Fotoğraf: Dilek Şen
Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, öğrencileri, mezunları ve emekçileri, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın okulun rektörlüğüne 2 Ocak'ta atadığı Prof. Dr. Melih Bulu'ya karşı mücadeleyi sürdürüyor.
Öğretim üyeleri, 5 Ocak'tan bu yana Güney Kampüs'teki Rektörlük binasına her gün sırt dönüyor ve "Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz" diyor. Tüm bileşenlerin talebi, Bulu'nun istifası ve hemen ardından demoraktik bir rektörlük seçimi yapılması.
TIKLAYIN - Üniversitemizde kayyım rektör istemiyoruz
Yardımcılığını hiçbir öğretim üyesinin kabul etmediği Bulu, bileşenlerin talebine istifayla yanıt vermediği gibi sessizliğini de koruyor. Ancak öğretim üyeleri de kararlı.
Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tınaz Ekim, en başından beri bunun uzun soluklu bir mücadele olduğunun farkında olduklarını söyleyip "Kaygılıyız, mücadele ediyoruz, çünkü kaybedecek çok şeyimiz var" diyor.
"İsteğimiz, istifa ve seçim"
Melih Bulu atamasını neden reddediyorsunuz? Ne istiyorsunuz?
Biz bu atamayı reddediyoruz, reddetmeye devam ediyoruz. Temel sebebi, bunun, üniversitemizin özerkliğine karşı yapılmış büyük bir darbe olması. Taleplerimizden vazgeçmiyoruz. Aradan zaman geçtikçe gösterilerdeki öğrenci sayıları azalıyor olabilir, ama biz aynı şiddetle aynı talepleri tekrar etmeye devam ediyoruz.
Kısa vadede, öncelikle üniversite içinde ve çevresinde polis varlığının sona ermesini istiyoruz. Daha önce hiç görülmeyen bir polis varlığı söz konusu. Boğaziçi kültürüne sahip olduğunu ve buna sahip çıkacağını söyleyen Melih Bulu'nun en başta ezdiği kural bu.
Yine kısa vadede ikinci isteğimiz, Bulu'nun gitmesi ve orta vadede üniversitelerde yönetim modellerinin çok katılımlı bir şekilde tartışmaya açılması ve bu vesileyle yeni, modern, çağdaş bir yönetim sisteminin kurulması.
TIKLAYIN - "Tüm bileşenlerimizle karşısındayız Melih Bulu'nun"
Sadece Boğaziçi değil, tüm Türkiye'nin birçok noktasından ve yurtdışından destekler geliyor. Herkes, müdahale edilen üniversite özerkliğini savunmak noktasında birleşiyor.
Türkiye'de devlet üniversitelerinden uluslararası saygınlığı olan hangi üniversiteleri sayabilirsiniz? İlk akla gelenler, Boğaziçi ve ODTÜ'dür. Bu iki üniversite, özerkliğini nispeten korumayı başarabilmiş devlet üniversiteleri. Bu tesadüf değil, bu bizim bir değerimiz. Tüm Türkiye'nin değeri ve herkesin sahip çıkması gereken bir değer.
Bakın, benim daha önce politik konularda görünür olmuşluğum ya da sosyal medya paylaşımım yok. Niçin ben bu konuda konuşma ihtiyacı hissediyorum? Şu anda araştırmamdan, yapacağım işlerden vaktimi çalıyor. Niçin ben buna vakit ayırıyorum? Çünkü kaybedecek çok şeyimiz var, ciddi bir değerimiz var. Bunun farkında olan bütün insanlar da Türkiye'nin ve dünyanın birçok yerinden buna sahip çıkıyorlar.
AKP'nin 2002 seçim beyannamesi, 2016 KHK'si ve rektörlük
Bundan sonra ne olacak? Sonuç alacağınıza inanıyor musunuz?
Umutsuz değilim, inanıyoruz ki devam ediyoruz. Bir yandan, sayıların azalıyor gibi görünmesi çok doğal. Bunun üç günlük bir mücadele olmadığının baştan beri farkındayız. Bu kadar kolay olmuyor bu işler. Dolayısıyla biraz daha uzun soluklu bir mücadele olacağını baştan beri biliyorduk ve hazırlıklıyız.
