“Sokak hayvanlarının yeri barınaklardır” çıkışıyla hayvanların sokakta işkencelerle toplanmasına ve ölüme terk edilmesine neden olan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın genelgesiyle de tescillendi.
Bakanlık, dün akşam saatlerinde valiliklere gönderdiği genelgeyle, Pitbull başta olmak üzere beş cins köpeğin sahipsiz sokaklarda bulunmaması, sokak hayvanlarının da "rehabilite olmadıkça" alındıkları ortamlara bırakılmamasını istedi.
5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı bir şekilde gerçekleştiren toplama işlemlerine karşı hayvan severler seslerini yükseltseler de bu ses hükümet nezdinde bir karşılık bulmadı. Sosyal medyada paylaşılan hayvana işkence ve hayvanların ölüm görüntüleri de yine görmezden gelindi.
Erdoğan’ın ve bakanlığın işaret etmelerine rağmen görmezden geldikleri bir diğer konu ise barınaklar hususunda oldu. Mevzuatında dahi barınak adı geçmeyen Türkiye’nin 1003 belediyesinden sadece 256 tanesinde geçici bakımevi adı verilen merkezleri var. Üstelik sayısı net olmasa da bu bakımevlerinden neredeyse yarısının standartları sağlayamadığı, yani hayvanın yaşayabileceği koşulları oluşturamadığı için ruhsatları dahi yok.
Cumhurbaşkanının açıklaması sonrası sokakları, hayvan hakları yasasını, Türkiye’deki kaçak hayvan üretimini, yaşadığımız yerde bir sokak hayvanının hukuksuzca alıkonulduğunu görmemiz durumunda yapmamız gerekenleri, Türkiye'de hayvan düşmanlığını ve çözümleri Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı Başkanı Erman Paçalı ve Hayvanlara Adalet Derneği'nden avukat Barış Karlı'dan dinledik.
Erdoğan'ın açıklaması ve sonrasında yaşananlar
"Belediyelerin arayıp bulamadığı fırsat"
Erman Paçalı: Erdoğan’ın açıklaması belediyeler tarafından arayıp bulamadıkları bir fırsattı. Yıllardır katliam yapan belediyeler bu söylemlerle birlikte katliamlarına ivme kazandırarak çok şiddetli bir şekilde eyleme geçti. Cumhurbaşkanının sözleri, Türkiye’deki barınak gerçeğini bilmesek, yıllardır belediyeler eliyle yapılan katliamları bilmesek ne kadar sevimli ve makul diye nitelendirebileceğimiz açıklamalar ama kendisi de ne yazık ki Türkiye’nin barınak gerçeklerini ve belediye katliamlarını çok iyi biliyor. Bu açıklama, içeriğinin belediyelerce ne şekilde algılanıp sahaya ne şekilde yansıyacağını bile bile yapılmış bir açıklama.
Bu açıklamanın hemen sonrasında sicili fazlasıyla kabarık olan belediyeler hemen sokaktan hayvanları toplamaya başladı. Belediyelerinde barınak, bakımevi bulunmayan, kısırlaştırma ve rehabilitasyon hizmetlerini dahi bugüne kadar veremeyen belediyeler hayvanların nereye götürüldüğünü bilmediğimiz toplama faaliyetleri gerçekleştirmeye başladılar ve hala devam ediyorlar.
Bir kısmının akıbetini tespit ettik. Konya’da Ilgın Belediyesi’nin topladığı hayvanlar çöplükten çıktı. Görüyoruz ki Ilgın Belediyesi’nin barınak olarak kabul ettiği yer her türlü kimyasal atıkla karıştırılmış pisliğin döküldüğü çöplük alanı. Afyon, Sandıklı’da toplanan sokak hayvanlarının akıbetleri belli değil çünkü bu ilçenin resmi bir barınağı, bakımevi yok. Hayvanlar nerede bilmiyoruz, Afyon Belediyesi de kendilerine gitmediği söylüyor. Bağcılar’da yapılan toplama çok tepki çektiği için toplanan hayvanların bir kısmı alındıkları yere geri bırakıldı. Ama şu an istisnasız Türkiye’nin her yerinde sadece belediye toplamaları değil hayvan katliamları devam ediyor. Açıklamadan cesaret alan hayvan düşmanları hayvan severlere saldırıyor, ellerinde silahlarla sokak hayvanlarını katlediyorlar.
