Haberin İngilizcesi için tıklayın
İktidarın ‘dezenformasyon yasası’ olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise ‘sansür yasası’ olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifinin ilk iki maddesi dün (4 Ekim) Meclis’ten geçti.
Kabul edilen iki madde internet haber sitelerini ve bu sitelerde çalışan gazetecileri Basın Kanunu kapsamına alıyor. Ancak teklifte en masum olarak gözüken bu iki madde bile hem gazetecilerin hem de muhalefet milletvekillerinin tepkisini çekiyor.
Barış Akademisyenleri arasında olduğu için KHK ile işten atılan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Emre Tansu Keten’e göre bu tepkinin sebebi iktidarın iki yüzlüğü.
Keten “İnternet sitelerinin ve gazetecilerin Basın Kanununa dahil edilmesi olumlu bir gelişme” dese de ona göre bu olumluluk yasa teklifinde asıl önemli maddeleri meşrulaştırmak için atılmış bir yem.
Keten “Sansür doğuracak yasanın içine birkaç tane olumlu madde serpiştirmişler” diyor. Basın kartını şu anda hükümetin ‘makbul gazeteci’ tanımıyla dağıttığını söyleyen Keten’e göre yapılan değişikliklerin bir anlamı yok. Ayrıca internet haber sitelerinin ve buralarda çalışan gazetecilerin Basın Kanunu kapsamına alınması bütün gazetecilerin bu kanun kapsamında çalıştırılacağı anlamına gelmiyor.
"İletişim Başkanlığı diye bir gerçeklik var"
Keten “Sektörün bir gerçekliği var. Gazeteciler işverenin insafına bağlı çalışıyor” diyor ve ekliyor:
“Bu yasa internet gazeteleri ve gazetecileri yasadan önce illegal miydi sorusu akıllara getiriyor. Değillerdi ama yasal statüleri de yoktu. Zaten yasal statüsü olan gazetelerde çalışan gazeteciler bile Basın Kanununa tabi çalıştırılmıyorlardı. Örneğin Hürriyet’te çalışan gazetecilerin ne kadarı 212’li. 90’lardan beri medya patronların taktiği bu. Gazetecileri 212’yle işe almayıp başka işkollarında çalışıyor gösteriyorlar. Aslında haber editörü ama bilişim çalışanı gibi işe alınmış. Yani patron için Basın Kanununa tabi çalıştırmak bir zorunluluk değil. Yasa da bu zorunluluğu yüklemiyor. Ama en azından yeni yasa bunun yolunu açıyor, bunu önemseyen internet haber sitelerinin, medya kuruluşlarının çalışanlarını Basın Kanununa göre işe alabilmesini sağlıyor.
"İkinci olarak Basın Kanununa tabi olmak internette çalışan tüm gazetecilere basın kartı vereceği anlamına gelmiyor. En son birkaç hafta önce Tuğrul Eryılmaz'ın 47 yıldır taşıdığı basın kartı iptal edildi. Eryılmaz tek örnek değil. Kartı iptal edilen, yenilenmeyen, kartı verilmeyen birçok gazeteci var. O nedenle bu durum da olumlu bir gelişme gibi gözükse de eleştirel medya içerisinde çalışan gazetecilere basın kartı verilmesi vaadi çok gerçekçi değil.
"Oysa Batı'ya baktığımız zaman basın kartı belli bir mesleki tanımlamaya, bazı etik kodlara yüklenmiş. Belli bir alanı tanımlamak için kullanılıyor. Hatta devletin direkt olarak basın kartı verdiği çok azdır. Genel olarak meslek örgütleri bir komisyon kurarak basın kartını verir. Ama Türkiye’deki basın kartı böyle çalışmıyor. En başta devletin basın kartını kendisinin vermesi başlı başına bir garabetken İletişim Başkanlığı diye bir gerçeklik var.
"İletişim Başkanlığı AKP için çalışan bir propaganda, bir siyasal iletişim stratejisi kurumu ve yeni yasayla birlikte basın kartını bir koz haline getirecekler. Basın kartı konusunda ciddi bir adım atılacaksa bu görevi meslek örgütlerinin kuracağı bir komisyona bıraksınlar.
"Bir haberin yalan olduğuna kim karar verecek?"
Keten bunlara ek olarak Basın İlan Kurumu’ndan ilan almak için yeni birçok haber sitesinin de ortaya çıkacağını söylüyor. Ona göre mevcut sitelerin çoğu da tırnak içinde kendine çeki düzen verecek. Çeki düzen vermeyenlerse tekziplerle boğuşacak. Bu da otosansür ve sansürü beraberinde getirecek.
Keten bunun için “Tekzibin haberin yayınlandığı yerden verilme zorunluluğu var. Yani bir haber sitesinin ana sayfasını tekziplerle kilitleyebilir, karartabilirler. Tekzip bile tek başına bir sansür mekanizması haline gelebilir.” diyor
Haber sitelerinin ve gazetecilerin ‘dezenformasyon kıskacında’ kalacağını söyleyen Keten, “Dezenformatif bilgi nedir sorusunu iletişim akademisi bin yıldır tartışıyor ve bir sonuca varabilmiş değil. Bu, bu kadar karmaşık bir konuyken bir haberin yalan veya yanıltıcı olduğuna, kim karar verecek?” diye de soruyor.
Sonrasında İletişim Başkanlığı altında Dezenformasyonla Mücadele Birimi kurulmasını örnek gösteriyor. Birimin başındaki İdris Kardaş'ın ‘Erdoğan'ın hakikat mücadelesinde olmak bir onurdur’ şeklindeki açıklamasını hatırlatıyor. "Bu söylem bile tek başına gelecek için yol gösterici" diyor. Ardından da şöyle devam ediyor:
"AKP'nin medyaya olan operasyonlarının birinci aşaması konvansiyonel medyanın ele geçirilmesiydi. 2018’de Doğan Medya’nın Demirören tarafından satın alınmasıyla bunu büyük bir ölçüde başardılar. Bundan 4 ay sonra da İletişim Başkanlığı kuruldu.
"Hemen sonrasında da ikinci aşama. Denetleyemedikleri internet gazetelerini karşı bir operasyon. Bu yasa da o operasyonun bir final bölümü. Basın İlan Kurumu, tekzip, basın kartı gibi kozlar birinci aşama sansürü oluşturacak. Hapis cezası tehdidi ise ikinci tur. Sonuçta da yasa medyayı ve gazetecileri susturmak için bir araç."
(HA)