Açlık grevinin 148. günündeki tutuklu eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına dair basın toplantısı düzenlendi.
Tıklayın - AİHM, Gülmen ve Özakça’nın Başvurusunu Reddetti
Basın açıklamasına, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel sekreteri Metin Bakkalcı, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşgenel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Dr. Selma Güngör, Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Vedat Bulut ve Gülmen ve Özakça’nın avukatları, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Selçuk Kozağaçlı katıldı.
Açıklamada, Gülmen ve Özakça’nın hayati tehlikeleri olduğu ve AİHM kararının aksine, cezaevi koşullarının bu tehlikeyi daha da büyüttüğü ifade edildi.
İki eğitimcinin son sağlık bulgularını da paylaşan doktorlar, protein kaybının şiddetli olduğunu, Gülmen ve Özakça’nın tüm organlarında sorun yaşanabileceği için değişik uzman hekimlerin bulunduğu bir ortam gerektiğini, şimdi kaldıkları Sincan Cezaevi Hastanesinin ise böyle bir imkanı olmadığını belirttiler.
Avukat Kozağaçlı da “AİHM, bu hastanede kalmalarının çok iyi olduğunu onaylamış. Havalandırma bahçesi yok, camlar telle kapalı, 4-5 metrekarelik bir hastane odasından bahsediyoruz” dedi.
Bakkalcı: Çözüm basit, işlerini geri istiyorlar
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel sekreteri Metin Bakkalcı ilk sözü aldı, AİHM kararına ve açlık grevine değindi:
“Hiçbir etkin soruşturma süreci yaşanmaksızın tüm dünyanın tanıklığından hukuksuzca işten atılanlardan birkaçı, sadece ‘İşimi istiyorum’ diye kendilerini ifade etmeye çalıştılar.
“Bugün itibariyle açlık grevinde 148. gün. 9 Mart’tan beri bu dünyanın vicdanı olan Nuriye ve Semih açlık grevindeler. Sadece ve sadece işlerini geri istiyorlar. Açlık grevinin nedeni tıbbi değildir, kişiler sadece başka bir çarelerinin olmadığı duygusuyla açlık grevi sürecine giriyorlar. Bunun sonuçlarını görmek için tıp insanı olmak gerekmez. Nedenleri tıbbi olmadığı gibi çözümü de tıbbi değildir. Çözüm basit: İşlerini geri istiyorlar.
“AİHM’in internet sitesinde yayınladığı kararında, AİHS’in yaşam hakkının düzenlendiği 2. maddesinin sadece hayatı tehlikenin olduğu, ciddi ve onarılmaz hasar riskiyle karşı karşıya kaldığı durumlarda bu ihtiyatı tedbir kararının verileceği belirtiliyor. AİHM, ‘Raporlarda hayati tehlike yok’ diyor.
“Ancak Sincan’daki hekimler de kalıcı ve geri döndürülemez hasar riski olduğunu söylüyor. AİHM’in atıf yaptığı Numune Hastanesi raporunda da hayati tehlike uyarısı yer alıyor. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın raporunda da açıkça hayati tehlike belirtiliyor. AİHM hangi hakla bu cümleyi yazıyor? ‘Bu durumda hayati tehlike görmüyoruz’ diyor ancak dosyadaki raporlarda hayati tehlike açıkça belirtiliyor. Böyle cümlelerle tıbbı kimse kullanamaz.”
Bakkalcı, 7 Temmuz’da Birleşmiş Milletler’in yaptığı çağrıya da değindi.
Tıklayın - Birleşmiş Milletler’den Hak Savunucuları ve Gülmen ile Özakça İçin Açıklama
Türkdoğan: AİHM’in hukuka aykırı kararları sorgulanmalı
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşgenel Başkanı Öztürk Türkdoğan da önceki AİHM kararlarına değindi:
“AİHM’in bu tutumu aslında son birkaç yıldır kendisini gösteriyordu. Türkiye’de çatışmaların başladığı süreçte sivillerin yaşamının kurtarılmasıyla ilgili başvurularda da bu tutumu sergiledi. AİHM o dönem sadece beş kişiyle ilgili tedbir kararı verdi, sadece beş kişi kurtulabildi.”
Tıklayın - AİHM Cizre’deki Bodruma Tedbiri Reddetti
“Sokağa çıkma yasaklarında da bu trend devam etti. Olağanüstü hal ilan edildiğinde de henüz bir OHAL Komisyonu yokken bile AİHM insanların başvurularını kabul etmedi. Oysa Türkiye’de gidilebilecek bir iç hukuk yolu yoktu.
“Tüm bu süreçler birbirleriyle bağlantılı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 25 Nisan’da Türkiye’yi siyasi denetime aldı.