"Toplama esnasında kalp krizi geçiriyorlar"
Barış Karlı: Cumhurbaşkanının açıklamasında geçen ‘köpeklerin yaşam alanı sokaklar değildir’ ifadesi çok problemli ve açıkça kanuna aykırı bir ifade. Zaten hem Cumhurbaşkanı hem de Bakanlık yaptıkları açıklamalarda, yayımladıkları metinlerde asla Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinden söz etmiyorlar. Bu maddedeki düzenlemeye rağmen söz konusu açıklamayı yapan Cumhurbaşkanı kanuna aykırı ifade kullandı. Türkiye’de kanun tanımaz bir yürütme organı havası uzun zamandır esiyor.
Önemli olan bu ifadenin sahaya yansımaları. Köpeklerle ilgili sahada sorumluluk sahibi olan kurum da belediyeler. Belediyeler Cumhurbaşkanının açıklamasından da önce kanuna uygulamıyor, kanuna aykırı davranıyor ve suç işlemekte ısrar ediyordu. Sokaktaki köpekleri alıp ya ormana ya da yandaki ilçeye atıyor, kendini sorumluluktan kurtarmaya çalışıyor, hayvanı barınağa hapsediyor ya da direkt olarak öldürüyordu.
Cumhurbaşkanının bu açıklaması, özellikle Türkiye’nin geldiği noktada kendisine bir hayranlık, tapma hali olduğu için, kamu da onun ağzından çıkan her lafı kanuna uygun ya da değil yerine getirme havasında olduğu için belediyeler de bu açıklamayla cesaret aldılar ve köpeklere olan düşmanlıklarını daha şiddetle kusmaya başladılar. Şu an özellikle AKP’li belediyelerin olduğu her yerde düşmana saldırır gibi, bir çöp gibi köpek toplamalarından bahsediyoruz. Köpek zaten o heyecan ve korkuyla bazen toplama esnasında kalp krizi geçirip ölüyor.
Avrupa ve Amerika örnekleri
Erman Paçalı: İlla Avrupa’yı örnek almak istiyorlarsa Avrupa’nın iyi yönlerini alabilirler. Avrupa’da bugün bir hayvana zarar verildiğinde, tecavüz edildiğinde, işkence edildiğinde bu suç mutlaka hapisle sonuçlanıyor. Eğer illa Avrupa’nın bir modelini örnek almak istiyorlarsa hayvanları koruyan yasalarını örnek alsınlar. Biz hayvana tecavüz ifadesinin tam olarak bu şekilde yasaya girmesi için dahi aylarca mücadele ettik bu ülkede.
Hayvana tecavüzü hayvanla cinsel ilişki diye yazmak istediler, sanki karşılıklı rıza beyanına dayanırmış gibi ısrar ettiler ve biz bunun mümkün olamayacağını aylarca anlatmaya çalıştık. Avrupa’yı, Amerika’yı örnek almak istiyorlarsa öncelikle onların hayvanları korumaya yönelik gerçek anlamda uyguladıkları yasaları örnek almaları gerekir. Bu arada Amerika’da her yıl 4 milyon köpek saldırısı yaşanıyor ve bunu bile bize çarpıtarak anlatıyorlar.
Hukuki mi?
