Haberin İngilizcesi için tıklayın
Havaların sıcaklamasıyla birlikte sulama kanallarında boğularak hayatını kaybeden çocukların haberleri de artıyor. Çoğu haber "serinlemek için girdiği su kanalında cansız bedenine ulaşıldı" şeklinde yer alıyor. Ancak bu ölümleri bütünüyle bu şekilde ele alabilir miyiz?
TIKLAYIN - Urfa'da 2 çocuk sulama kanalında boğuldu
TIKLAYIN - 8 yaşındaki çocuk sulama havuzunda ölü bulundu
TIKLAYIN - Farklı illerde beş çocuk sulama kanalında boğularak hayatını kaybetti
Türkiye'de iş cinayetlerine ilişkin verileri derleyen İSİG Meclisi'nden (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) Pınar Abdal, her yıl mayıs ayından itibaren bu haberlere sık rastladıklarını söylüyor.
"Ve çoğunun altından çocuk iş cinayetleri çıkıyor" diyor.
Yarısından fazlası çocuk
Tarım, Türkiye'de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Çocuk iş cinayetleri de ağırlıklı olarak çocuk istihdamının en fazla olduğu ve kötü çalışma koşullarının yoğun olduğu alanlardan biri olan tarımda yoğunlaşıyor. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin konakladıkları yerleşim yerlerinde yaşayanların yarısından fazlasının çocuk olduğu biliniyor. Bunların arasında ailesinin yanında götürmek zorunda olduğu küçük çocuklar da var.
Temmuz-Ağustos ayları en çok çocuk iş cinayetinin yaşandığı aylar oluyor. Bunun önemli bir nedeni okulların kapalı olması sebebiyle daha çok çocuğun istihdamda yer alması. En önemli nedeni de mevsimlik gezici tarım işçiliğinin 6-7 ay süren yolculuğunun bu aylarda yoğunlaşması.
Abdal, "Günlük 10-12 saati bulan sürelerde çoğu kez ayrıca yevmiye dahi verilmeden çalıştırılan ve en temel haklardan bile mahrum çalıştırılan tarım işçisi çocukların bu koşullarda çalışırken yaralanmaları ya da ölmeleri bir tesadüf değil, bir politikalar zincirinin ve dolayısıyla göz yummanın sonucu" diyor.
Fotoğraf: Cuma Sarı - AA (Osmaniye'de sulama kanalında boğulan Narin (15) ve Remziye Büyükçay (9) ve Saadet Karataş'ın (10) cenazeleri 28 Nisan'da Urfa'da yan yana toprağa verilmişti.)
"Kanalların etrafında koruma yok"
Kalkınma Atölyesi'nden Ertan Karabıyık özellikle mevsimlik tarım işçilerinin yoğunlukta olduğu Adana ve Mersin bölgesindeki sulama kanallarındaki boğulmaların nasıl gerçekleştiğini şöyle anlatıyor:
"Büyük sulama kanallar hızlı akıyor. Yüzme bilseniz de bilmeseniz de bir anda kapılıyorsunuz ve kontrolü kaybediyorsunuz. Yapısı gereği bir yere tutunamıyorsunuz ve dışarı da çıkamıyorsunuz. Dal vs gibi tutunacak bir şey yok. Kanalların etrafında da koruma olmadığı için... Eskiden şehirlerin içindeki kanallarda da sıkıntı oluyordu. Kenttekileri korumayla çevirdiler ve boğulmalar azaldı."
Akrep sokması, traktörden düşme, zehirlenme...
Ancak mayıs ayından itibaren tarım işçisi çocukların ölümlerinin artmasının tek nedeni sulama kanallarındaki boğulmalar değil.
Traktörden, pat pattan düşüp ölenler, yılan, akrep sokması sonucu zehirlenenler, yanlışlıkla üzerinden traktör geçen küçük çocuklar...
Pınar Abdal şöyle detaylandırıyor:
"İş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukların yüzde 53'ü tarım işçisi. Tarım sektöründe çalışan çocuklar, tarım arazisine ulaşmak üzere kamyonet ve traktör kazaları, böcek ve tarım ilaçları olmak üzere kimyasal maddeye maruz kalınması, aşırı sıcak ve nemli ortamlarda çalışma, böcek ısırmaları gibi pek çok sebeple daha yaşamlarını yitiriyor."
"Çocuğu su borusunun içinde buldular"
Karabıyık da sadece sulama kanallarından kaynaklı boğulmalara değil, ölümlerin bütününe bakılması gerektiğini söylüyor:
"Mevsimlik gezici tarım işçisi çocuklarla ilgili birçok vaka var. Karadeniz'de denizde, derede boğulamalar, zehirlenme, yılan, akrep sokması sonucu zehirlenip ölen çocuklar... Aşırı güneşten bayılanlar, traktörden düşüp ölenler... Konya'daki bir olayda küçük bir çocuğu su borusunun içinde bulmuşlardı. Büyük fotoğraf bu aslında."
