Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Büyükada’da hak savunucularının güvenliği konulu bir toplantı nedeniyle haklarında dava açılan dokuzu tutuklu, toplam 11 hak savunucusunun yargılanmasına bugün İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Hak savunucuları 113 gün sonra ilk kez hakim karşısına çıktı.
Saat 20.40 itibariyle mütalaasını veren savcı Selahattin Kanbur, Günal Kurşun, İlknur Üstün, İdil Eser, Nalan Erkem, Peter Steudtner, Özlem Dalkıran ve Ali Garawi'nin tahliyesini istedi. Veli Acu'nun ise tutukluluğunun devamını istedi.
Mütalaada Taner Kılıç hakkında İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "terörizmin finansmanı ve casusluk" iddiasıyla açılan dosyanın, Kılıç'ın iddianamenin hazırlanmasıyla "şüpheli" olarak eklendiği Büyükada dosyasıyla birleştirilmesini de talep etti.
Mahkeme saat 23.00'da ara karar için duruşmaya ara verdi.
TIKLAYIN - Sekiz Hak Savunucusu Hakkında Tahliye Kararı
İddianameye itirazlar
Tüm hak savunucuları, ikincil travma ve stresle başetme yöntemlerinin savunucuların ruhsal bütünlüğü için önemli olduğunu; veri güvenliğinin de hak ihlaline uğrayanların güvenliği açısından hayati önem taşıdığını belirtti.
Avukatların ve hak savunucularının dikkat çektiği bir diğer nokta ise, iddianamede hak savunucularının cep telefonu ve bilgisayar şifrelerini polise vermediği iddiası.
Hak savunucuları, savunmalarında iddianamede yer alan bu bilginin doğru olmadığını anlatırken, bazıları savcılık sorgu tutanağından şifrelerin verildiği bölümü okudu, bazıları ise telefonlarının zaten açık bir şekilde polisin elinde olduğunu ve şifreyi sormadıklarını aktardı.
Mahkeme heyeti tüm sanıklara etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyip istemediklerini sordu; hak savunucuları ortada bir suç olmadığı için pişmanlık duymadıklarını, etkin pişmanlıktan faydalanmak istemediklerini belirtti.
Siyasetçiler, hak savunucuları ve yurtdışından gözlemciler adliyede
Yargılamaya Silivri 9 nolu F Tipi cezaevinde tutulan Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Nalan Erkem ile denetimli serbestlik şartıyla tutuksuz yargılanan Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli duruşma salonunda.
Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde tutulan İlknur Üstün ve Haziran'dan bu yana tutuklu olan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ise duruşmaya SEGBİS (video konferans sistemi) ile katıldı.
Yargılanan hak savunucularının aileleri, arkadaşları, büyükelçiliklerden duruşmayı izlemek için gelen delegasyonlar, Almanya İstanbul Başkonsolosu Georg Birgelen, Fransa İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter, Almanya Yeşiller Partisi’nden Özcan Mutlu, AKP İstanbul milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, HDP İstanbul vekili Garo Paylan, CHP İstanbul vekilleri Selina Doğan, Barış Yarkadaş ve Sezgin Tanrıkulu, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, AB Türkiye Delegasyonu'ndan Sema Kılıçer, Af Örgütü'nün İsveç, Almanya ve Avrupa Bölge Direktörleri, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Human Rights Watch'dan Emma Sinclair, Rakel Dink, siyasetçi Ufuk Uras ve çok sayıda gazeteci ve çok sayıda avukat duruşmayı takip ediyor.
Duruşma 12 saat sürdü
Tutuklu sanıklar saat 10.45 civarında adliyeye getirildi. Saat 11.00'da avukatlar ve sanık yakınları duruşma salonuna alındı.
Hak savunucularının yakınları ve destek için gelen çok sayıda kişi duruşma salonuna giremedi. Bunun üzerine avukatlar mahkeme heyetinden dışarıdakilerin içeri alınması için talimat vermesini istedi. Mahkeme başkanı, 10 kişinin daha duruşma salonuna alınmasına izin verdi.
