Eğitim sistemi her zaman iktidarların elinin hissedildiği bir alan oldu, 2002’den bu yana da mevcut iktidarın temel hedefleri arasında yer alıyor. Son yıllarda 4+4+4 düzenlemesinden müfredata, seçmeli derslerden üniversite giriş sınavlarına kadar, eğitimin çeşitli aşamalarını etkileyen, kimi radikal çok sayıda değişiklik bunun en somut karşılıklarından.
Eğitim sistemindeki değişikliklerin sonuçlarının bir yandan da üniversiteye başlayan öğrencilerde görülebileceğinden hareketle, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin geçen yıl emekliye ayrılan öğretim üyelerinden Doç. Dr. İnci Özkan-Kerestecioğlu’nun görüşünü aldık.
Özkan-Kerestecioğlu Türkiye'de eğitimin hiçbir zaman yaratıcılığı, eleştirel ya da aykırı düşünmeyi teşvik eden bir işlevi olmadığını hatırlattı.
“İnsanlar üniversitelere yıllardır binlerce test sorusu çözerek geliyor. Yıllardır eğitimin hedefi onları bir sonraki basamağa taşıyacak olması. İlköğretim iyi bir liseye, lise iyi bir üniversiteye girmek için hedef.”
“Değişikliklerin etkisi hemen ölçülemez”
“Sizin de belirttiğiniz gibi son yıllarda eğitim politikasına dair bir dizi değişiklik gündeme geldi. Öyle ki aralarında iki yaş fark olan çocuklar birinci sınıftaki okuma-yazma öğrenme tekniklerinden, liseye girişe kadar farklı düzenlemelerle karşılaştılar. Dolayısıyla hangi değişikliğin ne tür sonuçlara yol açtığını anlamak pek de mümkün olamıyor.
“Eğitimdeki politika değişiklikleri incelikle düşünülmesi, planlanması gereken değişikliklerdir; bunların öğrenciler üzerindeki etkileriyse bugünden yarına ölçülemez. Ancak uzun vadeli uygulamaların uzun vadede oluşan etkileri anlamlı sonuçlar üretebilir.
İmam hatipler ve özel okullar
“Yine de son 15 yıl içindeki verilere bakıldığında, farklı bakanların farklı uygulamalarının ötesinde genel eğilimlerden söz etmek mümkün. 4+4+4 sisteminin en belirgin sonucu imam hatip ortaokullarının (İHO) sayısındaki artış.
“Eğitim-Sen'in raporuna göre İHO’larda okuyan öğrenci sayısı 94 binden 651 bine çıkmış. Yedi katlık bir artış yani. Liseleri de dahil ettiğimizde bugün 1,5 milyon öğrenci imam hatip okullarında okuyor. Yani imam hatip formasyonu Türkiye'de ortaöğretimin özellikle devlet okullarındaki normu haline gelmektedir.
“4+4+4 sisteminin açık sonuçlarından biri de eğitimde özel okulların ağırlığını artırmasıdır. Okul sayısı 10 kat, öğrenci sayısı 12 kat artarak, özel okulların eğitim içindeki payı yüzde10'dan yüzde 20'ye çıkmıştır. Bu da eğitimin kör topal da olsa sahip olduğu eşitleştirici etkisini iyice azaltan bir etki yaratmakta, yoksulların yoksulluğu nesiller boyu taşınan bir miras haline gelmektedir. “Eğitim-Sen'in 13 Eylül tarihli Eğitimin Durumu raporunda daha ayrıntılı verilere bakılabilir.
“Sınıf büyük bir çeşitlilik barındırır”
“Bu değişimlerin üniversiteye gelen öğrenci üzerindeki etkisini görmek için henüz erken olduğunu düşünüyorum. Eğitimin içeriğinin, ders kitaplarında yazılanların öğrencilerde birebir etki yarattığını söylemek mümkün değil. Bunu hiçbir iktidar şimdiye kadar başaramadı. Hele günümüzde gençlerin bilgiye, değerlere dair yaklaşımlarını belirleyen birçok kanal varken...
