"Polisle, avukatlarla, o mahkeme salonunda yaşananlarla daha önceden hiçbir tanışıklığım yok. Daha önce polisle denk gelişim ehliyet, ruhsat, emniyet kemerini bağla boyutu düzeyinde. Hiç aklıma gelmezdi, Yiğit’in aklına da gelmezdi.”
Bu sözler, Ünzile Aksakoğlu’na ait. Aksakoğlu’nun eşi Yiğit Aksakoğlu yaklaşık üç aydır Silivri Cezaevi’nde tutuluyor.
Bernard van Leer Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu, 16 Kasım 2018 gecesi gözaltına alındı. Hemen ertesi günü de tutuklandı.
Başta sivil toplum çalışmalarını yürüttüğü partnerleri, destek çalışmalarıyla güç kattığı bebeklerin aileleri, sivil toplum çalışanı arkadaşları, Aksakoğlu’nun tutuklanması nedeniyle çok üzgün.
Aksakoğlu, Silivri Cezaevi’nde üç kişilik koğuşlarda değil, tek kişilik hücrede tutuluyor. Bu da, tecritte tutulduğu anlamını taşıyor. Şuana kadar, üç kez yapılan tutuk incelemesinde de serbest bırakılması yönünde bir karar çıkmadı. Üstelik, nedeni de açıklanmadı. Aksakoğlu'nun neyle suçlandığı bilinmiyor. Çünkü, hakkındaki iddianame henüz yazılmadı.
Aksakoğlu geride, eşi Ünzile'yi, 7 ve 3 yaşlarındaki iki kızını ve dezavantajlı durumdaki 480 çocuk ve ebeveynlerine destek olduğu sivil toplum projelerini bıraktı.
Eşi Ünzile, Aksakoğlu’nun tutuklanması sonrası hayatlarında nelerin değiştiğini ilk kez anlattı.
Neden şu ana kadar sessiz kaldınız?
Çünkü her şey bir anda oldu. Bu durumu anlamamız, hazmetmemiz gerekiyordu.
Yiğit Aksakoğlu ne zaman tutuklandı?
16 Kasım 2018’de evimize baskın oldu. 17 Kasım akşamı da tutuklandı. Yaklaşık, 96 gündür cezaevinde.
Baskın sırasında evde hukuk dışı muameleler oldu mu? Çocuklar uyanık mıydı?
Hayır hiçbir şey olmadı. Sadece çok kalabalıklardı. O kalabalık hali endişe yaratıyor. Bilgi istediğimizde, nazikçe bilgi vermek istemediklerini, gizlilik kararı olduğunu söylediler. Arama da yapılmadı. Alıp götürdüler.
"Kızlarıma durumu psikolog desteği ile açıkladım"
Kızlarınıza durumu nasıl anlattınız?
O sırada biraz da şokla, “Bu abilerin babanın yaptığı, uzmanlık gerektiren bir işe aşırı ihtiyaçları olmuş, ondan almışlar” dedim. Ben onlara öyle söylesem de bir yandan avukat, bir yandan Yiğit’in arkadaşlarını arıyorum. Evde bir endişe hali olduğunu anladılar. İyi bir şey söylüyor ama bir şey var diye düşündüler sanırım. Sonra çok sordular ama bir şekilde geçiştirdim.
Bir hafta sonra psikolog desteğiyle açıkladım. Büyük bir yanlış anlaşılma oldu, bu yanlış anlaşılma geçene kadar babanızı orada tutmak istiyorlar, dedim. Sabırla beklememiz gerektiğini söyledim.
Siz neler yaşıyorsunuz?
Biz Yiğit’le çocuklarla ilgili sorumlulukları paylaşmış bir çiftiz. Yiğit, sabah büyük kızımızı okula götürür, ben küçük kızımızı götürürüm. Yiğit’in akşam belli bir saatte evde olması gerekir çünkü büyük kızımızın ödevlerini yaptırması gerekir. Bu rutin iş bölümümüz aksadı.
Ben kendi yorgunluğumun derdinde değilim, çocukların düzeni alt üst oldu. Yiğit’le yaşadıkları o tatlılık evden gitti. Çocuklarımızın tüm hayatı değişti. Şimdi anne büyük kızı bırakıyor, koşa koşa eve gelip küçük kızı okula yetiştiriyor, böyle bir durum oldu.