Erman Paçalı: 5199 sayılı kanun hala geçerli, 7332 sayılı yasayla ona ekleme yapıldı. Yani revize edilmiş ve 14 Temmuz’da yürürlüğe girmiş haliyle 5199 sayılı hayvanları koruma kanununda 6. madde hala korunuyor. Fiilen hala belediyelerin görevi kısırlaştırma ve rehabilitasyon hizmetlerini gerçekleştirmek, bu hizmeti tamamladıktan sonra hayvanı aldığı yere geri bırakmak. Hayvanları kapatamazlar, hapsedemezler, başka bir bölgeye terk edemezler, ölüme sürgün edemezler, yaşam haklarını ihlal edemezler.
Bugün Cumhurbaşkanının ağzından çıkan sözlere istinaden sokaktaki hayvanları toplayıp ölüme sürgün eden belediyeler bilmeli ki yarın Cumhurbaşkanı hukuki anlamda kendini bu işten kurtarır ama bu usulsüz uygulamaları yapanların hepsi yargılanacak. Bizler toplamaları yapan bütün belediyeler hakkında hukuki takibi yapıp suç duyurularında bulunuyoruz.
Bakanlığın genelgesi
Barış Karlı: Bakanlığın genelgesinde kanuna net olarak aykırı bir şey söylemiyor. Sadece cümleleri çok yuvarlak kurmuş bir durumda. ‘Alındığı yere bırakılmaz’ ifadesini sıklıkla kullanmaya çalışmış ama bir şekilde yine de resmi bir belge olduğu için sağlığına kavuşmadan ve rehabilite edilmeden koşullarını eklemek zorunda kalmış. Mevcut kanunda da zaten aynı durum geçerli ancak rehabilitasyon süreci çok muallak bir süreç. Sınırı yok, belirli bir süresi yok; barınakta görevli veteriner hekimin takdirine bırakılmış bir süreç ve genelge de yine bu yönde çıktı. Yani eğer veteriner hekim rehabilitenin devam ettiğini ya da hayvanın saldırganlığının devam ettiğini söylerse bırakmama hakları var gibi bir manzara ortaya çıkıyor.
Oysa bu konunun takdire kalmaması ve hayvanın bakımevinde geçireceği sürecin net olarak tanımlanması gerekiyor. Hem genelgenin hem kanunun eksiği. Öte yandan hayvanlarla ilgili bütün konular Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görev alanında olmasına rağmen genelgeyi konuyla ilgisini anlayamadığımız Çevre Bakanlığı yayımlıyor. Neden böyle bir strateji izlediklerinden biz de emin değiliz.
Türkiye’de barınaklar
"Ruhsatsız çalışıyorlar"
Erman Paçalı: Türkiye’de 1003 belediyenin sadece 256 tanesinde geçici bakımevi var. Bunlar barınak değil, kaldı ki şu an Türkiye’de barınak statüsünde ruhsatlandırılmış bir yer yok, mevzuatta barınak diye geçen bir şey de yok. 256 geçici bakımevinin de neredeyse yarısı standartları karşılayamadığı için ruhsatsız. Standartları karşılayamayan yerde hayvanlara yönelik herhangi bir müdahalede bulunulmaması, hizmet verilmemesi gerekiyor ancak ruhsatsız bir halde buralar da hala açık. Resmen Türkiye’de kamu kuruluşlarının bir bölümü standarda aykırı bakımevi işletiyor.
Biz buna rağmen kısırlaştırmalar bir şekilde yürüsün, takibimiz altında devam etsin, sokaktaki popülasyon azalsın diye tolere edilebilir olanları elimizden geldiğince tolere ediyoruz. Fakat 1003 belediyenin 256 tanesinde bakımevi varken ve bunların da hali içler acısıyken belediyelere bu talimatı vermek katleden demekten başka bir şey değildir. Belediyenin hayvanları toplasa hangi barınakta nasıl tutacağı belli değil.
