Eğitimde anadilinin kullanılmaması iletişimsizlik, hayata geriden başlama, özgüven eksikliği ve kendi kültürünü değersiz görmeye varan birtakım problemleri beraberinde getiriyor.
Kuşaklararası kültürel aktarım ise anadilini destekleyici faktörlerin ortadan kalkmasıyla en önemli gelişme potansiyelini kaybetmiş oluyor. Bunu onarmanın yollarından biri kaybolmaya yüz tutan dili canlandırmaktan geçer. Bu yüzden Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA)* olarak araştırma programlarımızdan ilki anadili meselesini gündemine alıyor.
Bilindiği üzere anadili sadece annenin kullandığı dil değildir. Bu konuda UNESCO’nun tanımlamasına göre anadili, çocuğun ilk öğrendiği, kendini özdeşleştirdiği ya da özdeşleştirildiği, en iyi bildiği veya en çok kullandığı dil olarak tanımlanıyor.
Çocuğun neden anadilinde eğitim alması gerektiğini Tove Skuttnab Kangas şu şekilde açıklar: “Çocuklar soyut kavramları hâlihazırda anadillerinde sahip oldukları üzerinden geliştirebilirler. Eğer çocuğun okula başlamasıyla anadilinde bilişsel-akademik dil yetkinliği gelişimi sekteye uğrarsa (resmi eğitim sisteminde genelde olan budur), çocuk, herhangi başka bir dilde de ileri seviyede soyut düşünme imkânına hiçbir zaman ulaşamayabilir."
Çokdilli eğitim
Bu yüzden birkaç dilin birbiri ile temas halinde olduğu topluluklarda anadili temelli çokdilli eğitim uygulamalarının yürütülmesi elzemdir. Buna göre anadili (birinci dil) öncelikli eğitim dilidir; okur-yazarlık anadili aracılığıyla öğretilir. Kademeli olarak önce ikinci (resmi dil) ve sonra üçüncü (yabancı dil) bir dil, önce öğretme amacıyla, daha sonra da eğitim dili olarak müfredata dahil edilir. Böylece çocuklar anadillerinin yanında resmi dili ve diğer üçüncü bir dili kademeli olarak öğrenebilirler, bu dillerde eğitim alabilirler.
Yöntem ve tekniklerin bilimsel ve öğrenci merkezli olması için anadili temelli çokdilli bir eğitimin önkoşulu, programın uygulanacağı yerleşim yerinin tarihsel, kültürel, coğrafik ve siyasi özellikleri hakkında derinlikli bir araştırmanın yapılmasıdır. Ancak bu şekilde eğitim yapılacak okulların altyapı çalışmaları ve müfredat belirlenebilir.
Eğitim sürecinde öğretmen-öğrenci-veli-personel-yerel dinamikler-resmi kurum ve kişiler ile işbirlikleri geliştirilmelidir. Belirlenen ihtiyaçlardan hareketle eğitim yapılacak dile mensup insanların katılımını sağlamak için sivil toplum kuruluşları, resmi-yerel birimler, üniversiteler, eğitim enstitüleri ve medya etkin bir şekilde kullanılmalı; eğitim programı hakkında tanıtıcı ve bilgilendirici etkinlikler düzenlenmelidir. Eğitim süreci kontrollü ve düzenli bir şekilde izlenmeli, öğrenci-öğretmen-okul ilişkileri, öğrenci gelişimleri ve etkinlikler gözlemlenerek kaydedilmelidir.
Bu programda ölçme ve değerlendirmenin yapılması programın başarısının ya da başarısızlığının ne düzeyde olduğu konusunda bilgi verecektir. Bu programın ilerleyebilmesi için önceden planlanmış ve düzenli olarak devam eden bir fonun olması önemlidir. Türkiye dâhil çoğu ülkenin anadili temelli eğitimi resmi düzeyde “güvenlik sorunu” ya da “bölünme” olarak nitelendirmesi, toplumlar üzerinde olumsuz etki yaratılmasına neden olur. Eğitimin sekteye uğratılmaması ve sürecin olumsuz etkilenmemesi için, bir siyasi çevre tarafından güçlü ve etkili bir şekilde desteklenmeli ve sahiplenmelidir.
Seçmeli ders olarak Kürtçe
Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması ise anadilinde eğitim taleplerini bütünüyle karşılamıyor. Anadili eğitim dili olarak kullanılmadığı takdirde eğitimin başarıya ulaşması beklenemez. 2012'de alınan bir kararla 5. sınıfta seçmeli ders olarak Kürtçenin eğitime dahil edilmesi önemli bir adım olmakla birlikte yukarıda saydığımız kriterlerin hiçbirinin yerine getirilmediği bir sürecin işlemesinden kaynaklı verim alınamıyor.
