Haberin İngilizcesi için tıklayın
İş insanı Ali Osman Atak uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla tutuklandı. Çok tanınmış biri değil ama Türk-Amerikan İşadamları Derneği gibi stratejik denebilecek bir işveren kuruluşunun başkanlığını yapmış.
Devletle de iyi ilişkiler içinde olmalı ki Tüm Bürokratlar ve İş Adamları Sosyal Dayanışma Derneği (TÜMBİAD) gibi enteresan bir isme sahip bir derneğin de başkan yardımcısı olmuş.
Aslında devletle yakın ilişki içinde olduğu Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, eski Başbakan ve Ulaştırma Bakanı, eski Hazine ve Maliye Bakanı, Odalar Birliği Başkanı gibi ülkenin hemen her alanını kontrol eden iktidar sahipleri ile çekilen resimlerinden anlaşılıyor.
Mafya devletleri
Devlet yönetiminde görev alan kişilerin kriminal tiplerle şu veya bu şekilde birliktelik içinde görülmesi bazı ülkelerde çok yadırganır ve ciddi tepkilere neden olur. Bunlar dünyada medeni, demokratik, gelişmiş olarak nitelenen ülkelerdir. Böyle ilişkilerin ortaya çıkması utanç verir ve ülkenin kültürüne göre istifadan intihara kadar çeşitli sonuçlara yol açar.
Buna karşılık bazı ülkelerde bu tür ilişkiler pek yadırganmaz, yadırgansa bile üzerinde fazla durulmaz. Bu konuda tipik örnek, uyuşturucu ticaretinin ülke ekonomisinde önemli bir paya sahip olduğu Kolombiya’dır.
Kolombiya’da mafya ile politikacıların yakın ilişki içinde olduğu bilinir. Meksika’da milletvekillerini, bakanları satın alan, yatacağı hapishanenin tasarımını bile kendi yapan Escobar dünyaca meşhurdur.
Bu tür ülkelerden bazılarının adı mafya devletine çıkar. Kolombiya, Arnavutluk, Kosova, Karadağ gibi ülkelerden, bazı Karayib adalarından bu şekilde söz edildiği olur. Bazı ülkeler de belirli dönemler için mafya devleti olarak tanımlanırlar. Noriega dönemi Panama veya Hernandez dönemi Honduras gibi.
Aslında mafya dünyanın her tarafında bir eli devletin içinde öteki eli serbest piyasada faaliyet gösteren bir örgütlenmeye sahiptir. Devletle ne kadar sıkı bağları olursa piyasayı o kadar biçimlendirir, piyasada ne kadar güçlü olursa politikacıları ve bürokratları o kadar kontrol eder.
Özelleştirmeler, kamu ihaleleri, ruhsatlar, imtiyazlar gibi işlemlerle gücünü pekiştirir. Bu süreçleri kamu görevlileri ile ortaklıklar kurmak, rüşvet vermek, tehdit etmek, hiçbiri yetmezse şiddet kullanmak yoluyla yönlendirir.
Bu yüzden bir ülkede mafyanın güç kazanması devletten bağımsız birtakım yasadışı gruplarla ilgili bir konu olarak görülmez, devletin niteliğinin sorgulanmasına sebep olur.
Kuşku veren ilişkiler
Türkiye son yıllardaki uygulamaları nedeniyle kritik bir noktada. Kurucularından biri olduğu Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF) Türkiye’yi 2011 yılında gri listeye almıştı. 2014 yılında listeden çıkardı. Fakat 2021 yılında kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadele konusundaki yetersizlik nedeniyle yeniden gri listeye aldı.
Ülkenin kara para aklama gibi itibar kırıcı bir konuda uluslararası gözlem altında olmasının birkaç nedeni var. Bunların başında varlık barışı adı altında, nasıl elde edildiğini sormadan –yani kara para olup olmadığına aldırmadan- yurt dışındaki kaynağı belirsiz paraların ülkeye girip yasallaşmasını sağlamak geliyor. Türkiye bunu son 20 yıl içinde tekrar tekrar yaptı.
