Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Ağır çalışma koşullarının düzeltilmesi ve iş cinayetlerinin önüne geçilmesi için 3. Havalimanı şantiyesinde protesto düzenleyen 31'i tutuklu 61 kişinin yargılanmasına Gaziosmanpaşa 14. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başladı.
Yargılama adliyedeki duruşma salonlarının kapasitesinin çok az olması nedeniyle, adliye yemekhanesinde yapıldı. Mahkemenin geçici hakimi Ayhan Arduç avukatların derhal beraat talebini reddederek, tutuklu ve tutuksuz işçilerin savunmalarını dinledi. Duruşmayı tutuklu ve tutuksuz sanıkların yanı sıra, işçilerin aileleri, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve gazeteciler izledi.
Sabah 9.30'da başlaması gereken duruşma 11.20'de başladı. 31'tutuklu işçiden 30'unu dinleyen mahkeme yedi de tutuksuz sanık dinledi. Toplamda üç kere ara verilen duruşma 23.00 sularında sonuçlandı. Ara kararını açıklayan mahkeme 31 tutuklu işçiden 30'una adli kontrol şartı ile tahliye kararı verdi.
Savunması alınmayan işçi tahliye edilmedi
Tutuklu işçilerden Serhat Bilici'nin savunması alınmadığı için tutukluluğuna devam kararı verildi.
Bir sonraki duruşma 20 Mart 2019 saat 9.00'a bırakıldı.
TIKLAYIN - Savcılığın ve Polisin 3. Havalimanı İşçilerine Karşı İşlediği Suçlar
Tutuklu işçilere milletvekillerinden destek
Sabah saatlerinde adliye önünde toplanan işçi aileleri, İnşaat-İş Sendikası ve DİSK üyeleriyle beraber CHP'li vekiller Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ve Kani Beko, TİP Milletvekilleri Erkan Baş ve Barış Atay HDP'li vekiller Filiz Kerestecioğlu ve Oya Ersoy 3. Havalimanı işçilerine destek verdi. Burada gerçekleştirilen basın açıklamasından sonra işçi aileleri, milletvekilleri ve basın mensupları duruşmanın yapılacağı salona girmek istedi.
TIKLAYIN - 3. Havalimanı İşçilerinin İddianamesi Kabul Edildi
Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı adliye binası önünde polis barikat oluşturdu. Polis yetkilileri her işçi ailesinden sadece bir kişinin ve milletvekillerinin içeriye alınabileceğini söyledi. Gazetecilerin ise içeri alınmayacağını belirtti.
Gazeteciler içeri alınmak istenmedi
Duruma itiraz eden milletvekillerinden Ali Şeker ve Sezgin Tanrıkulu bu durumun adil yargılama ilkesine gölge düşüreceğini belirtti. Gazetecilerin içeriye girmesi yönündeki çabalar kolluk kuvvetleri nezdinde yetersiz kalınca milletvekilleri başsavcılıkla konuşacaklarını söyleyerek içeri girdi. Başsavcılık ise mahkeme başkanına müdahale edemeyeceğini söyleyerek gazetecilerin içeri alınması konusunda yardımcı olamayacağını iletti.
Gazetecilerin tepkileri üzerine, duruşmayı izlemek isteyen gazetecilerin kimlik bilgileri alınarak salona girmelerine izin verildi. Duruşmada kalabalık halde polis ve jandarma görevlendirildiği görüldü. İşçilerle aileleri arasına jandarma oturtuldu.
İşçi ve avukatların hazır bulunmasının ardından duruşmaya geçildi. Duruşma kimlik tespitiyle başladı. Daha sonra avukatlar usule dair söz aldı.
Avukatlar iddianamenin reddini istedi
Kabul edilen iddianamenin reddedilmesini isteyen avukatlar, işçiler hakkında beraat kararı verilmesini istedi. Ancak bu talep mahkeme heyeti tarafından reddedildi.
Usule dair konuşan Avukat Kazım Bayraktar'ın sözleri sık sık hakim tarafından savunmaya girdiği gerekçesiyle kesildi.
Avukat Kazım Bayraktar iddianamedeki çarpıklıklar ve eksikler üzerine bir konuşma yaptı. Bayraktar "İddianame, eylemi almış bir çuvala, sanıklar bir çuvala, delilleri bir çuvala koymuştur. Olmayan suçu üretmiştir" dedikten sonra hakim, Bayraktarın sözünü keserek söyleyeceklerini sorgundan sonra dinleyeceğini belirtti.
