Eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar, Susurluk'la ilgili silahlı örgüt kurmak suçlamasıyla yargılandığı davada beraat istedi.
Bugün Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya katılan Ağar, Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde, emrinde binlerce silahlı kişi olduğunu, örgüt kurmaya ihtiyaç duymayacağını söyledi.
Avukatları Ağar'ın İstanbul'da yaşadığı için duruşmalara gelip gitmesinin zor olacağını öne sürerek, yazıl savunma vermek kaydıyla duruşmaya katılmasının zorunlu olmamasını istedi. Mahkeme bu isteği kabul etti.
Dava, 26 klasörlük dosyayı inceleyebilmek ve savunma hazırlayabilmek için süre isteyen Ağar'ın avukatlarının isteğini kabul etti; davayı 13 Mayıs'a erteledi.
Müdahillik başvuruları reddedildi
Avukat Özlem Gümüştaş'ın bianet'e verdiği bilgiye göre, mahkeme üç müdahillik başvurusunu reddetti.
Gümüştaş'ın avukatı olduğu Hüseyin Ocak, kardeşi Hasan Ocak'ın öldürülmesiyle ilgili davaya müdahil olmak istedi. Ocak, Ağar'ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde, 1995'teki Gazi Mahallesi katliamının ardından kaçırılıp kaybedilmişti. 58 günlük aramanın ardından cesedi, işkence yapılmış olarak İstanbul Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'nda bulunmuştu.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Merkezi de Ağar'a yöneltilen suçlamalardan kurum olarak zarar gördüğü iddiasıyla ve 1994'teki Dev-Sol operasyonunda öldürülen İbrahim İlçi'nin yakınları da davaya müdahil olmak istedi.
Ancak mahkeme, dosya kapsamında başvurucuların suçtan zarar gördüğüne dair bir bilgi olmadığı gerekçesiyle müdahilliğe izin vermedi.
Avukatlar, davayı izleyecek, müdahillik taleplerin yineleyecek.
"Çatlı'yı basından tanıyorum"
Hakkındaki suçlamalara dair yazılı beyanda bulunacağını söyleyen Ağar, duruşmadaki konuşmasında Abdullah Çatlı'yı basından tanıdığını, ancak böyle bir kişinin varolduğunu bildiğini dile getirdi.
Davada Ağar, "Susurluk kazasında ölen, Bahçelievler katliamıyla ilgili gıyabi tutuklu sanık Abdullah Çatlı'nın saklı bulunduğu yeri bildiği halde yetkili mercilere haber vermemek ve gizlenmesine yardım etmek"le ve "Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz'e silah taşıma izin belgesi vermek ve hususi damgalı (yeşil) pasaport verilmesini sağlamak suretiyle görevi kötüye kullanmak"la da suçlanıyor.
"Pasaportlar sahte"
Ağar duruşmada, Çatlı ve Öz'e verilen pasaportların sahte olduğunu, dolayısıyla üzerlerinde kendisine ait olan imzaların da sahte olduğunu, silah belgeleriyle ilgisini bulunmadığını, Emniyet'in ilgili biriminde bu konuda zaten soruşturma yapıldığını söyledi.
Ağar, Öz'ü de MİT'ten Tarık Ümit aracılığıyla tanıdığını, PKK'nin insan kaçakçılığıyla gelir elde ettiğini, Öz'ün bağlantılarını kullanmak için kendisinden bazı telefon numaralarını aldığını dile getirdi.
Tarık Ümit'in kaybolmasıyla ilgili "Bizim çocuklar yapmaz" demesine dair soruyu yanıtlarken de Ağar, MİT'ten Mehmet Eymür'ün olayda polislerin bulunduğuna ilişkin duyumlarını kendisine ilettiğini, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne sorduğunu, bu yönde bilgi olmadığını öğrendiğini, bunu söylediği Eymür'ün kendisini bir daha aramadığını ifade etti.
"Bucak aşiretini korucu olmaya ikna ettim"
Mahkemenin Susurluk davasının sanıklarıyla ilişkilerini tek tek sorduğu Ağar, o dönemde PKK'nin Bucak aşiretine tarafsız kalması için baskı yaptığını, eski milletvekili Sedat Bucak'la aşiretinin korucu olması için görüştüğünü söyledi.
Olağanüstü Hal kapsamında olmayan Şanlıurfa'da güvenlik zafiyeti olduğunu söyleyen Ağar, "Aşiretin korucu olması için önemli hizmete bulunduk" dedi.
Ağar'ın anlatımına göre, aşiretlerinin hep devletin yanında yer aldığını söyleyen Sedat Bucak, 1980'den sonra amcasının hapse girmesi nedeniyle kaygılı olduğunu, "ancak devletin, ordusu ve hükümetiyle tamamen arkalarında olması halinde" koruculuğu kabul edeceklerini söylemiş.
Ağar, Diyarbakır ve Hakkari'de özel harekat şube müdürlüğü yapan Hüseyin Kocadağ'ın da bu süreçte yardımcı olduğunu söyledi.
Ağar, daha önce operasyonlarda bin kişi öldürdüklerini söyleyen polis Ayhan Çarkın'ı da İstanbul'daki polisler için düzenlenen motivasyon etkinliklerinden tanıdığını anlattı. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu olan İbrahim Şahin'i de özel harekatın kuruluşu sırasında tanıdığını, Korkut Eken'in de hem eğitim verdiğini hem de orduyla Emniyet arasındaki eşgüdümü sağlamak için danışmanlık yaptığını ifade etti. (TK)