Gözaltı, tutuklama süreçlerini düşündüğünüzde hiç aklınıza gelir miydi bunları sizin de yaşayacağınız?
Benim için durum şöyle: Herhalde bu hayatımın yön değiştirdiği, yaşam formumun değiştiği bir dönem. Polisle, avukatlarla, o mahkeme salonunda yaşananlarla daha önceden hiçbir tanışıklığım yok.
Daha önce polisle denk gelişim ehliyet, ruhsat, emniyet kemerini bağla boyutu düzeyinde. Hiç aklıma gelmezdi, Yiğit’in aklına da gelmezdi. Hep barıştan, şiddetsizlikten yana olan, hep daha çok iletişimden yana olan biri Yiğit. 0-3 yaş arasındaki bebeklerle ilgili yürüttüğü son çalışmada da her iki partinin belediyeleri ile çalışıyordu. Aynı çalışma kapsamında Türkiye'de
kamusal alanda eşi olmayan 0-3 yaş arası için oyun parkı yapımıyla da uğraşıyordu.
Kapı çaldığında bir arkadaşımız geldi, acil bir şey oldu diye düşündük, hiç polis gelmiş diye düşünmedik. Ben kendi aile işimi yapıyorum. O sivil toplum çalışanı. Nasıl aklımıza gelsin ki bütün bu olanlar?
"Neden o tutuklandı bilmiyoruz"
Eşinizle birlikte 16 kişi gözaltına alındı, sadece eşiniz tutuklandı. “Neden” diye düşündüğünüz oluyor mu?
Bunu düşünmediğim zaman olmuyor. Bence Yiğit’in de olmuyor. Ne oldu da sadece o tutuklandı? Hiçbir yerde onun tutuklanmasını gerektirebilecek soru yok, inanın ne düşünüldü, halen bilmiyoruz. Tüm itiraz başvurularımıza rağmen tutukluluk sürüyor. Son tutukluluk incelemesinde Yiğit de ben de umutluyduk ama olmadı.
Görüşe gidiyor musunuz?
Her hafta bir saat görüş hakkımız var. Her ay kızlarla açık görüşe gidiyoruz. Kapalı görüşe kızları götürmeyi istemedim. Büyük kızım yedi yaşında, o nasıl bir yer olduğunu merak ediyordu. Ona penceresini gösterdim. Kızlar babalarını sadece ayda bir kere, açık görüşte görüyor. Neyi en çok özlüyorlar, neyi yapmak istiyorlar gibi bir liste hazırlıyorum evde, çarşambaları Yiğit’le paylaşıyorum.
Aralarında sadece ikisinin anlayacağı gizli kelimeler belirliyor, o şekilde konuşuyorlar mesela büyük kızımla. Telefon hakkımızda Yiğit hepimize tek tek soruyor, “Sen nasılsın?” diye ilgileniyor. Mektuplarında büyük kızımıza bir soru soruyor, kızım o soruyu yanıtlıyor öyle bir hikaye yazıyorlar birlikte.
Ben ona şiir kitabı götürüyorum. Pek şiirlere giren tipler değildik, duygu kapılarımız açıldı herhalde, ikimizin de başka bir bağ oldu aramızda.
Bu hukuksuzluk kendi aranızda bir dil yaratmanıza neden oldu belki de..
Evet. Ben ona mektuplar yazıyorum. Dışarda dolaştığım an benim için suçluluk duygusu var. Ben şu an bunu yapıyorum ama o yapamıyor, böyle bir suçluluk duygusu. O da mektubunda her sabah büyük kızımızı okula bıraktığını hayal ettiğini yazıyor. Düzenli sporunu yapmaya devam ediyor, medyayı takip ediyor.
"Ukulelesini üç kez almadılar"
Cezaevi koşulları nasıl?
Yiğit tek başına kalıyor. Tecrit altında diyoruz. Defalarca itiraz edildi ancak bir sonuç alınmadı. Yiğit de dilekçeler verdi ama bir sonucu olmadı. Küçük bir odası, minik bir avlusu var. Onun en büyük derdi yalnızlığı, bunu değiştirsinler istiyor. Kendi sesimi duymaktan sıkıldım diyor. İyi besleniyor, bir de ukulelesini götürdük. Üç hafta almadılar sonunda aldılar, onunla müzik yapıyor. Tecritte olmasa, tek sorun ayrı kalmak olacak ama maalesef tecritte.