“Dolayısıyla şimdi anlatacağım kişisel gözlemlerim ne kadar eğitim sistemindeki değişikliklerle alakalı kuşkuluyum. İlk önce değişmeyenlerden başlayalım...
“Otuz küsur yıldır üniversitede öğrenci, asistan, öğretim üyesi olarak bulunmuş biri olarak, genel bir öğrenci profilinden bahsetmenin sorunlu olduğunu öğrenmiş bulunuyorum.
“Şu kuşak çok eleştireldi, bu kuşak çok ezberci, şimdikiler bilgisiz gibi çıkarımların basmakalıp, kolaycı ve gerçeklikle pek de ilgisi olmayan yargılar olduğunu düşünüyorum. Sınıf dediğiniz yer büyük bir çeşitlilik barındırır. Eğer kalabalık sınıflardaki lisans eğitiminden konuşuyorsak ilgilenen, derslere katılan, tartışan öğrenci her daim yüzde 20'ler civarındadır.
Eğitimin hedefi hep bir sonraki basamak
“Türkiye'de eğitimin hiçbir zaman yaratıcılığı, eleştirel ya da aykırı düşünmeyi teşvik eden bir işlevi olmadı. İnsanlar üniversitelere yıllardır binlerce test sorusu çözerek geliyor. Yıllardır eğitimin hedefi onları bir sonraki basamağa taşıyacak olması. İlköğretim iyi bir liseye, lise iyi bir üniversiteye girmek için hedef. Üniversitede öğrenmenin keyfini tatmamış, bilgileri belli sınavlar için yığıp sonra çoğunu silmiş bir toplulukla karşılaşıyoruz.
“Ve sosyal bilim okutan herkesin gözlemleyebileceği gibi kendini ifade, yazı yazma konusunda sıkıntılar çeken bir grup. Yıllarca birinci sınıflara Siyaset Bilimine Giriş dersinde öğrencilerden sınavlarda "lütfen test yapın" talebiyle karşılaşmışımdır. Yorumlama, analiz etme üniversite birinci sınıf öğrencisi için her zaman zorlanılan bir alan olmuştur.
“Asıl mesele üniversitelerin öğrencilerin formasyonu üzerindeki etkisini araştırmak. Düşünmeye zorlanan öğrenci üniversite hayatında ne kadar değişiyor, dönüşüyor? Çoğu zaman her dersin bilgisi, literatürü sanki sadece o dersle ilgiliymiş gibi yerleşiyor zihinlerde. Siyaset teorisinin bilgisini tarihte kullanmak, ekonomi derslerindeki bilgiyi sosyolojiye taşıyabilmek yani aslında disiplinler arası/ ötesi düşünebilmek ne kadar sağlanıyor. Hoş çuvaldızı kendimize batırarak bu sadece öğrencilerin sorunu mu diye de sormak gerek.
“Bu ne işime yarayacak" bakışı
“Bu genel sorunlardan sonra son yıllarda karşılaştığım güncel sorunlardan örnek vermek gerekirse, aklıma ilk gelen televizyon bilgisi ve dilinin düşünme-tartışma kalıpları içindeki etkisi. Televizyonlardaki tartışma programları öğrenciler için adeta temel kaynak. En makbul öğretim üyeleri de ekranlarda görünenler. Gerçekte kimin ne dediğine, ne yazdığına, ne yaptığına bakmadan, kısa ve slogan konuşmalar en fazla etkileyenler oluyor.
“Sürekli güncel ve Türkiye'yle ilgili konuşma isteği son yıllarda giderek arttı. Teoriden sıkılma, hep bir faydacılıkla 'bu ne işime yarayacak' diye bakma, soyutlayamama da artan eğilimler arasında.
“Başka ülkelere merak, karşılaştırma yapmak pek yaygın değil. Türkiye sosyal bilim için müthiş bir laboratuvar ama sadece buraya hapsolan bakış açısı zihinleri köreltiyor.
