“16 Mart davası kontrgerillanın teşhiri işlevini gördü ama adaletin sağlanması anlamında yargılama sonuç vermedi.”
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde bomba atılarak yedi öğrencinin öldürülmesinin üzerinden 39 yıl, açılan davanın cezasızlıkla sonuçlanmasının üstünden yedi yıl geçti.
Mahkemenin 2008’deki zamanaşımı kararından sonra dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, kendisinin de katliamın görgü tanıklarından olduğunu söylemiş, zamanaşımı kararında ihmali bulunanlar hakkında soruşturma açılacağını açıklamıştı.
İki yıl sonraki Adalet Bakanı Sadullah Ergin de katliam davasının zamanaşımına uğramasına yol açan savcılar ve hakimlere ceza verileceğini, bu amaçla hazırlanan soruşturma dosyasının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) sevk edildiğini açıkladı.
Avukat Cem Alptekin bianet’e yaptığı açıklamada, davanın zamanaşımından düşmesini o dönemki iktidarın tepkiyle karşıladığını ancak sonrasında “derin bir sessizlik olduğunu” söyledi.
“Dava hükümetin katkısıyla kapatıldı”
16 Mart katliamı davası avukatı Alptekin, idari soruşturmaların bir sonuca varmadığını anlattı:
“O tarihte hükümet üyeleri, davanın zamanaşımından düşmesinin yolunu açan, bunda suiistimali olabilecek hakimlerle savcılara idari soruşturma açıldığını beyan ettiler.
“Ancak sonrası derin bir sessizlik oldu. Başlattıklarını iddia ettikleri idari işlemlerin nasıl sonuçlandığını bilmiyoruz. Ama böyle bir işlem başlatılmışsa ifadesi alınacak ilk kaynak müdahil vekiller, yani bizler olmalıydık. Bize hiçbir talep gelmedi.
“Dava, hükümetinin katkısıyla kapatılmış oldu. Ama tabii bunca uzun bir mücadelenin üstünün kapatılmayacağını hukukçular gösterecektir, mücadeleyi devralacak hukukçular olacaktır.
“Davanın bugüne dek gördüğü işlev bile, ülkenin siyasi ve hukuk tarihine geçecek nitelikte.”
Cezasızlıkla sonuçlansa da...
Cem Alptekin, davanın, kontrgerillanın kanıtlanması yönünde işlevini yerine getirdiğini ifade etti:
“Davanın yeniden açıldığı 1995’ten zamanaşımıyla sonuçlandığı 2008 ve sonrasındaki Yargıtay’da unutulmaya bırakılması sürecinde dosya sürekli engellerle karşılaştı, idarenin müdahalesiyle, konuyu saptırma çabasıyla karşılaştı.
“Bu süreçte devletin duruşu hiç değişmedi. Bir kez daha anladık ki kontrgerilla yapılanması, gladyo yapılanması devletin iliklerine kadar işlemiş, dönüşüm ancak demokratik bir devrimle mümkün olabilir.
“Bu dava sürecinde, kontrgerillanın varlığı, kriminal hukuksal mücadeleyle, yargıda kanıtlanmış oldu. Zaten bizim amacımız da tüm kontrgerillayı mahkum ettirmek değil, tespit ve teşhir edilmesi yönünde hukuk mücadelesini vermiştik. Bunu da fazlasıyla ispatladığımızı düşünüyoruz.”