"İddianame hak eylemini suç olarak tanımlıyor"
Bayraktar "Bizim müvekkillerimize iddianamenin çelişkilerini ve kendi lehlerine olan şeyleri söylememiz lazım. İddianame işçilerin hak eylemini suç olarak tanımlıyorsa biz de avukatlar olarak işçilere bakın bu iddianame sizin hak aramanızı suç olarak gösteriyor diyerek işçilere bir perspektif sunmamız gerekiyor" dedi.
Bayraktar konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu iddianame patron, devlet ittifakının ifadesidir. Patronla işçilerle görüşmeye bile yanında devlet gücüyle geliyor. O görüşmelerdeki talepler de iddianamede yer almıyor.
"Kamunun baskı gücünü de yanına alarak görüşmeye gelen Kadri Samsunlu talepleri dikkate alarak sorunları çözmek yerine, bizim bu görüşmeye gelmemiz bile lütuftur diyor. İddianeme sendikacıların orda olmasını suç olarak sayıyor. Bir iddianamede sendikacılık bu şekilde tanımlanır mı?"
Bayraktar gözaltı sürecindeki hukuksuzluklara, tehdit ve darp edilmelere de değindi.
"Bu iddianame hukuki bir belge değildir"
Bayraktar'dan sonra Avukat Songül Beydilli söz aldı. Beydilli "Bu iddianame hukuki belge değildir, çünkü olayı ters yüz etmiştir. Hak kullanımı suç teşkil etmez. İddianame hak kullanımı suç haline getirmiştir. Barışçıl silahsız gösteri yapma hakkı vardır. Toplu eylem hakkı yasaldır." ifadelerini kullandı.
Beydilli'nin bu sözlerine Bayraktar ek yaptı: "İGA CEO'su Kadri Samsunlu iki gün sonra çıkıp 'işçiler haklıydı, özür dilerim' dedi, ama işçiler halen tutuklu."
Avukat Yıldız İmrek ise Anayasa'daki işçi haklarını hatırlatarak "İddianame bunların hiç birini kapsamıyor. 31 işçinin tutuklu yargılandığı mahkeme darbe döneminde ancak görülmüştür" dedi.
Avukat Mürsel Ünder de söz alarak "Kolluk burada yeni bir yöntem denemiş. Kolluk işçilerden zorla aldığı görüntülerden kendilerini teşhis etmelerini istemiş. Şüpheliden delile gitmişler" dedi. Ünder şöyle konuştu:
Jandarmanın kırdığı kapının faturası işçilere
"İşçiler yemek salonunda yargılanmaya çalışılıyor. Buna duruşma denirse tabi. Ortam mesajın kendisidir zaten. Jandarma'nın kırdığı kapı için işçilere 'mala zarar vermek'ten dava açıldı. İş güvenliği sağlanmış olsaydı ne işçiler burada olurdu, ne biz ne de siz. Dünyanın en büyük havalimanı yapılıyormuş"
Ünder'in bu sözü üzerine mahkeme hakimi, "Girmeyin buraya" dedi. Ünder, sözlerine devam ederek, "Böbürlenmek dünyanın en büyük havalimanı yapılarak olmaz" dedi. Dava avukatları olarak her hangi bir suç deliline ulaşamadıklarını vurgulayan Ünder, "İddianameye bakın evlere şenlik" ifadelerini kullandı.
"Savcı öfkesini sözcüklerle adeta kavga etmiş. 'Sözde koşullar kötüymüş' diyor. Bu koşulları 'bahane etmişler' diyor. Sözde sendikacılar meselesi var. İnşaat İşçileri Sendikası'nın belgelerine ulaştım. Dernekler ve sendikalar yasalarına göre kurulmuş sendikalar. Siz neden bu kadar yoksullardan nefret ediyorsunuz? Siz bir gün tahtakuruların olduğu odalarda yatın. Bu işçiler hepsini anlatacak.
"Savcı keşke işçilerin kaldığı yerde bir gece yatsa"
"Keşke imkan olsa da savcı bir gün o tahtakurularının olduğu odalarda yatsa. Üç aydır tutuklu bu işçiler. Bir saatlik yemek molasında bir saatin tümünü kuyrukta geçirdiğini düşünün. Bunları düşünmeden bu davada bir adım ileri gidemeyiz. Yok sendikacılar eylem için çağrı yapıyorlarmış. Asıl yapmazlarsa suç işlerler"
Ünder, işçilere dönerek, "Bunlar söylediklerinizin gerçek olmadığını düşünüyorlar" demesi üzerine, Hakim "Avukat bey yönlendirme yapmayın" dedi. Ünder devamında "Birilerinin işçilere niçin tutuklandıklarını ve yargılandıklarını anlatması gerekiyor" dedi.