Duruşma, saat 11.30 civarında hak savunucuları hakkında hazırlanan 17 sayfalık iddianamenin özetlenerek okunmasıyla başladı. Havalandırması bozuk olan duruşma salonunda 9 sanık, onlara refakat eden jandarmalar, sivil polisler, 30'un üzerinde avukat, 100'e yakın izleyicinin katıldığı duruşma saat 23.00'a kadar sürdü. Duruşmaya üç kere 15 dakikalık ara verildi. Karar saat 23.40'ta açıklandı.
Mahkemeye fonlamanın ne olduğunu anlatılmaya çalışıldı
Savunmalar Özlem Dalkıran'la başladı. Dalkıran'ın savunmasının ardından saat 14.20'de ara verildi. Duruşma 14.40'ta devam etti.
Mahkeme heyeti, sanıklara toplantının finansmanını kimin yaptığını, otelin ve yol paralarının ödemesinin parasını kimin ödediğini sordu. Dalkıran, otelin ücretinin bildiği kadarıyla hala ödenmediğini, toplantının giderlerinin karşılanması için fon kuruluşuna toplantının gerçekleştiğine dair belgelerin sunulması gerektiğini, ancak toplantıya yapılan baskından bu yana tutuklu oldukları için bu sürecin gerçekleşemediğini söyledi. Heyetin soruları üzerine, avukatlar mahkemeye sivil toplum projelerinde fonlamanın ne demek olduğunu anlatmaya çalıştı.
Ardından Peter Steudtner'ın ifadesine geçildi. Mahkeme heyetinden Ayhan Arduç, Steudtner'a Türkiye'ye gelmeden önce CHP'nin Adalet Yürüyüşü'nden haberi olup olmadığını sordu. Steudtner haberi olmadığını söyledi.
Bu sırada İlknur Üstün’ün avukatı, Sincan Cezaevi yönetiminin saat 17.00’dan sonra SEGBİS’i kullanmasına izin vermediğini, mahkemenin cezaeviyle görüşmesi gerektiğini söyledi.
Saat 16.15 itibarıyla İlknur Üstün SEGBİS ile ifade vermeye başladı. Üstün'ün ardından İdil Eser, Ali Garawi, Günal Kurşun, Nalan Erkem ve Veli Acu savunma yaptı.
Mahkeme, ilk duruşmada sadece tutuklu sanıkların savunma yapmasına karar verdi. Taner Kılıç'ın tutukluluğu bu dosyadan kaynaklanmadığı için, sekiz tutuklu hak savunucusu savunma yaptı.
Taner Kılıç'ın dosyasının ayrılmasını talep ettiler
Avukatlar, Taner Kılıç’ın bu dosyadan ayrılmasını talep etti. “İzmir 16. Ağır Ceza’da açılmış bir dava varken, aynı suçlamayla bir dava daha açılamaz. Eğer bu şekilde iddianame hazırlanıp kabul edililiyorsa, bu adil ve dürüst yargılamaya aykırıdır. Bugün ifadesinin alınıp, kararın daha sonra verilmesi de hukuki bir ihlal gerçekleşmesi anlamına gelir” denildi.
Mahkeme başkanı: Uygar devletlerde tüm duruşmalar kayıt mı ediliyor?
Avukat Meriç Eyüboğlu, duruşmanın sesli olarak kayıt altına alınmasını talep etmesi üzerine, mahkeme başkanı “uygar devletlerde tüm duruşmalar kayıt altına mı alınıyor avukat hanım” diye cevap verdi.
Duruşmanın başlamasından birkaç saat sonra mahkeme ses kaydı alınmasına karar verdi.
Özlem Dalkıran: Suçlamalar hayatımı üzerine inşa ettiğim değerlerle ters
Hak savunucularından Özlem Dalkıran ilk savunmayı yaptı.
“Söyleyeceğim her şeyin başka bir şekilde anlaşılmasından çekiniyorum, iddianamede öyle olduğunu gördüm” diyen Dalkıran, savunmasını yazılı okuyacağını belirtti.
Dalkıran, “Hakların herkes için olduğunu savundum. Şiddete karşı oldum. Bu yüzden hakkındaki suçlamayı reddediyorum, bu suçlama hayatımı inşa ettiğim değerlere taban tabana zıt” dedi; mahkemeye hak savunucularının, hak ihlalleriyle yüzyüze kalan kişilerle çalışan savunucuların hakları ihlal edenlerin hedefi olduğunu ve bu nedenle kendi dijital güvenliklerini ve ruhsal bütünlüklerini de korumakla yükümlü olduklarını anlattı.