“Gerçekçilik eleştirel düşünme yetilerini sınırlandırıyor”
“Dikkatimi çeken bir nokta da "gerçekçilikleri". Tıpkı faydacılık gibi realizm de eleştirel düşünme yetilerini sınırlandırıyor. Uzun zamandır gençlerin hayalleri, ütopyaları yok. Farklı bir toplum, dünya hayalinin yerine bir kabullenme ve bu koşullardan nasıl sıyrılırım arayışı hakim. Daha "politik" bakışı olanlar giderek marjinalleşiyor ve tabii hem genel politik ortam hem de akademinin idari uygulamalarıyla kriminalize ediliyor.
Siyaseti iktidar perspektifinden düşünmek
“Öğrencilerin bakışlarını anlamak için yıllardır Siyaset Bilimine Giriş dersinin ilk haftasında "siyaset nedir" "siyasetin özneleri kimlerdir" gibi sorulara serbestçe cevap vermelerini isterim. Cevaplarını da tahtaya yazarım.
Siyaset çoğu zaman bir dolu olumsuz sıfatla tanımlanırdı bu cevaplarda. "Başkalarını kandırma sanatı", "üçkağıtçılık", "güç elde etme", "zenginleşme" gibi. Bu öğrenciler Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler programına girmiş öğrenciler.
“Siyaseti sadece iktidar perspektifinden düşünmek de yaygın. Siyasetin özneleri sorusuna 90'larda ilk verilen cevap ordu olurdu, siyasi partiler hiç akıllarına gelmezdi. 2000'lerde hükümet, siyasi parti cevapları yaygınlaşırken ordu cevabını pek duymaz olmuştuk. Son yıllarda ise kurumlar değil liderlerden bahsediyorlar. Türkiye'nin ortamından doğrudan etkilenen bilgiler bunlar.
Ama dediğim gibi, mesele üniversite eğitiminin bunu ne kadar ve nasıl dönüştürdüğü. Bu dönüşüm sınıflarda anlatılan derslerle olmaz; onların etkisi vardır ama her zaman sınırlıdır. Ders sıkıcıdır, zorunludur, vs... Öğrencilerin ders dışı faaliyetleri, kulüpleri, aralarındaki ilişkiler, tartışmalar, gönüllü kurdukları okuma grupları; asıl değiştiren bunlardır ve bu alan üniversitelerde giderek daralmaktadır ne yazık ki.
Öğretim üyeleri
“Bir başka değinilmesi gereken nokta öğretim üyesinin yükseltme kriterleri açısından proje, yayın gibi kriterlerin çok önemliyken derslerin neredeyse hiç öneminin olmamasıdır. Hocalıktan projeciliğe geçişte üniversitede eleştirel düşünceye ne kadar yer kaldığı şüphelidir.
“Yine de insan öyle birtakım girdileri verip uygun çıktıları aldığınız bir makine değildir. Hesaba kitaba gelmez, sürprizlere, beklenilmeyene açıktır. Her zaman beni şaşırtan, değiştiren, düşündüren öğrencilerim oldu ve olmaya da devam edecekler. Kendi düşüncelerine, çıkarlarına uygun nesiller yetiştirmek isteyenler de bu sürprizlerden nasibini alacaktır.” (YY)
* İnci Özkan Kerestecioğlu, emekli öğretim üyesi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2016’da emekli oldu. Milliyetçilik, feminizm ve Türk modernleşmesi gibi alanlarda çalışıyor.
AKADEMİSYENLER TEMEL EĞİTİMİ DEĞERLENDİRİYOR
* Doç. Dr. İnci Özkan-Kerestecioğlu: Gençlerin Hayalleri, Ütopyaları Yok
* Yrd. Doç. Görkem Doğan: Düşük Vasıflı İşgücü Yetiştiren Bir Eğitim Dayatılıyor
* Yrd. Doç. Dr. Nurşen Gürboğa: Öğrenciler Üniversiteye İdeolojik Bagajları Yüklü Geliyor