Siz, ilk görüşe gittiğinizde ne hissettiniz?
O bir saat çok kıymetli. Kazak götürmüşsün, memur kabul etmiyor. Onunla tartışıyorsun ikna etmeye çalışıyorsun bir yandan da zamanın kısıtlı. Epey travmatik bir şey yaşıyorum zaman zaman. İki çocukla gittiğinde orada beklemek zorundasın mesela, “Anne ne zaman gireceğiz” diyor. Kızıma, kurallar böyle, böyle olması gerek diye anlatıyorum.
Görevli diyor ki “Bunu alabiliyorum, bunu alamıyorum”. Mesela normalde 50 fotoğrafa izin vardı şimdi 40’a izin verdiler. Nasıl bir anda değiştirebilirsiniz? Bunun mantığı nedir? Yok yani. Ben üzülüyorum, sonra ne yapalım böyle karar verilmiş diyorum. Yiğit de “Bak, en azından 20 değil” diyor.
Devletin bu yüzü ile ilk kez karşılaştınız diyebilir miyiz?
Çok enteresan. Bana öyle geliyor, hala inatla yanlışlık yapıldığını düşünüyorum. Kaba değiller o kadar diyorum. Görüşe gittiğimizde en azından nazik davranmaya çalışıyorlar. İçinde bulundukları durumdan dolayı, o statünün onlara verdiği bir sorumluluk var, bu nedenle buz gibiler. Söylediği şey buz gibi çünkü. “Ayakkabını çıkarıp öyle geçeceksin” mesela. Ama ben insanın farklı yüzünü gördüğümü düşünsem de insana olan umudumu halen koruyorum. Sistem böyle aslında.
"İlk günden beri yanlış anlaşılma diyorum"
Tutuklanmasına tepkiniz nedir?
Aslında bunu çok düşündüm. Daha önce haberlerde okurken, Yiğit'le ben keyifli vakitler geçirirken başkalarının bunları yaşadığını hatırladım. Neden kaçırdım, ben bunlara neden dikkat etmedim, neden destek olmadım. İnsanların birbirleriyle bağlantıda olması halinden söz ediyorum.
Bu durumu şu an ben yaşıyorum, bir sene önce başkası yaşadı, daha önce de başkaları yaşadı. Bu geçecek tabii ki, biz bunu aşacağız. İzi kalacak belki de. Geçecek biliyorum. Geçince ben yine bu olanları görmeyecek miyim? gibi düşünceler var aklımda.
İlk günlerden beri yanlış anlaşılma diyorum, umutluyuz. Fark edecekler yanlış yaptıklarını. İnanılmaz güveniyorum bir şeylere. Hata var, düzelecek diye düşünüyorum. Keşke böyle hatalar olmasa. Hiç umudumu kaybetmiyorum. Biri fark edecek ve bu adam neden yatıyor diyecek ve çıkaracak, buna inanıyorum.
"Yurtdışına gitmeyeceğiz"
Güncel politik süreçle bağı var mı sizce?
Sanki bu toprakların gerçeği bu. Bu her dönem birilerinin başına gelen bir şey. Bugünkü güncel durumdan daha bağımsız. Bu topraklarda var olan bir durum. Birçok insanın başına benzer durumlar geldiğini, yoldan geçen birini durdurup sorsak söyleyebilir. Buraya ait bir şey diye düşünüyorum, çok bizden, bu topraklardan bir durum.
Hiç yurt dışında yaşamayı düşündünüz mü?
Hayır, yurt dışına gitme düşüncemiz yok. İstanbul’u seviyoruz ailelerimiz burada, çocuklarımızın burada büyümesini istiyoruz. Hiçbir yere gitmeyeceğiz.
Son olarak eklemek istedikleriniz neler?
Hiç idealize etmeden söyleyeceğim. Yiğit, işini iyi yapan biri, profesyonel bir sivil toplum uzmanı, bu işten para kazanıyor. Yiğit sabah çıkıp akşam evine gelen, sporunu yapan, sağlığına önem veren, eşine ve çocuklarına önem veren, saygılı, sevgili bir adam. Böyle bir adamın orada değil de buralarda olması gerek. O buralarda olmadığı süre boyunca bebekler ve dezavantajlı ailelere destek için sürdürdüğü bir sürü proje de eksik kaldı. (EMK)