* Fotoğraf: Vedat Arık
Cumartesi Anneleri/İnsanları’na açılan “700. hafta davası” yarın İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecek ilk duruşma ile başlayacak.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı, Avukat Gülseren Yoleri ile neden 700. Hafta eylemine böyle bir müdahale olduğunu, davanın neden 2,5 yıl sonra açıldığını ve Cumartesi İnsanları’na yönelik saldırıya karşı yapılan şikayetlerin akıbetini konuştuk.
TIKLAYIN - “Bu dava, hak talep eden herkese bir tehdit”
TIKLAYIN - Cumartesi İnsanları’na 700. hafta davası
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 25 Ağustos 2018'deki 700. Haftası eylemine düzenlenen polis saldırısında gözaltına alınan 46 kişiye “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan dava açılmıştı.
İddianamedeki tek delil, polisin olay günü tuttuğu tutanak ile tahkikat evrakı.
Yarınki ilk duruşma öncesi, İstanbul Adliyesi önünde 13.00’te davayla ilgili bilgilendirme amacıyla basın açıklaması yapılacak.
Polis şiddetine soruşturma açılmadı
700. hafta eyleminde Cumartesi İnsanlarına “polise mukavemet” suçlamasıyla dava açıldı ancak o gün bir saldırıya maruz kalanlar kendileriydi.
Avukat Gülseren Yoleri hem İHD’nin hem de Cumartesi İnsanları’nın ayrı ayrı buna dair şikayetçi olduğunu ancak hep aynı sonuçla karşılaştıklarını anlattı:
“Dernek adına yasal faaliyetlerimizin engellendiği gerekçesiyle şikayetçi olduk. Cumartesi İnsanları da ayrıca polis şiddetine karşı ve haksız gözaltı gerekçeleriyle suç duyurusunda bulundu. Tüm şikayetler, polisler hakkında soruşturma izni verilmemesiyle kapatıldı. Herhangi bir soruşturma açılmadı.
“Bu kararlara da itiraz ettik ancak bir sonuç alamadık. Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruların sonuçlarını bekliyoruz. Ayrıca, Kaymakamlığın o günkü yasağına karşı da idare mahkemesine bir dava açıldı ama henüz o da sonuçlanmadı.”
“Eyleme bir müdahale beklemiyorduk”
Peki, son 10 yıldır barışçıl şekilde yapılan oturmamalara neden o gün saldırı oldu?
Avukat Yoleri, o gün herhangi bir saldırının beklenmediğini, şaşırdıklarını anlattı:
“Özellikle 2009’dan sonra, eylemlerin ikinci yarısından o güne dek geçen 10 yılda her hafta aynı şekilde, aynı taleplerin dile getirildiği, barışçıl olduğu konusunda bir tereddüttün bulunmadığı bir eyleme müdahale beklemiyorduk.”
“Talepler Dolmabahçe’deki görüşmeden beri aynı”
2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki ofisinde Cumartesi İnsanları’yla görüştüğünü, bu görüşme sonrasında “Sizin sorununuz kabinenin sorunudur” şeklinde sözler verdiğini, kamuoyuna da bu yönde açıklamalar yaptığını hatırlatan Yoleri, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın o günkünden farklı bir eylem ya da söylemde bulunmadığını belirtti, “Talepler Dolmabahçe’deki görüşmeden beri aynı” dedi.
Gülseren Yoleri, o dönem yetkililerin sahiplendiği bir talebin, sonrasında suçlama konusu yapıldığını ifade etti:
“Hatta bir dönemki bombalı saldırılar nedeniyle, polis eylemin güvenlik önlemini alıyordu. Eylemler bu çerçevede gerçekleşirken 700. Haftada müdahale olması şaşırtıcıydı. O günkü eyleme gelenler de müdahaleyi öngörememişti. 700 haftadır meşru ve yasal zemin içerisinde eylem yapanların karşılaştıkları muameleye tepkisini de böyle değerlendirmek gerekir.”
