Haberin İngilizcesi için tıklayın
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Fen - Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyeliğinden emekli Prof. Dr. Ayşe Erzan'ın Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalaması sebebiyle Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Ağustos 2015’ten beri Güneydoğu Anadolu’nun çeşitli illerinde, uluslararası ve ulusal hukuka uygunluğu çok tartışmalı, bir bölümü aylarca devam eden çok sayıda sokağa çıkma yasağı kararları alınmasının ardından yaşananlar, binden fazla insanın ölümüne, on binlerce ev ve işyerinin kısmen ya da bütünüyle yıkımına, sadece Diyarbakır’da 150 bin, bölgede şimdiye kadar bir milyondan fazla insanın evlerini terk etmesine ya da tümüyle evsiz-barksız kalmasına neden oldu.
16 Eylül 2015 tarihinde dokuz günlük sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının hemen ardından, bir grup yazar, gazeteci ve politikacı kadınla birlikte Cizre’deydim. Taziye evinde, ellerinde çocuklarının, annelerinin, yakınlarının fotoğrafları ile oturan insanların acısını gördüm. Bu sokağa çıkma yasağı süresince, o dönemki hükümetin açıklamalarına göre tek bir sivilin öldüğü bildiriliyordu, ama birçoğu yaşlı, kadın, ya da çocuk olmak üzere yirmi bir kişi ölmüştü.
İnsan her ölüme ayrı yanıyor, yine de bir anlatı bazen hepsinin yerine geçebiliyor. Bu, benim için, 14 yaşındaki Bünyamin İrci’nin ölümü oldu. Birgün gazetesinin 16 Eylül 2015 günkü haberine göre bidonla evlere su getirmeye çıkmış. İlk önce göğsünden vurulup düşmüş, “yaşıyorum” anlamına olsa gerek, elini kaldırmış elinden de vurmuşlar, sonra yanına gidip başına ateş etmiş biri. Aynı habere göre tanıklar, ateş edenlerin “Özel Harekat” olduğunu söylüyorlar.
Cizre’de ziyaret ettiğimiz Nur, Cudi ve Yafes mahallelerinde evler, içinde yaşanmayacak hale gelmişti. Bu mahalleleri delik deşik yıkıntı haline getirmiş olan orantısız şiddeti, su ve elektrik kesilip bir kentin nasıl mahsur bırakılmış olduğunu, gözlerimle gördüm. Damlardaki su depolarına özellikle ateş edilerek delinmiş olduklarını, evlerin cephelerindeki klima cihazlarının yanmış olduklarını gördüm. Ağır silahlardan atılan mermiler sokaklarda derin yuvarlak çukurlar açmış, kanalizasyonlar tahrip olmuş, pis sular ortaya taşmıştı.
Sivillere yönelik böylesi ağır zayiat ve tahribat, ancak burada yaşayan insanları hiç bir hukuk düzeninde yeri olmayan biçimde, topyekûn cezalandırma amacı ile açıklanabilirdi.
Türkiye’de az sayıda medya kurumu ve insan hakları kuruluşu bu gelişmeleri gözlemlemeye, duyurmaya ve kayda geçirmeye uğraştılar. (Bunların bazılarının linkleri ekteki listede verilmiştir.) Öte yandan insan hakları alanındaki en yetkin uluslararası kuruluş ve yetkililer de, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Venedik Komisyonu (Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu), İnsan Hakları İzleme Kurumu, Uluslararası Kriz Grubu ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (bu beyanın ekinde İngilizce ve Türkçe internet adresleri verilmiş olan) ayrıntılı raporlar yayınladılar. Bu merciler, raporlarında, söz konusu çatışmalar sırasında resmi makamlar tarafından alınan önlemlerin,
• “kriz koşullarında gözetilmesi gereken orantılılık”,
• “kullanılan gücün etkin bir denetime tabi olması”,
• bu bölgelerde ikamet eden “sivillerin yaşam ve haklarının korunması”
gibi uluslararası hukuk kurallarını ihlal ettiği ve bu durumun “tümüyle kabul edilemez olduğu” görüşünde birleşmiş bulunuyorlar.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, 1 Şubat 2017 tarihli (ekte İngilizce ve Türkçe sürümlerinin linkleri sunulan) 25 sayfalık raporunda, sivillere yönelik şiddeti kabul edilemez olarak nitelemekte ve “anayasaya ve uluslararası yükümlülüklere aykırı olarak tek bir soruşturmanın başlatılmamış” olduğuna dikkat çekmektedir.
Kullanılmış olan ağır silahlar konusunda ayrıca araştırılması gereken bazı hususlar vardır. Hem mahalle sakinlerinin beyanlarında, hem de daha sonra yayınlanan raporlarda ve doktorların gözlemlerine dayanan az sayıda gazete haberinde, “envantere” dahil olmayan silahların kullanılmış olabileceği intibaı dile getirilmiş bulunuyor. Bu iddialar araştırılmamış, araştırıldı ise kamuoyu ile paylaşılmamıştır.