"3 aydan fazla süredir özgürlüğümden mahrum bırakıldım. neden bilmiyorum. stres ile nasıl baş edebileceğimizi öğrenmek için bir araya gelmiştik. 100 günü aşkın süredir stres altındayız..."
"Hak savunucuları bilgiyi gizlemez, ifşa eder"
İddianamede, hak savunucularının "telefon ve bilgisayarlarındaki belgelerin polisin eline geçmesinden endişe ettiklerine dair bölüme değinen Dalkıran, şöyle konuştu:
"Savunucular bilgi gizlemez. Aksine bizim görevimiz bilgiyi ifşa etmek, kamuoyuyla paylaşmaktır. Hak savunucuları olarak iletişimimizi internetten sağlıyoruz. Bizim çalışmalarımızdan hoşlanmayanlar siber saldırı düzenliyor. Bunlar her gün yaşanan güvenlik zaafları. Geçtiğimiz günlerde bir bakan katıldığı toplantıda siber saldırıların ekonomiye verdiği zararlardan bahsetti.
"Bizim durumumuzda ise bunun maliyeti insan hayatını tehdit ediyor. Hak ihlaline uğrayanlara dair bilgiler ve belgeler, mülki amirlerle paylaşılmaya hazır edilinceye kadar özenle korunmalıdır. Bu bilgilerin gizlenememesi, kötü niyetli insanların eline geçmesine ve en nihayetinde gerçeğin ortaya çıkmamasına sebep olacaktır. Herkesin veri güvenliğini sağlama hakkı vardır."
Dalkıran daha sonra iddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları tek tek değerlendirdi. 1990'lı yıllardan beri tanıdığı İştar Tarhanlı ile telefonda konuşmakla suçlandığını, iddianamede yer verilen WhatsApp mesajlarının suçla nasıl bağlantılandırıldığının anlatılmadığını belirtti.
İstanbul Hayır Meclisleri'nin toplantı notlarına iddianamede önemli bir yer ayrıldığını hatırlatan Dalkıran, "Binlerce kişinin ulaşabildiği bir belgenin aleyhimize delil olarak gösterilmesi, ciddi bir tehdit unsuruna dönüşebilir" dedi.
Dalkıran, yaptığı bireysel bağışların da iddanamede yer aldığını belirtirken, derneklerin bağış tarihinden iki yıl sonra KHK ile kapandığını, "Vatandaşları bireysel bağış yapmaktan korkar hale getirmek, korkunç bir şey" dedi.
Polislere telefon şifresini vermediğine dair suçlamayı da değerlendiren Dalkıran, şöyle konuştu: "Bana şifre sordular ama cep telefonumun şifresi yok. Telefonumun PIN kodu var tabii. PIN kodumu hatırlamadığımı ama bana bir telefon verirse, numaraların olduğu paneli gördüğümde hatırlayabileceğimi söyledim. Önemli değil, dediler. Savcı ise hatırlamamanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu söylemiş. Doğrudur, fakat bana bu soru sorulduğunda hayatım olağan akşında devam etmiyordu. Zaten telefonum sürekli açık olduğu için çok az kullandığım PIN kodumu hatırlamamak, benim o anki olağan akışıma uygundu. Bilgi gizleme çabasında olmadım. Ki bu da bir tutuklama nedeni olmamalı."
Toplantının finansmanı
Mahkeme heyeti toplantıyı kimin fnanse ettiğini, otel paralarını kimin karşıladığına dair sorular yöneltti. Dalkıran, toplantı bitmeden gözaltına alındıkları için otelin ödemesini yapamadıklarını; toplantının yapılması halinde HIVOS'un toplantı giderlerini fonlamasının planlandığını anlattı.
