İzmir Yaşar Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden Doç. Dr. Anıl Duman'ın Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Başkan ve Sayın Mahkeme Heyeti,
11 Ocak 2016 tarihli metni elektronik olarak onaylayanlardan biri olarak “terör örgütü propagandası yapma” iddiasıyla açılmış olan dava nedeniyle karşınızda bulunuyorum.
Bahsi geçen metni kişisel olarak neden elektronik olarak onayladığımı açıklamadan önce hiçbir şiddet unsuru barındırmayan bu eylemin suç olarak görülemeyeceğinin ve bu eylemle anayasal hakkım olan ifade özgürlüğümü kullandığımın altını çizmek istiyorum.
Daha önce meslektaşlarım tarafından defalarca dile getirilen hususlara ve savcılık iddianamesindeki somut delillerle desteklenmeyen, pek çok hatalı bilgi ve tutarsızlıklara ilişkin detaylı değerlendirmeyi avukatlarıma bırakıyorum.
Metni temel olarak iki sebepten dolayı elektronik olarak onayladım. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak ülkenin neresinde yaşandığından ve hangi kesimine yönelik olduğundan bağımsız, hak ihlallerine karşı ses çıkarmayı bir görev kabul ediyorum.
O dönemde yazılı ve görsel medyada çıkan haberler ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi ulusal ve uluslararası insan hakları örgütleri ve kuruluşların yayınladığı raporlar, bölgede yaşanan hak ihlallerini ortaya koymaktadır.
Bu ihlallere karşı şiddet içermeyen her türlü çözüm önerisine destek olmak da benim için vicdani bir sorumluluk olmanın yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve taraf olduğu uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınmış ifade özgürlüğümü kullanmak anlamına gelmektedir.
İkinci olarak iyi bir akademisyen için en önemli ve gerekli koşullardan biri sorgulamak ve yaşadığı topluma katkıda bulunmaktır. Araştırma alanları gelir dağılımı, adil bölüşüm ve insanca çalışma koşulları olan bir akademisyen olarak yaşanan her türlü haksızlığa, hele de yaşam hakkı ihlallerine karşı eleştiride bulunmayı mesleğimin vazgeçilmez bir parçası olarak görüyorum. Metindeki ifadeleri de bölgede yaşanan haksızlıklara dair eleştiri olarak okumak gerekir.
Niyeti alenen şiddetin son bulması olan böyle bir metnin destekçisi olmak da ancak ifade özgürlüğü olarak değerlendirilebilir. Üniversiteler düşünce ve ifade özgürlüğünün güçlenmesine katkı sunan yerlerdir. Aksi takdirde ne kamu yararına çalışan kurumlar olabilirler ne de daha iyi bireyler yetiştirme amaçlarına hizmet edebilirler.
Bu bakımdan fikirleri özgürce tartışmak, vatandaşı olduğu devletin politikalarını yanlış bulduğunda eleştirmek ve herkesin eşit koşullarda yaşamasını talep etmek benim gibi bir üniversite mensubu için suç olmak bir yana, işimi hakkaniyetle yapmak demektir
Sonuç olarak yukarıda bahsettiğim nedenlerle elektronik olarak onayladığım bildirideki toplumsal barış ve güvenlik talebi, düşünce özgürlüğünün bir ifadesi olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, uluslararası sözleşmeler ve bu özgürlüğü tanıyan diğer yasaların da koruması altındadır. Bu nedenlerle derhal beraatimi talep ediyorum. (AD/TP)