Görsel: Sosyal medya
“Sudaki yaşamın krizi” başlıklı dizimizin ilk yazısında su krizini sudaki yaşamın krizi olarak düşünmeyi önermiştik. Sudaki yaşamı krize sürükleyen, denizel biyoçeşitliliğini tehdit eden temel unsur endüstriyel balıkçılık.
Endüstriyel balıkçılığın küresel organizasyonuna, ekonomik ilişkilere, iki temel biçimi olan avlanma ve balık çiftliklerine, sucul ekosistemlerde neden oldukları tahribat ve yıkıma değindik.
Bu yazıda sürdürülebilir olduğu iddiasıyla endüstriyel balıkçılığa alternatif olduğu iddia edilen olta balıkçılığına biraz daha yakından bakacağız.
Bugün olta balıkçılığının rekabet edemeyeceği hızda ve ölçekte örgütlenen endüstriyel avlanmanın farklı teknik ve yöntemlerini, her birinin ekolojik maliyetini ele alacağız.
Farklılıklar
Endüstriyel balıkçılığı olta balıkçılığından ayıran özellikler sadece niceliksel değil.
Geleneksel olta balıkçılığına kıyasla av miktarında üstünlüğünü yaratan temel fark kullanılan yöntemden kaynaklanıyor. Yöntemi, gerekli emek gücünü ve ana maliyetleri belirleyen temel fark da kullanılan araçlar ve teçhizat.
Olta balıkçılığı, genellikle yüzey sularında ya da kıyılarında yapılıyor, pek çok durumda makara ya da büyük olta kullanmayı gerektirmiyor, balıkçının fiziksel gücüne dayanıyor.
Bu elbette oltayla avlanmanın ‘masum’ olduğu anlamına gelmiyor. Pek çok çevre koruma, ekoloji ve deniz araştırmaları oluşumu tarafından ‘sürdürülebilir balıkçılık’ olarak tanımlanan olta balıkçılığı, maalesef küçük balık türlerini hedef alan en yaygın faaliyetlerden.
Türkiye de dâhil pek çok ülkede olta balıkçılığını sürdürülebilir koşullar altında tutmayı hedefleyen yasal bir mevzuat mevcut. Denizlerde ve iç sularda amatör, sportif ve rekreasyonel amaçlı yapılan su avcılığındaki temel sınırlama, avlanma yöntemi, avlanan balıkların türüne ve boyutlarına ilişkin. Konuyla ilgili 2007 yılında (o dönemki adıyla) Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yayımlanan Su Ürünleri Sirkülerinde[1] belirtilen temel kısıtlamalar, temel olarak avlanmanın zamanına, tekniğine, avın boyuna, türüne, avlanma miktarına ilişkin.
Tıpkı Kara Avcılığı Kanununun avlanması yasak olan yaban hayvanlarını belirtmesi, diğerleri için öldürme zamanının, miktarının ve usullerini belirlemesi gibi, Su Ürünleri Sirküleri de hangi balık türlerinin zararlı, istilacı, dolayısıyla öldürülebilir olduğunu, diğerlerini öldürmedeki sürdürülebilirlik koşullarını ve gerekliliklerini belirler.
Suda avlanmanın sürdürülebilir kabul edilmesi için tek bir koşulu karşılaması yeterli: Avlanması hedeflenen balıkların, yasal olarak avlanabilir olmaları için en küçük ‘yasal avlanma boyu’ olarak tanımlanan boyuta ulaşmış, en az 1 kez yavru vermiş olmaları.
Şekil 1: Su Ürünleri Sirkülerinde yer alan avlanmasına izin verilen balık türleri, boy limiti ve avlanma miktarı limiti
Örneğin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan lüferin avlanma boyu Bakanlığın sirkülerinde 14 cm olarak belirtilmiş, kalkan için ise yasal avlanma boyu 40 cm. Oysa bugün deniz ekolojisi araştırmalarında, lüferin üreme boyu en az 20-25 cm; kalkanınkiyse en az 42-44 cm olarak kabul ediliyor.
Türkiye’de boy limitine aykırı olarak avlanan lüfer yavrularının boyunun 15 cm’ye ulaştıklarında çinekop, 18 cm’ye geldiklerinde sarıkanat olarak satıldıklarını biliyoruz. Yetişkin bir lüferin boyunun 110 cm’ye, ağırlığının 11,5 kg’a ulaşabildiği bir ortamda, lüfer yavrularının hangi boyda avlandığı denetlenmiyor. İstanbul Boğazı’nda büyük lüferlerden kofana ya da sırtıkara avlanabildiği günler, çok geride kalmış durumda.
