Çarşamba...
Sedef’in bu haftaki izni, bayram öncesi daha doğalı olamayacağı öne sürülerek iptal edildi. Bayramdan sonraki hafta içi istediği bir gün kullanabileceği konusunda bonkör davranıldı. Anlayışla karşılaması gerekirdi. Fakat, küçük bir sorun daha vardı. Başka bir mağazadaki personel ihtiyacını karşılayabilmek için bir hafta boyunca Bakırköy’de çalışacaktı.
Bir dolmuşla işe gidip gelirken, üstüne bir de metrobüs yolculuğu eklendi. Gün içinde yolda harcayacağı iki saate ek olarak fazladan altı buçuk lira ödeyecekti.
Bunlara alışmıştı da Mehmet’e ne diyecekti? Mehmet, Sedef’in erkek arkadaşıydı. O da AVM’de çalışıyordu ve haftalık izinlerini denk getirebilmek için kırk takla atıyorlardı. Günü kaydırılan, kullandırılmayan, lütfediliyormuş gibi verilen bu tek güncük izni denk getirip getiremeyeceklerine dair her hafta iki kişilik bahis açıyorlardı. Bu çarşambayı diğerlerinden ayıransa birlikteliklerinin ikinci yıldönümü olmasıydı.
Mehmet, Sedefler’in karşısındaki züccaciye mağazasında çalışmaya başladıktan kısa süre sonra sevgili olmuşlardı. Sedef, gördüğü anda çok beğendiği Mehmet’le tanışıp konuşmanın yollarını aramış, para bozdurmak için mağazasına sıklıkla yaptığı ziyaretlere, ihtiyacı olmadığı halde aldığı saklama kapları, sürahiler, tabaklar eklenmişti. Kullanmadığı bu ürünler Sedef’in o dönem yakınlarına verdiği hediyelerdi. Neyse ki bu yakınlaşmaya Mehmet’in karşılık vermesi uzun sürmedi de Sedef tencerelere, sofra takımlarına, çeyiz setlerine doğru açılmaktan kurtardı kendini. Birlikteliklerine vesile olan işleri, iki yıl sonra bugün yıldönümlerini kutlamalarının önüne geçmişti. Mehmet, “Ne yap et, bu hafta iznini kullan” demişti Sedef’e; bir sürprizi vardı.
Daha önce de izin günleri son anda kaldırılmış ya da kendisine haber verilmeden değiştirilmişti. Hastane randevularını iptal etmiş, belini güçlendirmek için üyelik yaptırdığı havuza değişken saatleri dolayısıyla birkaç kereden fazla ayak basamamış, üniversiteden arkadaşlarıyla yaptığı planlara uyamamış, çok sevdiği kuzenini düğün günü yalnız bırakmıştı. Böyle böyle ağrıları kronik, çevresi butik bir hal almıştı Sedef’in. Çalıştığı mağazadan bir iki arkadaşı, destek vermek üzere gittiği yerlerden selamlaştığı birkaç tanışı ve bir de Mehmet kalmıştı etrafında.
Bugün geç girişliydi Sedef.[1] Dün akşam izninin iptal edildiğini Mehmet’e anlatabilmek için işten çıkıp evine geçmesini beklemiş, ancak yarım gibi konuşabilmişlerdi. Kendisinden çok da farklı koşullarda çalışmayan Mehmet, Sedef’i her şeye sessiz kalmakla, hakkını aramamakla itham etmişti.
"Böyle devam edersen yıllık iznini de kullandırtmazlar," demişti.
Daha önce yapmışlardı, yine yapabilirlerdi. Hâlâ onaylanmayan yıllık iznini düşündü. Sahi ne zaman olur vereceklerdi? İki hafta sonrasına dair belirsizlik devam ettiğinden ne uçak biletlerini alabilmiş ne de otel rezervasyonu yapabilmişlerdi. Gün geçtikçe hem biletler hem de oteller pahalandıkça pahalanıyor, bir haftalık planları birer birer eksilip sonunda üç günlük paketlere, yarım gün süren otobüs yolculuklarına dayanıyordu. İtiraz etti, sessiz kaldı, sinirlendi, sakinleşti, düşündü Sedef. Mehmet’e, çalışma koşullarına, müdürüne, çalıştığı firmaya, içinde kaybolduğu girdaba… Görüşmeyi sonlandırdığında saat 02.00’ı, uykuya daldığında sabahın ilk ışıklarını bulmuştu.
Uyandığında neredeyse öğlen olmuştu. Uzun bir yolculuk ve çalışma günü olacaktı bugün. Bir şey yiyecek iştahı yoktu ama hızlıca bir tost hazırladı.