“Eylemin ısrarına karşı yapılan bir suçlama”
Davanın, polise direnme suçlamasıyla açıldığını belirten Gülseren Yoleri, müdahale öncesinde kendilerine bir yasak kararı tebliğ edilmediğini, Kaymakamlığın eylem yasağı getirdiğini de müdahale sonrasında öğrendiklerini söyledi:
“İnsanlar polis müdahalesinin neye dayanarak yapıldığını bile bilmiyordu. Bir uyarı ya da yasak kararı belirtilmeden direkt müdahale sözkonusu oldu.”
“Ayrıca polise direnildiği iddiası yerinde değil, zaten Cumartesi eylemi direnme hakkı kapsamında bir eylem… O meydan, hem adalet talep edilirken hem de hukuksuzluğa karşı direnilen bir mekan. Dolayısıyla bu suçlama eylemin ısrarına karşı yapılan bir suçlama gibi duruyor.
“Herkes gözaltına alınırken nedenini sorar. Bu görevini yaptırmamak diye tanımlanamaz.”
“Tüm topluma tehditkâr bir mesaj”
Polisin müdahalesi 25 Ağustos 2018'deki 700. Haftası eylemine yönelikti, ancak dava yaklaşık 2,5 yıl sonra, Kasım 2020’de açıldı.
Avukat Yoleri, savcılığın neden bu kadar “beklediğini” şöyle yorumladı:
“Bu da hükümetin politik tutumuyla birlikte değerlendirilmeli. Özellikle OHAL sonrasındaki düzenlemeler daha otoriter bir rejimin organize edildiğini gösteriyorken bu dava da bunun bir sonucu gibi gözüküyor. Bu süreçte pek çok hak ihlalinin meşrulaştırılmaya çalışıldığı, hakların gasp edilmesine yönelik yasal ve pratik tutumlar ortaya çıktı. Dava da bu açıdan bir gösterge dava olarak değerlendirilebilir. Toplantı ve gösteri özgürlüğüne yönelik politikanın nereye doğru evrildiğinin bir göstergesi…
“Hem yaşam hakkının hem işkence yasağının çiğnendiği gözaltında kaybetme suçuna karşı düzenlenen bir eyleme karşı bu tutum, hükümetin insan hakları politikalarının nereye gittiğini ortaya koyuyor.
“Dava ayrıca uluslararası ve ülkedeki kamuoyuna da bir mesaj içeriyor: Barışçıl ifadelerin, meşru ve haklı eylemlerin dahi böyle bir polis şiddetiyle, hukuksuz yasaklarla, baskıyla karşılanacağına dair… Bu yönüyle tüm topluma tehditkâr bir mesaj taşıyor. Tedirginliğin yerleşmesi, muhalif olan eylemliliklerin baskı altına alınması, sınırlanması riskini de yaratan bir mesaj.”
“Eylemler sadece o meydandan ibaret değil”
Yoleri, Cumartesi eylemlerinin sadece Galatasaray meydanından ibaret olmadığını, daha geniş bir etkiye sahip olduğunu ifade etti:
“Cumartesi anneleri, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan ilk toplumsal eylem. Cumartesi İnsanları, ertesi gün, 16 Temmuz’da yine meydandaydı. Hatta polisin ‘Nasıl cesaret ediyorsunuz’ şeklindeki söylemine karşılık, ‘Biz o kadar haklı ve meşru taleple buradayız ki… Eğer buradaki birileri bize saldırıda bulunursa bu bizim ayıbımız olmaz. Bizim tek bir hedefimiz var kayıplarımızın bulunması, hükümetler hatta rejimler değişse de talebimizden vazgeçmeyeceğiz’ demiştik.
“Sadece kayıplar mücadelesi açısından değil genel toplumsal mücadelesi açısından bu ısrarın pozitif etkisini gördük. Fark ettik ki, kalbi burada olsa da meydana daha önce gelemeyenler de eylemlere katıldılar.
“Cumartesi İnsanları’nın o alanı aşan, orada görünenden ve sadece kayıplar mücadelesiyle sınırlanamayacak bir etkisi var. 700. haftaya böyle bir müdahalenin olması sonrasında da meydanın tamamen yasaklanması ve dava açılması da bu etkiye karşı…” (AS)