"Barış Gazeteciliği" terimini ilk kullanan Profesör Johan Galtung "gazeteciliğin içine barış katmanın" yollarını ararken dört odaktan söz ediyor: "Barış odaklı, gerçek odaklı, halk odaklı, çözüm odaklı bir gazetecilik yapmak." Galtung, bir konuşmasında, "ulusal medya"yla, "ulus-devlet" arasındaki ideolojik bağa da dikkati çekiyor.
Barış gazeteciliği üzerine çalışan ve gazetecilere eğitim veren Annabel McGoldrick ve Jake Lynch, barış gazetecisinin şunları yapmasını öneriyor:
* Anlaşmazlığı tek bir hedef için yarışan iki taraftan oluşuyormuş gibi göstermekten kaçının. Bunun mantıksal çıktısı bir tarafın kaybetmesi, diğerinin kazanmasıdır. Bunun yerine, barış gazetecisi bu iki tarafı birçok hedefi olan birden çok küçük gruba ayırır, böylece bir çıktılar yelpazesi için yaratıcı bir potansiyelin önünü açar.
* "Biz" ve "öteki" arasında kestirme ayrımları kabul etmekten kaçının. Bunlar diğer tarafın bir "tehdit" ya da uygar davranışın sınırlarından çok uzak olduğu hissini yaratmak için kullanılabilir. İkisi de şiddeti haklı çıkarmak için anahtar yollardır. Bunun yerine "biz"deki "öteki"ni ve "öteki"ndeki "biz"i arayın. Bir taraf kendini "iyiler" olarak sunuyorsa, davranışının "kötüler"e atfettiklerinden gerçekten ne kadar farklı olduğuna dair sorular sorun –kendinden utanmıyor mu?
* Anlaşmazlık yalnızca şiddetin gerçekleştiği yerde ve zamanda varmış gibi davranmaktan kaçının. Bunun yerine şimdi ve gelecekte başka yerlerdeki insanlarla olan bağları ve sonuçları araştırın:
Şu soruları sorun
* Çıktıda paydaş olan bütün insanlar kimler?
* Şöyle olursa, ne olur?
* İnsanlar küresel bir izleyici topluluğun parçası olarak bu olayları izlese, ne dersler çıkarır? Tarafların yakın ve uzak gelecekteki hesaplarına nasıl dahil olurlar?
* Bir şiddet eyleminin, şiddet politikasının değerini yalnızca görünürdeki etkileriyle ölçmekten kaçının. Bunun yerine görünmeyen etkileri haberleştirmeye çalışın. Örneğin, travma ve psikolojik hasarın, etkilenenlerde diğer insanlara, gruplara ya da ülkelere karşı şiddet gösterme olasılığının artması gibi yarattığı uzun vadeli sonuçları.
* Tarafların kendilerini, liderlerinin bildik açıklamalarını ya da konumlarını tekrarlayarak ifade etmelerine izin vermekten kaçının. Bunun yerine, daha derine inin:
* Sahadaki insanlar gündelik yaşamlarında anlaşmazlıktan nasıl etkileniyorlar?
* Neyin değişmesini istiyorlar?
* Liderlerinin dile getirdiği konum, istedikleri değişikliklerin gerçekleşmesini sağlayacak tek veya en iyi yol mu?
* Bu, tarafları hedeflerini dile getirmek için güçlendirebilir ve daha yaratıcı çıktıların olasılığını artırır.
* Tarafları neyin ayırdığına, isteklerine dair söyledikleri arasındaki farka yoğunlaşmaktan kaçının. Bunun yerine ortak esasları ortaya çıkarabilecek, haberinizi bazı hedeflerin paylaşılabileceğini ya da en azından uyumlu olabileceğini gösteren yanıtlarla ilerletecek sorular sorun.
* Yalnızca şiddeti haberleştirip "korkunç olanı" tarif etmekten kaçının. Diğer her şeyi dışarıda bırakırsanız şiddetin tek açıklamasının bir önceki şiddet (öç) ve tek çözümün daha fazla şiddet (baskı/cezalandırma) olduğunu önermiş olursunuz. Bunun yerine şiddetin açıklaması olarak insanların gündelik yaşamlarında nasıl engellenmiş, hüsrana uğramış ve yoksun bırakılmış olduğunu gösterin.
* Birini "başlatan olmak"la suçlamaktan kaçının. Bunun yerine ortak sorun ve konuların bütün tarafların hiç istemediklerini söyledikleri sonuçlara yol açtığını göstermeye çalışın.
* Yalnızca bir tarafın acılarına, korkularına, dertlerine münhasıran odaklanmaktan kaçının. Bu tarafları "kötüler" ve "kurbanlar" olarak böler ve "kötüler"i bastırıp cezalandırmayı bir çözüm olarak önerir. Bunun yerine haber değeri olduğunca bütün tarafların acılarına, korkularına ve dertlerine eşit davranın.