Gardırobun kapağını açıp karşısına geçti. Yalnızca bir günlük izninde giyebildiğinden asla eskimeyen kıyafetlerine iç geçirerek bakıp rengi hafiften solmaya başlamış üniformasını kolaylıkla seçti. Müşterilerine sattığı ürünlerde kaliteden çoğunlukla ödün vermeyen mağazası, sıra çalışanlara gelince aynı özeni göstermiyordu. Üniformayı askıdan indirip hiç kapanmayan ütü masasına doğru ilerledi. Hemen yanında yükselen kurumuş çamaşır dağıyla göz göze gelmemeye, uçuşan tozlara ehemmiyet vermemeye çalıştı. Bir ara vakit yaratıp bunları kaldırması ve annesine evi toparlayacağına dair verdiği sözü tutması gerekiyordu. Tutamadığı sözler ilişkilerini günden güne gerginleştiriyordu. Uzun süredir izin kullanamadığından annesine ve kardeşine ev işinde bir katkı sunamayan Sedef, kendi odasında da mikrop kapmadan yaşamanın pratik yollarını geliştirmiş, ıslak mendil kullanma sanatında ilerlemişti.
Ütüsünü yaptı. Tostunu yedi ve hızla hazırlanıp çıktı. Minibüs ve metrobüs kullanarak bir saatte Bakırköy’deki AVM’ye geldi. Çoğunlukla sessizde duran telefonuna göz attı. Mehmet’ten özür mesajı bekliyordu. Ekranı beklentilerine yanıt vermeyince telefonu tekrar cebine koydu ve mağazaya ilerledi. Daha önce de bir süre burada görevlendirildiği için çalışanları tanıyordu. Ancak yüksek sirkülasyondan dolayı yıl içinde aynı kişiye denk gelebilmek zor olabiliyordu.
Sedef mağazaya girdiğinde alışageldiğinden farklı bir koku aldı. Bu zincirdeki her mağazanın aynı kokması gerekirken, burada markayla özdeşleşen kokudan burada eser yoktu. Tanıdık çalışanlara selam vererek müdürün yanına gitti. Müdür işe başlayalı birkaç hafta olmuştu. Sedef’le tanışıp desteği için teşekkür etti. Sedef işini yaptığı için teşekkür edilmesine alışık değildi. Biraz yadırgadı, çalışırken düzgün bir muamele görmeyi unutmuştu. Kısa bir sohbetin ardından kokunun yukarıdaki yemek katından geldiğini öğrendi. Tavanda bir sorun vardı ve fast food restoranından yayılan koku mağazaya iniyordu. AVM yönetimi ağırdan aldığından bu sorun haftalardır devam ediyordu. Bu AVM iki yıl önce semt pazarını ortadan kaldırarak mahkeme süreci devam ederken alelacele inşa edilmişti. Bu yüzden görünürde bir sorun olmasa da işleyiş bir hayli kötüydü. Elektrik aksamında, depolarda sıklıkla sorunlar çıkıyor, sorunlara topyekûn değil, yalnızca problem bazlı çözümler üretiliyordu. Çalışanlar için sağlıksız ve tehlikeli bir ortam haline gelen AVM’de, geçen yıl bir mağaza çalışanının ayağına devrilen reyon bile hâlâ geçici çözümlerle ayakta tutulmaya çalışılıyordu.
Burası Sedef’in kendi mağazasından daha küçüktü ve daha az müşterisi vardı. Bu yüzden, çalışanlar sıklıkla bölge müdürü Birkan Bey’in “Satış yapmanız için ben sizin başınızda mı bekleyeceğim çoban gibi?” türünden pastoral sorularına maruz kalıyorlardı. Aynı bölgede birkaç yüz metre aralıklarla açılan üçüncü AVM olduğundan hedeflenen satış oranlarını birçok mağaza tutturamıyordu. Muhtemelen birkaç yıllık ömrü vardı buranın. Sedef makro düzlemde muhakeme yapmayı bırakarak bu mağazadaki birkaç günlük ömrüne odaklandı ve işinin başına geçti. Bayram öncesi olduğundan işler fena gitmiyordu. Kısa sürede peş peşe yüksek fiyatlı ürün satmayı başardı. Bir de şu koku olmasaydı! Bunları düşünürken, üzerinde “Mağazamızdaki kokuyu satın alabilirsiniz” yazan şişe gözüne ilişti. Şişedeki kokuyu duyumsamaya çalıştığında gözünün önünde beliren az baharatlı sweatshirt’ler, kızarmış deniz terlikleri kahkaha atmasına sebep oldu. O gün ne deniz terliklerine ne de sweatshirt’lere çok fazla yaklaşamadı.
