Paris İklim Anlaşması'nı detaylandıracak Kurallar Kitabı uzun süren uyuşmazlıklar sonunda onaylandı. Türkiye'nin durumunda ise bir değişiklik olmadı.
COP24 müzakerelerini Katowice'te izleyen İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Kıdemli Uzmanı ve Açık Radyo programcısı Ümit Şahin, zirve gözlemlerini bianet'e anlattı.
Kurallar Kitabı'nın çıkması konusunda birçok anlaşmazlık oldu. Sizin oradaki gözlemlerinize göre de tatminkâr bir Kurallar Kitabı çıktı mı, aksaklıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zaten tam olarak çıkmadı, eksiklerle çıktı. Ancak yine de Kurallar Kitabı'nın kabul edilmiş olması önemli, çünkü Paris İklim Anlaşması uygulanamaz hale gelecekti.
Eksiklerle de olsa Kurallar Kitabı'nın çıkmış olması, anlaşmanın işlerlik kazanması anlamına geliyor. ABD gibi Suudi Arabistan gibi ülkelerin de başarısız olması anlamına geliyor, bu açıdan önemli bir adım.
IPCC raporu zirvenin başından beri çok tartışıldı, iklim bilimciler tarafından ısrarla telaffuz edildi. Size göre ne kadar ciddiye alındı bu rapor?
TIKLAYIN - IPCC 1,5°C Derece Raporu Yayınlandı
IPCC'nin 1.5 derece raporunun çok fazla konuşulmuş olması, zirvenin önemli yanlarından bir tanesi. Çünkü bugüne kadar hep 2 dereceden bahsediliyordu.
Halbuki IPCC 2 derecenin çok yüksek olduğunu, ısınmanın 1.5 derecede durdurulması gerektiğini söylüyordu.
Paris Anlaşması'nı güçlendirmek isteyen ülkelerin, sivil toplumun ve akademinin tabii 1.5 derece ısrarını bir BM raporu olduğu için de savunmasını kolaylaştırdı.
Türkiye dahil pekçok ülke 1.5 dereceye atıfta bulundu bu da önemli bir gelişme bence. Ama öte yandan bu tür zirvelerden asıl beklememiz gereken şey bürokrasiyi kurtarmak değil, aslında hedefleri güçlendirmek olmalı.
"Talanoa Diyaloğu boş laflarla geçti"
Çünkü Paris İklim Anlaşması uygulansa da aslında küresel ısınmayı durdurmuyor, değil 1.5 derece, 2 bile mümkün değil. Mevcut hedefler dünyayı 3 buçuk derece ısıtıyor. Dolayısıyla asıl konuşulması gereken konu buydu.
Talanoa Diyaloğu da aslında bununla ilgiliydi, ama Talanoa Diyaloğu boş laflarla geçti ve sonuçlandı. Ama hedeflerin güçlendirilmesine ilişkin bir söz hiçbir major ülke vermedi. Küçük ülkeler sözler verdiler.
Büyük ülkeler büyük sözler vermedi. Hatta bu konuda hazırlık yaptıklarına dahi de somut örneklere rastlamadık. O yüzden hedeflerin güçlendirilmesi kısmında Katowice'nin çok büyük bir başarısızlık olduğunu söylemek lazım. Bu yüzden 1.5 derece raporu şimdilik sadece lafta önemseniyormuş gibi görünüyor.
"İklim hareketi artık Greta kadar radikal olmalı"
İsveçli aktivist Greta Thunberg BM'de konuşma yaptı.
Zirveye bir anlamda sivil toplum damga vurdu yine. Çocukların başlattığı yeni sivil toplum hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsveçli aktivist Greta Thunberg ile röportaj da yaptınız...
TIKLAYIN - Greta: "Krizi Kriz Olarak Ele Almak Şart!"
Sivil toplum aslında iklim zirvelerinde hep güçlüdür. Hem kopenhag'da hem Paris'te çok önemli bir güç olarak karşımıza çıkmıştı.
Ama bu güç zayıflamaya başlamıştı son yıllarda. Bu sene sağ olsun Greta, bunu tekrar ateşledi. Yani onun genç olmasından daha önemli olan tek başına bir mücadele cesareti göstermiş olması.
İnadı ve ısrarıyla tüm dünyanın dikkatini çekip Birleşmiş Milletler Zirvesi'nde açılışta kürsü alacak kadar yaptığı işin önemini fark ettirmesi. Bence hepsinden daha önemlisi de Greta'nın çok iyi bir hatip olması, çok net konuşması, hiç lafı eğip bükmeden yapılması gerekeni dümdüz söylemesi... Bu da bence sadece iklim hareketini değil delegeleri de etkiledi.
Benzer bir etkiyi 2013'te Varşova'daki iklim zirvesinde o sırada Filipinler'de yeni tayfun olmuştu, Haiyan tayfunu, o sırada benzer bir etkiyi Yeb Sano'dan (Filipinler müzakerecisi) görmüştük. Açılışta çok etkileyici bir konuşma yapmıştı ve Varşova'nın havası değişmişti.
