Avukat Meriç Eyüboğlu’yla “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" suçlamasıyla yargılanan akademisyenler arasında ertelemesiz 2 yıl 3 ay ile en yüksek cezaya çarptırılan Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un bugünkü duruşmasında yaşananları konuştuk.
TIKLAYIN - Prof. Dr. Gençay Gürsoy'a Ertelemesiz 2 Yıl 3 Ay Hapis Cezası
Bugün 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde (ACM) mütalaası verilmiş ve karar aşamasına gelinmiş üç ayrı akademisyen dosyası olduğunu ve bu üç dosyanın avukatının da kendisi olduğunu ifade eden Eyüboğlu, bunların 37. ACM’nin ilk karar duruşmaları olduğunu, dolayısıyla verilecek kararların hem bu mahkemedeki diğer davalar hem de akademisyen yargılamalarının bütünü için merak ettiklerini belirterek sözlerine başladı.
Bugün hasta olması, hatta bunu belgeleyen beş günlük doktor raporu bulunmasına rağmen duruşmaya gittiğini söyleyen Eyüboğlu yaşananları şöyle aktardı:
“Hastalığı kabul ediyorum, etmiyorum…”
“Durumumu beyan ettim ve süre talep ettim. Mahkeme doktor raporuna ve hasta olduğum çok açıkça görülmesine rağmen bu talebimi kabul etmedi.
“Aynı mahkemede öğleden sonra akademisyen duruşması olmayan ama yine Terörle Mücadele Kanunu 7/2, yani ‘terör örgütü propagandası’ suç isnadıyla yargılanan bir başka müvekkilimin duruşması vardı.
“Bu sefer bir kaç saat sonra gittiğim aynı mahkeme, mazeret talebinde bulunmamama, hasta olduğumu söylemememe rağmen ‘Avukat hanım sizin hasta olduğunuz belli, siz savunma yapmayın, size süre verelim’ dedi.
"Belli ki aslolan akademisyen davalarında bugün illa ki ceza vermek ve bu kararı açıklamaktı.
“İlk iki dosyada aynı karar”
“Bugünkü ilk dosyada, Can Soylu hocamızın dosyasında tıpkı diğer mahkemelerde verilen kararlarda olduğu gibi toplamda 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
“İkinci dosya olan Naz Çavuşoğlu hocamızın dosyasında, hakimi reddi talebinde bulundum. Hukuka aykırı olarak reddedip kelimesi kelimesine aynı kararı tekrarladı.
TIKLAYIN - İki Akademisyene 1 Yıl 3 Ay Ertelemeli Hapis Cezası
“Heyetin reddi talebine rağmen devam etti”
“Mahkemenin iki dosyada aynı kararı verdiğini, tarafsız ve objektif olma kriterini ihlal ettiğini belirterek, mahkeme heyetinin reddini talep ettim. ‘Biz bu dosyada ne söylersek söyleyelim sizin vereceğiniz karar zaten belli, çünkü iddianame aynı, mütalaa aynı. Bu halde siz bu metni imzalayan herkese ceza vereceksiniz buna rağmen ortada bir yargılama varmış gibi yapılmasını kabul etmiyoruz’ dedim.
“CMK 29. maddesi gereğince hakimin/heyetin reddi talebinin bir üst mahkemeye gitmesi ve itiraz sürecini kullanmak için bize süre verilmesi gerekiyor. Hakimin reddi konusunda herhangi bir karar verilmeden dosyadan el çekmesi gerekiyor. Çünkü heyetin taraf olduğunu, görüş açıkladığını, bu dosyada objektif ve tarafsız karar veremeyeceğini, adil yargılama hakkının ihlal edildiğini söylüyoruz. İddia ediliyoruz diyelim. Bu iddiaların değerlendirilip sonuçlandırılması gerekir. Bu da yapılmadı. Davayı görmeye devam etti.
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması talebi hiç sorulmadı”
“Bu aşamaya kadar Gençay hocaya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını (HAGB) kabul edip etmediği sorulmamıştı. Fakat CMK 231. madde gereğince yargılanan kişiye 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'nı kabul edip etmediği sorulmadan karar verilemiyor.