"İddiaların hiçbiri benim yasadışı bir şey yaptığımı söylemiyor. 30 yıllık bir hak savunucusu olarak bunu asla kabul etmiyorum. Hakkımdaki iddialar asılsızdır. Beraatimi talep ediyorum…”
Peter Steudtner: İfadem polis karakolunda tehditkar bir şekilde alındı
Peter Steudtner, savunmasında eğitmen ve kolaylaştırıcı olarak kim olduğunu, ne tür derneklerle, hangi yaklaşımla çalıştığını ve kendisine yöneltilen suçlamalara cevap verdi.
“Şimdiye kadar Mozambik, Angola, Kenya, Filistin, Nepal, Myanmar’da çalıştım. Mozambik’te çocuk askerlerin ailelerine tekrar entegre konusunda edilmesi çalışmalar yürüttüm. Almanya’da hala zorunlu askeri hizmet varken, bunun yerine bir hastanede sosyal hizmet görevinde çalıştım.
"Türkiye’deki derneklerle daha önce hiç çalışmamıştım. Çalıştığım tüm dernekler ülkelerin yasal çerçevelerinde örgütlenen, insan hakları konusunda çalışan derneklerdir. Devletler bireylerin insan haklarını korumakla yükümlüler, sivil toplum da onlara bu yükümlülüklerini hatırlatır.
“Türkiye’de hak savunucuları için veri güvenliği ve ruhsal bütünlük konulu atölye için geldim. Veri bütünlüğü çalışmalarıyla çok hassas veriler korunuyor; yeni bir ürünle ilgili bilgiler ya da tecavüze uğrayan bir kadının bilgileri olabilir. Hepimiz dijital virüsleri, hacklemeleri biliyoruz. Herkes cep telefonunu, bilgisayarını kaybetmekten korkar ve herkesin kendilerine göre nedenleri vardır.
“Özlem’in anlattığı gibi, hak ihlallerine maruz kalan kişilerle çalışan savunucular ikincil travma yaşıyor. Bu nedenle ruhsal bütünlük konusunu veri bütünlüğü konusuyla biraraya getirdik.
“Gözaltına alınma nedenini bilmiyorum ama polisler baskın sırasında benim nerede olduğumu bilmek istiyorlardı. O sırada kimse bana Almanca ya da İngilizce konuşmadı, yaşananlarla ilgili yasal bilgi verilmedi, susma hakkım olduğu söylendiğinde Büyükada polis karakolunda tehditkar bir şekilde zaten ifadem alınmıştı.
"Üç polis memurundan biri Almanca konuşuyordu ve beni her türlü suçla suçladı. Farklı terör örgütlerine üyelikle de suçladı. Bilgi işlem uzmanı olarak çok fazla bilgiye sahip olduğumu ve Türkiye’deki planımın çok daha farklı bir şey olması gerektiğini ve kesinlikle ajan olduğumu söyledi. Bunların hepsi çok tehditkar bir şekilde gerçekleşti, herhangi bir kayıt tutulmadı.
“Adalete erişim hakkım engellendi. Tutuklanma, iletişim kısıtlaması ve üç günlük tecritle karşılaştık. Ailem Türkiye’ye gelemiyor. İki haftada bir 10 dakika ailemle konuşabiliyorum. İki küçük çocuğum var ve onlarla ilgilenmem lazım.
"Örgütlerin ismini duymamıştım"
“Terör örgütüne destek, çok ciddi bir suçtur. Sıralanan terör örgütlerinden sadece ikisinin ismini Türkiye’ye gelmeden önce biliyordum FETÖ ve PKK isimlerini haberlerde duymuştum, diğer örgütler ise hapishaneye götürülmeden önce hiç duymadığım örgütler. Ve benim uzmanlık alanımı terör örgütlerine nasıl bağlandığını, delillerin kaynaklarını anlamıyorum.”
Steudtner, toplantıyı ihbar eden çevirmen ile hak savunucuları aleyhine ifade veren çevirmen Ahmet T.’nin anlatımlarının gerçeği yansıtmadığını da detaylı anlattı.
İlknur Üstün: Bugüne kadar verdiğim hak mücadelesinin arkasındayım
Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, ifadesinde kadın hakları alanında yaptığı çalışmalarından bahsetti ve bu çalışmalarla ilgili verilerin korunmasının önemine dikkat çekti.