Hayvan hakları ve etiği açısından, olta balıkçılığının sürdürülebilirliğini savunmanın bir geçerliliği yok elbette.
Yasal ile yasak arasındaki çizginin bu denli belirsiz, yasağın ihlali durumunda hukuki yaptırımın olmadığı koşullarda denizel biyoçeşitliliği, türleri ve balıkları korumanın pek mümkün olmadığı aşikâr. Sürdürülebilir yöntemler olmadığında, su avcılığı en vahşi, kâr için doğa yıkımı en yıkıcı halini alıyor. Su avcılığı sürdürülebilir olmayan yöntemlerle yapıldığında ve denetimsiz bırakıldığında hayvan haklarından söz etmek bile mümkün değil.
Balıkçı gemilerinde kullanılan ve hayvan refahı perspektifi açısından hayli sorunlu olan tekniklerin başında, darbeli ve elektrikli sersemletme, açık havada boğma, karbondioksit ile sersemletme ve buzlu soğutma gibi fiziksel acıyı, endişeyi, korkuyu hissettiğini bildiğimiz duyarlı canlılara uygulandığında eziyet kategorisine giren uygulamalar yer alıyor.[2]
Ancak sucul ekosistemleri, denizel biyoçeşitliliği savunan pek çok doğa koruma oluşumunun savunduğunun aksine, sürdürülebilir balıkçılık da suda yaşayan hayvan türlerini korumak için gerekli olsa da yeterli bir çerçeve sunmuyor. Sunması da mümkün değil. Su ürünleri endüstrisi açısından sürdürülebilir olma koşulları, hayvanların hızlı ve acısız öldürülmelerini savunan, bireylerin yerine türün korunmasını öne çıkaran hayvan refahı açısından bile asgari gereklilikleri karşılamaktan uzak. Özellikle cezai yaptırımın olmadığı, denetimsizlik koşullarında.
Avlanma teknikleri ve denizel biyoçeşitliliğe etkileri
Olta balıkçılığının bile denetimsiz bırakıldığı günümüzde endüstriyel balıkçılığın denetime tabi olduğunu düşünemeyiz elbette. Ancak okyanusların sadece %4’ünün denetime tabi olduğunu düşünürsek, yasal olmayan yöntemler kullanmanın ve kaçak avcılığın ne ölçüde yayılmış olabileceğini kolaylıkla tahmin edebiliriz.
Endüstriyel balıkçılıkta yasal olan ve yasak olmasına rağmen özellikle derin deniz avcılığında kullanılan (patlama ve zehir gibi) pek çok av yöntemi var. Ortak noktaları ise ağla avlanmaya dayanmaları. Tüm dünyada avlanan balıkların %80’i, her biri birer yüzen mezbaha olan balık gemilerinden atılan devasa ağlara takılıyor.
Endüstriyel balıkçılıkta kullanılan ve denizel biyoçeşitliliğe zararı bulunan, sürdürülebilir ya da ‘ihtiyatlı’ avlanma ilkeleriyle bile uyuşmayan pek çok avlanma yöntemi ve tekniği kullanılıyor. Türkiye kıyılarında da sıklıkla kullanılan bu tekniklerden ve av araçlarından öne çıkanlara, Deniz Koruma Konseyi’nin (MSC) hazırladığı görselleştirmeden[3] yararlanarak kısaca değinelim.
- Gırgır (ya da alttan büzülen çevirme ağları)
Şekil 2: Gırgır ağı (Kaynak: Deniz Koruma Konseyi, MSC)
Açık deniz veya okyanusun sahil veya deniz tabanına yakın olmayan kısmında yaşayan balık sürülerinin uzun bir dikey perde işlevi gören ağ ile çevrilmesi, ağın tabanının ise istinga halatı denen bir halatla kapatılarak, balıkların dışarı çıkmasının engellenmesi ile yapılan av türüdür.
Çember şeklinde açılarak denize bırakılan ağ, denizin içinde silindirik bir hacim oluşturur, tabanı bez bir torba gibi büzülerek kapatıldığı için balıkların kaçamadığı bu silindirik alanda küçüklü büyüklü her türlü balık ve deniz canlısı ağlara takılır.
Türkiye’de kullanılan gırgır ağlarının ortalama 1200 metre, derinliği ise 120 metre civarındadır. Avcılık yapılan derinliğe göre gırgır ağının boyutları değişir.
Okyanuslarda 2,5 kilometre genişliğinde, 300 metre derinliğinde okyanus yüzeyinde açılan gırgır ağları var. Gırgır, endüstri açısından tek seferde en çok balığı avlayan yöntemlerden biri olduğu için en kazançlı, balıklar açısından en vahşi, deniz ekolojisi açısından ise en zararlı tekniklerden biri.