Bir ülkede sadece iktidar ortağı partinin genel başkanının bir mafya babasından ‘dava arkadaşım’ diye söz etmesi bile o ülkeden kuşkulanmak için yeterli. Türkiye’de bu da yapıldı. 12 Eylül döneminde güçlendirilen ülkücü mafya Güney Amerika’dan Asya’ya kadar nam salmışken, Devlet Bahçeli açıkça Alaaddin Çakıcı’ya sahip çıktı ve hapishaneden çıkarılmasını sağladı.
Yetmedi eski emniyet Genel Müdürü, eski Adalet Bakanı, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar mafyacılarla beraber poz verip racon kesti. Hepsinin üstüne yeni İçişleri Bakanı, tasfiye edilen bir mafya babasıyla internet üzerinden kim kime ‘yamuk’ yapmış tartışmasına girdi. Böyle bir devlet yapısının güven verdiğini söylemek zor.
Sadece devlet adamlarından ve mafyacılardan edinilen izlenim değil, sayısal veriler de mafyanın gücü ile ilgili endişe duymak için yeterli. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) verilerine göre, 2002 ile 2019 yılları arasında Türkiye’de yakalanan eroin yedi kat, marihuana (ot) dokuz kat, esrar (sakız) 24 kat, ecstasy 84 kat, kokain 186 kat artmış. 2019’dan sonraya ait veriler yok.
İçişleri Bakanlığı bu sayıları kaçakçılıkla mücadelede bir başarı olarak göstermeye çalışıyor. Oysa bu rakamlar ülkeye giren uyuşturucu hacmindeki olağanüstü artışın göstergesidir. 2019'da yakalanan marihuana miktarı Kolombiya’da Türkiye’dekinin altı katı, Meksika’da Türkiye’dekinin üç buçuk katıdır. Aynı yıl Meksika’da Türkiye’nin sekiz katı, Kolombiya’da Türkiye’nin 251 katı kokain yakalanmıştır.
Aklı başında kimse Kolombiya’yı da Meksika’yı da uyuşturucu ile mücadelede başarılı ülke diye kabul etmez. İkisinde de yakalanan uyuşturucu Türkiye’dekinden çok daha fazladır. Gümrükte yakalanan uyuşturucular Türkiye’de mücadelenin iyi olduğunu değil, işlerin gittikçe kötüye gittiğini göstermektedir.
Net hata ve noksan
Türkiye’de verilere kuşku ile bakılmasının nedenlerinden biri de ödemeler dengesindeki net hata ve noksan kalemidir. Net hata ve noksan, bütün ülkelerin ödemeler bilançosunda vardır.
Ölçüm hataları, yanlış beyanlar, dış ticarete konu olan malların hareketi ile ödemelerin farklı dönemlerde yapılması gibi nedenlerden kaynaklanır. Bu gerekçelerle ödemeler bilançosunda, makul bir düzeyde net hata ve noksanın olması beklenir.
Net hata ve noksan kaleminin makul bir düzeyi aşması ülkeye yasa dışı ve açıklanamayan nedenlerle kaynak girişi veya çıkışı olduğunu gösterir. Makul bir düzeyi tanımlamak kolay olmamakla birlikte, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarından önce sadece bir kez, 1995 yılında net hata ve noksanın 2 milyar dolar düzeyini aştığını belirtmek açıklayıcı olabilir.
Nitekim 2002'de AKP iktidara geldiğinde net hata ve noksan -758 milyon dolar düzeyindeydi. Hemen 2003 yılında bir rekor kırarak 4,5 milyar dolara çıktı. Her yıl büyük dalgalanmalar gösterdikten sonra 2011’de 12 milyar dolara ulaştı ve sonraki yıllarda da genellikle yüksek düzeyde seyretti. 2018 yılına gelindiğinde 22 milyar doları aştı. 2021 yılındaki geçici tahminler 9 milyar dolar civarında.
Türkiye’de bir iktidar değişikliği olması halinde, şimdi üzerinde durulmayan bu konuların incelenmesi ihtimali yüksektir. Mafya kendince tedbirini alıyor.
Sedat Peker zaten yurt dışında. Halil Falyalı’nın öldürülmesi sırasında Alaaddin Çakıcı’nın da Kıbrıs’a yerleştiği öğrenildi. Konuyla ilgili politikacıların ve bürokratların ne yaptığını şimdilik bilmiyoruz ama kiminin kendini kurtarmak için, kiminin de iktidardan kopmamak için hazırlık yaptığını tahmin edebiliriz. (BD/APK)