Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a ait, Redhack'in sızdırdığı mailleri haberleştirdikleri için "örgüt üyeliği", "örgüt propagandası, bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri değiştirme veya yok etme" iddiasıyla üçü tutuklu altı gazeteci yargılanıyor. Tutuksuz yargılanan ETHA Haber Müdürü Derya Okatan'ın İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmadaki ifadesini yayınlıyoruz:
***
Kuruluşundan itibaren, yani 2009 yılından bu yana emekçisi olduğum Etkin Haber Ajansı'nda çıkan haberler nedeniyle burada bulunmaktayım. İddianamede bana yöneltilen suçlamalara konu Twitter hesabı, Haber Müdürü olduğum Etkin Haber Ajansı'nın resmi Twitter hesabıdır. 2009 yılından bu yana yayınlanmış yüz binlerce haber içinden seçilmiş birkaç haberle “örgüt propagandası yapmak” ve nasıl işlediğimi bir türlü anlayamadığım bir şekilde “Bilişim Sistemini Engelleme, Bozma, Verileri Yok Etme Veya Değiştirmek”le suçlanıyorum.
Bu davanın başlangıcı, iddianamenin girişinde ve “hukuki değerlendirme” bölümünde de belirtildiği üzere Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın maillerinin hacklenmesine dayanıyor.
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında RedHack, Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın kişisel mail hesaplarını hackleyerek, internet ortamında paylaşıma açtı. Tam 57 bin 934 adet mail önce Google Drive ve Dropbox'a yüklendi, ardından “Berat's Box” başlığıyla WikiLeaks'de yayımlandı. WikiLeaks'in sitesinde hala aynı isimle mevcut.
Olay, birçok gazetecinin ilgisini çekti. Bizler yaklaşık 60 bin maili titizlikle inceledik. Bir kısım basın kuruluşunda bu mailler üzerinden Bakan Albayrak'ın özel hayatına dair haberler yayınlanırken, gazetecilerin büyük kısmı IŞİD'e silah sevkiyatının yapıldığı yollara ilişkin haritayı, Albayrak'ın ortağı olduğu iddia edilen Powertrans şirketinin IŞİD petrollerinin taşınmasında rol aldığı iddiasını, bazı medya patronlarının katıldığı toplantılarda gizlice alınan ses kayıtlarını, çok sayıda kamu kuruluşlarına torpil talebi ya da kişiler hakkında darbeci ihbarı yer alan yazışmaları haberleştirdi. Yani bir hükümet yöneticisi makam ve yetkilerini kendi ve iktidarının çıkarları için mi yoksa halkın çıkarı için mi kullanıyordu? Maillerde bu sorunun yanıtını aradık. Tam da gazetecilik mesleğinin sorumluluğu olarak.
Ne hikmetse özel hayatının deşifre edilmesine ilişkin kimi maillerin ortaya çıkması Berat Albayrak için sorun olmadı. Ancak kamuyu ilgilendiren konuları kamuya aktarmak, onların bilgi sahibi olmasını sağlamak çok büyük suç oldu. Ve Redhack'in mailleri yayınlamasından üç ay sonra, 25 Aralık'ta biz 6 gazeteci gözaltına alındık ve üç arkadaşımız tutuklandı.
Aylar sonra da bu iddianame karşımıza çıktı. Hukuk dışılığının yanı sıra herhangi bir mantık örgüsünden uzak, memlekette var olan tüm örgütlerin yan yana getirildiği ve bizlerin bunların hepsinin birden propagandasını yapmakla suçlandığımız torba bir iddianame ile karşı karşıyayız. Dokuz sayfalık iddianamenin hacmi artırılsın diye öyle ki, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin savcılık makamının değerlendirmeleri de iddianameye iliştirilmiş.
Savcı “etrafımız düşmanlarla çevrili” edebiyatının ardından Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın maillerinin Redhack tarafından hacklendiğini belirtiyor ve maillerin hacklenmesini de "terör faaliyetleri" kapsamında görüyor. Bizlere de "Enerji Bakanlığının stratejik faaliyet ve işlemlerine ilişkin bilgileri maniple edip, bu suretle milli enerji politikasının başarısızlığa uğraması ve meşru hükümet ile Enerji Bakanının IŞİD ile irtibatlı olduğuna dair algı oluşturmaya çalışmak” suçlamasını yöneltiyor.