“Bugün verilen karar bu yönüyle de hukuka aykırı. Mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kabul edilip edilmediğini sorduktan sonra, HAGB'yi işletmeyebilir. Yani ‘Ben bu kişi hakkında şu şu gerekçelerle HAGB uygulamıyorum’ diyebilir. Ama bu soruyu sormak zorunda. Hiç sorulmadan karar verilmesi kanuna kesinlikle aykırı ve bozma nedeni.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB)Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği takdirde, kişi beş yıl içinde kasten yeni bir suç işlemezse hüküm ortadan kaldırılıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 231’deki düzenlemede şu ifadeler öne çıkıyor. “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.” |
Dosyaya son anda eklenen iki belge
“Bugünün en akıl dışı olayı, hocamızın ‘Kendisine ait Twitter mesajları ve T24'te yayınlanmış röportajı’ diye sıralanan belgeler. Bunlar dosya içeriğine alınmamış keza avukat UYAP'ında da yer almayan belgeler. Bugün duruşmada duydum. Hala hangi tarihli, hangi içerikli, kaç adet tweet’ten bahsedildiğini bilmiyorum örneğin...
“Ben bunların bu sabah itibariyle dosyada olmadığını, UYAP’ta gözükmediğini, dosyaya ne zaman konulduklarını, ayrıca davayla nasıl bir ilgisi olduğunu, neden dosya içine alındığını sordum. Bu sorularıma cevap vermedi tabii.
“Peki bu ek belgelerden hareketle ek savunma mı alacaksınız dedim. Mahkeme Başkanı ek savunma almayacağını söyledi. ‘Ek savunma almayacaksanız, yeni bir suçlama söz konusu değilse bu belgelerin neden dosyaya koyuyorsunuz. Bunları inceleyip beyanda bulunacağım, müvekkille konuşacağım’ diyerek süre talebinde bulundum.
“Süre talebimi tekrar reddetti. Gerekçe olarak da mütalaadan sonra süre verdiğini söyledi. ‘Ancak bu belgeler mütalaadan sonra eklenmiş yeni belgeler, bu karar hatalı, her şeyi reddediyorsunuz bari gerekçeleriniz özenli olsun’ dedim... Güldü sadece.
“Aynı kararı vereceğimi nereden biliyorsunuz?”
“Son savunmaları sordu usulen. Hakimin/heyetin reddi talebimizin itiraz sürecinin sonuçlanmaması, keza dosyaya incelemediğimiz yeni evrakların girmesi incelememize izin verilmemesi meselelerinin açıkça aykırı olduğunu, bu açık hukuka aykırılığa rağmen son savunma yapmayacağımızı belirttim.
“Bunun üzerine başkan, karar için ara verdiğini söyledi. Ben de neden dışarı çıkarttığını, zaten vereceği kararın belli olduğunu söyledim. O da ‘Aynı kararı vereceğimi nereden çıkarıyorsunuz’ dedi.
“Dışarı çıkarken daha yüksek bir ceza vereceğini ve T24 söyleşisi ile tweet'leri dayanak olarak kullanacağını tahmin ettim. Duruşma salonunu dolduran hepimiz anladık. Nitekim içeri girdik ve karar açıklandı.
“Prof. Gürsoy o dönem TTB Başkanı değildi”
“Başka çarpıcı bir şey var. Cezanın neden alt sınırdan verilmediğini gerekçelendirirken bilmediğimiz Twitter paylaşımları ve T24 röportajının yanı sıra Gençay Gürsoy’un suç tarihinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı olmasından bahsediliyor. Kendisi o dönem TTB'nin başkanı da değildi.
“Alt sınırı yükseltti”
“Twitter paylaşımları, T24 röportajı, TTB Başkanı olması ve TTB'nin ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisini yayınlaması bunun da bildirinin yarattığı etkiyi daha da arttırdığı gerekçesiyle cezayı alt sınırdan ayrılarak vermeye karar verdiler.
“Yani cezayı artırarak, diğer hocalarda bir yıl olan alt sınırı da iki yıla çıkarttı.
“Sanığın olumsuz davranışları, pişmanlık duymaması…”
“Gelelim mahkemenin ‘Sanığın duruşmadaki olumsuz gözlemlenen tutum ve davranışları, pişmanlık duymaması’ gerekçesiyle cezada herhangi bir indirim uygulamamasına…
“Hocamız herkes gibi sözlü ve yazılı olarak ifadesini verdi ve yerine oturdu. Mahkeme duruşmadaki hangi halden bahsediyor diye sormak mantıki ya da somut bir dayanak aramak anlamlı değil elbette.