İddianameye “toplumsal cinsiyet eşitliği, politika yapım süreçlerine katılım ve raporlama çalışmalarında çeşitli giderlerin oluştuğu ve bu giderlerin karşılanması istendiği” gibi ifadelerin girdiğini hatırlatan Üstün, “Bugüne kadar verdiğim insan hakları mücadelesinin arkasındayım, bunun suç olmadığını düşünüyorum. İddianamenin kendisi, tutukluluğumun yersiz ve haksız olduğunu gösteriyor. İddianame insan hakları ve kadın hakları mücadelesine yapılan bir suçlamadır” dedi.
İdil Eser: Pişman olacak bir şey yapmadım, yapmam gerekenleri yaptım
İdil Eser Uluslararası Af Örgütü’nün tarihçesinden ve hedeflerinden bahsetti. Suçlamalara delil gösterilen açıklamaların derneğin uluslarası sekreteryanın yaptığı yasal açıklamalar olduğunu belirtti. “Bu açıklamaların bir kısmı farklı bakanlıklarca okunmuş, hatta cevap verilmiş açıklamalardır” dedi.
Hak savunucuları için ikincil travma tedavisinin yaygın bir uygulama olduğunu nedenleriyle anlatan Eser, Af Örgütü’nün bölge direktörü olarak bilgisayarındaki verilerinin güvenliğine de önem verdiğinden bahsetti.
Eser, “Kore bize gaz verme” kampanyasının kendisi işe başlamadan çok önce gerçekleştiğini, bununla birlikte insan hakları açısından çok doğru bir kampanya olduğunu ifade etti.
Herhangi bir toplatının sosyal medyadan duyurulmamasının, bu toplantının gizli olduğu anlamına gelmediğini belirtti.
Taner Kılıç’la yaptığı görüşmelerin de ByLock kullanıcıyla iletişim olarak suç delili olarak gösterildiğini ifade eden Eser, Kılıç’ın aynı derneğin yönetim kurulunda olduğunu hatırlattı. İddianamede yer alan bir diğer ByLock görüşmesinin de, ev ararken konuştuğu emlakçı olduğunu belirtti.
PKK doktoru olduğunu söyleyen bir kişinin Af Örgütü’ne üye olmak istediğine dair iddianamede yer alan başvuruya dair de şunları anlattı:
“Af Örgütü’ne üye olmak istediğini söylemesi üzerine, sosyal medya görevlimiz kendisine bir link göndermiş. Linkte üyelik koşulları var ve daha önce şiddet geçmişi olan kişiler üye olamıyor. Bunun üzerine kendisi PKK doktoru olduğunu yazmış. Biz buna anlam verememiştik ve troll olduğunu düşünmüştük.”
Mahkeme heyetinin etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyip istemediğini sorması üzerine, Eser "Pişman olacak bir şey yapmadım, yapmam gerekenleri yaptım" dedi.
Ali Garawi: Dil haritası manipüle edildi
Ali Garawi, medyada hedef gösteren haberlerde yer verilen ve iddianamede yer alan haritanın büyük bir kartona basılmış versiyonunu gösterdi ve bunun bir dil haritası olduğunu ifade etti:
“Bu duruşma için teşekkür ederim, kendimi karanlıkta hissediyordum ve şu anda karşımda beni dinleyecek birileri var. Üç gün önceye kadar tam olarak neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. PKK’yı haberlerden duymuştum ama diğer örgütlerin ismini duymadım.
“Türkiye’de dili bilmiyorum ve özür dileyerek söylüyorum, tarihini de bilmiyorum. Daha önce 2004’te uluslarası bir insan hakları konferansı vardı ve sponsoru Türkiye’ydi. Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından desteklenmişti. Yapılan sunumların bilgi teknolojilerinden sorumluydum. Başbakan Erdoğan da önemli bir sempozyum olduğunu ifade etmişti.
“Suçlamalarla ilgili en rahatsız edici olan şu, ben bu terör örgütlerini duymamıştım bile. 10 yıl önce lise öğretmenlerinin ABD’de bir sempozyuma davet edilmiştim, İran asıllı olduğum için İran hakkında genel bilgi vermemi istemişlerdi. İranlıların, insanların nereye göç ettiğini, etnik grupları, ülke coğrafyasını vs sordular.
