Piyasalar bugün saat 14.00'de açıklanacak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak faiz kararını bekliyor.
Merkez Bankası’nın faiz artırma kararı vereceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.
Ama kritik soru şu: "Merkez Bankası faiz artırımı kararı verebilir mi?"
Çünkü biliniyor ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan faiz artırımına karşı.
Ağustos 2018 enflasyon rakamının açıklanmasının ardından Merkez Bankası’nın faiz artırmama politikasını sürdürmesinin türkiye ekonomisini içinden çıkalmaz bir duruma sokacağına dair yorumlar artmıştı. Tüketici enflasyonu Ağustos'ta aylık yüzde 2,30 yıllık yüzde 17,90 olarak açıklanmıştı ve bu rakam 15 yılın zirvesi.
Tahminler 200 ile 700 arası
Dünya gazetesi piyasaları değerlendirdiği haberinde beklentilerin 200 baz ile 700 baz arasında olacağını yazdı.
Reuters yaptığı ankete dayanarak verdiği haber de Dünya gazetesiyle yaklaşık aynı rakamları verdi. Reuters anketine göre Merkez Bankası'nın Eylül ayı PPK toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo faizini 200 ile 725 baz puan arasında değişen bir oranda artırması bekleniyor.
Piyasanın beklentisi bu yönde çünkü döviz kurlarındaki son aylarda yaşanan artış önümüzdeki aylarda fiyatlar üzerindeki etkisini daha net gösterecek ve enflasyondaki artışı hızlanacak.
Merkez Bankası ve Cumhurbaşkanlığı faiz artırmadan döviz kurlarındaki yükselişi engelleme çabalarında bugün kadar başarısız oldu. En son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla bugün yayınlanan "Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar" ile dövizle yapılan ticareti engelleme ve kullanımını azaltma yönünde bir hamle daha yapıldı.
Financial Times: Türkiye faiz artırma trenini kaçırdı
Financial Times ise dün yayınladığı yorum-haberde Türkiye’nin artık faiz artırımına ihtiyacının kalmadığı yorumunda bulundu. Colby Smith imzalı haberde faiz artırımının gerekli olduğu tarihin 24 Temmuz olduğu ama fırsatın kaçırıldığı belirtiliyor:
“Temmuz ayındaki toplantı döneminde Türk ekonomisi aşırı ısınıyordu, enflasyon yüzde 14,39 ile 14 yılın zirvesindeydi, cari açık da gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 7'sine denkti. Merkez Bankası'nın faiz artırmaması para politikalarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talepleriyle şekillendirildiğine yönelik şüpheleri doğrulamış oldu.
“Yatırımcılar meseleyi kendi ellerine aldılar ve Türk Lirası yüzde 40'tan fazla değer kaybetti.
“Para birimleri bu kadar sert bir şekilde değer kaybettiğinde iki şey olur: Reel GSYH düşer ve cari açık cari fazlaya dönüşür.”
Türkiye’nin faiz artırımı trenini kaçırmasına rağmen ekonomistler ve yatırımcıların neden faiz artırımı beklediği sorusuna ise Smith şöyle yanıt veriyor: “IMF programı veya sermaye kontrolüne gidilmeden bu krizden çıkmak için elinden gelen her şeyi yaptıklarını göstermek zorundalar.”
Alaattin Aktaş: Zararın neresinden dönülse
Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş da Financial Times ile benzer bir yorum yapıyor. Aktaş’ın yazısının başlığı zaten durumu özetliyor: “24 Temmuz’u pas geçmenin bedeli çok ağır oldu”.
Aktaş ekonomi yönetimindeki zafiyeti gözler önüne serdiği yazısında şöyle diyor:
“ Tarih 24 Temmuz... Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanıyor ve faizde herhangi bir değişikliğe gitmiyor. Haftalık repo ihale faiz oranı yüzde 17.75’te sabit tutuluyor, buna bağlı olarak repo faizinin 1.50 puan üstünde oluşabilen gecelik borç verme faizi de yüzde 19.25’te kalıyor.
“Tarih 24 Temmuz... Dolar 4.75 düzeyinde. Yılbaşında 3.80 olan kur iki ay hiç değişmemiş, Mayıs’ta 4 lira aşılmış, Haziran’da 4.85 görülmüş; 24 Temmuz’da da 4.75’lik bir düzey var. Yeni yönetim biçimine geçilmiş, giderek hızlanma eğilimi içinde olan enflasyona karşı Merkez Bankası’nın adım atması bekleniyor. Daha da ötesi Merkez Bankası’nın özerkliğine gölge düştüğü iddiası çokça dile getiriliyor ve ‘çok gerekli olmasa bile’ en azından göstermelik bir faiz artışının iyi olacağı giderek çok taraftar buluyor.
“24 Temmuz pas geçilince ekonomiye ilişkin kaygılar büyüyor ve dolar bir ara 7 lirayı bile aşıyor.”
Ama Aktaş, Colby Smith’ten daha ümitvar, diyor ki zararın neresinden dönülse kardır. Ancak ekliyor “bu zarara uğramak zorunda da değildik”.
Anlaşıldığı üzere, Colby Smith’in de mesele dönüp dolaşıp son 16 yıldır olduğu gibi ekonomi nasıl yönetilir meselesini Erdoğan’a anlatabilme noktasında kilitleniyor. (HK)