bianet, Hafıza Merkezi, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Şeffaflık Derneği ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen “Cezasızlığa Son” Forumu’nun son oturumunda İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Turgut Tarhanlı ile Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan “Cezasızlık ve Adalet” başlığını tartıştı.
BİA Medya Gözlem Raporları’nın raportörü Erol Önderoğlu’nun basına saldırıları, avukat Fikret İlkiz’in “amirinden izin almak” başlığını, emekli yargıç Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun gizlilik ve yayın yasaklarını, gazeteci Celal Başlangıç’ın güvenlik bölgeleri ile Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik saldırıları anlatmasının ardından başlayan forumda Prof. Tarhanlı ve Çelikkan cezasızlığı adalet kapsamında tartıştı.
TIKLAYIN - CEZASIZLIK NEDİR? KİMİ, NEDEN, NASIL KORUR?
Prof. Tarhanlı: Cezasızlık insan onuru meselesidir
Bu cezasızlık tablo idarenin yasama karşısında koyduğu ölçüsüzlüğünü gösteriyor. Zaruret hali hukuk tanımaz. Bu zaruret tanımı son dönem itibariyle daha önceki Türkiye dönemlerinden farklı bir profilde. Bunun içine şahsileştirme girdi. Şahsi anlamda menfaatlerin korunması meselesi girdi. Büyük ölçüde adil yargılama ve yargı işleyişinin tarafsız olması değişti, subjektivite üzerinden bir işleyiş oluştu. Burada bir ümit yok. Fakat hukuk açısından ne yapabiliriz? Özellikle savunma tarafı olarak bu soruyu dillendirmek, bu mücadeleyi yerelde ve uluslararası alanda sürdürmeliyiz.
“Bu mesele hak ihlali meselesi değildir. Bu mesele sistematik ihlali meselesidir. Yani insan onuru meselesidir. Bugün Türkiye yurttaşlarının insan olma onurunun sistem üzerinden korunamadığı bir hale gelmiş vaziyettedir.
TIKLAYIN - DEVLET GELENEĞİ, DEVLET DIŞI AKTÖRLER VE ADALET TARTIŞILIYOR
Çelikkan: Cezasızlık devlet görevlilerini koruma geleneği
Ben Türkiye’de hukukun üstünlüğüne ve cezai adalete inanmıyorum. Ama hukukçuların ve hak savunucularının verdiği mücadeleyi dışlamıyorum. Bu cezasızlığın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri devlet görevlilerinin korunması geleneğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Söz konusu devlet güçleri, devlet terörü olduğu vakit yaygın, etkin, sistematik bir cezasızlık uygulaması var.
Ceza kanununda yeni getirilen insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında ya da ceza kanunuda “keybedilmeler” yok. Dolayısıyla kaybedilmeler Türkiye’de zaman aşımına tabi.
İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar, savaş suçları gibi suçlarda cezalandırmanın ne işe yaracağından şüpheli olmakla birlikte cezalandırmadan kaçınılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu, devlet suçlarının cezalandırılmaması toplumun onarılmasını engelliyor daha da kötüsü tekrarlanmasıyla sonuçlanabiliyor.
Hiçbir cezalandırma olmaksızın onarıcı adalet uygulamalarının sonuç aldığı örnekler yok. Telafi, tazmin, tatmin diye sayabileceğimiz, genel olarak sembolik ve maddi giderim diyebileceğimiz onarıcı adaletin en başında suçun kabul edilmesi gerekiyor. Türkiye’deki bu sistematik ihlallerde mağdurlar suçlu hale getirilir. En önemlisi devletin suçu kabul etmesi gelir. Bütün bu onarıcı ve giderici adalet mekanizması mağduru eski haline döndürmek üzerine tasarlanmış.
Bütün bunları yapabilmek için mağdur ve kurbanın kim olduğunda ortaklaşmak gerekiyor. Hukuk alanında mücadeleyi bırakmamak gerekiyor. (EA)