* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı (AA)
Bugün, 25 Temmuz 2022. Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgal ederek Avrupa kıtasında yeni bir savaş başlatmasının 152. günü.
Bu süreçte başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere pek çok ülkenin tavrı, Ukrayna'ya silah yardımı yapmak, Rusya'ya ise yaptırım uygulamak şeklinde oldu.
Almanya merkezli araştırmacı gazetecilik kuruluşu CORRECTIV'in paylaştığı verilere göre, 22 Temmuz itibariyle Rusya'ya karşı 6 bin 699 yaptırım uygulanıyor. Bu yaptırımların 5 bin 187'si kişileri, bin 362'si şirketleri, 147'si kurumları hedef alıyor. ABD (bin 476), İsviçre (bin 72) ve İngiltere (993) ise Rusya'ya en fazla yaptırım uygulayan ülkeler olarak öne çıkıyor.
Bu bağlamda, Ukrayna'ya yapılan yardımların amacı, "Rusya'yı bir daha benzer şeyler yapamayacak kadar zayıflatmaktan" Rusya'nın 24 Şubat öncesi sınırlara geri çekilmesine kadar biraz da tartışmalı bir yelpazede değişiyor. Rusya'ya yaptırımların amacının ülkeyi ateşkese ve müzakere masasına getirmek olduğu konusunda ise nispeten bir fikir birliği var.
Peki, başta enerji alanı olmak üzere Rusya'ya uygulanan yaptırımlar tarafları nasıl etkiliyor? Yaptırımların uygulayanlar açısından başarılı olduğunu söylemek mümkün mü? Ve belki de daha önemlisi: Enerji fiyatlarının arttığı ve halihazırda azalmış enerji tedarikine tamamen son verilebileceği konuşulan şu günlerde Avrupa'yı gerçekten soğuk bir kış mı bekliyor?
"Yaptırımlar, Avrupa ekonomisini öldürecek"
Öncelikle şu iki temel gerçeği hatırlamakta fayda var:
Rusya, (ABD ve Suudi Arabistan'dan sonra) dünyanın en büyük üçüncü petrol üreticisi, (ABD'den sonra) dünyanın en büyük gaz üreticisi ve dünyanın en büyük gaz ve en büyük ikinci petrol ihracatçısı.
AB ise - en azından savaş başlamadan önce - doğalgaz ihtiyacının yüzde 40'ını, petrol ihtiyacının ise yüzde 30'unu Rusya'dan karşılıyordu.
AB, bu bağlamda bugüne kadar Rusya kömürüne kademeli ambargo ve petrolüne yüzde 90 ambargo öngören altı yaptırım paketi açıkladı.
2022 sonu itibariyle yürürlüğe girecek olan kısmi petrol ambargosunda, Druzhba (Dostluk) boru hattının güney kısmının petrol tedarikinde bulunduğu Macaristan ve Slovakya ile Çekya'ya "istisna" uygulandı.
Buna göre, Rusya'dan boru hattıyla alınan yüzde 10 oranındaki petrol konusu, "ileride tekrar değerlendirilmek üzere" rafa kaldırıldı.
Petrol ambargosu konusunda istisna kapsamına alınan ülkelerden özellikle Macaristan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yakınlığıyla bilinen Macaristan Başbakanı Viktor Orbán'ın tutumu dikkate değer.
Viktor Orbán, 14 Temmuz 2022'de ülkesinin devlet radyosuna verdiği bir demeçte, "Başta, kendimizi sadece ayağımızdan vurduğumuzu düşünmüştüm, fakat şimdi anlaşılıyor ki Avrupa ekonomisi kendini ciğerinden vurdu ve nefes almakta zorlanıyor" dedi.
Avrupa'ya doğalgaz tedarikinin azaldığı ve enerji fiyatlarının arttığı bir dönemde açıklama yapan Macaristan Başbakanı, "yaptırımların Ukrayna'ya yardım etmediğini" söyleyerek özetle şöyle konuştu:
"Yaptırımlar Avrupa ekonomisi için kötü; böyle giderse Avrupa ekonomisini öldürecek. Şu an gördüğümüz, katlanılmaz bir durum.
