*Fotoğraf: Ozan Acıdere
Boğaziçi'nin ayırt edici özelliklerinin başında öğrencileri tek bir eğitim programına hapsetmek yerine, onları başka bölümlerden ders almaya ve tüm üniversiteye açık kültür derslerinin sunduğu olanaklardan yararlanmaya teşvik etmesi gelir. Bu dersler bağlamında, Can Candan'ın mensup olduğu sanat alanına bakarsak ne çok Boğaziçi mezunu görürüz!
Nuri Bilge Ceylan'ın Elektrik Mühendisliğinden, Derviş Zaim'in İşletmeden, Pelin Esmer'in Sosyolojiden, Reha Erdem'in Tarihten, Barış Pirhasan'ın Batı Dilleri ve Edebiyatlarından, Seyfi Teoman ve Cenk Ertürk'ün İktisattan mezun olmaları tesadüf müdür yoksa Boğaziçi'nde ilgi alanlarını keşfetmelerine imkan veren çeşitli seçmeli dersler midir? Adlarını saydığım bu sinemacıların tümünün sadece yurtiçinde değil yurtdışında da ödüller kazanmış sanatçılar olduğuna da dikkatinizi çekerim.
Candan'ın kıymeti
Kültür dersleri şemsiyesi altındaki film sertifikamızın bel kemiği olan Can Candan'a gelirsek, o hem bir sanatçı hem de önce yurtdışında, sonra yurt içinde öğretim tecrübesi kazanmış, ayrıca çektiği ödüllü belgesel filmlerle tanınan fevkalade donanımlı bir hoca. 4000 üniversitenin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) ilk 100'e giren Temple University'den MFA derecesi almış.
MFA yani sanatta yeterlilik derecesi film gibi, müzik gibi sanat dallarında doktora derecesine eşdeğerdir, yani alınabilecek en yüksek diplomadır. Nitekim Can Candan Türkiye'ye döndükten sonra önde gelen iki vakıf üniversitesinde ders vermiş ve birinde bölüm başkanlığı yapmıştır.
Boğaziçi'ne geçmesi söz konusu olduğunda o zamanki rektörümüz Ayşe Soysal bunun üniversiteyi zenginleştireceğini düşünmüş, Üniversitelerarası Kurulun Denklik Komisyonuna başvurarak MFA derecesinin doktoraya eşdeğer sayılması gerektiğinin altını ısrarla çizmiş ama kabul ettirememiş.
Bunun üzerine rektörlükteki öğretim görevlisi kadrolarından birini Güzel Sanatlar birimine aktarıp kadrosu sizde olsun demiş. Can Candan Boğaziçi'ne geldiği günden beri kadrosunun olduğu birimde değil Batı Dilleri ve Edebiyatları Bülümü tarafından organize edilen kültür dersleri gurubunda, yani kendisine ihtiyaç duyulan yerde ders verdi ve film sertifikası programının temel direği oldu.
Rektör vekilinin Can Candan'a gönderdiği görevden alma yazısı nereden bakarsanız bakın kabul edilebilir gibi değil: Can Candan haftada 12 değil sadece altı saat ders veriyormuş, kağıt üzerinde öyle. Ya yaptırdığı projelere koyduğu saatler ve emek? Her öğrencinin projesiyle tek tek ilgilenirken acaba hatfada kaç "altı saatler" harcıyordu?
Bu sayının 12'den fazla olduğu kesin. Kendini öğrencilerine adayan bir hocaya kağıt üzerindeki saat bahanesiyle yüklenmek, onun yaptığı işi bir devlet dairesindeki memuriyetle karıştırmak olur. Rektör vekili de bir hoca, tez ve proje yürüten her hoca gibi kağıt üstünde 3 kredi/saat görünen bu işlerin üç saati misliyle aştığını biliyor olması gerekir.
Sözleşmesinin vaktinde yenilenmemiş olmasında da Can Candan'ın kusuru olmadığı açık. Hoca "Benim görevlendirmemi yenileyin" diye başvuruda bulunmaz. Hocanın kadrosunun bulunduğu birim iki yılda bir rektörlüğe yazarak uzatma ister. O birimden istek yazısı gelmezse iki ay sonra görevlendirme otomatik olarak yenilenir.
Uzatma yazısı otomatik yenilenir
Boğaziçi'nde çok sayıda öğretim görevlisi çalışıyor: Yabancı Diller Yüksek Okulu, Bilgisayar Merkezi, Güzel Sanatlar, Beden Eğitimi ve Spor birimleri ilk aklıma gelenler. Bunların herhangi birinde uzatma yazısı sehven gönderilmediğinde otomatik yenilenme devreye girer, o kişiden kaynaklanmayan bir hata kendisine ödetilmez.
Can Candan'a gönderilen yazıda kendisine haber verilmeden açılan bir de soruşturma olduğu belirtilmiş. Bu soruşturmaya neden olan suç, amirlerinin itibarını sarsacak sözler söylemek. Bunun üzerine Candan'ın medyada yayınlanan konuşmalarına baktım, kimseyi küçük düşürecek bir söz, bir hakaret yok.
Herhalde Can'ın suçu nöbetleri makinesiyle belgelemek. Rektör vekilinin yazısındaki amir sözcüğü de dikkatimi çekti. Üniversite akademik unvana bakılmaksızın, ders veren herkesin eşit sayıldığı bir meslektaşlar topluluğudur. Dekanlık, rektörlük filan geçici görevler. Aramızda amir-memur ilişkisi olamaz!
Nitekim ofislerimizin kapısında sadece isimlerimiz yazılıdır; doçent, profesör falan gibi unvanlar göremezsiniz. Rektör vekilinin kendi bölümünde de bu böyledir. Kendisi de yirmi yıldan fazladır Boğaziçi'nde olduğundan bunun kültürümüzün bir parçası olduğunu bilmesi beklenir.
Dün Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü başkanı Aslı Tekinay ile sohbet ediyorduk. Tekinay, "ABD'de kalmış olsaydı Can Candan kadar değerli bir sanatçıyı üniversiteler 'yerleşik sanatçı' (artist in residence) olarak kapmış olurlardı" dedi. Evet, işine son vermek yerine kapmış olurlardı.
Can Candan'ın işine son verilmesi onun değil Boğaziçi öğrencisinin ve kurumun kaybıdır. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi şart diye düşünüyorum. Boğaziçi'nin Can Candan'ı kaybetme lüksü yok!
(CS/DŞ)