Savcı, iddianamenin sonundaki “hukuki değerlendirme” başlıklı bölümde, ironik bir şekilde hiçbir hukuki dayanağı olmayan, sadece yorumlardan oluşan değerlendirmesinde de yine bizleri "algı operasyonu" yapmakla suçluyor. “Algı operasyonu” iddiasının Sabah gazetesinin bizler ilk gözaltına alındığımızda servis ettiği “RedHack’in algı ekibine operasyon” başlıklı haberiyle paralel olması da ayrıca dikkat çekici. Ve tüm bu iddiaların sadece ve sadece bir ihbar mailine dayanması nasıl bir ciddiyetsizlikle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Ne olduğu bir ihbar maili nedeniyle yargılanmak, savunma yapmamızı bile zorlaştırıyor. Bir ihbar mailini savcılığın dikkate almasını anlarım, ancak hiçbir araştırma yapmadan orada yazılanları olduğu gibi iddianameye koymasını anlamam beklenemez.
İhbar mailinde belirtildiği gibi RedHack Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın maillerini hackledikten sonra internette dolaşıma açtı. Bazı gazetecileri de Twitter'da bir DM grubuna ekledi. Bu gruba dahil edilmek sizin isteğinize bağlı değildir. Yani bu bir davet olarak gerçekleşmez, diğer hesap eklediğinde gruba girmiş olursunuz. Redhack, Etkin Haber Ajansı'nın da Twitter hesabını bu gruba dahil etti. Ancak bu grupta hiçbir yazışma olmamıştır. Bu tespit edilebilir. İddia edildiği gibi ne mailler ne de hükümetin enerji politikaları konuşulmuştur.
Bizler ETHA olarak mailleri inceledik ve kamuyu ilgilendiren bazılarını haberleştirdik.
Savcı bizleri “algı operasyonu” yürütmekle suçluyor. Ancak "algı yaratmak", olmayan bir şeyi var gibi göstermektir. Biz ise gerçekliği ortada olan maillerdeki bilgileri haberleştirdik.
Bunlardan bir tanesi Cüneyt Arvasi tarafından Halil Danışmaz’a gönderilen, Danışmaz tarafından Berat Albayrak’a, ondan da Serhat Albayrak’a yönlendirilen 9 Temmuz 2014 tarihli mail. Bu mailde şu ifadeler geçiyor: “Rojava (Kürtçe batı anlamına geliyor) bölgesindeki olayları dikkatle izlemeye başla. Türk Kürt bölünmesinin motoru tam orası olacak. IŞİD, CB seçiminden sonra oraya yeniden full scale saldıracak.” Ayrıca mailin ekinde bir harita var. Ve bu harita için de “Ekteki haritadaki boşluklar Türkiye’den IŞİD’e yapılan silah sevkıyatı ve cihatçıların kullandıkları yollar” deniliyor. Yine aynı mailde “TSK- PKK savaşı şimdi İŞİD-YPG savaşına dönüşmüş durumda” ifadesi geçiyor. Savcı, bizleri algı operasyonu yaparak hükümeti IŞİD ile irtibatlı göstermekle suçlamış. Ama “TSK'nın PKK ile savaşının IŞİD-YPG savaşına dönüştüğünü” biz söylemiyoruz. Bakan Albayrak'a gönderilen bir mailde geçiyor. Burada bir algı oluşturmaktan bahsedilemez. Bu sadece ve sadece gazeteciliktir. Zira, Bakan Albayrak bu mailleri, yani savcının “algı” dediği o haberleri yalanlamamıştır.
Savcı, “gazetecilere özgürlük” talebinin yükseltileceğini tahmin ettiğinden olsa gerek, iddianameye “Bu faaliyetlerinin gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceği...” diye yazmayı ihmal etmemiş. O halde sormak isterim? İddianamede neden delil olarak sadece yaptığımız haberler var? Üstelik de kaynağı Enerji Bakanı'nın kendisi olan haberler.