"Bu coğrafyada yaşayan herkesin Arap olduğunu ve Arapça konuştuğunu düşünüyorlardı. Ben de bir dil haritası buldum. İşte bu harita, o harita. O sırada İran hakkında konuştuğum için Türkiye ile ilgili kısmı çok detaylı değil. Rahatsız edici olan bu haritanın bir kısmına odaklanılması. Gazetelerde buradaki dillerin isimlerini bulanıklaştırıyorlar. Geopolitik anlamını da yok ederek yansıtıyorlar.
“Polisten bilgilerimizi gizlemeye çalıştığımıza dair iddialara gelince, bence bu bir tercüme hatasıydı çünkü polis kelimesi sadece tercümanın ağzından çıktı.
"İddianamede bahsedilenin aksine telefon şifremi sormadılar, zaten telefonum polislerin elindeydi ve telefonu karıştırıyorlardı."
Günal Kurşun: Savcı delil toplamamakla kalmamış, delil karartmış
Hukuk alanındaki akademik kariyerini anlatarak söze başlayan Günal Kurşun, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin de başkanlığını yürüttüğünü ve 20 yıldır insan hakları konusunda sivil toplum çalışmalarında bulunduğunu aktardı.
“Aynı kişinin aynı fiilden iki ayrı davada yargılanması mümkün değildir. Bu yeni bir kural da değildir, 2 bin yıllık bir kuraldır. Sayın savcının bu kuralı bilmediğini sanmıyorum, hukuk fakültesi 2. sınıfta öğretilir. İddianameye savcı, hakkımda Adana’da yapılan bir yargılama olduğunu yazmış. TCK’nın 223. maddesine göre, ki bu benim doktora tez konum, görülmekte olan dava varsa, ikinci ceza soruşturmasına ret kararı verilmesi gerekir.
“Adana’daki davada suçlama 'örgüt üyeliği'. Daha ağır bir suçlama, orası da ağır ceza mahkemesi. Ama onlar beni tutuklu yargılama gereği görmediler. Bunu açıklayabilecek bir hukuk kuralı olduğunu sanmıyorum.
“Biz gözaltına alındığımızda motorla Anadolu yakasına geçirildik. Ertesi gün saat 14.30’a kadar, yani 30 küsür saat kimseye haber vermemize izin verilmedi. Neden gözaltına alındığımızdan haberimiz yok, iletişimimiz kesilmiş ama ertesi gün çıkan gazetelerde sayfa sayfa yazılmış. Ailemin haberi yokken, gazetelerde bunun çıkması, kolluk kuvvetleri ya da adli makamların bunu sızdırmış olmasından başka bir olasılık yok.
“Usül konusunda bir diğer husus ise, iddianame savcısının kanuna tamamen aykırı olarak hiçbir delil toplamamış olması. Bu öyle bir raddede ki, delil toplamamakla kalmamış, delil karartma aşamasına gelmiş.”
Cep telefonu şifresini polise vermediği yönündeki iddianın gerçeği yansıtmadığını söyleyen Kurşun, tutanaklardan şifreyi verdiği bölümü okudu.
ByLock kullanıcısı bir kişiyle görüşmesinin de iddianameye girdiğini söyleyen Kurşun, “Söz konusu ByLock kullacısı hakkında işlem yapılmamış ama biz tutukluyuz. Sizlerin cep telefonuna aynı inceleme yapılsa sizin birden fazla ByLock kullanıcıyla konuştuğunuz çıkar” dedi.
Kurşun'un bu sözleri üzerine salondaki izleyiciler gülmeye başlayınca, mahkeme başkanı duruşmaya seyircisiz devam edebileceğini söyledi.
Feza Holding'den hesabına para yattığına dair iddialara da değinen Kurşun "Today's Zaman gazetesinde insan hakları hukuku üzerine yazıyordum. Onun telif ücretleri iddianameye girmiş. O gazeteye Cumhurbaşkanı danışmanı İbrahim Kalın da, eski AKP vekili Markar Esayan da yazıyordu, aynı telifleri onlar da almıştır" diye konuştu.