Bu süreç üç ay, altı ay sürebilir ve bu her gün haber olmayabilir. Fakat biz aynı şiddetle her gün çalışmaya devam ediyoruz. Arka planda bir sürü çaba oluyor. Birçok kanaldan devam ediyoruz biz mücadele etmeye. Bir kere hukuki bir süreç söz konusu. Rektör seçimleri herkesin bildiği gibi 2016'da bir kanun hükmünde kararnameyle (KHK) ile kaldırıldı. O zaman olağanüstü hâl (OHAL) şartları söz konusuydu. OHAL şartlarında bile gerekliliği tartışmalı olan rektör düzenlemesinin, OHAL kalktıktan sonra devam etmesi için bir sebep yok. Bunun yasalaşması hukuka uygun mudur, değil midir; bu bile tartışmalı.
Burada dönüp 3 Kasım 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) seçim beyannamesine bakalım. Bir cümle okuyorum sayfa 80'den. "Rektör, dekan, bölüm başkanı, ana bilim dalı başkanı, enstitü müdürü gibi her kademedeki akademik yöneticinin seçimle işbaşına gelmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır."
Tarihe dikkat ederseniz bu 2002! 2016'dan önce de seçimler çok çarpık bir şekilde uygulanıyordu. Yükseköğretim Kurulu'na (YÖK) giden adaylardan en az oy alan atanıyordu, üç oyla atanan rektörler olabiliyordu.
TIKLAYIN - "Akademik özerklikten vazgeçemeyiz"
Boğaziçi Üniversitesi'nde bu hiçbir zaman başımıza gelmemişti. Her zaman en çok oy alan kişi atanıyordu. Az oy alanı atamaya çalıştılar tabii, Ayşe Soysal'ı bu şekilde atamaya çalıştıklarında o bunu kabul edemeyeceğini ve adaylıktan çekildiğini söyleyerek rektör olmadı.
Bir somut adımdan bahsedebilirim size; üniversitelerde Yönetim Yapılanması Çalışma Komisyonu 2016'da Boğaziçi Senatosu tarafından kurulmuştu, şu anda bu komisyon tekrar aktif hale geldi ve YÖK'ten tüm Türkiye'de üniversitelerde yönetişim modelleri konusunda bir çalışma başlatılmasını talep edecek. Komisyon, bu konuda bir rapor hazırladı ve YÖK'e yakında bunu iletecek.
Ciddi bir destek göreceğini umduğumuz bu görüşün, Türkiye'deki bütün üniversiteleri kapsayacak ve herkesin içine sinecek bir yönetişim modelinin gelişmesine vesile olacağına inanıyoruz.
"Kaygılıyız, mücadele ediyoruz"
Bugün gelinen yerde Türkiye akademisin hâli ve Bulu atamasından sonra oluşan öğrenci dayanışması size ne düşündürüyor?
Başta da söylediğim gibi; kaygılıyız, mücadele ediyoruz, çünkü kaybedecek çok şeyimiz var. Özellikle Boğaziçi'nde, ODTÜ'de halen koruyabildiğimiz güzel uygulamalarımızı kaybetmekten korkuyoruz. Öğrencilerin de bunların farkında olması çok hoş bir şey.
Öğrenciler, veliler kaygılılar. "Bizim emekler sonucunda (çocuklarımızı) gönderdiğimiz üniversitenin saygınlığı düşerse'' diye düşünüyorlar. Uluslararası düzeyde en iyi üniversitelere master ve doktora için öğrenci gönderiyoruz rahatlıkla, şimdi bunların değişmesinden korkuyorlar. Ve korkuları çok haklı. Çünkü liyakatin olmadığı yerde eğitim ve araştırma kalitesi düşüyor.
TIKLAYIN - "Demokratik olmayan bir ortamda bilgi üretilemez"
Yine benzer bir şekilde üniversiteye hazırlanan öğrencilerde motivasyon kaybı var. "Bizim amaç haline getirdiğimiz bu üniversitelere ne olacak?" Soru işaretleri var.
Yurtdışından üniversitelerimize öğretim üyesi olarak dönmek isteyen kişilerde, akademisyenlerde soru işaretleri var. "Bu şartlar altında dönebilir miyiz?" Şimdiden kötüleşmeye başladı, bu hızla olan bir şey. Dolayısıyla öğrenciler de kendi diplomalarının değerinin düşüyor olmasına tabii ki de karşı çıkacaklar. Çok haklılar.
(DŞ)