Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Elif Aysimi Duman'ın Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 29. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde akademisyenim. Uzmanlık alanım, yaşadığımız stresli olayların, vücudumuzun işleyişine, davranışlarımıza, ve ruhsal ve fiziksel sağlığımıza etkilerini araştırmak.
Bu bağlamda, anne karnından yaşlılığa kadar, bu tarz olayların insanlar üzerinde ne denli ciddi ve uzun vade etkileri olduğunu Türkiye dahil farklı ülkelerde yaptığım çalışmalarda bizzat gözlemledim.
Yurtdışındaki doktoram sonrası, ülkeme dönmemdeki öncelikli neden de, bu araştırmalarla ülkemin insanlarına faydalı olabilmekti.
Düşünüyordum ki, bu olayların böyle önemli etkileri olduğu ne kadar fazla bilimsel çalışmayla gösterilirse, o kadar bu alanlardaki devlet politikaları şekillendirilebilir ve insanların hayatlarının iyileştirilmesine katkıda bulunulabilirdi.
Bu uzmanlık ve motivasyona sahip bir akademisyen olarak, hükümetin desteğiyle başlatılan ve yıllardır süren çatışma ortamına son verebilecek çözüm sürecini destekliyordum. Çünkü çatışma ve belirsizlik ortamında yaşamak, koşulları ne olursa olsun, insanların, özellikle de çocukların, davranış ve sağlığında onarması zor sorunlara sebep olur.
Ancak, çözüm süreci 2015’in ikinci yarısında görsel ve yazılı basından takip ettiğimiz ve birçok ulusal ve uluslararası kuruluş tarafından hazırlanan hak ihlali raporlarında da gördüğümüz gibi tepetaklak oldu.
Bölgedeki ölümler, uzun süreli sokağa çıkma yasakları, ev, hastane ve okullar başta olmak üzere yaşam alanlarının tahrip olması, bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayamaması, yakınlarının ölümüne, yaralanmalarına şahit olmaları gibi türlü olaylar dehşet vericiydi.
Gencecik öğrencilerimin ailelerinden haber alamadıkları için düştükleri haller karşısındaki çaresizliğimi ömrüm boyunca unutamayacağım.
Bu çaresizliğe ek olarak, ben ne yazık ki bu yaşananların etkisinin kolay kolay geçmeyeceğinin, uzun yıllar boyunca insanların davranış ve sağlığını olumsuz etkileyeceğinin ve bu etkilerin muhtemelen sonraki nesillere de aktarılacağının bilincinde bir araştırmacıyım.
Yani, bu olayların etkisi sadece çatışma ortamıyla sınırlı değildir, maruz kalan insanlar üzerinden yıllarca ve nesillerce devam edecektir.
Bu acı gerçeğin farkında olup, öte yandan İstanbul’daki rahat evlerimizden olanları izlemek dışında bir şey yapamamanın çaresizliğinde, internette gördüğüm Barış İçin Akademisyenler “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine, barışın tekrar tesis edilmesi ve bölgede yaşayan sivil insanların daha fazla zarar görmemesi adına, hem vicdani hem de bilimsel bir sorumlulukla imza attım.
İmzaladığımız bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna ve bizlere karşı hazırlanan iddianamenin, verilere dayalı bir kanıt içermediğine ve suçlamaların asılsız olduğuna benden önceki birçok meslektaşım değindi.
İddianamedeki suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Bu bildiriyi iddia edildiği gibi hiçbir terör örgütünün açıklaması üzerine imzalamadım. Hiçbir koşulda terör içeren bir olayı veya örgütü desteklemem mümkün değildir.
Bildiri metninde yasada geçtiği üzere “cebir ve şiddeti alenen överek, yakın bir toplumsal tehlikeye yol açmak” gibi bir unsur yoktur. Aksine, bu bildiri açık şekilde barışı talep etmektedir.
Ben de Türkiye anayasası ve Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası sözleşmeler tarafından güvence altına alınmış eleştiri ve ifade özgürlüğü hakkımı kullanarak, vatandaşı olduğum devletten ülkemde barışın tesis edilmesini istedim.
Bu nedenle, hukuki konulardaki savunmayı avukatıma bırakarak, yüzlerce meslektaşımla birlikte tarafıma yöneltilen “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasını reddediyor, beraatimi talep ediyorum. (EAD/TP)