Tutuklu işçiler, salonda bulunan bir jandarma görevlisinin başını sallayarak, kendisini tehdit ettiğini dile getirdi ve bir jandarmanın duruşma salonuna silahıyla girmesi üzerine tepki gösterdi. İtirazlar üzerine silahlı jandarma salondan çıkartıldı.
Mahkeme hakimi Anduç avukatların iddianamenin tekrar değerlendirilmesi ve derhal beraat taleplerini reddetti. Taleplerin reddinin ardından tutuklu işçilerin savunmasına geçildi.
Tutuklu işçiler savunmalarında özetle suç işlemediklerini söyleyerek, beraatlerini talep ettiler. Tutuklu sanıklardan bazılarının ifadeleri şöyle.
Tutuklu işçi Teyip Kırğın: Verilen yemekler bozuktu
"Eyleme katıldım ama jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Siverek'ten bizi 2500 lira diyerek getirdiler 1800 lira verdiler. İşten ayrılmak istedim fakat ekim sonuna kadar çalışmak zorundasın dediler. Yanımda arkadaşımı elektrik çarptı, hakkında tutanak bile tutulmadı. Bir saat boyunca yağmur altında servis bekliyoruz. Kapısı kapanmayan otobüsler var.
"Ben yemeklerin çokluğu ile ilgilenmiyorum. Ama verilen yemeklerin son kullanma tarihinin geçtiğini gördük. Verilen peynirin son kullanma tarihi geçikti. Tatlılar bozuk geliyordu. Biz farklı bir şey istemedik. Hakkımız olanı istedik.
"Haklarım çerçevesinde yürüyüşe katıldım ama polis ve jandarma ile hiç karşı karşıya gelmedim. Kahvehaneye bir kadın milletvekili geldi. Hangi partiden olduğunu bilmiyorum. Bana kim dokunursa benim için önemlidir. Orada bir fotoğraf çekmişler. Daha sonra gözaltına alındım.
"Gözaltına alındığımda komutan kulaklarımla oynuyordu. Psikolojik baskı yapıyordu. Fotoğraf gösterdi. Orada öğrendim kadının vekil olduğunu. Vekile küfrettiler. Kadının cinsel organı üzerinden hakaret ettiler."
Tutuklu işçi Ramazan Gözel: Kuzenim 3,5 metreden düştü
"Eyleme katılma sebebim var. Suçlamaları kabul etmiyorum. Otobüse binmek için yol alıyorduk. 200 metre kadar uzağımızda slogan sesleri geldi. Biz otobüse bindik. Slogan atan grup gelip arabaya vurdular. Bize 'Siz niye gelmiyorsunuz? Sizin de hakkınızı istiyorlar' dediler. Biz de katıldık.
"Benim eyleme katılma sebebim kuzenim. Kuzenim Cihan Sarıbulak üç buçuk metre yükseklikten düştü. İş güvenliği alınmadığından oldu. Haklarını da almadı.
"Eylemde ayağımda terlik, üzerimde şort vardı. Nasıl TOMA'ya taş atayım. Eylemdeki işçilere sopa verdiğim söyleniyor. Evet, verdim. Vermesem o kalabalıkta beni döverler.
"Milletvekilleri ile kahvehanede oturuyordum. Fotoğraflarım çekinerek, suçlama konusu olmuş. Burada ben mi suçluyum yoksa benden habersiz benim fotoğraflarımı çekenler mi suçlu?"
"Oradaki komutanlar burada mı bilmiyorum. Askeri araç işçilerin arasına geldiği zaman, işçilerin saldırmasını engellemeye çalıştık. O ana dair hiçbir fotoğrafımız yok. Ben bu işi anlamadım."
Tutuklu işçi Akif Altınışık: Bize terörist muamelesi yaptılar
"Ben herhangi bir suç işlemedim. Sorgusuz sualsiz koğuşlardan alınıp götürüldüm. Polis bize terörist muamelesi yaptı. Polisle ben karşı karşıya dahi gelmedim. Ne bir slogan attım, ne de bir eyleme katıldım. Sadece kahvedeki milletvekilleriyle, heyetle olan toplantıya katıldım. Beraatımı istiyorum. Ben suçsuzum."
Mustafa Atay: Üniversite harçlığımı çıkarmak için inşaatlarda çalışıyorum
"Üstüme atılan suçları kabul etmiyorum. Üniversite öğrencisiyim. Yıllardır harçlığımı çıkarmak için çalışıyorum. Olaydan bir buçuk ay önce işe başladım. Tamamıyla mağdurum.