* Bize yalnızca bir grup insana ne yapıldığını ve o insanlar için ne yapılabileceğini söyleyen "zavallı", "mahvolmuş", "harap olmuş", "savunmasız", "acıklı", "dokunaklı", "trajedi" gibi "kurbanlaştırıcı" bir dil kullanmaktan kaçının. Bu insanları güçsüzleştirir ve değişim olanaklarını sınırlar. Bunun yerine insanlara ne yapıldığına ve insanların ne yapabileceğine dair haber yapın. Yalnızca ne hissettiklerini sormayın, hayatlarını nasıl sürdürdüklerini ve ne düşündüklerini de sorun. Herhangi bir çözüm önerebiliyorlar mı? Mültecilerin soyadları olduğunu unutmayın. Haberde ABD Başkanı Clinton'dan "Bill" diye söz etmezsiniz.
* İnsanların başına geleni anlatmak için heyecanlandırıcı sözcükleri muğlak biçimde kullanmayın.
* "Soykırım" kelime anlamı olarak bir halkın toptan silinmesi –bugünkü BM terminolojisinde yarım milyondan fazla insanı öldürmek demektir.
* "Trajedi" bir kimsenin hatasının ya da zayıflığının kendi felaketiyle sonuçlandığı, kökeni eski Yunan olan bir drama türüdür.
* "Katliam" silahsız ya da savunmasız olduğu bilinen insanların kasten öldürülmesidir. Emin miyiz? Yoksa bu insanlar bir savaşın içinde ölmüş olabilirler mi?
* "Sistematik" tecavüz ya da yerinden edilme. Gerçekten kasten bir örüntü içinde örgütlenmiş bir olay mı, yoksa son derece tatsız olsa da bir dizi ilgisiz olay mı var?
Bunun yerine her zaman bildiğimiz şeylerle ilgili titiz, doğru olun. Acıyı aza indirgemeyin, ama en kuvvetli dili, en vahim durumlara saklayın. Yoksa dili yoksullaştırır, şiddeti yükselten orantısız tepkilerin haklı çıkarılmasına katkıda bulunmuş olursunuz.
* "Terörist", "aşırılıkçı", "fanatik" ya da "köktenci" gibi kötücülleştirici etiketlerden kaçının. Bunlar her zaman "onlar"a, "biz"im tarafımızdan verilen adlardır. Kimse bunları kendini adlandırmak için kullanmaz. Öyleyse bunları kullanmak, bir gazeteci için yan tutmak demektir. Bunlar, o kişinin makul olmadığı, dolayısıyla onunla görüşmenin (müzakere etmenin) anlamsız olduğu anlamına gelir.
* Yalnızca tek bir tarafın insan hakları ihlallerine, cürümlerine ve haksız eylemlerine münhasıran odaklanmayın. Bunun yerine bütün haksızlık yapanları adlandırmaya, bir anlaşmazlıktaki bütün tarafların iddialarına eşit, ciddi bir şekilde yaklaşmaya çalışın. Ciddi bir şekilde ele almak dış görünüşteki değeri ele almak demek değildir, tersine iddiaları destekleyecek kanıtların varolup olmadığını ortaya çıkarmak, mağdurlara eşit derecede saygı göstermek, haksızlık yapanları eşit şekilde bulup cezalandırmak şansını yaratmak için eşit şekilde çaba göstermek demektir.
* Bir görüşü ya da iddiayı kanıtlanmış bir doğruymuş gibi göstermekten kaçının. (Doğu Timor'daki bir katliamın sorumlusu olduğu söylenen Eurico Guiterres...) Bunun yerine okurlarınıza veya izleyicilerinize kimin ne dediğini söyleyin. (Birleşmiş Miletler yetkilisinin Doğu Timor'da katliam emrini vermekle suçladığı Eurico Guiterres...) Böylece kendinizi ve haberinizi anlaşmazlıktaki bir tarafın diğerine yönelik iddialarına hizmet etmekten korumuş olursunuz.
* Liderlerin imzaladığı, askeri zafer veya ateşkesle sonuçlanan, bir şekilde barış getiren belgeleri kutlamaktan kaçının. Bunun yerine hâlâ geriye kalan ve insanları ileride başka şiddet eylemlerine yöneltecek konularla ilgili haber yapın. Toplumdaki kalkınmaya ve yapısal ihtiyaçlara işaret etmek, bir barış kültürü yaratmak için, anlaşmazlığı şiddetsiz bir şekilde ele alıp çözecek araçları güçlendirmek için neler yapıldığını sorun.
* "Bizim" tarafımızdaki liderlerin çözüm teklif etmesini veya önermesini beklemekten kaçının. Bunun yerine barış girişimlerini -nereden gelirlerse gelsin- alıp keşfedin. Barış yaklaşımlarını tarafların gerçekten işaret ettikleri konulara dair bildiklerinizle karşılaştırarak değerlendirin. Barış yaklaşımlarını mevcut kurulu konumlarla uyuşmuyor diye görmezden gelmeyin. (TK)
* Bu metni Annabel McGoldrick ve Jake Lynch'in "Barış Gazeteciliği – Nasıl Yapmalı?" adlı metninden Tolga Korkut derledi ve Türkçeleştirdi.
* Johan Galtung'un barış gazeteciliğine olan ihtiyacı anlattığı kısa video kaydını izlemek için tıklayın. (İngilizce)