Fotoğraflar: osmankavala.org,sosyal medya, af örgütü
Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Uluslararası Af Örgütü, “acil eylem” çağrısı olarak, koronavirüs (Covid-19) salgını sırasında cezaevlerinde yüksek risk altındaki yüzlerce siyasetçi, insan hakları savunucusu ve gazetecinin serbest bırakılması için imza kampanyası başlattı.
TIKLAYIN - Kampanyayı imzalayın
TIKLAYIN - "İnfaz Düzenlemesi Devletin Sefaletinin Göstergesi"
"Koronavirüs kaygı verici düzeyde"
Kampanya duyurusunda Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı, iş insanı Osman Kavala, gazeteci, yazar Ahmet Altan'ın sağlık koşullarına da dikkat çekildi.
3 Nisan'da 90.000'e yakın mahpusun tahliyesini öngören yasa meclisten geçti ancak binlerce mahpus hala #Covid19 riski altında!
— Amnesty Turkey (@aforgutu) May 23, 2020
Haksız yere cezaevinde tutulan mahpusların serbest bırakılması için imzacı ol!
➡️ https://t.co/XidcJ8tazd pic.twitter.com/7ERcPzleKI
"Adil olmayan şekilde cezaevindeler"
Kampanya çağrısında şöyle denildi:
"Koronavirüs, Türkiye’de kaygı verici bir hızla yayılmaya devam ederken, aşırı kalabalık ve hijyenik koşullardan yoksun durumda bulunan cezaevlerindeki binlerce mahpusun ve cezaevi personelinin hayatı daha büyük risk altında. 13 Nisan’da 90 bine yakın mahpusun erken tahliye edilmesini öngören yasa Meclis’ten geçti.
"Fakat bu yasa, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve yalnızca haklarını kullandığı için terörle mücadele yasaları kapsamında haksız yere cezaevinde tutulan diğer kişiler ile tutuklu yargılananlar da dahil olmak üzere erken tahliye edilmeyi hak eden birçok kişiyi kapsam dışında bırakıyor. Adil olmayan bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam edilen kişilerin serbest bırakılması ve cezaevilerinde kalmaya devam eden kişilerin toplumun geneline sunulan sağlık imkanlarından yararlanabilmesi için çağrıda bulun. İmzacı ol!"
Bilgi Notu Af Örgütü, korona nedeniyle adli mahpuslara tahliye yolu açan ancak siyasi mahpusları kapsam dışı bırakan Yargı Reformu'na dair şu bilgi notunu paylaştı: "3 Nisan’da TBMM’de çıkarılan yasa, hükümetin geçen yaz açıkladığı Yargı Reformu Stratejisi’nin bir parçasıydı. Uzun zamandır beklenen yargı paketi 31 Mart’ta TBMM’ye sunuldu, 2 ve 3 Nisan’da Adalet Komisyonu’nda değerlendirildi. 90 bine yakın mahkûmun erken tahliye edilmesini öngören yasaya göre bazı hükümlüler, cezasının uzunluğuna ve durumunun hassasiyetine bağlı olarak erken tahliye edilecek veya cezasını ev hapsinde tamamlayacak. "Bunlar arasında 65 yaşından büyükler, küçük çocukları olan kadınlar ve ciddi hastalığı olan mahkûmlar bulunuyor. Zaten açık bir cezaevinde bulunanlar, mayıs ayı sonuna kadar ev hapsinde kalmak şartıyla tahliye edilebilecekler. Salgının devam etmesi durumunda ev hapsi uygulaması iki kere iki ay daha uzatılabilecek. Ayrıca, devlete karşı işlenen suçlar, cinayet, cinsel ve uyuşturucu ile bağlantılı bazı suçlardan mahkûm edilenler ile terörle mücadele yasaları kapsamında mahkûm edilenler hariç hükümlüler haklarında verilen cezanın yarısını cezaevinde geçirecek. "Yeni yasa, gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, muhalif siyasetçiler, aktivistler ve yalnızca haklarını kullandığı için cezaevinde tutulan diğer kişiler de dahil olmak üzere erken tahliye edilmeyi hak eden birçok mahpusu