Nalan Erkem: Hak savunucularından terörist olmaz
Nalan Erkem, toplantının gizli olmadığını anlattı. bianet’in Okuldan Haber Odası’na (OHO) programının da aynı tarihlerde Büyükada’da düzenlendiğini hatırlatan Erkem, güvenlik toplantısı katılımcılarının bianet’in düzenlediği OHO akşam yemeğine de katıldıklarını belirtti.
“İddianamede bilgisayarımda bulunduğu söylenen yazı, müvekkili olduğum davada mahkeme tarafından incelemem için bana verilmiş bir rapor. Soruşturma dosyasına mahkeme tutanaklarını da koyduk. Bir mahkeme tutanağını bile delil kabul etmeyen bir soruşturma süreciyle karşı karşıyayız. Ben ilk başta adli kontrolle serbest bırakılmıştım, daha sonra tutuklandım.
"Her aşamada bu bilgiyi dosyaya ekledik. Avukat arakadaşlarım tanıklık yapabileceğini söyledi, kabul edilmedi çünkü adli kontrolle serbest bırakılmama karar verdi. Ama ne olduysa itiraz üzerine çıkarıldığım mahkeme, duruşma zaptını vermemize rağmen tutuklanmama karar verdi ve savcının iddianamesinde bu suçlamanın bulunmasına engel olmadı.
“Bir diğer suçlama ise avukatlığını yaptığım kişiyle yaptığım görüşmeler. Yüzlerce müvekkilimle yaptığım konuşma içerisinden, sadece bir müvekkilime açılmış bir dava benim terör örgütüne yataklıktan yargılanmama neden oluyor. Bu müvekkilimde de ByLock olmadığını hatırlatmak istiyorum. Bir avukatın cinayet işleyen müvekkili olabilir, benim o müvekkilimle görüşmem nasıl cinaeyeti desteklediğim anlamına gelmiyorsa, örgüt suçlamasıyla yargılanan bir müvekkilimle görüşmem de suç olarak nitelenemez. Bu kişinin müvekkilim olduğuna dair vekaletnameyi dosyaya sunmama rağmen, savcılık soruşturmasında bunlara yer verilmemiş.
"İnsan hakları savunucularından terörist olmaz, çünkü hak savunucucları şiddete karşıdır. Ben kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetle ilgili hazırladığım çalışmalarla, tüm Anadolu’da kadına yönelik şiddetin önlenmesi için baroların elini taşın altına sokabilmesi için 2009’dan beri çalışma yürütüyoruz. Bugün danışma merkezlerinin açılmasını sağladık. Şiddete karşı 20 yıldır uğraşan bir insanın, böyle iddialarla ‘terör’ gibi şiddetin en iğrenç bir şeyle suçlanması kabul edilemez."
Veli Acu: Toplantıyla ilgili bir suç bulamayınca delil yaratıldı
Veli Acu da iddianamede hakkında yer alan iddialara cevap verdi:
"Arkadaşlarım gibi ben de tamamen tesadüfen buradayım. Toplantı, tam da bayramdan sonra olduğu için, benim de boşluğum olduğu için katılabileceğimi söyledim. Benim yerime başka bir arkadaş katılsaydı, o şu anda savunma yapıyor olacaktı.
"İddianamede mevzu bahis edilen derneklerden hiçbiri kapatılmadı ya da soruşturma geçirmedi. Toplantıda kullandığımız materyallerin tamamı delil olarak toplandı ama iddianamede bunların hiçbiri yok çünkü hiçbiri suç niteliği taşımıyor. Türkiye’de terör örgütlerine yardım ettiği söylenilen insanlar gözaltına alınıyor ve bu insanların evine 7 gün sonra baskın yapılıyor. Çünkü toplantıyla ilgili suç niteliği taşıyan bir şey bulamadıkları için delil yaratmak istediler. İletişim içinde olduğumuz şahıslarla ilgili soruşturmalarla ilintilendirildik.
"HTS kaydında ismini ilk defa öğrendiğim bir şahıs, Linkedin’den bana ulaştı. Bana BM’de özlük hakları nelerdir, sınavlar nasıl yapılıyor gibi genel bilgiler istedi. Ben de bu bilgileri verdim. Daha sonra zaman zaman beni arayıp sınav sonuçlarıyla ilgili şeyler sordu. Telefon numarası bende kayıtlı bile değil. Bu şahsın ByLock kullanıp kullanmadığını nereden bilebilirim.