"Olay günü servis alanına işe gitmek için çıktım. Orada bir grubun toplandığını gördüm. Eylem amaçlı değil yaşamsal koşulların iyileştirilmesi amacıyla toplandılar. Grubun toplandığı yer servis alanı olduğu için aralarında kaldım. Şefe konuştuğumla işin iptal olduğunu söyledi.
"Dışarı çıkmak için ana nizamiye kapısına yöneldim. Biber gazlı müdahale oldu. Otoparka kaçtım. Yeterince inceleme yapılmadığı bariz belli. Ben kamp alanı dışında kalan bir teli değil, iç tarafta koğuş bölgesine yakın alanda bir tel kestim. O bölgeden çıkabilmek için. O bölgeden çıkıp koğuşuma gittim.
"Hiçbir olaya karışmadım, karışmak gibi bir amacım olmadı. Ben zaten üniversite harçlığımı çıkarmak için çalışıyordum. Daha ağır koşullarda da çalıştım. Bir suç işlemedim. Eğer bir inşaat alanında yan keski silah olarak sayılıyorsa o da sizin taktiriniz. Ben polise taş atmadım, ya da arabalarına saldırmadım."
Tutuklu işçi Deniz Aslan: Firma yöneticileri bizi vatan hainliğiyle itham ettiler
"Şartları söylememe gerek yok, ağırlığını avukatlar dile getirdi. Dosyamda üstüme atılan suçlarla ilgili herhangi bir delil yok. Yapmadım da. Biz çıkarken bir İGA yöneticisi geldi ve bizi vatan hainliğiyle itham etti. Vatan hainliği yapılacak bir şey yapmadım."
Tutuklu işçi Rıdvan Günül: Firmadan almam gereken ücret hala yatmadı
"Üstüme atılan hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Yürüyüşlere, eyleme katılmadım. Sadece kahvede yapılan toplantıya katıldım. Taşeronda çalışıyordum. Ana şirkete giriş yapılacaktı o gün ama olaylar nedeniyle yapılmadı. Eylem olduğunu görünce koğuşuma gittim. GBT tutuklaması yaptılar. Benden önceki arkadaşı tekme tokat döverek gözaltına aldılar. Ben hala ücretimi alamadım. Yatan kısımda eksik yatmış."
İlker Kurt: İGA yöneticileri bizi darp etti
"Jandarmanın gelmesiyle gaz bombası attılar. Bunlardan kaçan grubun kaçarken çekilen fotoğrafları eylem olarak gösterildi. Jandarmaya yaptığımız herhangi bir müdahale ya da taş atma söz konusu değil. Bunların kayıtları varsa da görmek isteriz.
Şunu da belirtmek isterim; gözaltına altına alındıktan sonra İGA yöneticileri jandarmadan izin alıp bizleri darp etti. İşçilerin talepleri belli zaten. Ben iki aydır maaşımı alamıyorum."
Murat Altıntaş: Her koğuşta tahtakurusu var
"Suçlamaları kabul etmiyorum. Slogan veya taş atma iddiaları doğru değil. Ücretin yatıp yatmayacağı belli değil. Ama patronun tavrından yatmayacağı belli. Çalıştığım yerde bayramdan olay zamanına kadar maaşını alamayan insanlar var.
"Tahtakurularının etkilerini azaltmak için ışıkları açıp öyle uyuyorduk. Her koğuşta tahtakurusu vardı. İşçiler kendi koğuşlarında kendi imkanlarıyla ilaçlama yapsalar bile etkili olmazlardı.
"Taşeron firmalar devletin verdiği yetkiyi kötüye kullanıyorlardı. İki ay kuralı vardı. İşinden memnun olmasa bile iki ay çalışmadan işi bırakamıyorlardı. Bırakırlarsa havalimanında başka firmada işe giremiyorlardı."
Hacı Volkan Oflaz: Ölümlü servis kazaları yaşandı
"Çalıştığım sürede dört bayramda da çalışmak zorunda kaldım. 16 ay çalıştım toplamda. Çalıştığım süre zarfında hafta sonu, bayramlar, uzun çalışma koşulları, hep çalıştım. Hem zor şartlar altında çalıştım hem de hakkımız verilmedi.
"Eskiden kişi sayısına göre servis aracı veriliyordu. Yönetim değişikliğinden sonra servis araçları kısıtlandı. Servis şoförleri ek sefer yapmaya başladı. Araçları uzun kuyruklar halinde beklemeye başladık. Yağmurda, açık alanda bekliyorduk ve bu yüzden sinüzit oldum.