Seçmeli ders olarak Kürtçe Kürt illerinde kısmen de olsa sahiplenildi. Ancak Türkiye'nin diğer illerinde durumun iç açıcı olduğunu söylemek zor. Kürt yoğunluğunun fazla olduğu İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin ve Ankara gibi büyük şehirlerde okullarda Kürtçe ders seçme meselesi MEB'in öğretmen kadrolarını oluşturamamasından kaynaklı çözümsüz kaldı.
Kürt illeri içinse bu durum öğretmen kadrosundan daha çok Kürtçe bilen üniversite mezunlarının okullarda ücretli öğretmen olarak istihdam edilmesiyle çözüldü. Tabii bu, çözüm süreci dediğimiz Kürtçe seçmeli ders çalışmasının en yüksek olduğu döneme dair bir tespit. 2015-2016-2017 eğitim-öğretim yıllarında bu durum daha da kötü bir hal almaya başladı. Bunda barış sürecinin askıya alınması yadsınamaz bir etkiye sahip.
Gelinen süreçte hiçbir altyapı çalışması yapılmadan seçmeli derslerin talep karşılığı açılması bekleniyor. Öte yandan yeterli talep olduğu takdirde sınıf açma ve öğretmen bulma okulun sorumluluğunda. Buna göre okullarda tercih edilen dilin çoğunluğa ulaşması gerekiyor. Bu durum okul nüfusunun yoğunluğuna göre değişiklik gösteriyor. Kürt illerindeki okulların nüfusunu baz alırsak bu durum 20 öğrenci ve üzerine tekabül ediyor.
Ancak Kürtlerin nüfusunun fazla olmadığı yerlerde eğitim gerçekleşemiyor. Öğrenciler özgürce dilediği dersleri seçemiyor. Okul idaresi yeterli bilgilendirmede bulunmadığı için veliler yanlış yönlendiriliyor. Ancak çocuklarının bu eğitimi almasında ısrarcı olan ebeveynler okul idaresine baskın gelip sınıf açtırabiliyor.
Öğretmen sorunu
Seçmeli ders söz konusu olduğunda öğretmen sorunundan özellikle söz etmek gerekiyor. Bunun en büyük sebepleri arasında Artuklu-Tunceli-Bingöl ve Dicle üniversitelerinin Kürtçe öğretmen yetiştirme konusundaki çekimserlikleri ve bölüm mezunlarının okullarda diğer branştaki öğretmenler gibi eğitim alanı oluşturamamaları geliyor. MEB bu krizi daha çok ucuz öğretmenlik olan ücretli öğretmenlikle çözmeye çalışıyor.
Anadilli öğrenme ve anadilinde eğitim görme hakkı, kültürel haklardandır. Bir dilin yok olmaması ve yeni nesiller tarafından etkin bir şekilde kullanılması anadilinin eğitim hayatında yer almasıyla mümkündür. Uluslararası sözleşmeler devletleri azınlıkların dillerini eğitim kurumlarından öğrenmelerini sağlama, kendi eğitim kurumlarını kurup yönetme hakkını tanıma, yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde talep olması halinde devlet okullarında azınlıkların dilinde eğitim vermelerini sağlamakla yükümlü kılar. Ayrıca devletlerin azınlık okullarında azınlık dillerinde ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ve bu okullarda kullanılacak ders kitap ve materyallerinin geliştirilmesi için de tedbirler alması gerekiyor.
Burada bize düşen görevse anadili temelli çokdilli bir anlayışın yaygınlaşması için bilimsel çalışmaları arttırmak, bu alanda farkındalık geliştirmek ve anadilinde eğitimi her platformda talep etmek ve savunmaktır. (AG/YY)
* DİSA Anadili ve Pedagoji Araştırma Programı; eğitimde anadilinin kullanılmamasından kaynaklanan sorunlar ile dil ve eğitim politikalarını ele alan araştırmalar yaparak anadili temelli çokdilli eğitime dair model önerileri geliştiriyor, anadilini sosyalleşme evresinde ve örgün eğitim süreçlerinde geliştiremeyen çocuklar nezdinde diller arası hiyerarşinin sonuçlarını ortaya koyuyor ve çokdilli yaşamın pedagojik imkanlarını araştırıyor.
Kaynakça:
Birgül, Feridun, Anadili Temelli Çiftdilli Okul Öncesi Eğitimi, 2016.
Frechette, Jessica, Anadili Temelli Çokdilli Eğitim: Sık Sorulan Sorular ve Doğru Bilinen Yanlışlar, 2015.
Kaya, Nurcan, Türkiye’nin Eğitim Sisteminde Azınlıklar ve Ayrımcılık: Kavramsal Çerçeve ve Temel Sorunlar, 2011.