Gırgır avının büyüklüğü ve ağa takılan canlıların kaçma şansını düşürecek şekilde atılması ve düğümlenmesi, hem türlerin yavru bireylerinin avlanmasına, hem de pek çoğu nesli tükenmekte olan büyük deniz canlısının ağlara takılarak ölmesine neden olur. Deniz kaplumbağaları, yunuslar, suda yaşayan memelilerin yavruları bir tür çevirme ağı olan gırgır ağlarına takılarak kilometrelerce sürüklenip ölürler.
Özellikle Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyılarında ölen afalina, tırtak ve mutur cinsi yunusların büyük kısmının kalkan avı için serilen ağlar nedeniyle öldüğü tahmin ediliyor.
- Trol
Genelde torba şeklinde olan trol ağları yatay biçimde deniz dibine uzatılır. İki uçtan halatlar yardımıyla tekne ya da gemi ile çekilerek kullanılır. Torbanın ağzını açık tutmaya yarayan iki adet kapı kullanılır. Trol ağları bu şekilde birkaç kilometre boyunca sabit hızla çekilir.
Deniz tabanını yutarak dolan trol ağları, iki ana kategoriye ayrılır: Dip trolleri ve ortasu trolleri (ya da peljik troller)
Şekil 3: Dip trolü (Kaynak: MSC)
Dip sürütme ağlarından olan dip trolü, dip balıklarını, eklembacaklıları ve kabuklu deniz canlılarını avlamak için en sık kullanılan yöntemdir. Çekim sırasında ağın, deniz tabanından ayrılmaması ve çekilen tüm deniz tabanını taraması önemlidir. Bu sayede, her türden ve boyutta dip balıkları trol ağına takılır. Ağız açıklığı 15-20 metreyi bulabilen dip trolleri en yüksek verimli av araçlarından biri olarak kabul edilir. Endüstri için en yüksek verim, tahmin edebileceğiniz gibi, hayvanlar için maliyeti de en yüksek olan araç ve yöntem.
Özellikle deniz tabanında yaşayan mercanlar ve balık yumurtaları trol ağlarına en çok sayıda takılan deniz canlıları. Üstelik dipte sürüklenme ilkesine dayanan dip trolleri, ‘bentik ekosistem’ adı verilen bazı yüzey ve yüzey altı ekosistemlerini tahrip eder. Bentik bölgede yarattıkları fiziksel etki sebebiyle, deniz yataklarının alt yüzeyinde yaşayan fauna (infaunal) ve zeminin üzerinde yaşayan bentik organizmalar olarak tanımlanan epifaunal canlı komünitelerin azalmasına veya tümüyle ölümüne sebep olurlar.[4]
Şekil 4: Pelajik trol (Kaynak: MSC)
Pelajik trol, deniz tabanında değil, orta sığ ya da derin sularda kullanılan av aracıdır. Teknede ya da gemiden yönetilerek kullanılan akustik teçhizat, balık sürülerinin suyun hangi bölgesinde ve derinliğinde yoğun olduğunu tespit etmeye yarar.
Tespit edilen derinliğe atılan pelojik troller, suyun tabanına değmeden sabit hızla tek ya da iki tekneyle çekilir. Türkiye’de genellikle Orta ve Doğu Karadeniz açıklarında hamsi, çaça, sardalya, uskumru, ringa, istavrit gibi pelajik balıkların avcılığında kullanılır.
Gırgır ve trol avcılığının, deniz ekosistemlerine bir başka yıkıcı etkisi, balıkların hareket güzergâhlarını, yılın belli zamanlarında göç rotalarını fiziksel olarak bir barikat işlevi gören torba ağlarla kapatmalarıdır.
Son yıllarda özellikle İstanbul’da gırgır teknelerinin sayısının artması kamuoyunda ciddi tepkilere neden olsa da, Boğazın giriş ve çıkışında gırgırla avlanmayla ilgili bir düzenleme ya caydırıcı yaptırım henüz getirilmedi. Balıkların Karadeniz-Akdeniz rotasında göç noktası olan İstanbul Boğazı’nda gırgır avcılığı, geçiş ve hareket halindeki türlerin ciddi biçimde azalmasına neden oluyor.
- Pareketa
Şekil 5: Pareketa (paragat) (Kaynak: MSC)
İngilizcede longline balıkçılık veya longlining olarak bilinen bu sistem, denizin içinde dibe sabitlenmiş, ortada asılı veya serili duracak halde düzenlenip çok sayıda kösteğe bağlı iğne taşıyan misina ağlarıyla balık avlamaya yarayan ticari bir balıkçılık sistemdir.