Birkaç saat sonra müdür yardımcısının sesi yanı başlarında yankılandı. “Arkadaşlar konvöööörrrjın oranımız[2] çok düşük her giren müşteriye muhakkak ürün satmaya çalışıyoruz” dedi. Bu çocuğun da böyle bir huyu vardı. Arada sırada çalışanlarla toplantıları set, hesapları check, eksikpersoneli cover ederdi; hayalini kurduğu plazalarda çalışamamış olmanın faturasını canım Türkçeden çıkarırdı. Çalışanlar alışmıştı ama Sedef ne dediğini anlamadığı Murat’a gülmekten alamadı kendini. Ne diyor, der gibi Ayşegül’e döndü. Ayşegül kapının üzerindeki müşteri sayacını[3] gösterdi. Birkan Bey geçen hafta bahsetmiş, önceliği satış hedeflerini tutturamayan mağazalara vereceğini müjdelemişti. Çalışanlarsa mağazaya giren müşteri sayısını düşük göstermenin yolunu, sayacın algılamadığı bir noktadan giriş çıkış yapmakta bulmuşlardı. Ayşegül, kapının sağ tarafından hafif yan dönüp çıkarak Sedef’e sayacın kör noktasını gösterdi. Sistem açıklarını bulmada Ayşegül’ün üstüne yoktu. Gün içinde ziyaretlerine gelen diğer mağazalardan arkadaşlar da aynı şekilde geçiş yaptı. Bu işi bir hayli ciddiye almışlardı. Ayşegül de düzenli bir şekilde bu oranın takibini yapıyor, çalışanların uygun bir şekilde aksiyon almasını sağlamaya çalışıyordu.
Müdür, Birkan Bey’in az önce mağazadakilere gönderdiği mesajı Sedef’e gösterdi: “Bayrama kadar her gün satış hedefini tutturuyorsunuz! Conversion oranına da dikkat edin. Müşteri dönüşüne özellikle bakıcam!! Yoksa yıllık izinleri unutun!!! Müşterilerle bire bir ilgilenin! Mesajı Sedef de okusun!!” Sedef’in yüzü düştü. Müdür, moralini bozmamasını salık verdi. Bayram dönemiydi ve durumları o kadar da kötü değildi. Uzaklardan göz kırpan Ayşegül de enerjisini yükseltti.
Akşama doğru ikili gruplar halinde kısa bir mola verip hızla yemeklerini yediler ve tekrar işe koyuldular. Sweatshirt’le iyi giden pantolonlar, parfümleri destekleyen vücut losyonları, ayakkabılarla renk uyumu yakalanan t-shirt’ler derken çapraz satış tekniği[4] sonuna dek kullanıldı.
Müşteriler için ihtiyaçla istek kol kola girdi. Nasıl olsa bayramdı ve şimdi harcama yapılmayacaktı da ne zaman yapılacaktı? Çok fazla sorgulamadan aldıklarıyla elleri kolları dolan müşteriler, AVM’nin kapanmasına daha birkaç saat olduğu halde, her ay ekstrelerini incelerken, “Ben buradan ne almıştım yaaa?” diye kederli kederli düşünecek kadar farklı mağazadan alışveriş yapmış, yıl içinde her temizlikte canlarını sıkmaya yetecek kadar kredi kartı slipi biriktirmişti.
Mağazanın kapanmasına yarım saatten az bir süre kaldığında ciro hedefi yakalanmış, conversion’daki müşteri sayısını düşürmenin yolları üzerine kafa yoruluyordu. Sedef son dakikaları cep telefonunu kontrol etmek için kasa arkasına gidip gelerek geçiriyor, bir mesaj göremedikçe can sıkıntısı her dakika artıyordu. Kolları birbirinden güzel lilyumlarla dolu olarak Mehmet kapının önünde belirdiğinde mağazanın kapanmasına iki dakika kalmıştı.
Sedef’in ağzı kulaklarına varırken uzaklardan, sanki bir rüyanın içinden geliyormuş gibi Ayşegül’ün sesi yankılanıyordu: “Arkadaşlar conversion oranı da tuttu” dediğinde Mehmet, Sedef’i görebilmek için mağazaya girdi (daldı mı demeli?). “Kapatıyoruz, yanlışlıkla giriş çıkış yapmayın sakın!” cümlesi ağzından çıktığında ise sarıldığı Mehmet’i dışarı çıkaran Sedef eşyalarını unuttuğunu fark edip, girişin orta yerinden mağazaya adımını atmıştı. (LB/HK)
[1] Çalışanların mağaza açılış saatinden sonraki vardiyada işe başlaması. 10.00-22.00 saatleri açık bir mağazada genellikle 14.00, geç giriş kabul ediliyor.
[2] Conversion Rate: Dönüşüm oranı göstergesi. Gelen müşterinin alışverişe dönüşü.
[3] Sayaç, mağazaya giren müşteri sayısını tutuyor, bu müşterilerin kaçının alışveriş yaptığını hesaplıyor. Çalışanların gün içinde yapacağı giriş çıkışlar ortalama bir değer üzerinden düşülerek hesaplanıyor.
[4] Müşteriye bir ürünün yanında, o ürünle uyumlu olacağı öne sürülerek bir başka ürünün daha satılması.
AVM Çalışanının Bir Haftası Yazı dizisi
Sunuş: AVM Çalışanının Bir Haftası
1- "Ciro Kötü Toparlayalım Lütfen!"
2- Bayrama Özel Ekstra Yüzde 10 İndirim
3- Ortada Müşteri Sayacı Var, Yandan Geç
5- "Sevdiklerinizle Nice Güzel Bayramlara"