Fotoğraf: AA / Arşiv
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Sivil toplum kuruluşlarına yaptırımlar getiren yasa tasarısı iktidarın otoritesini daha da güçlendirme amacının en somut örneği. Bir başka deyişle hükümet tüzel kişiliği olan dernek ve vakıfları baskı altına almak için yeni bir yasal yöntem buldu. Bir mahkeme kararı olmaksızın sivil toplum kuruluşlarının yaptırıma maruz bırakılması demokrasi adına, insan haklarını adına tehlikeli bir gidişatın göstergesi.”
Meclis Adalet Komisyonu'nda görüşülerek kabul edilen ve önümüzdeki günlerde Genel Kurul’da tartışılmaya başlanacak olan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi”nde yer alan bazı maddeler, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını kısıtlanacağına dair endişeleri beraberinde getirdi.
Sivil toplum kuruluşlarına daha ağır bir denetim getiren ve kayyım atamalarının önü açan yasa tasarısına eleştirilerini yönelten İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, iktidarın kendisine karşı olan .in direnç notasını daha kırmak istediğini söyledi.
Belediyelere atanan kayyımların dışında çok nadiren yönetimsel kriz dönemlerinde ve sadece mahkeme kararıyla STK’lere kayyım atanabildiğini söyleyen Yoleri, yasa tasarısıyla dernek veya vakıfların faaliyetlerinin vesayet altına alınamadığı koşullarda tamamen engellenmesinin amaçlandığını ifade etti.
Türkiye’de sivil toplum üzerinde zaten bir baskı olduğunu aktaran Yoleri, toplum içerisindeki son aykırı seslerin de kesilmek istediğini söyledi.
"Amaç aykırı seslerin susturulması"
Yoleri, uzunca yıllar ifade özgürlüğüne, toplanma özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne ilişkin her saldırının, sivil topluma yönlendirilmiş bir saldırı olduğunun altını çizdi ve şöyle konuştu:
"Türkiye’de bugün geldiğimiz aşamada medyanın ve yargının tamamen vesayet altına alındığı, siyasi partilerin ve bazı sivil toplum kuruluşlarının iktidara bağlı hareket ettiği bir ortamda bu yasa tasarısının amacı oldukça açık ki aykırı ses çıkartabilen birkaç sivil toplum örgütünün faaliyetlerinin durdurulmasıdır.
"Zaten STK’lerin epeyce bir bölümü günümüzde baskı ya da çeşitli yöntemlerle iktidara bağlı ve biat eden hale getirildi ama hala biat etmeyen kuruluşlar var. Bunu özgür basına benzetebiliriz. Nasıl medya kontrol altında ama hala kontrol dışında hareket etmeye gayret eden kuruluşlar var, STK’ler açısından da böyle bir durum söz konusu. Ve şimdi iktidar STK’lerin bu direnç noktalarını kırmak istiyor.
"Çünkü Avrupa’yla ilişkiler söz konusu olduğunda demokrasi adına sivil toplumun olaylara müdahalesi fikirleri ya da hazırladığı raporlar ülkeler tarafından oldukça önemseniyor ve bu fikirler, raporlar iktidarın söylediğinin dışında bir gösterge olarak kabul ediliyor.
"Hal böyle olunca da STK’ler sindirme ya da baskı yoluyla bundan vazgeçmiyorsa iktidar kapatarak susturma girişimine başvuruyor.
“Bu rejimin giderek otoriterleşmesinin yansımalarından bir tanesi. Rejim giderek otoriterleşti ve maalesef bu tavrında ısrar etmek istiyor. Bunun için de önünde engel olarak gördüğü ne varsa ortadan kaldırmaya çalışıyor.
“Bugün sivil toplum da hükümetin gözünde kendisine engel oluşturan bir alanı tesis ettiği için kendine böyle bir eğilim geliştirildi. Bu yasa böyle bir eğilimin sonucu.”
"Başka bir hak ihlaline neden olacak"
Gülseren Yoleri, teklifteki 43 maddenin sadece 6’sının yasa tasarısının gerekçesinde bahsedildiği gibi kitle imha silahlarının yayılmasının engellemesi, kara para aklama suçlarının ortadan kaldırılması ve terörün finansmanı ile mücadele etme yönünü taşıdığını söyledi.
Geriye kalan tüm maddelerin bu amaçlar dışındaki alanlarla ilgili olduğunu ifade eden Yoleri, yasadaki birkaç dikkat çekici düzenlemeyi şöyle anlattı:
“STK’lerin yardım toplamasına ilişkin daha önce topladığı yardımı bildirim yükümlüğü varken yasa tasarısı şimdi yardım toplayabilmek için izin yükümlüğü getiriyor. İzinsiz yardım toplanması halinde ise toplanan paralara el konulmasının yolu açılıyor, ayrıca yüksek miktarda idari para cezalarının kesilmesine olanak sağlıyor.
“Yasa yürütme yetkisini vali, kaymakam ve yardımcılarına bırakıyor. STK’lerin denetlenmesiyle ilgili normalde İçişleri Bakanlığı şikayet üzerine zaten denetleme yapabiliyordu ama şimdi kanun değişikliğiyle beraber İçişleri Bakanlığı bu yetkisini kolluk kuvvetlerine bile devredebilecek.
“Denetim sırasında denetlenen kuruluş istenen tüm belgeleri vermek zorunda bırakılıyor. Bir İHD yöneticisi olarak şöyle bir kaygı içerisindeyim. Derneğe yapılan başvuruların hem KVKK kapsamında hem de sır saklama yükümlülüğü kapsamında gizli tutulacağını garanti ediyoruz.
“Denetimlerde elimizdeki tüm belgeleri vermek zorunda kalırsak yaptığımız işin özüne zarar veririz. Mağdurların haklarının ihlal edilebileceği, ifşa edilebileceği, başka bir hak ihlalinin ortaya çıkmasından söz ediyoruz. Bu nedenle de oldukça tedirgin edici bir tablo ortaya çıkıyor.
"Baskı altına almak için yasal bir yöntem"
“İçişleri Bakanlığı, kuruluşa bir soruşturma açılırsa eğer kuruluşun yöneticilerini görevden alabilecek ve faaliyetini de durdurabilecek. Bir mahkeme kararından bahsetmiyorum burada. Polis fezlekesine bağlanmış soruşturmadan bahsediyorum. Bunun bir sonraki adımı ise Cumhurbaşkanı'nın kuruluşların mal varlıklarına el koyması.
"Tüm bunları bir bütün halinde değerlendirdiğimizde bu yasa tasarısının STK’lere yönelik çok ağır bir saldırı olduğunu görüyoruz. Mahkeme kararı olmaksızın bir suçlamayla tüm bu yaptırımlara maruz bırakılmak… Daha önce kişisel düzeyde bunun örneklerini birçok kez gördük. Masumiyet karinesi ihlal edilerek bir soruşturmayla insanlar işlerinden edildi ama şimdi bunu bir tüzel kişiliği olan dernek ve vakıflara da yapmak istiyorlar. Baskı altına almak için yasal bir yöntem haline getirmeye çalışıyorlar. Tabii demokrasi adına, insan hakları adına tehlikeli bir gidişat bu. Rejim otoritesini daha da güçlendirmeye çalışıyor." (HA)