"Köpekler özgür yaşayacak"
Barış Karlı: Belediyeler köpekleri kendilerine her zaman maddi bir yük olarak gördüler. Para harcamak, bakım yapmak, kısırlaştırmak, aşı yapmak, beslemek zorundalar. Belediye, köpeklerden kurtulmak isteyen bir yapı.
Barınaklar kötüdür, ölüm kampıdır evet ama barınaklar beş yıldızlı otel olsa da köpekler yine de sokakta ve özgür yaşayacaklar. Biz sadece somut durumu anlatmak için barınak koşullarını gündeme taşıyoruz. Cumhurbaşkanının bu kanuna aykırı talimatını fırsat bilip köpek katliamına başlayan belediyelerle ilgili de suç duyurusunda bulunacağımızı da net olarak söylüyoruz.
İşkence görüntüleri
Erman Paçalı: Ağzında sigarayla sırıtarak iğne yapıp hayvanı bacağında sürükleyerek götüren bakımevi personeli var sahada şu an. Cumhurbaşkanının talimatından aldığı cesaret ve ona duyduğu güvenle kanun çiğneyen, hayvanlara işkence eden personeller var bu ülkede. Hayvan hakları örgütlerinin olduğu yerlerde geceleri gizlice, onların olmadıkları yerde açık açık gündüz yapıyorlar bu işlemleri. Bugün Kağıthane’de hayvan severlerin kurduğu kulübelerini bile topladılar hayvanların. Nereye götürdüklerini bilmiyoruz.
Hayvan düşmanlığı
Barış Karlı: Türkiye’de köpeklerin yaşadığı sorunlar maalesef çok uzun zamandır var. 2004 kanun yürürlüğe girse de belediyeler gizli gizli öldürmeye devam etti, yasaya aykırı davranmayı alışkanlık haline getirdi. Cezasızlık ortamından da cesaret buldu. Ama köpekler ilk kez cumhurbaşkanı düzeyinde toplumun önüne hedef olarak konuldu. Belediyelerin yanı sıra köpek düşmanlarının da şu yaşadığımız süreçte büyük bir etkisi var maalesef. Güçlü bir kampanya yürütme çabası içindeler. Bu köpek saldırı haberleri çok sıklaşmaya başlayınca altından hep köpek düşmanlarının lobi çalışmaları çıkıyor çünkü böyle bir ortamı yaratmaya çalışıyorlar. O haberlerin bazılarının kurgu olduğunu bilsek de bunu ispatlama şansımız olmuyor.
Onun için belediyelerle mücadele yanında biz de varlığımızı artık daha net ve cesur bir şekilde hissettirmeliyiz. Köpeklerimizin yanında olduğumuzu hem siyasilere ulaşacak şekilde hem de bu toplumda birlikte yaşadığımız köpek düşmanlarına ulaşacak şekilde hissettirmeli, ağırlığı biz ele almalıyız. Çünkü hepsinin derdi siyasi çıkarlar. En masum olanı da, bir köpeği de bu hesaplarına alet ediyorlar. O yüzden köpeklerimizle birlikte yaşayacağız sesini siyasi hesap peşindeki siyasetçilere duyurmamız gerekiyor.
Vatandaşlar ne yapabilir?
Barış Karlı: Öncelikle kanuna aykırı bir emrin uygulanmasından bahsediyoruz, bunun farkında olalım. Kanunsuz emri uygulamaya karar vermiş bir belediye görevlisiyle muhatap olduğumuzda onunla kanunla mücadele edemeyiz. O zaten kanunsuzluğu göze almış durumda. Yani bire bir mücadelede köpeğimizi vermememiz için direnmemiz gerekiyor. Kamu görevlisinin görevini yaptırmamak için direnmiş oluyoruz, böyle bir suç oluşması riski var. Ancak ama bu suçun altında kamu görevlisi görevini kanuna uygun olarak yaptığı takdirde izin vermezsek bu suç oluşuyor. Buradan düşünürsek bizim direnme hakkımız var. Öte yandan direnme hakkımız olmasa bile biz artık mücadelemizi kanunlarla sınırlamamak ve bunu mümkün olduğunca örgütlü yapmak zorundayız.
