Fotoğraf: Emre Orman / Twitter
“Fiziki bir sansür başlattılar. Gazetecileri çalıştırtmazsak eylemleri de kontrol altına alabiliriz diye düşünüyorlar. Gazeteci orada olmazsa eylemin bir anlamı olmayacağını sanıyorlar. Bu Türkiye için üzücü bir durum. Aynı taktik Afganistan’da uygulanıyor…”
...diye özetliyor yaşananları dünkü Onur Haftası yürüyüşünde gözaltına alınan Agence France-Press (AFP) fotomuhabiri Bülent Kılıç.
Bu, Kılıç’ın ilk kez gözaltına alınışı değil. Kendi söylemiyle daha önce 5-6 kez gözaltına alınmış bir fotomuhabiri kendisi.
Ancak biz onu altında imzası bulunan ikonikleşmiş fotoğraflarının ve aldığı ödüllerin yanında geçtiğimiz yıl ki Onur Yürüyüşünde polisin şiddet uygulayarak gözaltına almasından hatırlıyoruz.
O gözaltıdan sonra gazeteciler eylem yapmış, İstanbul Valiliğine yürümüştü. Kılıç da polislerden şikayetçi olmuştu. Ancak aradan geçen bir senede hiçbir şey değişmedi.
Gazeteci olarak var olduğu bir eylemde yine polis sansürü ve şiddetiyle karşılaştı. Serbest bırakıldığında eylem çoktan bitmiş saat 21.00’i gösteriyordu.
“Alanda nasıl davrandığımı bilmeyen bir insan olsam ‘tamam’ derim. Gidip her yerde ısrarla kavga çıkarmaya çalışan bir insan tipi olsam ‘tamam’ derim. Ama bunu işi yeni değil yıllardır yapıyorum. Gereksiz tartışmadan da, gereksiz polemikten de, saldırgan tutumdan da kaçan biriyim” diyor Bülent Kılıç.
Gereksiz bir tartışmanın içine girmek istememe nedeni olarak da eylemlerde bulunma sebebini gerekçe gösteriyor: Bir gazeteci olarak fotoğraf çekmek.
"Aynı taktiği Afganistan da uyguluyor"
Ancak son dönemde bu durumun ortadan kalktığını dile getiren Kılıç, polis şiddetinin arttığını söylüyor:
“Bir anda arkadaşınızı veya yanınızdaki insanı tekme tokat dayak yerken görebiliyorsunuz. O an derdiniz de o şiddeti durdurabilmek oluyor.
“Artık geçtim fotoğrafını çekmeyi, derdin ‘şu insanı şuradan bir çıkartayım, arkadaşım aman orada sıkıştı bir alayım onu’ oluyor. Onun devamında da polisle tartışmalar geliyor.
“Dün de insanları sıkıştırmışlar, yere düşürmüşler. 6-7 kişiyiz, bizleri de yere düşenlerin üstlerine atmaya çalıştılar. Ben de arkamdaki polisleri durdurmaya çalıştım ki biz de yerdeki insanların üzerlerine düşmeyelim, onları kaldırabilelim. Polisleri durdurmaya çalışırken de tartışma yaşandı.
“Sonrasında bir tanesi gelip ‘yok hayvan demişsin bize, yok bilmem ne demişsin’ diye kendince teşhir edip gözaltına alma gerekçesini yapılandırmaya çalıştı.
"Orada bize uygulanan şiddet bir anda dozu arttırılan, gazeteciyi sahadan silmeye çalışan bir halde. Çünkü şunu görmüşler… Gazeteci orada olmazsa eylemin bir anlamı kalmıyor. Bu Türkiye için çok üzücü bir şey. Aynı taktiği Afganistan da uyguluyor. Gazeteciyi ortadan kaldırırsan eylemlerin, itirazlarının bir anlamı kalmaz.”
"Şiddet hep vardı"
Bülent Kılıç polis şiddetinin yanında fiziki sansürüne de değiniyor ve eleştiriyor. Polisin kalkanlarla gazetecileri bir alana sıkıştırdığını söyleyen Kılıç, görüntü almalarının engellendiğini söylüyor:
“Havuz medyası denilen medya grubu zaten hiçbir eyleme gelmiyor. Onların eylem diye bir gerçekliği yok. Onlara göre bu ülkede geyler yok, bu ülkede Kürtler yok, işsizler yok, kriz yok. Sokakta hak arama diye bir şey onlar için yok yani.
“O yüzden biz eylemlerde sadece uluslararası medyadan, eleştirel medyadan, özgür basından gazeteciler olarak az sayıda insanız.
“Şimdi bizleri de bir şekilde bitirirse, ‘herhalde bu iş tamam olacak’ diye düşünüyor olabilirler. Bunun için de yeni bir taktik geliştirmişler. Polis önce gazeteciyi/gazetecileri çembere alıp, etkisizleştirip, metrelerce öteye götürüp, götüremiyorsa da çemberde bekletip pasif ve çalışamaz hale getiriyor. Ondan sonra da ne istiyorsa onu yapıyor.
“Şiddetin yanında fiziki bir sansür yani. Onur Haftası uluslararası bir eylem günüdür. 1 Mayıs gibi enternasyonal bir şeydir. Bunu saklayarak, gizleyerek bitiremezsiniz. Hadi sakladınız, gizlediniz bu insanlar var olmak istiyor, bu insanlar varlığını göstermek ve kabul ettirmek istiyor.
“2000‘lerdeki açlık grevlerinde, ölüm oruçlarında gazetecilere çok sert muameleler yapılıyordu. Kol kırıldığını hatırlıyorum. Şiddet hep vardı. Ama son 1 senedir, bu hükümetin yönetim süreci içerisinde bu çok daha farklı bir noktaya geldi.
“Eskiden polis karşısındakini gazeteci olarak görüyordu. Şimdiyse gazetecilik görevini yaptırmama üzerine bir sistem oluşturdular.
“Bunu eminim kendi aralarında söylüyorlardır: Gazetecinin görevini yaptırmamak üzerine sistem… Suç bu başka bir şey değil."
Bülent Kılıç hakkındaDünyaca ünlü fotomuhabiri. 2000'li yılların başında gazetecilik yapmaya başladı, daha sonra fotoğraf alanında uzmanlaştı. Ukrayna’dan Afganistan’a, Malezya’dan Suriye’ye dünyanın çeşitli coğrafyalarında çalıştı. Time Dergisi ve The Guardian 2014’te Kılıç’ı yılın fotoğrafçısı seçti. 2015’te Dünya Basın Fotoğraf’ı yarışmasında (World Press Photo) birincilik ve üçüncülük aldı. Kürtlerin IŞİD'den kaçışını belgeleyen fotoğraflarıyla da 2015’te Pulitzer Ödülü finalistiydi. |
(HA)