"Liderlerin yanlış hesap yaptıklarını, yaptırım politikasının yanlış varsayımlara dayandığını ve söz konusu politikanın değiştirilmesi gerektiğini kabul ettikleri karar anının Brüksel'de gelmesi gerekiyor."
Artan enerji fiyatları
Peki, Orbán'ın söylediği gibi Rusya'ya yönelik yaptırımlar gerçekten Avrupa'yı daha fazla etkilemiş veya etkileyecek olabilir mi?
AB'nin üst düzey yetkililerinin açıklamalarına baktığımızda, onların - en azından kamuoyu önünde - aynı fikirde olmadığını görüyoruz.
Örneğin, Orbán'ın demecinden iki gün sonra konuyla ilgili yazılı bir açıklama da yapan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, "Bazı Avrupalı liderler, yaptırımların bir hata olduğunu, yanlış olduğunu söylüyor. Ben, öyle düşünmüyorum" demişti.
Öte yandan, Avrupa basınında neredeyse gün aşırı şöyle başlıklar görmek artık hiç kimse için pek de şaşırtıcı değil: "Avrupa bu kış Rusya gazındaki azalma karşısında ısınmaya devam edebilecek mi?"
Bu endişenin temelde - hiç de zayıf olmayan - iki dayanağı var.
Bunlardan ilki, savaşın başlamasıyla başta petrol ve doğalgaz fiyatlarının tüm dünyada yükselişe geçmiş olması.
Dahası, G7 ülkelerinin uluslararası piyasadaki Rusya petrolünün fiyatına bir üst sınır getirme hazırlıkları, böyle bir adımın Rusya'dan ihraç edilecek petrol miktarını düşürerek dünya çapında petrol fiyatlarını daha da yükselteceği endişelerini beraberinde getiriyor.
Açıklanan son Eurostat verilerine göre Euro bölgesindeki yıllık tüketici enflasyonunun Haziran'da bölge için rekor sayılabilecek bir oran olan yüzde 8,6'ya yükselmesi ve enflasyonu dizginleme çabalarının bir parçası olarak Avrupa Merkez Bankası'nın 11 yıl sonra ilk defa faiz arttırarak faiz politikasında ciddi bir değişime gitmesi ise endişeleri daha da arttırıyor.
Azalan doğalgaz tedariki
İkinci olarak, enerji sektöründeki yaptırım ve kısıtlamalar yalnızca Avrupa Birliği - Rusya yönlü gerçekleşmiyor.
Aksine, bu bağlamda Rusya'nın attığı ve yaptırım olmasa da kısıtlama olarak değerlendirilebilecek adımlar da ülkenin "fosil yakıtları Avrupa ülkelerine karşı bir silah olarak kullandığı" suçlamalarına yol açıyor.
"Dost olmayan ülkelere" doğalgaz ödemelerini ruble ile yapma şartı koşan ve bu şarta uymayan bir dizi ülkeye gaz sevkiyatını kesen Rusya'nın Gazprom enerji şirketi, Kuzey Akım 1 (Nord Stream 1) üzerinden Avrupa'ya sevk edilen gazı da yüzde 40 azaltmış durumda.
Aslına bakılacak olursa, bu durumun Avrupa için "kötünün iyisi" olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Çünkü Gazprom bundan iki hafta öncesine kadar "yıllık rutin bakım" çalışmalarını gerekçe göstererek Kuzey Akım 1 üzerinden Avrupa'ya doğalgaz akışını tamamen kesmişti.
Bakım çalışmaları 11 Temmuz'da başlamış, onu takip eden 10 gün boyunca ise başta Almanya medyası olmak üzere gaz akışının tekrar başlamayacağı ihtimali hararetli bir biçimde tartışılmıştı. 21 Temmuz'da ise tüm gözler boru hattına dönmüş, gaz akışının yeniden başlaması pek de belli edilmek istenmeyen, öfkeyle karışık bir iç rahatlamasına sebep olmuştu.
Fakat bir sorun vardı: Boru hattı, savaş öncesi dönemle karşılaştırıldığında yüzde 60 oranında daha az gaz tedarik ediyordu.
