olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Evimde 700 tane kitap bulunuyor. Ben çok okuyan biriyim. Evimde bulunan yedi kitap Abdullah Öcalan'a aittir. Öcalan, Kürt halkının lideridir. Öcalan kitapları bende var okudum, okuyorum. Siz kendinizi kurtarmalısınız. Hem hukukçu olarak hem de Türkiye Cumhuriyeti olarak 21’inci yüzyılda kitapların suç unsuru sayılmasından kendinizi kurtarmalısınız.”
Ardından söz alan İsmail Şengül ülkede demokrasi, barış, özgürlükten yana inisiyatif almak, mücadele etmek için HDP’de siyaset yapmayı tercih ettiğini söyledi.
“Çözüm sürecinden yargılanıyoruz”
Ardından Mesut Bağcık, Zeki Çelik, Nezir Çakan, Ayşe Yağcı, Bircan Yılmaz, Berfin Özgü Köse, Pervin Oduncu de tahliye talebinde bulundu. Siyasetçiler özetle şu ifadeleri kullandı:
Ayşe Yağcı: “Tutuklanmam somut hiçbir şey yok. Gizli tanığın beyanları dışında hiçbir şey yok. 2014’ten bu yana siyasetle hiçbir bağım yoktur. Ekonomik sorunlardan ve babamın rahatsızlığından kaynaklı siyaseti bıraktım. Tahliye talebinde bulunuyorum.”
Bircan Yorulmaz: “Savcı nasıl bir algı yaratmak isterse istesin HDP 6 milyon oy almış bir siyasi partidir. HDP hiçbir zaman şiddet yapmamış. Partim, hegemonyacılığa ve işgale karşı çıkar, demokrasi ve özgürlüklerin yanında yer alır. HDP kurulduğu günden bu yana bu ilkeler çerçevesinde Meclis’te mücadele eder. HDP'deki görevimi 2015 sonuna kadar sürdürdüm. Tweet atarken nelere dikkat edilmesi gerektiğine ilişkin attığım mail suç unsuru olarak sayılmış ve yargılanma delili olarak sayılmış.”
Berfin Özgü Köse: “Beni tanımadığım görmediğim 37 insanı öldürmekle suçluyorsunuz. Eğer HDP Genel Merkezden atılan tweet için tutuklu bulunuyorsam bu konuda da AİHM'in kararları var. Ben açıkça somut olguların ne olduğunu merak ediyorum. ‘Ölen insanların ailelerini tehdit edebilirsin sen, bundan dolayı şüphe duyuyorum’ diyorsanız, tutuklu yargılayın. Tutuksuz yargılanmayı talep ediyorum.”
Pervin Oduncu: “Bir kadınım, Kürdüm, sosyalistim. Tüm bu kimliklerimden kaynaklı HDP’de yer aldım. Bizim önümüze koyulan suç siyasi partinin üyeleri olmamızdan kaynaklı. Çözüm Sürecinden yargılanıyoruz. Özgürlük ortamı yargılanmak isteniyor. Bir dönem yargılanıyor.”
Beyza Üstün: “Bugün önünüzdeki bu dava siyasi bir davadır. Kobanî olayları dediğiniz o olgu ile ilgisi olmayan, doğrudan HDP'li siyasetçilere ve onlarla birlikte yol yürüyen tüm halkların iradesine bir engeldir ve yargı yoluyla yapılmaktadır. Bunu da yapan siyasi iradedir. Beklerdim ki her alanda yaşadığımız torba siyaseti yargıya taşınmasaydı. Bu iddianame bir iddianame değil, bir torba. Sizin bu torbayı reddetmenizi beklerdim. Bu siyasi bir müdahaledir; Türkiye demokrasisine, HDP'ye müdahaledir.”
Dava, yarın (21 Mayıs Cuma) saat 9:30'da görülmeye devam edecek.