Bu ağır silahlardan bazılarının, duvarlarda açmış oldukları çok muntazam deliklerden Irak savaşında ABD silahlı kuvvetleri tarafından kullanılmış olduğu bilinen, özgül ağırlığı çok yüksek olan “tüketilmiş uranyum” (“Depleted Uranium” - radyoaktif izotop oranı nispeten düşük, atık nükleer santral yakıtı) madeni kullanılarak yapılan mühimmat olma ihtimalini akla getirmektedir. Kalın duvarları delebilme kabiliyeti olup, deldikten sonra çok yüksek sıcaklıkta yanmaktadır. Bu malzemenin çevrede ve özellikle vücutta bıraktığı radyoaktif toz ya da tanecik birikintilerinin ağır sağlık sorunları yarattığı bilinmektedir. Bu tür silahların kullanımı yasak olmamakla beraber, çok tartışmalıdır. Bu hususun, bir halk sağlığı sorunu olarak da mutlaka araştırılması gerekir.
Cizre’den sonra, Diyarbakır’dan da çatışma haberleri gelmeye ve kesintisiz sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başladı. 30 Aralık 2015’de İstanbul’dan gelen 106 kişilik bir barış savunucuları heyeti ile beraber Diyarbakır’daydım. Şehrin kalbi olan Suriçi’nde sokağa çıkma yasağı vardı. Biz İstanbul’dan gelenler, Diyarbakırlılarla birlikte düzenlenen salon toplantısında, sokak ortasında vurulan ve Özel Harekat keskin nişancılarının engellemesiyle günlerce cenazeleri alınamayan İsa Oran’ın babası Mehmet Oran’ın, ve Mesut Seviktek’in abisi İhsan Seviktek’in tanıklıklarını dinledik. Birkaçımız Sayın Vali Hüseyin Aksoy ile, cenazelerin ailelere tesliminin sağlanması için, görüşmeye gittik. Bu işe Belediye’nin ilgili biriminin baktığını, Valilik ile bir alakası olmadığını, Belediye işçileri cenazeyi almaya gittiklerinde kendilerine ateş açıldığı için işlerini yapamadıklarını söyledi.
Vali ayrıca, günlerce aralıksız süren sokağa çıkma yasakları konusunda da kanunlara aykırı bir durum bulunmadığını, sokağa çıkma yasağını kendilerinin değil Sur Kaymakamlığı’nın koyduğunu açıkladı.
Diyarbakır’daki bu görüşmenin ardından, yine içinde bulunduğum bir heyet tarafından, Ankara’da dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve İç İşleri Bakanı Efkan Ala’ya da cenazelerin teslim edilmesi dileği iletildi, ancak sonuç alınamadı. Hadisenin devamını Nurcan Baysal’ın T24’te yayınlanan “Yıl 2016, Türkiye, bir cenaze hikayesi” başlıklı haberinden izlemek mümkün.
Bir başka heyetin 12 Ocak 2016’da Diyarbakır Valisi ile görüşmesine karşın cenazeler yine alınamamış, ama aslında özel timlerin yerleştiği bir okulun bahçesinde oldukları öğrenilmiş ve ancak vurulmalarından 29 gün sonra 20 Ocak 2016’da ailelerine verilmiştir. Cenazelere eziyet edildiğini gösteren bulguları heyetinizi ve dinleyicileri daha fazla germemek için nakletmeyeceğim. Bu bilgilere verdiğim t24 internet bağıntısından ulaşılabilir. Taybet İnan’ın Silopi’de bir hafta sokakta kalan cenazesi de, benzer olaylara bir diğer örnektir.
İnsanların yaşam hakkını korumak kadar, onurunun, cenazelerini gömme hakkı gibi kutsallarının incitilmesi ve bunun cezasız kalmasına, bu tür temel insan hakları ihlallerinin sıradanlaştırılmasına karşı çıkmak, kanımca bir vatandaşlık görevidir. “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin bir amacı da, bence, budur. Bildirinin yayınlandığı tarihte bile çok kaygı verici olan olaylar, ne yazık ki, ilerleyen günlerde ve aylarda, imzacılar olarak en derin endişelerimizin haklı olduğunu gösterecek biçimde gelişmişlerdir.