"Servis şoförlerinde uzun çalışma koşullarından dolayı, yorgunluk oluyordu, dikkati dağılıyordu. Bu nedenle ölümlü kazalar da yaşandı şantiyede.
"Benim kötü amacım yoktu. Burada mağdur olan benim. Ben sadece olanları telefonumla kayıt altına aldım. Kolluk kuvvetine taş atmadım ya da çalışanların çalışmasına engel olmadım."
İnşaat-İş'ten Özkan Özkanlı: Eylemlerin nedeni öfke birikimidir
"Olayların olduğu gün kamp alanına kaçak olarak girdiğim doğru değil. Nizamiye kapısından, jandarmalar arasından girdim. Direnişteki işçilerle beraber durum değerlendirmesi yaptık. Olaylar nasıl başladı, sıkıntıları neler gibi. Sendikacı olduğum için sorunlardan kimlerin sorumlu olduğu üzerine konuşmaya başladım. İşçiler olayın olduğu günün iki gün öncesinde servis kazası olduğunu ve 20 kişiden fazla yaralı olduğunu söylediler.
"Sağlık koşullarının çalışma koşullarının kötülüğünü anlattılar. Bu eylem ilk değildi. Havalimanı'nda daha önceki eylemler bastırıldı, bu eylemin en büyük nedeni öfke birikimidir.
"İGA yetkilileri bizle görüşmeleri büyük bir mükafatmış gibi davrandı. Kadri Samsunlu ile yapılan toplantı İl Jandarma Komutanı ve Arnavutköy kaymakamının baskısı altında geçti. Kadri Samsunlu bize 'Bunun sonuçları ağır olur katlanırsınız' dedi.
"Toplantı sonucunda işçilerle durum değerlendirmesi yaptık. Onların kararı eyleme devam etmekti. Basın açıklaması işçilerin bu taleplerine göre şekillendi.
"Sendikacılık görevim İGA'nın güvenlik güçleri tarafından engellemeye çalışıldı. Saat 9-10 arası üçüncü görüşme gerçekleşti. Kadri Samsunlu, yemekhanede yemek yiyerek göstermelik bir şov yaptı. İşçiler kızdı, taleplerimizin karşılanmasını istiyoruz dediler.
"Sonra işçileri kışkırttılar, biz ne olduğunu anlamadan arbede yaşandı, gözaltılar oldu. O öfkeli kitleyi durdurduktan sonra bilinmeyen numaralardan İGA yöneticilerinden tehdit içerikli telefonlar almaya başladık. Sonra koğuşlar basıldı, gözaltına alındık.
Gece kampta kalmamızın sebebi ise görüşmelerin uzaması. Gözaltında avukatlarımızla görüşemedik. Usulsüz uygulamalar yapıldı."
Hakim Özkanlı'ya silah kullanıp kullanmadığını sordu. Özkanlı, "Biz sendikacıyız silahla ne işimiz olur" cevabını verdi.
İnşaat-İş Basın Sözcüsü Uğur Karadaş: Sendikal görevimi yaptım
"Suçlamaların hepsi geçersiz, baştan belirteyim. İddianamede şöyle bir ifade kullanılmış, 'Sözde sendika olan'. Bu ifadeler İGA'ya ait. İGA'nın dediği 'Siz haklısınız ama ben sizi göremedim, çok işim var siz gidin çalışın'. İşçilerin dediği ise "Aga ben tahtakurularıyla yatacak mıyım, servis sorunum çözülecek mi?'
"Taleplerin giderilmesi İGA'nın bir gününü alırdı. Ama İGA 'Gidin çalışın' dedi. Onlar taleplerin altına imza atsalardı işçiler zaten çalışmaya devam edecekti. Ben sendikacıyım, beş yıldır basın sözcüğü yapıyorum.
"Ben şu ana kadar hiçbir görüşmede patronla kolluk güçleri tarafından tehdit edilmedim. Özkan Özkanlı'yla iletişim halindeydik. Onunla işçilerden taleplerini alalım dedik, yakmaya yıkmaya bu iş çözülmez dedik.
"Ben kaçak girmişim, iddianamede öyle yazıyor. Ama beni İGA'nın, Kadri Samsunlu'nun gönderdiği servis dışarıdan aldı. Whatsapp grubu kurulması ise çok doğal.
"Bu yaşananlar beş senelik bir öfkenin patlamasıydı. İşçiler eylem kararını kendileri aldılar. İddia makamının suç dediği şeylerden biri yaptığım konuşma. Bu benim sendikal görevimdi. (HA)