Pareketa (paragat, barigat), suyun içinde asılı veya dibe uzanmış, serili olarak duracak şekilde düzenlenmiş, çok sayıda kösteğe bağlı iğne taşıyan ileri avlanma aracıdır. Genelde avcılığın en gelişmiş noktası olarak kabul edilir. Bu nedenle amatör ve olta balıkçılığında kullanılmamaktadır ve mutlaka tekne ile icra edilir.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanuna göre, pareketa ile avlanma üzerindeki esas denetim, kullanılan iğnelerin boyutlarına ilişkindir. Örneğin tüm pareketalarda 14 numaradan küçük iğnelerin kullanılması yasaktır. Orkinos ve kılıç avında kullanılan pareketalarda yalnızca 1 ve 2 numaralı iğnelerin kullanılmasına izin verilir. Ancak balıkçılığın her aşamasında olduğu gibi, pareketa avcılığının da ne ölçüde denetlendiğini bilemiyoruz. Tabii, denetlemeler sonucu tespit edilen ihlallere uygulanan cezai yaptırımlar olup olmadığını da.
Avı yapılacak balığa göre paragat türleri değişim göstermektedir. Paragat kullanımında dikkat edilmesi gereken en önemli unsur; paragatı atmak ve toplamaktır.
Paragatın serileceği yerin konumu doğru belirlenirse avcılık verimli ve güzel geçecektir. Deneyim ve tecrübeye bağlı olan bu sistemi gerçekleştirmek büyük zahmet gerektirir. Çünkü sermesi ve toplaması gibi zorlukları vardır.
Hedef tür dışında da pek çok türün ölmesi pareketa ile avlanmanın en temel sorunudur. Özellikle deniz kuşlarının, derin deniz canlılarının, yunus ailelerinin ve büyük memeli kolonilerinin pareketa iğnelerine takılarak yaralanması ya da ölmesi, avın toplam ekolojik maliyetini epey artırır. Yüzlerce metre misina kullanılarak hazırlanan pareketa ağları, avlanma sona erdiğinde denizin içinde kalmakta, hem denizel kirliliğini vahim bir noktaya getirmekte, hem de ağlardan kaçabilmiş olan hayvanların dolanarak ölmesine neden olmaktadır.
Türkiye’de son olarak Karadeniz kıyılarında, yavru kalkanları yok ettiği için kalkan avında kullanılması yasaklanmıştır.
Balıkçılıkta makineleşme neden düşük?
Teknolojik gelişmişlik düzeyine, özellikle toplam üretimin ilk sıralarında yer alan küresel kuzey ülkelerinin teknik altyapı imkânlarına, sermaye birikimlerine rağmen, endüstriyel balıkçılıkta makineleşme oranı neden düşük?
Bu sorunun cevabı, makineleşmenin hangi alanlarda olduğunda saklı: Kanca teknolojisi, su altı kameralar, gemide yerleşik elektroniklerin kullanımı, balık çekici teçhizatlar, makara ve oltaların derin deniz koşullarına karşı daha dayanıklı hale getirilmesi, avlanan balıkların temizlenmesi, depolanması, uygun koşullarda soğutulması ve nakliyatın en düşük maliyetlerle yapılması gibi başlıklar, yatırımların ana adresleri. Bunun endüstriyel balıkçılık açısından bir aksaklık ya da hata olduğu düşünülemez elbette.
SUDAKİ YAŞAMIN KRİZİ-1
TIKLAYIN - Endüstriyel balıkçılık: Avlanma, emek ve hayvan hakları ihlalleri
(MY/EMK)
[1] Denizlerde ve İç Sularda Amatör (Sportif) Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen 37/2 Numaralı Sirküler için bkz. https://www.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Mevzuat/Sirkuler/Denizlerdeveicsulardaamatoravciligiduzenleyensirkuler.pdf
[2] Küresel ölçekte araştırma ve deniz canlılarını koruma faaliyeti yürüten Animal Equality’nin derlediği veriler ve bilgiler, endüstriyel balıkçılığın hak ihlali ve eziyete varan uygulamaları hakkında epey fikir veriyor. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://animalequality.org/issues/fish/
[3]Fishing methods and gear types | Marine Stewardship Council. (n.d.). MSC International - English. Kaynak: https://www.msc.org/what-we-are-doing/our-approach/fishing-methods-and-gear-types. Son erişim tarihi: 30 Ekim 2022.
[4] Zengin, M. (2017). “The Impact of Towing Gears on the Benthic makrofauna: Current status for Black Sea and the Sea of Marmara”. Turkish Journal of Aquatic Sciences, 76–95. https://doi.org/10.18864/tjas201707