1 Eylül 2018'de Hotiç Ayakkabı, 18 Eyül 2018'de Yeşil Kundura, 21 Eylül 2018'de Beta Ayakkabı ve 1 Ekim 2018'de de Sabo Ayakkabı konkordato ilan etti. Son bir ayda arka arkaya Türkiye'nin en büyük ayakkabı firmaları ekonomik krizin etkisiyle dar boğaza girdi.
Uzmanların "domino taşı" olarak adlandırdığı bu durumdan en çok ayakkabı ve inşaat sektörleri etkilenmiş görünüyor.
İstanbul'un ayakkabı sektörünün yoğunlaştığı İkitelli Organize Sanayi'de bulunan Aymakoop Ayakkabıcılar Sitesi'nin yolunu tutma nedenim bu.
Ama sadece bu değil ekonomik krizin etkilerinin giderek ağırlaştığı günlerde Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 10,8, enflasyon oranı yüzde 24,52 seviyelerinde seyrediyor.
İflas eden, konkordato ilan eden şirketlerin çalışanları işsizlikle mücadele eden çalışan nüfusun o yüzde 10,8'lik kesimine dahil oluyor hızla. Amacım ayakkabı sektörünün neden bu kadar kırılgan oluğunu anlamak kadar, bu sektörde yaşanan işsizliği de gözlemleyebilmek.
İlk konkordato haberleri ayakkabı sektöründen
Sitenin içerisindeki bir çay ocağında otururken tanıştım Ataman Taşkın'la. Ona ilk konkordato ilan eden firmaların ayakkabı sektöründen geldiğini söylediğimde mağazaların bir bir kapandığını, bu nedenle kimsenin artık sipariş vermediğini söyledi.
Birazdan kalkıp atölyelerin bulunduğu binaya girince daha iyi anlayacaktım. İrili ufaklı onlarca dükkan bulunan sitede dükkanların yanı sıra koridorlardaki ışıklar da kapalı, tezgahlar boş ve makinalar çalışmıyor. Türkiye'nin en büyük ayakkabı üretim merkezinde çalışan yok denecek kadar az.
Çay ocağında oturduğum sıralarda Ataman'la muhabbeti ilerletip kendilerinin ne durumda olduğunu soruyorum. Fason üretim yaptığını öğreniyorum, Ama artık iş bulamadığını söyleyen Ataman, bunun nedeni olarak dövizle satın aldığı malın fiyatının yükselmesini ve Suriyeli mültecilerin daha ucuza çalışmasını gösteriyor.
"İşveren artık bize yaptırmıyor"
"Piyasada dolarla çalışılıyor. Dolarla satış yapıldığı için Laleli'den şu an sipariş yok. İç piyasa da tamamen durmuş, tamamen kitlenmiş. Az buçuk işler var. Onda da ekip oldukları ve ucuz iş yaptıkları için Suriyeliler çalışıyor. Bizler zurnanın son deliğiyiz şu anda.
"Bak burada oturduğumuz yerde bir tane Suriyeli görebilir misin? Yok, hep Türkler var. Git dükkanları gez hep Suriyeli. Biz iş bulamıyoruz, onlar ucuza yaptıkları için çalışıyor. Benim 10 liraya yaptığım işi onlar gidiyor 7 liraya yapıyor. İşveren de böyle olunca işi bize değil onlara veriyor.
"O nasıl daha ucuza yapıyor, niye yapıyor? Çünkü kira derdi yok, işçi derdi yok, vergi derdi, stopaj derdi, muhasebe derdi yok. Adam da var 10 tane çocuk, 7 tane çocuk. Hepsini getiriyor çalıştırıyor.
"Sektörün artık yüzde 70, yüzde 75'i Suriyelilerin elinde. Biz maaş alamazken onlar iş yapıyor. Geçen sene grev yaptık. Etkili de oldu ama şimdi yapsak aynı şeyi gülerler bize. Kime grev yapıcaz, iş yok ki. İş olsa grev yapsak gel uzlaşalım derler, iş yokken kim ne desin."