Gazprom'a göre, gaz akışındaki düşüşün sebebi Kanada'da onarımda olan ve Kanada hükümetinin yaptırımlar sebebiyle Rusya'ya teslim etmediği türbinin hala belirsizliğini koruyan akıbetiydi.
TIKLAYIN - Rusya-Ukrayna savaşı ve Almanya'nın enerji yaptırımları
Öte yandan, tüm bu olanların ardından en azından Almanya'nın derin bir nefes aldığını söylemek güç.
Putin'i Rusya'nın enerji alanındaki gücünü "stratejik bir biçimde bir baskı aracı olarak" kullanmakla suçlayan Almanya Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck (Yeşiller), Rusya'nın gazı tamamen kesme ihtimaline de karşı 1 Kasım itibariyle ülkede depolanan gaz oranını yüzde 95'e çıkarabilmek için tasarruf çağrısında bulunuyor.
Habeck'in bu çağrısı, AB'nin 20 Temmuz'da yaptığı "Güvenli kış için gazdan Mart'a kadar yüzde 15 tasarruf edin" çağrısıyla da el ele gidiyor.
Tasarruf için kamu binalarında klimaların çalıştırılmadığı ve uzaktan çalışma önlemlerinin tartışıldığı Almanya'da Yeşiller'in de bir parçası olduğu koalisyon hükümeti ise bir yandan dümeni tekrar kömüre kırıyor.
Dahası, Almanya federal hükümetinin ülkenin en büyük Rusya gazı ithalatçısı Uniper şirketine yönelik 15 milyar Euro'luk bir kurtarma paketi açıklaması ve bu kapsamda şirketin yüzde 30 hissesini almaya karar vermesi aslında her şeyin o kadar da yolunda gitmediğini gösteriyor.
TIKLAYIN - Rusya-Ukrayna savaşı ve Almanya siyaseti: Eleştiriler, tartışmalar, krizler
Rusya hazırlıklıydı, ruble değer kazandı
AB ülkelerinin Rusya'ya uyguladığı yaptırımların hedeflenen etkiyi gösterip göstermediğini ele almadan önce belki de şunu hatırlamakta fayda var: Rusya, böyle bir toplu yaptırım ihtimaline hazırlıklıydı.
Diğer bir deyişle, "Rusya hükümeti, böyle bir duruma hazırlanmak için yıllarını harcamış, 2014 yılında Kırım'ı ilhak edip Ukrayna'nın doğusunda 'hibrit bir savaş' başlatarak yaptırımlar ile karşı karşıya kaldığında, ekonomisini 'yaptırım-geçirmez' bir hale getirmeye başlamıştı."
Aslına bakılacak olursa, Rusya'ya yönelik yaptırımların başlamasının ardından ruble, Mart 2022'nin ilk günlerinde büyük bir değer kaybı yaşadı; bu dönemde, bir ABD doları, 139 ruble seviyesindeydi.
Fakat bu değer kaybı uzun sürmedi. 24 Temmuz saat 12:00 itibariyle 1 ABD doları, yaklaşık 58 Rus rublesine tekabül ediyor. Uzmanlara göre, rublenin yeniden değer kazanmasının ise iki temel sebebi var.
İlk olarak, Strateji Çalışmaları Uluslararası Enstitüsü'nden ekonomik yaptırım araştırmacısı Maria Shagina'ya göre, Rusya Merkez Bankası'nın bu süreçte yaptığı "maharetli müdahaleler mali sistemi istikrara kavuşturmayı başardı." İstikrarın yeniden sağlanmasıyla da "bankalarda izdiham olduğu dedikoduları bitti, enflasyon düşmeye ve ruble güçlenmeye başladı."
Bu yüzden olacak; Rusya Devlet Başkanı Putin de rublenin son 7 yılın en değerli dönemini yaşamasının "Batı'nın yaptırımlarının işe yaramadığının bir kanıtı" olduğunu söyledi: "Düşünceleri açıktı: Rus ekonomisini şiddetli bir biçimde ezmek. Bu, başarılı olmadı. Bunun olmadığı açık."