Tıklayın - Avrupa Konseyi Türkiye'yi Siyasi Denetime Aldı
“Siyasi denetime alınan bir ülkede tarafsız ve bağımsız bir yargıdan bahsedilemez, etkili iç hukuk yolundan bahsedilemez. Ama Avrupa Konseyi’nin yargı organı birbirine tezat bir noktada duruyor. Avrupa Konseyi’nin kararı mı doğru, Türkiye’deki açık ihlalleri görmezden gelen yargı organının kararı mı doğru?
“Bir mahkeme kendi kendine politik tutum takınamaz. AİHM’in bu taraflı, hukuka aykırı kararları sorgulanmalıdır. İşyükü kavramı insan haklarının önüne geçilemez. 100 binden fazla insan medeni ölüme terk edilmişken AİHM işyükünü öne sürüyor.
“AİHM, Nuriye ve Semih’in Sincan Cezaevi Hastanesine yatırılmasının kendileri için yeterli olduğunu söylüyor. Daha sonra verdiği kararın da dışına çıkarak tavsiyelerde bulunmaya başlıyor.
“Elbette ki adalet kazanacak, elbette ki mücadele sonuç alacak. Bu bir toplumsal direniş, yüzbinler adına yürütülen mücadele. Bir Avrupa mahkemesinin bu hale gelmesi çok hazin. Türkiye, Avrupa2yı kendine benzetmiş.”
Güngör: Muayene ancak beyana dayalı olabilir
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Dr. Selma Güngör, sağlık hakkıyla ilgili konuştu:
“Nuriye ve Semih’in sağlık hakkından yararlanma hakları, Türkiye’deki mevcut haklara ulaşımı tekrar sorgulamamıza yol açtı.
“Bu haklardan biri, cezaevlerindeki mahpusların eğer güven problemi oluşursa başka bir hekime muayene olma hakkıdır. Uzamış açlığın sonuçlarını görmek, sonuçları onlarla paylaşmak bir yandan da Türkiye kamuoyunun merak ettiği sağlık durumlarının ne olduğunu öğrenmek için bağımsız bir heyet tarafından muayene edilmelerini talep ettik. Ne yazık ki kabul edilmedi.
“Gülmen ve Özakça’nın kabul ettiği bir kişinin refakatinde muayene gerçekleşti. Ve cezaevlerindeki sağlık durumlarını bu rapordan öğrendik. Açlık grevleri ve buna bağlı yıkım devam ediyor. Bedenlerinden organlarından çok şey kaybediyorlar.
“Zorlamanın içerdiği her şey bedende yıkıma yol açar. Bu nedenle zorla muayene, zorla tedavi gibi kendilerinin rızası olmayan uygulamalardan kaçınılmasını yetkililerden talep ettik. Açlık grevi bir hastalık değildir, hastalık olsa bile hastanın rızası gerekir.
“Adalet, Sağlık bakanlıklarının Nuriye ve Semih’i takip eden sağlık çalışanlarına yapılan zorla muayene, tedavi baskısını doğru bulmuyoruz.
“Nuriye ve Semih’in kendi iradesi olmadan tedavileri mümkün değildir. Kendileri defalarca açlık grevine devam edeceklerini beyan ettiler. Muayene ancak beyana dayalı olabilir.
“Açlık dışında sağlıklarını tehlikeye atacak uygulamalardan vazgeçilmeli. Havalandırılan ortamda bulunmak, uygun yatak gibi koşullar sağlanmalı. Cezaevleri, sağlıklı kişilerin bile hastalanmasına yol açabilir. Bu durumdaki kişilerin yaşamını kısaltıcı özelliğe sahiptir. Nuriye ve Semih bir an önce tahliye edilmelidir.
“Kaldı ki şiddetin işkence haline dönüştüğünü avukatların anlatımından öğrenmiş durumdayız. Zorla bağlama, zorla yatırma, zorla nakletme sırasında ortaya çıkan darp bulguları, işkence bulgularıdır. Bu tavırdan vazgeçilmeli. Hayatlarının kısalmasına yol açacak cezaevi koşullarından bir an önce salıverilmelerini bekliyoruz.”
Bulut: Cezaevinde sağlıklı yaşayabilecekleri ortam yok
Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Vedat Bulut, Gülmen ve Özakça’nın sağlık durumunu anlattı:
“Gülmen ve Özakça açlık grevine başladıklarını ve tedavilerinin bizim tarafımızdan yapılmasını talep eden iki dilekçe kabul ettik ve üç arkadaşımızı görevlendirdik. 23 Mayıs’a kadar olan süreçte her gün takipleri yapıldı, su alımları, vitamin alımlarını takip ettik.
