Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İzmir’de cezaevi hastanesinde işkenceye uğradığını anlatan ölüm orucundaki Mustafa Koçak’la ilgili tıbbi rapor hazırladı.
Raporda Koçak’ın bedensel yaralanmalarının işkence kapsamında olduğu ve hapishanede kalmasının yaşamsal tehlike arz ettiği ifade edildi.
“Adil yargılanma” talebiyle başladığı ölüm orucunun 254. Günündeyken zorla müdahale ve işkenceye maruz kalan ve halen Şakran Cezaevinde tutulan Mustafa Koçak, ailesiyle 29 Mart’ta yaptığı son telefon görüşmesinde bacaklarının artık hiç tutmadığını ve iyice hissizleştiğini anlatmıştı.
"Sadece kilosu bile yaşamsal tehlike arz ediyor"
Raporda, 165 santimetre boyundaki Koçak’ın 30 kiloya düştüğü, beden kitle endeksinin yüzde 11.02 olarak hesaplandığı ve sadece bu verinin bile yaşamsal tehlike boyutunda olduğu belirtildi.
Koçak’ın avukatları Şebnem Korur Fincancı imzalı raporla birlikte bugün Anayasa Mahkemesine başvurarak, Anayasa’nın 17. ve AİHS’nin 3. maddesi ile korunan vücut bütünlüğünün korunması, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağının ihlal edildiğini, ayrıca hem cezaevi şartlarının hem de COVID-19 salgını nedeniyle hastane şartlarının Koçak’ın kalmasına elverişli olmadığını savundu ve tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep edecek.
30 kiloya kadar düşen Koçak, hücresinden zorla sandalyeye bağlanarak Şakran Cezaevi hastanesine götürülmüş, burada zorla müdahaleyi kabul etmediğini belirtmesine ve koluna takılan serumları çıkarmasına rağmen kendisine 73 ayrı serum takıldığını, serumların bacağına takıldığını ve çıkarmasını engellemek için kelepçelerle yatağa bağlandığını, “Seni sakatlayıp bırakacağız” diye tehdit edildiğini, beş gün boyunca tuvalete götürülmediğini avukatlarına aktarmıştı.
TIKLAYIN - Avukat Çakır: Koçak’a İşkenceyle Müdahale Edildi
Yargıtay COVID-19 izninde
Koçak’ın avukatları, Korur-Fincancı’nın 27 Mart tarihli tıbbi değerlendirme raporuyla, yargılandığı dosyanın değerlendirme aşamasında olduğu Yargıtay’a başvurarak “Mustafa Koçak’ın cezaevi ve/veya hastanede kalmasının yaşamsal tehlikeye yol açacağı gerekçesiyle acilen tahliye edilmesini” talep etmişti.
Ancak salgın nedeniyle Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargıtay’da yapılacak müzakerelerin 17 Nisan'a, duruşmaların da 30 Nisan'a kadar ertelenmesine karar verdi.
AYM’ye verilecek dilekçede, hem bu erteleme hem de Yargıtay’ın bugün dek yapılan başvurulara yanıt vermediği gözönüne alınarak, “Koçak’ın yaşamına, maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik tehlikenin bir an önce ortadan kaldırılması için Anayasa Mahkemesine başvurulduğu” belirtildi.
Başvuruda, Birleşmiş Milletler’in “COVID-19 salgınının cezaevlerinde felakete neden olabileceği; izolasyonun imkânsız olduğu ve siyasi tutukluların serbest bırakılması gerektiğine” yönelik çağrısı da yer aldı.
Yaralanmaları Adli Tıp raporuna da yansıdı
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın hazırladığı raporda da zorla müdahale ve serum izlerinden bahsedildi:
“SEGBİS görüşmesi, avukat gözlemleri ile Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğü muayenesinde tıbbi müdahaleden kaynaklandığı belirtilen ‘çok sayıda enjeksiyon izleri, bu izler çevresinde noktasal tarzda peteşiyel kanama odakları ile karakterize yaygın cilt altı kanama alanları ile her iki dirsek iç yüzlerinde flaster yapışması ve çıkarılması sırasında oluşması mümkün ciltte kısmi yüzeyel epidermal, 0,2-0,3 cmlik doku kayıplı alanlar’ kişiye enjeksiyon yapılması ve serum verilmesi bilgisini desteklemektedir.”
Rapor: Yaralanmaları işkence kapsamında
Raporun sonuç bölümünde, Koçak’ın cezaevinde veya hastanede kalamayacağı ifade edildi:
“Mustafa Koçak hakkında düzenlenmiş ve sunulan belgeler incelendiğinde, uzamış açlık ile ilgili olarak hastaneye zorla yatırılması, bağlanarak zorla örnek alınıp tedavi uygulanmış olması etik ilkelere ve yasalara aykırı olmanın yanı sıra uzamış açlık nedeniyle bedensel zorlukları bulunan kişide oluşturduğu yaralanmalar, bu yaralanmaların özellikleri itibarıyla DSÖ ICD-10 (Hastalık Sınıflandırma Kılavuzu) Y.07.3 başlığı altında işkence kapsamında kabul edildiği,
“Uzamış açlık sürecinde kan değerlerinin düşük olduğu, zorla beslenmenin zararlı etkisi ile uyumlu olabilecek biçimde kol ve bacaklarda uyuşma/güç kaybı tanımlamasının çevresel sinir hasarı ile açıklanabileceği, her ne kadar boy ve ağırlık ölçümleri yapılmamış ise de aile bireylerinden alınan bilgi ışığında beden kitle endeksinin %11.02 bulunduğu, kan değerlerindeki düşüş de dikkate alındığında uzamış açlık etkisiyle bağışıklık işlevi azalmış kişinin COVID-19 salgını da gözetilerek cezaevi ve/veya hastanede kalmasının yaşamsal tehlikeye yol açacağını bildirir tıbbi değerlendirmedir.” (AS)