İkinci olarak, Rusya her ne kadar Ukrayna savaşı öncesi döneme göre Avrupa'ya daha az enerji ihraç ediyor olsa artan enerji fiyatlarının da etkisiyle Avrupa mevcut durumda Rusya'ya daha fazla para veriyor. Hal böyle olunca, "Rusya, rekor seviyelerde kar elde edebiliyor."
Finlandiya merkezli Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi'nin verilerine göre, Rusya-Ukrayna savaşının ilk 100 gününde Rusya, Avrupa'ya yaptığı fosil yakıt ihracatından yaklaşık 60 milyar dolar kar etmişti.
Öte yandan, Rusya'nın Avrupa'ya sattığı petrol azalsa da bu durum, ülkenin toplam petrol satışının azaldığı anlamına gelmiyor.
Bağımsız pazar araştırmacısı Rystad Energy'e göre, Mart-Mayıs döneminde yaptırımların da etkisiyle Avrupa ülkelerinin Rusya'dan aldığı petrol günde ortalama 500 bin varil azalırken aynı dönemde Çin ve Hindistan'ın Rusya'dan petrol ithalatı hemen hemen aynı miktarda arttı.
İşsizlik-yoksulluk artıyor, enflasyon-faiz düşüyor
Peki, rublenin değer kazanmış olması Rusya ekonomisinde - özellikle halk açısından - her şeyin yolunda gittiğine bir işaret mi?
Enerji sektöründe danışmanlık yapan Edward S. Verona'ya göre, Rus rublesinin değer kazanması "ciddi miktarda düşen özel tüketim seviyeleri ve normal ekonomik etkinlikler için gerekli olan endüstriyel girdilerin ithalatına getirilen ciddi sınırlar pahasına" gerçekleşiyor.
Barclays FX araştırma direktörü Themos Fiotakis'in de altını çizdiği üzere, "Rublenin gücü, genel ödemeler dengesinde verilen fazla ile alakalı. Bu ise altta yatan uzun vadeli makroekonomik trendler veya temellerden ziyade yaptırımlar, emtia fiyatları ve politika önlemleri ile bağlantılı."
Dahası, savaşın başlamasıyla birlikte binlerce uluslararası şirketin pazardan çekildiği ülkenin Ekonomi Bakanlığı'na göre, Rusya'daki işsizlik oranının bu sene yüzde 7 seviyesini görmesi bekleniyor.
Rusya'nın federal istatistik kurumu Rosstat'ın verileri ise savaşın ilk beş haftasında yoksulluğun neredeyse iki katına çıktığını gösteriyor.
Dış Politika Araştırma Enstitüsü'nden Max Hess, ülkedeki mevcut yoksulluk ve işsizliği özetle şöyle değerlendiriyor:
Ruble, artık ekonominin sağlıklı olup olmadığının bir göstergesi değil. Kremlin'in müdahalesi sayesinde ruble yükselmiş olsa da Rusların iyiliğine olan ilgisizlik sürüyor. Rusya'nın Kremlin'in amaçlarına uyması için rakamlarla oynamasıyla ünlü olan kendi istatistik enstitüsü bile yoksulluk içindeki Rusların sayısının 2022'nin ilk çeyreğinde 12 milyondan 21 milyona yükseldiğini kabul etti.
Öte yandan, Avrupa Merkez Bankası ve Fed de dahil dünyadaki pek çok merkez bankasının yükselen tüketici enflasyonunu kontrol altına almak için faiz arttırma yoluna gittiği bir dönemde Rusya Merkez Bankası, Mayıs'ta yüzde 17,1 olan enflasyonun Haziran'da yüzde 15,9 oranına gerilediğine atıfta bulunarak politika faizini 150 baz puan indirme yoluna gitti.
Rusya Merkez Bankası, ülkedeki enflasyonun bu yıl yüzde 12-15, 2023'de yüzde 5-7 bandına gerileyeceğini tahmin ededursun Rusya ekonomisinin ve - daha da önemlisi - halkının savaşın beraberinde getirdiği yaptırımlardan gerçekte nasıl etkilendiğini ise şüphesiz zaman gösterecek. (SD)