Aynı şeyi bu sene Greta yaptı, Greta'nın iklim hareketinde çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Ama iklim hareketinin artık Greta kadar radikal olması gerekiyor.
Yani sadece müzakereleri takip edip Paris Anlaşması çökmediği için sevinmek iklim hareketine yakışmıyor.
Çok daha güçlü, radikal ve olması gerektiğini savunan bir çizgide olması gerekiyor.
"Polonya başarı kazanmış gibi davrandı"
COP24'ün bitişi bu fotoğrafla duyuruldu.
Londra çıkışlı Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) hareketi gibi?
Gibi mesela. Yani sözünü net söylemesi ve bu gidişatın hiçbir şeyi kurtarmayacağını vurgulaması gerekiyor. Eğer Birleşmiş Milletler ekibine, COP başkanına, kapanış pozlarına, sanki iklim sorununu çözmüşler gibi bir hava yaratıyorlar.
Çok abartılı bir kare...
Fazla abartılı, bu da bilinçli çünkü Polonya aslında süreci baltalayan ülkelerden bir tanesi. Enerjisinin yüzde 80'ini kömürden sağlıyor.
Zirveyi üstelik de Katowice gibi kömür başkentinde yaparak ve kendi standında kömür sergileyerek aslında müzakerelerin asıl hedefini baltalamaya yönelik bir çizgi izledi.
Bunun sonunda da hedefleri güçlendirmeye yönelik hiçbir somut sözün olmadığı, büyük ölçüde teknik bir kural kitabının yayınlanmasıyla işi başarıya ulaştırıp şov yaptı ve sanki çok büyük bir başarı kazanmışlar gibi davrandı.
Halbuki, sadece iki yılımız kaldı eğer 2020'ye kadar bu hedefler çok güçlendirilmezse fırsatı kaçıracağız.
"Türkiye Paris Anlaşması'nı bir an önce imzalamalı"
Türkiye'nin durumunda bir gelişme olmadı, baştan yapılan bürokratik hatalar çözülemedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Türkiye en başta Ek-1'den çıkma talebini vererek pazarlığı çok yüksekten başlatmak istedi. Bu bir taktik. Bence doğru bir taktik değildi. Çünkü imkansızı isteyerek başladığınızda başarısız olmayı garanti etmiş oluyorsunuz.
Bu açıdan bu kadar yüksekten açmak zaten doğru değildi. Aslında bizim delegasyon da Ek-1'den çıkmanın mümkün olmadığını biliyordu. Çünkü bu bütün ülkelerin 197 ülkenin fikir birliğine varması gereken bir adım. Üstelik başka ülkelere örnek teşkil etmesi tehlikesi olduğundan kimse buna yaklaşmıyor.
Öte yandan Ek-1'in eskisi gibi bir önemi de yok. Paris Anlaşamsı'nda Ek-1'e atıfta bile bulunulmuyor. Dolayısıyla bu gerekli bir hamle değildi. Türkiye'nin yanlış bir kategoride bulunduğu için finansmandan yeterince faydalanamamasının haksız olduğu hep söyleniyordu zaten ama bu sorunu çözmenin yolu tamamen rejimin dışında kalmak değil.
Tam tersine rejimin aktif bir parçası olmak ve yüksek hedefler için mücadele etmek. Türkiye Paris Anlaşması'nı onaylamadığı için süreci yeterince ciddiye alıyormuş gibi görünmedi. Bu da aleyhine bir durum yarattı.
Yapılması gereken şey şuydu, bir an önce Paris Anlaşması'nı onaylayıp rejim içerisindeki pozisyonuyla ilgili müzakereyi rejimin içinde yapmaktı.
Ama şöyle oldu, son dakikaya kadar içeriğini bilmediğimiz bazı öneriler üzerinde istişare edildi. Resmi gündeme alınmadı Türkiye'nin talebi ama gayri resmi istişarelerde bulundu. Anladığımız kadarıyla alternatif bir metin üzerinde de anlaşma sağlanmadı.
Ancak, son anda Türkiye kapanış oturumunun başlamasını geciktirecek bir itirazda bulundu. Bunun üzerine Türkiye'ye sözlü bir güvence verildiği anlaşılıyor.
COP Başkanı'nın bu sorunu seneye kadar çözme konusunda Türkiye'ye sözlü bir taahhütte bulunduğu, Türkiye'nin de bunu yerine getirmeyi yeterli bulduğu anlaşılıyor.
Bu noktada Türkiye'nin finansman sorunuyla ilgili müzakerenin en az gelecek seneye kadar devam edeceği anlaşılıyor.
Bu nedenle benim önerim Türkiye'nin biran önce Paris Anlaşması'na taraf olup elini güçlendirerek müzakereyi sürdürmesidir. (PT)