Savcı, bir de "duruma göre devlet sırrı olabilecek bilgiler" diye bir suç üretmiş. Bir bilgi ya devlet sırrıdır ya da değildir. Öncelikli savcının buna karar vermesi gerekirdi. İkincisi “devlet sırrı olabilecek” bu kadar önemli bilgilerin bakanın kişisel mail hesabında ne işi vardı? Üçüncü ve en önemlisi ise “devlet sırrı”nın haber yapılıp yapılamayacağı meselesidir. Devlet, halkın bilmesini istemediği faaliyetleri varsa bunu “sırra” dönüştürür. Yasal, meşru, halkın çıkarına olan faaliyetlere “sır” deme ihtiyacı duymazdı herhalde. Türkiye'de "devlet sırları" çoğunlukla halka karşı işlenen suçlar olmuştur. Başka bir ifadeyle, bilinmesi istenmeyen gerçekler, "devlet sırrı" olarak halktan saklanmıştır. Bu nedenle bu "sırları" da halkların öğrenme hakkından yana olan bir gazeteciyim.
Başta da söylediğim gibi kuruluşundan itibaren emekçisi olduğum ETHA'da yayımlanan haberler nedeniyle buradayım. Savcı, iddianamede ETHA'nın resmi Twitter hesabından yapılan birkaç paylaşımı iddianameye koyarak, “örgüt üyeliği” suçlaması yöneltmiş.
Bu sanık sandalyesinde soruları yanıtlayacak olan elbette benim, ancak ETHA'nın yayınladığı 120 bin tweetten neden sadece birkaçının seçildiğini öğrenme hakkım olduğunu düşünüyorum. Yine savcının 140 karakteri bile bulmayan, sadece haber başlıklarının olduğu Twitter paylaşımları ile propaganda yapıldığını nasıl anladığını öğrenmek istiyorum. Ve iki yıl öncesine ait haberlerin Berat Albayrak mailleri üzerinden başlatılan bu davayla ne ilgisi var?
Söz konusu haberler, propaganda amacıyla değil, halkın haber alma hakkı kapsamında yaptığımız haberlerdir. Savcının “örgüt propagandası” dediği Cizre bodrumlarına dair haber. Twitter hesabımızdan haberi “İlk bodrumdaki yaralıların hepsi infaz edildi” şeklinde aktarmışız. Savcı bu haberi, “Cizre'de güvenlik güçlerimiz tarafından yapılan operasyonlar sonucunda etkisiz hale getirilen teröristlerin sanki masum kişiler olduklarına dair algı oluşturmaya yönelik...” diye yorumlamış.
Birleşmiş Miller İnsan Hakları Ofisi ise savcının “algı operasyonu” dediği Cizre'deki operasyonlara dair raporunda şu tespiti yapmıştı: “2016 yılının başlarında Cizre’de, aralarında çocukların da bulunduğu 189 kişi haftalarca bodrumlarda sıkışıp kalmış, suya, tıbbi bakıma ve elektriğe ulaşamamış, ardından öldürülmüştü. Binaların yıkılmasıyla öldürülenlerin kimliği belirlemek için gereken temel deliller de yok edilmiş oldu. Yetkililer, ağır silahlardan kaynaklanan ölümler ve aşırı güç kullanımıyla ilgili bildirilenlere dair ilgili soruşturma açmak yerine, yerel yetkililer öldürülenleri suçladı ve aile üyelerini de etkileyen baskıcı uygulamalara başvurdu.”
İddianamede evde bulunan ajansımıza ait bilgisayarda Redhack ile yapılan habere ilişkin word dosyası olduğu da büyük bir delil bulunmuş gibi anlatılmış. Evet Redhack ile röportaj yaptık. Bu bir sır değil. Bu röportaj internet sitemizde halen mevcut. Röportaj da halkın haber alma hakkı kapsamında yapılmıştır.
Yani “deliller”den görüldüğü üzere burada suçlanan gazeteciliktir. Bu dava OHAL sürecinde onlarca basın kuruluşunun kapatılmasından, yüzlerce internet sitesine erişim engeli getirilmesinden, 168 gazetecinin hapse konulmasından, her gün gazetecilerin gözaltına alınmasından, haber takiplerinde muhabirlerin baskı, saldırı ve tehditlere maruz kalmasından bağımsız değildir. Dava, hala hizaya gelmeyenleri hizaya getirmek, gerçeklerde ısrar eden gazetecilere gözdağı vermek için açılmıştır. Bir bütün olarak AKP'nin ve Saray'ın “tek sesli” bir ülke yaratmak için hayata geçirdiği politikaların bir parçasıdır.
Bir kez daha söylüyorum, o haberleri yaptım çünkü halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını savunuyorum. Benim kalemime yön veren Saray'ın icazeti değil, kendi vicdanımdır, sosyalist bir gazeteci olarak ezilen halklara karşı duyduğum sorumluluktur. (ea)