16 Mart'ta ne oldu, dava nasıl sonuçlandı? |
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, 16 Mart 1978’de öğle saatlerinde, üniversiteden çıkan solcu öğrencilerin üzerine bomba atıldı. Hatice Özen, Baki Ekiz, A. Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt olay yerinde, Cemil Sönmez kaldırıldığı hastanede öldü, 41 kişi yaralandı. Polis Memurları Dayanışma Derneği (Pol-Der) İstanbul Şubesi, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı. Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli Reşat Altay'dı. (Reşat Altay, 2007’de Hrant Dink cinayeti sırasında Trabzon Emniyet Müdürüydü. Altay, Dink cinayetinde sorumluluğu bulunan kamu görevlileri davasında sanık.) 1978'de açılan davada, dönemin Ülkü Ocakları Derneği (ÜOD) İstanbul Şube Başkanı Orhan Çakıroğlu, sonradan MHP milletvekili olan ÜOD yöneticilerinden Mehmet Gül, dönemin MHP Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın, ÜOD'li Sıddık Polat ve Ahmet Hamdi Paksoy yargılandı. 1984'te tüm sanıklar beraat etti. 1995'te yeni tanıklarla yeni bir iddianame hazırlandı. Konuşmaması için öldürüldüğü iddia edilen Zülküf İsot'un ablası tanık Remziye Akyol, emri MHP lideri Alparslan Türkeş'in verdiğini açıkladı. 8 Temmuz 1996'da, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nden istenilen MHP Ana Davası'nın gerekçeli kararında başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin isimlerinin yer aldığı sayfaların eksik olarak gönderildiği anlaşıldı. Susurluk’ta ölen Abdullah Çatlı'nın 16 Mart katliamında atılan bombaları temin ettiği de kanıtlandı. Katliamın ardından Altay'ın Çatlı'yla telefonda görüşmüş olduğu da Susurluk davasında kanıtlandı. Avukatlar bu belgeyi mahkemeye sundu. Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) tutanakların tamamını istendi. MİT isteği reddetti. Avukatlar sonuç alınmaması üzerine "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildi. Avukat Cem Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), MİT’e ait belgeleri bulundurduğu gerekçesiyle uzun süre yargılanan Cem Alptekin'ın açtığı davada, Türkiye'yi 7 bin 150 Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Alptekin'e MİT belgesi bulundurmaktan açılan dava 10 yıl 11 ay sürmüştü. Katliam davası 2008’de zamanaşımıyla sonuçlandı, zamanaşımı kararı Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce onanarak kesinleşti. |
Katliam AİHM’e taşınmayacak
Avukat Alptekin, dosyayı AİHM’e neden taşımayacaklarını da şöyle açıkladı:
“AİHM’in genel politikası itibariyle bu süreçte adaletin tesisinde ön açıcı olmayacağı kanaatine vardık. AİHM de kontrgerilla, gladyo yapılanmasını gizleme konusunda, Türkiye gibi ülkelerde bu sistemlerin beslenmesi, yaşamını sürdürmesi anlamında bazı pratiklere imza attığını gördük.”
Alptekin, örnek olarak da Ergenekon davasını gösterdi:
“16 Mart katliamı davasının karara bağlandığı gün, Silivri’de ‘çakma kontrgerilla davası’ dediğimiz Ergenekon davası başlamıştı. Yani, kontgerillayla hesaplaşma çabasının üstü kapatılırken, Ergenekon davası başlamıştı. O davaların da nasıl sonuçlandığını biliyoruz. Bu davalarla ilgili AİHM başvurularında sağlıklı kararlara imza atılmadı.
“AİHM’e bireysel başvuruların aşırı artmış olması sebebiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açma yoluna gidildi. Bunun görünüşte hukuk devletine katkı görülse de AİHM müracaatlarının önünü kesmek olduğunu AİHM görmezden geldi. AİHM sadece evrensel hukuku dikkate alan bir yapı oluşturamadı.
“16 Mart davasında yargılamanın yeniden yapılmasının, kontrgerillanın yargılamasının da önünü açacağına dair bir inancımız kalmadı. Bu sebeple AİHM’in doğru bir hukuksal adım olmadığını düşündük.
“16 Mart davası kontrgerillanın teşhiri işlevini gördü ama adaletin sağlanması anlamında yargılama sonuç vermedi.” (AS)
* Fotoğraf: Beyza Kural