Biz konuşmaya devam ederken oturduğumuz masaya bu sefer Ataman'ın arkadaşı Sabri Y. misafir oluyor. O da durumdan oldukça şikayetçi. Eskiden ustalık ve fasonluk yaptığını ama artık iş olmadığından dolayı başkasının yanında fason takipçilik yaptığını anlatıyor.
"İşim var, güvencem yok"
"Bizim sektörde beş ay çalışıyorsan yedi ay yatıyorsun iş olmadığı için. Ben fason takipçiliğe başladım, iş alabilen başka üreticilerin yanında çalışıyorum. Ama onda da artık firmadaki adamın iki dudağı arasındasın. Örneğin senin tipini mi beğenmedi? Hadi sana güle güle. Bir şeyinden mi huylandı, hadi sana güle güle ya da iş mi bitti hadi sana güle güle. Artık biz kuklaya döndük. İşim var diyorsun, çalışıyorsun ama güvenemiyorsun ya da korkarak çalışıyorsun. Ne zaman bitecek diye tetikte bekliyorsun. Güvencen yok.
"Bunun için geçen sene eylem yaptık greve çıktık ama patronlar engelledi bizi. İşlerimizle tehdit ettiler. Eğer eyleme giderseniz iş yaptırmayız dediler. Biz kendi haklarımızın peşinde koşmaya çalışırken bu sefer Suriyeliler geldi, piyasayı pozdu. Daha ucuza iş yapmaya başladı. Hepimiz işsiz kaldık."
Çay ocağında bulunduğum sıralarda iş arayan birisi daha geliyor yanımıza. Ataman ve Sabri'nin arkadaşı Mustafa Karabıyık. Çok geçmeden o da muhabbete dahil oluyor.
"Kullandığımız malzemelere zam var, bize yok"
"Atölyeler kapanıyor, açık olanlarsa zorda. Üretim azaldı. Batan batana. Kullandığımız tüm hammaddelere yüzde yüz zam geldi. Yaptığımız işe ise gelmedi. Tüm atölyelerde çalışma en aza inmiş durumda.
"Kiralar 500 liradan 1000 liraya çıktı. Marketler çok pahalı oldu. Yaptığımız işte ne sigortamız var ne sosyal bir faaliyetimiz. Hiçbir şeyimiz yok. Kendi dükkanımızda vardı artık o da yok. Doların yüzünden battık gittik.
"Benim 4,5 liralık bobinim şu anda 10 lira oldu. 20 liraya kullandığım iplik 40 lira oldu. Usta zam vermiyor, iş yok deyip işin içinden çıkıyor. Yapıştırıcı solüsyon 35-40 liraydı şu an 80 lira. Biz artık bırak yaptığımız işe zam mı karnımızı doyurma pahasına iş ister hale geldik. Dükkan kirasını veremez hale geldik. Yok olduk, gittik. İnsanlar işleri kaybediyor."
Çarşıda sessizlik hakim
Ataman, Sabri ve Mustafa'yla konuştuktan sonra üretim yapılan bloklardan birine giriyorum. Koridorlar karanlık. Ataman eskiden buraların çok daha hareketli olduğunu söylüyor. Şimdi ise sessizlik hakim. Tek tük açık dükkanlar gözüme çarpıyor.
Ataman'la birlikte üst katlara doğru çıkıyor ve bir arkadaşının dükkana giriyoruz. Biri Türk ikisi Suriyeli kendi fason işlerini yapıyorlar burada. Girişte ufak bir tezgah. Biri dikişle uğraşıyor, diğeri ise yapıştırma işi yapıyor. Arka odada bir tezgah daha var. Oradaki kişi de çizme parçalarını bir birine yapıştırıyor.