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinde değinilen sürgün politikaları, operasyonların bitmesiyle birlikte, Mart 2016’dan itibaren, tarihi Suriçi’nde büyük çaplı bir demografik yeniden yapılandırma ve eşi benzeri görülmemiş kültür katliamına dönüşmüştür. Dozer ve kepçelerle başlatılan yıkımla, Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatih Paşa, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde sözün tam anlamıyla taş taş üzerinde bırakılmamıştır. 2015 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası ilan edilmiş olan Diyarbakır Surları ve Hevsel bahçelerinin tampon bölgesi ve tescilli kültür koruma alanı olan Sur’da, 18-19 Haziran 2016’da ve 30 Eylül 2017’de Diyarbakır’a gittiğimde, aralarında Hasırlı Cami ve 2015 yılında Avrupa Birliği - Europa Nostra (Avrupa Kültürel Miras Kurumları Federasyonu) tarafından restorasyonu ödüllendirilmiş olan Surp Giragos kilisesinin de olduğu birçok tescilli kültür mirasının yok olduğu ya da onarılmaz hasar gördüğüne tanık oldum.
Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Keldani, Arap, pek çok dinin dilin, zanaatın, geleneğin birbirine dolandığı, evlerin temellerinin Roma kalıntılarına uzandığı, sokak yapısının, bahçe kültürünün, tek bir asma kütüğünün bile anlamı ve şiirinin olduğu bu diyarda, temel taşları yerlerinden sökülerek sokak izleri bile silindi. Halbuki, Europa Nostra’nın UNESCO’ya yazmış olduğu 8 Temmuz 2016 tarihli mektupta, şöyle deniyor: “Kuzey Mezapotamya’da, kökleri binlerce yıl geriye giden kültürel mirasın imha edilmesi, aynı zamanda, insanlığın ortak mirasının imha edilmesi demektir.”
2012 yılında çıkartılan afet riski kanunundan yararlanılarak afet bölgesi ilan etme ve 21 Mart 2016 tarihinde İmar ve İskan Bakanlığı tarafından alınan acele kamulaştırma kararı ile Alipaşa Mahallesi de yüzde 85 oranında yıkıldı, Lale Bey sırada. Suriçi’nin yüzde 90’ı kamulaştırılmış durumda. Sur sakinleri göçe zorlanıyorlar.
Bu ülkenin insanları bu süre içinde gerçekler konusunda yeterince bilgi alabilmekten hep çok uzak kaldılar. Basının ezici çoğunluğu artan baskılar altında Cizre’de, Diyarbakır’da, ve giderek Şırnak’ta, Silopi’de, Hakkari Yüksekova’da, İdil’de, Nusaybin’de halkın maruz kaldığı muameleyi, yıkımı ve ölümleri örtbas etti, hatta haklı gösterme yarışına girdi. Güvenlik güçleri içinde çok talihsiz bir biçimde ortaya çıkan, görev ve yetkilerinin zıddı olan, ayrımcı tutum ve davranışlar hiç bir şekilde takibata uğramadı.
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi, hem kamuoyunda bir farkındalık yaratmak hem de çok geç olmadan bu yanlıştan dönülmesi, şiddetten vazgeçilmesi ve “kalıcı barış için çözüm yollarının kurulması” için bir çağrı idi. Burada sadece örnekleyebildiğim yaşam hakkı ihlalleri, göçe zorlanma ve kültürel kıyım bile, Ocak 2016’da imzaladığım bu bildirinin ne kadar yerinde, ne kadar öngörülü olduğunu göstermeye yeter.
Tümüyle indi, “Açıkça anlaşıldığı üzere ...sabittir” gibi döngüsel uslamlamalardan başka hiçbir dayanağı olmayan suçlamaların, mahkemeniz tarafından geri çevrileceğini ummak istiyorum.
Sanık sandalyesine oturtulanlara, söyledikleri değil söylemedikleri sözlerden dolayı suç isnat edilmesinin Türkiye’de demokrasi ve adalet için çok kaygı verici olduğunu düşünüyorum.
Benim ve çok sayıda imzacının dile getirdikleri insan hakları ihlallerini araştırarak, asıl sorumluların ortaya çıkartılmasını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olan Yar. Doç. Dr. Fatma Nihan Aksakallı’nın, Cizre’deki pek çok sivil ölümü ve ölüme neden olan koşulları kayda geçirmiş olduğu beyanının istenilerek bu dosyaya da konulmasını diliyorum.
“Terör örgütü propagandası yapmak” suçunu kabul etmiyorum. Beraatimi istiyorum.
Ekler: Sokağa çıkma yasakları ve bunlar çerçevesinde gelişen insan hakları ihlalleri ile ilgili ulusal ve uluslararası hak örgütlerince hazırlanmış çok sayıda rapor bulunmaktadır. Raporlara ulaşım için linklerini bilgilerinize sunuyorum. Rapor çıktılarını daha sonra dosya ile sunacağım.
SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI VE BUNLAR ÇERÇEVESİNDE GELİŞEN İNSAN HAKLARI İHLALLERİ İLE İLGİLİ RAPOR VE TESPİTLERDEN ÖRNEKLER
ULUSLARARASI KURUMLAR
UNITED NATIONS, OFFICE OF THE HIGH COMMISSIONER FOR HUMAN RIGHTS, “Turkey: Zeid concerned by actions of security forces and clampdown on media,” Geneva (1 February 2016)
http://ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=17002&LangID=E
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Güneydoğu Türkiye’de İnsan Haklarının Durumu Raporu, Temmuz 2015 – Aralık 2016 (Şubat 2017):
http://www.ohchr.org/Documents/Countries/TR/OHCHR_South-East_Turkey2015-2016_TURK.pdf
COUNCIL OF EUROPE, COMMISIONER FOR HUMAN RIGHTS,VISIT TO TURKEY, “Turkey: security trumping human rights, free expression under threat,” , Ankara 14.04.2016
COUNCIL OF EUROPE, EUROPEAN COMMISSION FOR DEMOCRACY THROUGH LAW (VENICE COMMISSION), “Turkey – Opinion on the Legal Framawork Governing Curfews,” Adopted by the Venice Commission at its 107th Plenary Session (Venice, 10-11 June 2016, Opinion No. 842/2016, CDL-AD(2016)010 Or.Fr., Strasbourg, 13 June 2016 http://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2016)010-e
(Türkçe çevirisi: Sokağa Çıkma Yasaklarının Yasal Çerçevesi Hakkında Görüş Raporu
HUMAN RIGHTS WATCH, “Türkiye: Devlet Güneydoğudaki Ölümlerin Soruşturulmasını Engelliyor,” Temmuz 11, 2016
http://www.hrw.org/tr/news/2016/07/11/291848
INTERNATIONAL CRISIS GROUP, “Türkiye’de PKK ile Yaşanan Çatışmaların İnsani Maliyeti: Sur Örneği,” Kriz Grubu Avrupa Raporu, N°80 Diyarbakır/İstanbul/Brüksel, 17 Mart 2016
EUROMED RIGHTS - INTERNATIONAL FEDERATION FOR HUMAN RIGHTS,“High Level Solidarity Mission To Turkey,” 20-24 January 2016
http://euromedrights.org/wp-content/uploads/2016/02/Turkey-FINAL-REPORT-EMR-FIDH-February-2016.pdf
TÜRKİYE
HAKİKAT ADALET HAFIZA MERKEZİ
SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI ÜZERİNE RAPORLAR (içindekiler)
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak_tipi/sokaga-cikma-yasaklari-uzerine-raporlar/
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Çatışmalı Ortamlarda Meydana Gelen İnsan Hakları İhlalleri Araştırma Raporu
TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) DokümantasyonMerkeziVerilerineGöre16Agustos2015-16Agustos2016Tarihleri Arasında Sokağa Çıkma Yasakları Ve Yaşamını Yitiren Siviller
79 Günlük Sokağa Çıkma Yasağı Ardından Cizre Gözlem Raporu (TİHV ve birçok başka kurumun katılımı ile)
http://tihv.org.tr/wp-content/uploads/2016/04/Cizre-Gözlem-Raporu_31-Mart2016.pdf
MAZLUMDER Cizre Olayları Gözlem Raporu
HDP Cizre Raporu Tam Metin ve Özet 2016.04.20
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/cizre-raporu-tam-metin/
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/cizre-raporu-ozet/
http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto_galeri/551895/1/HDP_den_Cizre_raporu__Dehsetin_belgeleri.html
Hasar Tespit: Zorunlu Göç Raporu – Kent Merkezlerinde Gerçekleşen Çatışmalar Sonrası Durum
Suriçi Çatışmalar Sonrası Kültürel Miras Hasar Tespit Raporu
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/surici-catismalar-sonrasi-kulturel-miras-hasar-tespit-raporu/
http://hakikatadalethafiza.org/kaynak/bolgesel-hasar-tespit-raporu-agustos-2015-ocak-2016/
KONUT VE TOPRAK HAKLARI AĞI Uluslararası Habitat Koalisyonu ACIL EYLEM ÇAĞRISI
DİYARBAKIR: TUR–260516 DIYARBAKIR SURİÇİ'NDE KAMULAŞTIRMA, TAHLİYE VE YIKIM
http://www.hlrn.org/img/cases/UA_TUR_TURKISH.pdf
İdilde Sokağa Çıkma Yasağı Süresince ve Yasak Kalktıktan Sonra Geri Dönüşlerde Kadın ve Çocukların Yasamış Olduğu Psiko-Sosyal Süreçlere Yönelik Araştırma Raporu
Europa Nostra’nın UNESCO’ya Türkiye’nin Güneydoğusundaki olaylarla ilgili mektubu bu beyanın ekinde ayrıca sunulmaktadır. (AE/TP/BK)