Bu ay üst üste gelen sulama kanallarındaki ölüm haberleriyle ilgili olarak ise şunları söylüyor Abdal:
"Tuvalet, barınma, elektrik ve çöp en büyük sorun"
"Su kanalları başta olmak üzere baraj, nehir ya da tarım alanlarına yakın diğer su kaynaklarında boğulma, her yıl onlarca çocuk işçinin ölümüne neden olan sebeplerden yalnızca birisi.
"Çocukların 'serinleme' amacıyla girdikleri bu sularda boğularak ölmesinin altında ise tarım sektörünün çocuk emeği sömürüsüne dayanan gerçekliği ve insanlık onuruna yakışmayan çalışma ve yaşam koşulları çıkıyor. Tuvalet, barınma, elektrik ve çöplerin toplanması gibi en temel insani ihtiyaçları bile karşılanmayan özellikle mevsimlik tarım işçilerinin konakladığı yerlerde en yaygın problemlerden birisi suya sürekli erişim sıkıntısı. Çalışma ortamında içme ve kullanma suyu kaynağı olarak çoğunlukla tanker ya da taşıma su kullanılırken işçiler diğer temel ihtiyaçlar için en yakındaki su kaynaklarını kullanmak durumunda kalıyor ve gündelik ihtiyaçlarını karşılamak bile çocuklar için bir "ölüm" nedenine dönüşüyor bu koşullarda.
"Ana gövde çocuk ve kadın emeği"
"Özellikle mevsimlik tarım işçiliğinde, tarım alanlarına göç eden ailelerin çocuklarının da işçilik sürecinde olmaması nadir rastlanan bir durum zaten. Yapılan işin gelir getirmesi için bütün aile emeğinin devreye sokulması gerekiyor. Dolayısıyla mevsimlik göçün bir parçası olan çocuklar, gittikleri yerlerde bir biçimde tarımsal emeğin bir parçası olmak zorunda kalıyor. Türkiye'de yaklaşık olarak 2 milyon civarında mevsimlik tarım işçisinin ana gövdesi çocuk ve kadın emeğinden oluşuyor."
"Tarım işletmeleri denetlemenin dışında bırakılıyor"
"Elli ve daha az işçi çalıştıran tarım işletmeleri İş Kanunu kapsamı ve işyeri denetlenmelerin dışında bırakılan ve yaptırım uygulanması mümkün olmayan bir sektöre dönüştürülmüş durumda. Dolayısıyla tarım sektörü aslında, yasaların ve politikaların görmekten imtina ettiği bir alan olarak çocuk emeğinin daha fazla sömürüsüne ve çocuk iş cinayetlerine göz yumulan bir alan."
"Üç, dört aile birleşip bakıcı tutuyor"
Ertan Karabıyık ise çocuk işçilerin dışında, ailelerin yanında tarlaya götürmek zorunda olduğu küçük çocuklarla ilgili şunları ekliyor:
"Mevsimlik gezici tarım işçileri tablosunda çocukların güvenli kalacağı mekanizmaların olmaması en büyük sorun. Ailelerinin yanında bulunmak zorunda olan çocukların kontrolü sağlanmalı. Bu tür süreçlerde tarla - bahçe sahiplerini ve tarım aracılarını, aileleri bilgilendirmek gerekiyor. Çocukların bulunduğu ortamlarda güvenli ortamlar sağlamak önemli. Çadır ortamlarında kim bakacak bu çocuklara? Tarlaya işe gidiyorsunuz. Mecburen yanınızda götürüyorsunuz. Bir ağacın gölgesine bırakıyorsunuz çocuğu. Çadır yerleşiminde bakıcı anne tutanlar var üç, dört aile birleşip. Ama bunun güvenli bir mekanizması yok."
"Çocuk işçilik gündelik kampanyalarla azalmaz"İSİG Meclisi'nden Pınar Abdal, ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle ucuz işgücüne talebin arttığını söylüyor: "Emek rejiminin yapısal bir sorunu olan çocuk işçiliğin, gündelik kampanyalar ve projelerle azaltılabilmesi mümkün değil. Zaten mevcut emek politikaları da çocuk işçiliği bitirmek değil, tam aksine artırmak üzerine kurulu. Ekonomik krizin etkileriyle birleşen pandemi sürecinde, hane gelirinin azalması ve ucuz işgücüne talebin artmasının yanı sıra okulların fiziki olarak kapanması da çocuk işçiliğin daha da artmasına sebep oldu. Bu süreçte, 20 yaş altı sokağa çıkma yasağının olduğu dönemde dahi başta mevsimlik tarım işçisi çocuklar, sokağa çıkma ve seyahat yasağından muaf tutularak çalışmaya devam etti. "Bir yandan 2018 yılı "Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı" ilan ediliyor ve METİP (Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi) kapsamında çocuk işçiliğini engellemek üzere çalışmalar yapılırken diğer tarafta çocuk işçilik ve çocuk iş cinayetleri artmaya, üstelik çocukların çalışma yaşı giderek düşmeye, çocukların çalıştıkları işler giderek daha tehlikeli işlere doğru kaymaya devam ediyor. | ||
(AÖ)