“Ancak 23 Mayıs’ta tutuklanmalarının ardından muayeneleri aksadı. AYM ve AİHM’e başvurularda devlete 17 Temmuz’a kadar süre verildi. Açlık grevi çoklu organ sorunları yaratır bu nedenle çok sayıda uzmanın katılması gerekir. Nörolog, kardiyalog… Bu nedenle muayene için altı kişilik bir ekip önerdik.
“ATO’nun başvuruları sonucu iki olumlu gelişme oldu. Raporlarımızı verdik, havalı yatakları sağlandı. İkincisi de klozet yerleştirildi. Bundan başka cezaevinde sağlıklı yaşayabilecekleri bir ortam bulunmuyor.
“Son verilerine göre protein kaybının şiddetli olduğu görülüyor ve Gülmen ve Özakça’nın tüm organlarında sorun yaşanabileceği, çok hekimli bir ortamda bulunmaları gerekir. Sincan Hastanesi böyle bir ortam değil, gerektiğinde dışarıdan çağırılabiliyor.”
Kozağaçlı: Türkiye’deki yargıçlar bile AİHM’in söylediğini söylemedi
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Selçuk Kozağaçlı, hukuki durumu anlattı:
“Gerçek mesele OHAL Komisyonu’nun bir an önce karar vermesi ve işlerine geri dönmeleridir. Maalesef tutuklama koşulları yaşamlarını ağır bir risk altına sokuyor. Hükümet ve AİHM’in istediği sağlık raporlarında da hayatlarını tek başlarına idame ettiremeyecekleri yazıyor.
“Nuriye ve Semih hükümlü değil, tutuklu. Dolayısıyla doktor raporunda söylendiği gibi ‘tutukluluk tehiri’ diye bir kural veya kanun zaten yok. hakimlerin kararıyla serbest bırakılabilirler.
“Bekir Bozdağ, Numan Kurtulmuş, Nurettin Canikli’nin defalarca söylediği gibi OHAL Komisyonu’nda ilk olarak Nuriye ve Semih’in durumu görüşülmeyecekse, açlık grevinin sonlandırılması mümkün değil.
“İki hafta önce başvurduğumuz Komisyon derhal toplanıp olumlu karar verirse açlık grevini sonlandıracaklarını Nuriye ve Semih defalarca söyledi.
“Dosyada ‘hayati tehlike var’ diyen 24 uzman hekim imzalı raporlar varken, hayati tehlike görmüyorum diyerek bugünkü baskı hükümetine sempati duyduğunu belirten AİHM yargıçları Avrupa halklarına da bu görüşü açıklamak zorundadır. İşyükü nedeniyle çalışamadıklarından çok şikayet ediyorlar, belki de artık çalışmamaları gerekiyordur.
“Bugüne dek Türkiye’de hiçbir yargıç, Nuriye ve Semih’i tutuklayanlar da dahil ‘hayati tehlikeleri olmadığını’ söyleme saygısızlığını yapmadı.
“AİHM, bu hastanede kalmalarının çok iyi olduğunu onaylamış. Havalandırma bahçesi yok, camlar telle kapalı, 4-5 metrekarelik bir hastane odası. Hükümet ve AİHM bu odada ölmelerini beklememizi öneriyor.
“Ankara Numune Hastanesi hekimlerinin Sincan Cezaevi Hastanesine nasıl giremediklerine dair raporu da AİHM’e sunmuştuk. İki kez gelip içeri giremeyen hekimlerin tuttuğu tutanaklar var.
“Kötü muamele yok deniyor. Bir avukatın tuttuğu tutanakta, Semih’in üstünü çıkararak izlemiş olan avukatlar, ekimozi, yırtık ve morlukların listesini çıkardı. Bu tutanak da AİHM’e sunuldu, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinin önündedir. Açlık grevinin 140. Günündeki insana böyle bir zarar verilebileceği söylenemez.
“Nuriye ve Semih’in yetişkin ve bilinçleri yerinde olan insanlar olarak istekleri dışında hastaneye yatırılmaları hasta hakları sözleşmesi de dahil tüm kanun ve hukuka aykırıdır.
“Meselenin hukuksal yönü bitti. Şu anda önümüzde siyasal muhalefetin dışında bir yol kalmamış durumda. BM İnsan Hakları Komiserliği’nin vereceği kararları ve hükümetteki bağlayıcılığını göreceğiz. OHAL Komisyonunun derhal karar vermesini sağlamak üzere basınç yapmak gerekir. Tek beklediğimiz OHAL Komisyonu’nun kararıdır.” (AS)