Ön tarafta bulunan bir kişiyle muhabbet etmeye başlıyorum. Adı Mustafa Fariz. 2013 yılında savaş dolayısıyla Halep'ten kalkıp Türkiye'ye geldiklerini anlatıyor. Türkçesi, başka bir ülkeden geldiği anlaşılamayacak kadar iyi. Suriye'de de bu işi yaptıklarını anlatıyor ama orada çalışırken durumların iyi olduğunu burada ise boğaz tokluğuna çalıştıklarını söylüyor. Aynı soruları ona da soruyorum. Cevapları pahalılık konusunda Ataman, Sabri ve Mustafa'yla aynı.
"Fason fiyatları burada çok düşük, kazandığımız parayla anca karnımız doyuyor"
"Türkiye sınırı açtığında savaştan kaçıp mecburen buraya geldik. Kiralar pahalı, geçim zor. Suriye'deyken de bu işi yapıyordum ama burada fason fiyatları çok düşük.
"Kiralar arttı diyorlar ve Türk halkı bunu bizden biliyor. Ama kirayı artıran biz değiliz mal sahipleri. Bu durum bizden kaynaklanmıyor. Evet biz geldik evler azaldı ama zaten kiraları arttırıyorlardı. Halk da bunu olarak mültecilerden biliyor.
"Ama biz n'apalım, savaş oldu. Türkiye bize sınırını açtı. O yüzden biz de kalktık geldik. Sonuç olarak hayatta kalmaya, yaşamaya çalışıyoruz.
"Zaten burada geçimimizi kısıtlı imkanlarla sağlıyoruz. Biz burada 3 kardeşiz. Üçümüz de aynı evde oturuyoruz. 1100 lira kira ödüyoruz ve üçümüz de evliyiz.
"Suriye'de de bu işi yapıyordum. Güzel para kazanıyorduk. Yaptığımız bir çift ayakkabıya bir dolar kar koyuyorduk. Oradan buradan kalanla iki dolara geliyordu karımız.
"Burada da çalışıp aynı işi yapıyoruz. 600-700 lira anca kazanıyoruz ayda. Kira veriyorsun 1000 lira. Suriye'de iki haftalık çalışmamla bir senelik faturalarımı ödeyebiliyordum. Bir buçuk aylık çalışmamla senelik kiramı ödeyebiliyordum. Ama burada boğaz tokluğuna çalışıyorum.
"Türkiye'de işsizlik hep vardı"
"Bizim gelmemizle Türkiyelilerin iş bulamaması arasında hiçbir ilişki yok. Biz Suriye'deyken de Türk televizyonu izliyorduk. 1999'dan beri Türk kanalları izliyoruz. Ordayken bile Türk kanalları işsizlik var, kriz var diyordu. Türkiye'de bu hiç bitmedi.
"Evet insan istediği maaşı alamıyor burada ama aç kalmıyoruz.
"Ben sana iki tarafı da söyleyeyim. Patronlar bize önceden bu kadar iş çıkmazdı diyorlar. Biz geldik diye daha memnunlar. İşçi kısmına sor memnun değiller. Çünkü fiyat düştü, zarar oldu. Ben geldiğimde günde 250 liralık 300 liralık yapıyorduk. Şimdi yine aynı işi yapıyoruz ama daha az kazanıyoruz. Fiyatları düşürdüler çünkü. Diğer yandan da buna mecburuz."
Mustafa'yla konuştuktan sonra Ataman'ı orada bırakıp dükkandan ayrılıyorum. Amacım bu sefer üretim bloklarını tek başıma gezmek. Fakat girdiğim her blokta durum aynı. Koridorlar bomboş. Bir iki hareketli dükkan haricinde ya dükkanlar kapalı ya da içinde bir veya iki kişi var fakat iş yapmıyorlar.
Satış yapan mağazalarda müşteri yok
Blokların alt katlarında bulunan ayakkabı satış mağazaları da aynı durumda. Durumlarını sormak için uğradığım birkaç mağaza sahibi de aynı şeyleri söylüyor. "İş yok. Ne yapacağımızı bilmiyoruz." Mağazalara girip çıktıkça bu soru büyüyor da büyüyor. Ama bu sorunun muhattapları "kriz miriz yok" diyor. (HA/HK)
* Fotoğraflar: Hikmet Adal - bianet