“37. ACM imzacıların bir bölümüne, pişman mısınız diye sordu ve şu ana kadar pişmanım diyen kimse çıkmadı. Bu konudaki takdir hakkını da bazıları için kullanıp bazıları için kullanmayacak belli ki.
“Zira bahsettiğim gibi duruşmadaki hal ve tutumu ve yani sıra pişman olmaması hiç bir indirim uygulanmama gerekçesi. Diğer müvekkiller de pişman olmadıklarını söyledi ama onların cezasında indirim yapıldı.
“Kısacası tamamen keyfi, subjektif, cezalandırma saikiyle verilen bir cezayla daha karşı karşıyayız.”
TIKLAYIN - Gençay Gürsoy'un Beyanı
Akademisyen yargılamaları hakkında10 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin (BAK) "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi 1128 akademisyenin imzası ile yayınladı. Sonraki katılımlarla imza sayısı 2212 oldu. Akademisyenler hakkında Savcı İsmet Bozkurt’un hazırladığı iddianame ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) “örgüt propogandası” fiilini düzenleyen 7/2 maddesinden dava açıldı. 11 Aralık itibariyle 5 Aralık 2017'den bu yana mahkemeye çıkan akademisyen sayısı 426 oldu. 41 akademisyen 1’er yıl 3’er ay; 2 akademisyen 1'er yıl 6'şar ay; akademisyen ise 1 yıl 15 ay hapis cezasına mahkum oldu. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zübeyde Füsun Üstel, Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Gülhan Türkay'ın cezası hariç cezalarda hükmün açıklanması geri bırakıldı. Üstel’in ve Ersanlı'nın cezalarının ertelememe gerekçesi olarak "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği" ve "mahkemede suç işlemeyeceğine dair kanaat oluşmadığı" gösterildi. Türkay'ın gerekçesinde ise "sanığın talep etmediği" ifade edildi. Ancak heyet, Türkay'ı 2 yıl denetime tabii tutarak cezasını erteledi. TIKLAYIN - Akademisyen yargılamalarında cezalar Barış akademisyenleri 10 Mart 2016’da “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi nedeniyle yaşadıklarını basın toplantısında paylaştılar. Toplantıda açıklamaları yapan Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy (15 Mart 2016) ile Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı (31 Mart 2016) TMK 7/2'de düzenlenen “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklandılar, 22 Nisan 2016’da serbest bırakıldılar. Savcının talebi üzerine Adalet Bakanlığı “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama"yı düzenleyen TCK 301. maddeden yargılanma izni verdi. Dava sürüyor. TIKLAYIN - Akademisyen Yargılamalarının Sayılarla Bir Yılı Birleştirme kararları 35. ACM, 33. ACM, 30. ACM, Mustafa Çakar başkanlığındaki 29. ACM ve 24. ACM'de akademisyen dosyaları birleştirildi. Akademisyen yargılamaları haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz. Barış Akademisyenleri’nin beyanlarının tam metinlerine buradan ulaşabilirsiniz. |
Gençay Gürsoy hakkındaTürk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi eski başkanı, akademisyen, nörolog. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. 1968-1969 ve 1972-1974 yılları arasında Oslo Tıp Fakültesi'nde nöroradyoloji eğitimi aldı. 12 Eylül'den sonra 1983'te 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’na dayanılarak “bir daha kamu hizmetinde çalıştırılmamak üzere” görevinden uzaklaştırıldı. 1990’da Danıştay kararı ile kaybedilmiş haklarını geri alarak görevine döndü. Nörolojinin çeşitli konularında uluslararası ve ulusal bilimsel dergilerde yayınlanmış yazıları, kitap bölümü ve monografilerileri, 1975-1990 dönemine ait gazete ve dergilerde çıkan toplumsal-siyasal içerikli yazılarını topladığı Bir Resimaltı adlı kitabı var. İstanbul Tabip Odası genel sekreterliği, TTB Yüksek Onur Kurulu üyeliği, İstanbul Tabip Odası başkanlığı yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yürüttü. 2006'da üniversite öğretim üyeliği görevinden emekli oldu. Aynı yıl Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığına seçildi. İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı'nın da kurucuları arasında yer aldı. Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf Başkanlığı’nı üstlendi. |
(EKN)