kapsam dışında bırakıyor. Ayrıca bu yasa, tutuklu yargılanan kişilere de erken tahliye imkânı sağlamıyor. "Türkiye’de tutuklu yargılamaya, masumiyet karinesi ve kişi özgürlüğü hakkı ihlal edilerek, devamlı ve cezalandırıcı bir biçimde başvurulmaktadır. Yeni yasanın ayrımcı niteliğine Anayasa Mahkemesi’nde itiraz edileceği anlaşılmaktadır. "Türkiye’de terörle mücadele yasaları son derece muğlak ve yaygın bir şekilde gazetecilere, muhalif siyasi aktivistlere, avukatlara, insan hakları savunucularına ve muhalif görüşlerini ifade eden diğer kişilere karşı açılan düzmece davalarda istismar edilmekte. Gözlemlediğimiz çok sayıda davada belgelendirdiğimiz üzere, pek çok kişi sadece muhalif görüş açıkladığı için ve hakkında şiddete başvurduğuna, şiddete tahrik ettiğine ya da yasaklanmış örgütlere yardım ettiğine dair hiçbir kanıt olmaksızın uzun süre tutuklu kalıyor ya da terör suçlamalarıyla mahkum ediliyor. "Bu kişiler arasında tanınmış gazeteci ve yazar Ahmet Altan, Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş, iş insanı ve sivil toplum temsilcisi Osman Kavala ve çok sayıda akademisyen, hak savunucusu ve gazeteci var. Demirtaş’ın daha önce cezaevinde kalple ilgili sağlık sorunları yaşadığı bildirilmişti; Altan ve Kavala ise 60 yaş üstündeler ve dolayısıyla COVID-19 salgınının risk grubundalar. Hiç tutuklanmamış olması gereken bu insanların tahliyeden mahrum bırakılması, halihazırda mağduru oldukları ciddi hak ihlallerini daha da artıracaktır. "Sağlık hakkı, çok sayıda insan hakları sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme Madde 12, “salgın hastalıkların, yöresel hastalıkların, mesleki hastalıkların ve diğer hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve kontrolünü” sağlık hakkının bir parçası olarak değerlendirmektedir. "Sağlık hakkı, yayılmakta olan bir salgın hastalık durumunda, devletin önleyici bakım, ürünler, hizmetler ve bilgilerin mevcut ve herkesin erişimine açık olmasını sağlama yükümlülüğünü de kapsar. Sağlık hakkı gereğince sağlık ürünleri, imkânları ve hizmetleri yeterli miktarda mevcut olmalı, ayrımcılık yapılmaksızın herkes için erişilebilir olmalı, tıbbi etiğe saygılı ve kültürel anlamda uygun olmalı, bilimsel ve tıbbi açıdan yeterli ve kaliteli olmalıdır. "Bu ürün ve hizmetler, “erişilebilir” olarak değerlendirilebilmeleri için, başta toplumun en savunmasız veya en fazla dışlanan grupları olmak üzere herkes için erişilebilir olmalı, toplumun tüm kesimlerinin güvenli bir şekilde ulaşabileceği mesafede bulunmalı ve herkesin ödeyebileceği ücret karşılığında sunulmalıdır. Sağlık hakkı, sağlıkla ilgili bilgilerin erişilebilir olmasını da içerir. "Uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde, Türkiye tüm mahpusların sağlık hakkını ayrımcılık yapmadan sağlamak için gerekli her tedbiri almakla açık bir şekilde yükümlüdür. Hükümet ve TBMM, cezaevlerindeki ciddi sağlık risklerini azaltmak için alınan tedbirlerde eşitlik ilkesini gözetmelidir. "Mevcut yasa tasarısı bazı mahkûmların hükümete yönelik eleştirileri nedeniyle kapsam dışında bırakılmaları anlamına gelmektedir. Binlerce kişi sadece ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkını kullandığı için cezaevinde. Bu kişiler şimdi bir de benzeri görülmemiş büyüklükte bir sağlık tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor." |
(EMK)