Kobane davasıAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla 7 ilde 82 kişi hakkında gözaltı kararı verilen Kobani eylemlerine ilişkin operasyon kapsamında akademisyen Cihan Erdal, Prof. Dr. Beyza Üstün ve Can Memiş de 25 Eylül 2020 Cuma günü gözaltına alındı. Kanada'daki Carleton Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Erdal, tez araştırması kapsamında İstanbul'daydı. 2 Ekim 2020 Cuma günü Cihan Erdal HDP'nin gözaltına alınan eski MYK üyelerinin de aralarında olduğu 17 kişiyle birlikte tutuklandı. Soruşturma kapsamında toplamda 108 kişi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçlarını Soruşturma Bürosunca iddianame hazırlandı ve Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, hazırlanan Kobani iddianamesini kabul etti. İddianamede 27'si tutuklu, 6'sı hakkında adli kontrol kararı, 75'i hakkında da yakalama kararı bulunan 108 kişi için 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Ceza istenenler arasında HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bulunuyor. İddianame, AİHM Büyük Daire'nin 22 Aralık 2020'de Demirtaş için verdiği "Derhal tahliye edilsin" kararından sekiz gün sonra, 30 Aralık 2020'de hazırlanmıştı. İddianameden Anadolu Ajansı'nın (AA) aktardığına göre, iddianamede şu suçlamalara yer verildi: "Sanıkların terör olaylarını, başlamasında ve devamında sorumlu düzeyde organize etmeleri, örgütün talimat bütünlüğü içinde şiddetli sokak olayları şeklinde ülke geneline yayıp terör olaylarına kitlesel boyut kazandırmak için örgüte müzahir taban kitleye talimatlar vermiş olmaları, talimat aldıkları kişilerin örgüt içi pozisyonları, teşhis beyanlarının içeriği, talimatların uygulanış biçimleri ve iletildiği muhatapları, olaylarda inisiyatif almaları, ısrarlı şekilde kararları uygulama biçimleri, örgütün amaçları doğrultusunda aldıkları sorumlulukların ağırlıkları, olayları sorumlu düzeyde organize ettikleri anlaşılmıştır. "Şüpheliler hakkında örgüt adına bu yönde faaliyetler yürüttüklerine ilişkin yapılan diğer tüm tespitler birlikte dikkate alındığında, şüphelilerin PKK/KCK silahlı terör örgütünün sözde yöneticisi olarak kabul edilmeleri gerektiği, bu kabulün sonucu olarak TCK'nın 220/5. maddesi gereğince örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği belirlenen bütün suçlardan bu madde gereğince ayrıca sorumlu oldukları tespit edilmiştir." Suçlamalar Olay tarihlerinde ülke genelindeki tüm eylemlerden sorumlu tutulan 108 kişiye yöneltilen suçlamalar şöyle: Birer kez "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", 37'şer kez "insan öldürme", 31'er kez "insan öldürmeye teşebbüs", 24'er kez "yağma", 38'er kez "alıkoyma", 1750'şer kez "alıkoymaya teşebbüs", 397'şer kez "yakarak mala zarar verme", 1060'ar kez "kamu malına zarar verme", 503'er kez "yakarak kamu malına zarar verme", 53'er kez "iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 294'er kez "geceleyin iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 26'şar kez "geceleyin açıktan hırsızlık", 20'şer kez "açıktan hırsızlık", 114'er kez "hırsızlık", 272'şer kez "geceleyin hırsızlık", 5'er kez "basit yaralama", 43'er kez "silahla basit yaralama", 264'er kez "kamu görevlisini silahla basit yaralama", 7'şer kez "kamu görevlisini kasten basit yaralama", birer kez "kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", birer kez "kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", 78'er kez "silahla kasten yaralama", 51'er kez "kamu görevlisini silahla yaralama", 3'er kez "iş ve çalışma hürriyetinin ihlali", 4'er kez "ibadethanelere zarar verme", birer kez "düşük yapmaya neden olma", 24'er kez "bayrak yakma", 25'er kez "5816 sayılı yasaya muhalefet" ve "suç işlemeye tahrik etmek". Sanıklar Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Selma Irmak, Sırrı Süreyya Önder, Gülfer Akkaya, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, İbrahim Binici, Ayşe Yağcı, Nezir Çakan, Pervin Oduncu, Meryem Adıbelli, Mesut Bağcık, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Can Memiş, Cihan Erdal, Berfin Özgü Köse, Günay Kubilay, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Emine Beyza Üstün, Mehmet Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü, Yurdusev Özsökmenler, Arife Köse, Ayfer Kordu, Aynur Aşan, Ayşe Tonğuç, Azime Yılmaz, Bayram Yılmaz, Bergüzar Dumlu, Cemil Bayık, Ceylan Bağrıyanık, Cihan Ekin, Demir Çelik, Duran Kalkan, Elif Yıldırım, Emine Tekas, Emine Temel, Emrullah Cin, Engin Karaaslan, Enver Güngör, Ercan Arslan, Fatma Şenpınar, Fehman Hüseyin, Ferhat Aksu, Filis Arslan, Filiz Duman, Gönül Tepe, Gülseren Törün, Gülten Alataş, Gülüşan Eksen, Gülüzar Tural, Güzel İmecik, Hacire Ateş, Hatice Altınışık, Hülya Oran, İsmail Özden, İsmail Şengül, Kamuran Yüksek, Layika Gültekin, Leyla Söğüt Aydeniz, Mahmut Dora, Mazhar Öztürk, Mazlum Tekdağ, Abdulselam Demirkıran, Mehmet Taş, Mehmet Tören, Menafi Bayazit, Mızgın Arı, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Muzaffer Ayata, Nazlı Taşpınar, Neşe Baltaş, Nihal Ay, Nuriye Kesbir, Remzi Kartal, Rıza Altun, Ruken Karagöz, Sabiha Onar, Sabri Ok, Salih Akdoğan, Salih Müslüm Muhammed, Salman Kurtulan, Sara Aktaş, Sibel Akdeniz, Şenay Oruç, Ünal Ahmet Çelen, Yahya Figan, Yasemin Becerekli, Yusuf Koyuncu, Yüksel Baran, Zeki Çelik, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Zübeyir Aydar. |
(AS)