Fotoğraf: Zhao Hui / flickr.com
Artan kuduz vakaları son günlerde hayvanlara yönelik şiddet vakalarını ve nefret söylemini daha fazla tetikliyor. Aksatılan aşı hizmetleri, bakımevlerinin ve hayvanlar için koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliği kuduz hastalığını da yapılan ihmalleri de yeniden gündeme taşıdı.
Gündemde olan diğer konuysa sosyal medyada hayvanlara yönelik belli başlıklarda atılan tweetler. Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu Üyesi Elif Ertürk bianet’e yaşanan bu süreci değerlendirdi.
Ertürk yaptığı açıklamalarda belediyelerin bu konuyu yıllardır ihmal ettiğini söyleyip, koruyucu hizmetleri aksattıklarını anlattı. Bakımevleri gibi hayvanlar için temel bir sorunun yıllardır belediyelerce halledilememiş olmamasını da bu bağlamda değerlendirdi:
"Belediyeler yeterince çalışmıyor"
“Belediyelerin neredeyse tamamı bu konuda yeterince çalışmıyor. Çok az sayıda belediye bu konularda bir şeyler yapmaya çalışıyor. Görevleri olan kısırlaştırma, aşılama ve köpekleri yerinde bakıma alma vb. hizmetleri hayvanlara sağlamıyorlar.
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bu alanda birtakım şeyler yapıyor ama ilçe belediyeleri yapmadığında bunun pek de anlamı olmuyor. İstanbul'da dört beş ilçenin bakımevi var. Kısırlaştırma yapıyorlar. Ama geriye kalan 39 ilçeden 33 tanesi görevini yapmadığında İBB’nin yapacaklarının bir anlamı olmuyor. İlçe belediyeleri tedavi ve kısırlaştırmalar için hayvanları büyükşehir belediyesinin bakımevlerine yolluyor.
“Örneğin kırığı olan Şile’de kaza geçirmiş bir hayvan Tuzla'ya tedaviye gönderiliyor. Kısırlaştırmalar için ise kilometrelerce uzaklıktaki İBB'nin Kısırkaya Barınağı’na gönderiliyor. Belediyelerin, devletin bu konudaki yetkili kurumlarının görevini yıllardır yapmaması, bizi bu noktaya taşıdı.
"Nefret dili hayvanları da etkiliyor"
“Türkiye'deki şu anki şiddet sarmalına gelince aslında bu hep böyleydi. Yıllardır belediyeler bu hayvanlara bakmıyordu. Elbette, hayvanlara yönelik şiddet vardı ama bu kadar yoktu.
“Siyasetçiler de hayvanlara, köpeklere karşı bir nefret söylemi geliştiriyorlar. Sosyal medyada bu yönde söylemlerini yaygınlaştıran siyasiler de var. Bu ötekileştirici ve nefret dili hem hayvanseverleri hem canlıları etkiliyor. Ülkenin içinden geçtiği süreç, toplumsal ve ekonomik sorunlar da insanları daha saldırganlaştırdı. Sokaklarda insanlar durmadan tartışıyor. Bu öfke ve şiddet tabii ki hayvana da yöneltiliyor.
"Medyanın kışkırtıcı dilden vazgeçmesi lazım"
“Medyanın kullandığı yanlış dil de ayrı bir sorun. Halkı hayvanlara karşı kışkırtıyor. Özellikle sokak köpeklerine karşı geliştiriliyor bu dil. İşte ‘Bir grup köpek birini ısırdı, saldırdılar’ deniyor. Haberlerde köpeklerin saldırgan durdukları görüntüleri paylaşılıyor.
“Geçtiğimiz gün bir ajansın böyle bir haber paylaşımı oldu. Köpek gelip ısırırsa size ne yapmalısın minvalinde bir içerikti. Görselde köpeğin dişlerini göstermiş. Tüm bunlar toplumda nasıl bir etki yaratır diye düşünmek gerekiyor. Toplumu köpeklere ve hayvanlara karşı kışkırtmış oluyorlar.
“Ana haber bültenlerinde, televizyon kanallarında bu yanlışlara çok düşülüyor. Vatandaş normalde sosyal medyaya çok sık girmese de bu kanalları izliyor. Medyanın bu kışkırtıcı dilden vazgeçmesi lazım.
"Bu hayvanlarla kamusal alanlarımızı paylaşıyoruz"
Ertürk, “Şimdi ne yapmalıyız?” sorusunu da öncelikle devlete sorumluluğunu hatırlatarak verdi.
Belediyelerin ve devletin yıllardır söylendiği üzere hayvanların kısırlaştırılması, aşılanması gibi görevlerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi:
“Bakımevi olmayan, belediyelerinin tümünde bakımevi açma zorunluluğu acilen getirilmeli. Maalesef belediyelere 2 yıl ek süre tanındı bu konuda. Oysa bu bakımevlerinin derhal açılması lazımdı.
“Sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, aşılanması ve tedavisi için kısaca rehabilitasyonu için belediyelerin görevlerini yapmaları lazım. Yetkili kim burada? Bakanlık, devlet, belediyeler. Halk olarak ne yapmalıyız dersek sonuçta bu hayvanlar sokakta yaşamaya çalışıyorlar. Bizim nasıl yaşamaya hakkımız varsa onların da yaşamaya hakkı var. Biraz insanların empati yapması gerekiyor.
“Bizim ülkemizi düşünürsek yüzyıllardır köpekler, kediler, bizlerle birlikte yaşıyor. Bu hayvanlarla kamusal alanlarımızı paylaşıyoruz. Birlikte yaşama kültürü. Biz bunu bu toplum olarak başarmışız. Bunu kaybedersek toplum olarak çok şeyimizi kaybetmiş oluruz.”
TIKLAYIN - "Sokak köpeklerinin öldürülmesi yasaya da vicdana da aykırı"
(ED / HA)