Diyelim ki gücümüz yetmedi, o aşamadan sonra gelen aracın plakasını alalım, video kaydı alalım ki hangi aracın, kimlerin geldiğini, hangi koşullarda, hangi köpeğin alındığını görelim. Olayı tutanak altına alalım ve kaç kişiysek imzalayalım. Onların gelmesini beklemeden bakımını üstlendiğimiz köpeğin fotoğrafını çekelim, küpe numarasını not edelim. Köpeği aldıktan sonra nereye götürdüklerini bilmemiz lazım, bunu takip edelim. Sonrasında da yapılan işlemleri, ne zaman çıkarılacaklarını sık boğaz edecek derecede sormamız gerekiyor. CİMER üzerinden, posta yoluyla, bizzat gidip yani her kanaldan o köpeği sonuna kadar takip edeceğimizi, yasal süreç başlatacağımızı onlara hissettirelim.
Çözüm nedir?
Erman Paçalı: Tehlikeli ırk olarak kabul ettikleri hayvanlarla ilgili 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda 17 yıl önce tedbirler alınmıştı. Eğer Cumhurbaşkanı 17 yıldır beyaz yakalılarına kaçak üretimle mücadele etmeyi öğretebilmiş olsaydı bugün hiçbir vatandaşın elinde tehlikeli ırk kabul ettikleri bir tane hayvan göremezlerdi. Beyaz yakalılarına seslenemediği için bugün beyaz Türkler diye hayvan severleri hedef gösteriyor. Rant gruplarından, para uğruna hayvanı istismar eden gruplardan uzaklaşmaları, aralarına mesafe koymaları gerekiyor. Hiçbir tanesinin ‘kaçak üretimle mücadele edelim’ diye bir açıklaması yok, ‘satın alma sahiplen’ mottosundan hareketle geliştirdikleri bir söylem yok, üretimle mücadele yok, hayvanı silah olarak yetiştiren kişiyle ilgili ağır ceza yaptırımı yok ama sokaktaki pitbullu toplama kararı alıyorlar. Bu hayvanı silah olarak yetiştiren kişiye herhangi bir caydırıcı yaptırım geliştirmiyorlar çünkü kaçak üretim devam etsin, oradan para kazanmaya devam etsin, aynı zamanda onu satabilecek müşteriyi kaybetmesinler diye.
Sahadaki hayvanı bir taraftan toplayıp bir taraftan piyasaya yenisini satabilmekle ilgili hala para ve rant odaklarını koruyucu tedbirleri uyguluyorlar, hiçbirinin kaçak üretimle mücadele ettiği de bununla ilgili bir tavrı, tutumu da yok. Çevre ve Şehircilik yayınladığı genelgede bile kaçak üretimle ilgili tek bir madde yok. Kanunda yer almasına rağmen pitbull yetiştirene neden hala bir yaptırımı olmadığını, onca talebimize rağmen hayvanı silah olanı yetiştirenlere yönelik tek bir caydırıcı söylemleri bile yok. Bütün para ve rant gruplarını koruyup kendi beceriksizliklerinin bedelini hayvanlara ödetmeye kalkıyorlar. Bunlar hayvanları her hedef gösterdiğinde o hayvanların canından can, kanından kan damlıyor.
Kanun ne diyor?2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun 6/4 maddesi uyarınca; "Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır." Yine Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği'nin 7/1-a maddesi uyarınca Belediyeler, "sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların toplatılması kısırlaştırılması, aşılanması, gerekli tıbbi bakımlarının yapılması ve işaretlenmesi, alındığı ortama geri bırakılması, sahiplendirilenlerinin kayıt altına alınmasıyla ilgili hususlarda gerekli tedbirleri alır". |
(TP)