"İddianamede üst aramasında, Nuriye ve Semih’le ilgili bir kayıt çıktığı söyleniyor. Bende böyle bir şey çıkmadı. Nuriye ve Semih ölmesin, işine iade edilsin, başlıklı bir basın açıklaması, bana gelen toplu maillerden biri ve ben cevap vermemişim.
"İddianamenin ciddiyetine gölge düşüren komik bir yazışma var. Arap kökenli bir arkadaşımla Urfa’ya gelen birine kalacak yer bulmak için yaptığımız bir yazışma. Bunu uzun uzun düşündüm, savcı bunu hangi maksatla almış olabilir? İki seçenek geldi: X’i şifre olarak düşünmüş olabilir ya da LGBT’yi ilk defa duymuş olabilir. Burada yine benim iyi niyetim yargılanıyor."
Eşinin dokuz aylık hamile olduğunu ve 10 gün sonra doğum yapacağını da belirten Acu, bir an önce tahliyesini istedi. Acu, 113 gündür 18 kilo verdiğini de belirtti.
Tamer Kılıç: Neden Büyükada iddianamesine girdidm, bilmiyorum
Büyükada dosyasından tutuklu tüm sanıkların savunmalarının ardından savcı mütalaa verdi.
Savcının mütalaasının ardından, sanık avukatları söz aldı. Avukatlar, iddianamede müvekkillerine yöneltilen suçlamaları ve delilleri tek tek değerlendirdi.
Ardından Taner Kılıç da duruşmaya SEGBİS'le bağlandı, mahkeme heyetinin birleştirme konusunda fikrini sorması üzerine, Kılıç "Neden Büyükada dosyasına girdiğimi bilmiyorum. İddianamede yer almam son derece yanlış. İddianamenin iade edilmesi gerekirdi. Dosyalar birleştirilmesin" dedi.
Mahkeme heyetiBaşkan: Adem Aygün Üyeler: Ayhan Arduç, Gülşah Eğilmez Türüdi Katip: Turgut Erken |
Suçlamalar
Büyükada’da gözaltına alınan 10 hak savunucusu “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla; Kılıç ise "silahlı terör örgütüne üyelik” (314/2) suçlamasıyla yargılanıyor. İddianamede hak savunucularının üye oldukları iddia edilen örgütler “FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C” olarak sıralanıyor.
TIKLAYIN - Büyükada İddianamesinde Hangi "Deliller" Yer Aldı?
Ne olmuştu?İstanbul Büyükada'da “insan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu bir atölye çalışması için bir otelde biraraya gelen 10 insan hakları savunucusu, 5 Temmuz’da otele düzenlenen polis baskınıyla gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlardan 30 saat boyunca haber alınamamıştı. Hak savunucularıyla ilgili gözaltı kararının da gözaltına alınmalarından tam beş saat sonra verildiği ortaya çıkmıştı. 10 kişi hakkında yedi gün gözaltı kararı verilmiş, bu süre daha sonra 14 güne uzatılmıştı. 10 hak savunucusu 17 Temmuz’da adliyeye götürülmüş, savcı “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla tutuklanmalarını talep etmişti. 18 Temmuz’da İnsan hakları savunucuları İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Ali Garawi (İsveç vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı insan hakları eğitimcisi) tutuklandı. İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu), Nalan Erkem (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Nejat Taştan (Eşit Haklar İzleme Derneği), Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi) yurtdışına çıkış yasağı ve haftada üç gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. 21 Temmuz’da savcı, dört hak savunucusunun serbest bırakılmasına itiraz etti ve haklarında yakalama kararı çıkartıldı. Evlerinden gözaltına alınan Üstün ve Erkem 23 Temmuz’da tutuklandı. 25 Temmuz'da Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli haftada iki gün adli kontrol şartıyla ve yurtdışına çıkma yasağıyla serbest bırakıldı. Hazırlanan iddianameye Haziran 2017’den beri tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı avukat Taner Kılıç da “şüpheli” olarak eklendi. |
(ÇT)