* Fotoğraf: Pexels
Bugün, 21 Eylül Uluslararası Barış Günü.
Bu satırları okuduğunuzda gayri ihtiyari "Daha 20 gün önce Dünya Barış Günü'nü kutlamamış mıydık?" diye sorabilirsiniz elbette.
Dünya Barış Günü ya da Uluslararası Barış Günü, gerçekten de ilk zamanda Nazi Almanyası'nın 1939 yılında Polonya'yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı'nı başlattığı 1 Eylül tarihinde kutlanıyordu.
Ardından, Birleşmiş Milletler (BM) önce 1981'de her Eylül ayının üçüncü salı gününün, sonrasında ise 2001 yılında her 21 Eylül'ün tüm dünyada "Uluslararası Barış Günü" olarak kutlanmasına karar verdi.
Diğer bir deyişle, Türkiye'de her ne kadar halen yaygın olarak 1 Eylül'ü Barış Günü olarak kutlasak da aslında barışı kutlayabileceğimiz iki günümüz var.
TIKLAYIN - "Barışta ısrar edeceğiz, vazgeçmeyeceğiz"
Çatışmasızlıktan çok daha fazlası
Barış... Özellikle Türkiye gibi barış talep etmenin, barış talebini hak mücadelenizin bir parçası haline getirmenin bile başlı başına kriminalize edilmenize yol açabildiği bir ülkede barış da tarif edilmesi, tanımlanması zor bir kavram olarak karşımıza çıkabiliyor.
Peki, nedir barış?
"Barış ideallerini güçlendirip 24 saat boyunca dünyada şiddetsizlik ve ateşkesin hüküm sürmesini sağlamak" adına 21 Eylül tarihini seçen BM'nin tanımına baktığımızda, "gerçek anlamda barışı tesis etmenin silah bırakmaktan çok daha fazlasını ifade ettiğini" görüyoruz.
Yani, "gerçek barışı sağlamak, tüm kişilerin gelişim gösterebileceklerini hissettikleri toplumlar inşa etmeyi, insanların ırklarından bağımsız olarak eşit muamele gördüğü bir dünya yaratmayı gerektiriyor."
Ya da bianet'in Barış Gazeteciliği Elkitabı'na atıfla söylemek gerekirse, barıştan kastettiğimiz sadece savaş veya çatışmanın olmaması değil.
Barış, aynı zamanda ve belki de daha da önemlisi - çoğu zaman ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla elele giden - her türlü sistematik, yapısal ve kültürel şiddetten azade bir hâl anlamına geliyor.
Barış hayalinden fersah fersah uzağız
Peki, tüm bu tanımlar ve idealler ışığında bugün dünyada genel anlamda bir barış hâlinden söz etmek mümkün mü?
Bu, elbette retorik bir soru.
Sorunun cevabı - elbette ve maalesef - belli.
Yaşadığımız sınırlı coğrafyada devam eden savaş ve çatışmalar bile mutlak bir barış hâlinden fersah fersah uzak olduğumuzu gösteriyor.
Uluslararası Barış Günü'ne ayırdığımız bu yazıda, çevremizde devam eden savaş ve çatışmalara biraz daha yakından bakalım...
Ukrayna
Rusya'nın komşusu Ukrayna'yı 24 Şubat 2022'de işgaliyle başlayan savaş, bugün itibariyle 210. gününde devam ediyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin (OHCHR) paylaştığı verilere göre, 18 Eylül 2022 tarihi itibariyle, Ukrayna'da bugüne kadar toplam 14 bin 532 sivil hayatını kaybetti veya yaralandı. İşgalin ilk gününden bu yana ülkede 8 bin 616 sivil yaralanırken 5 bin 916 sivil yaşamını yitirdi.
OHCHR verileri bize 6 ayı aşkın süredir devam eden savaşta hayatını kaybedenlerin 223'ünün çocuk olduğunu da gösteriyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in 14 Eylül'de paylaştığı gözlemlerine göre, "Ukrayna'da ateşkes yakın görünmüyor."
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin verilerine göre ise 7 milyon kişinin savaş sebebiyle başka ülkelere sığındığı Ukrayna, Avrupa Birliği (AB) ve ABD'den gelen silah ve savunma yardımlarının da etkisiyle kaybettiği toprakları geri almaya başlasa da daha çok silah daha çok barış anlamına gelmiyor; can kayıpları her geçen gün artmaya devam ediyor.
Azerbaycan-Ermenistan
Kafkaslardaki iki komşu ülke Azerbaycan ve Ermenistan arasında zaman zaman çatışma ve savaşa evrilen ilişkiler ise barışın sadece çatışmasızlık anlamına gelmediğini gösteren en önemli örneklerden biri.
Ermenistan ve Azerbaycan arasında 27 Eylül 2020 sabahı Dağlık-Karabağ bölgesinde başlayan çatışmalar, bugün "2. Karabağ Savaşı" ya da "44 Günlük Savaş" olarak biliniyor.
Rusya'nın arabuluculuğuyla 10 Kasım itibariyle sağlanan ateşkesin yaklaşık 2 yılın ardından bozulması ise bölgede tansiyonu yeniden yükseltti.
Ermenistan hükümetinin son yaptığı açıklamaya göre, 13 Eylül'de başlayan çatışmalarda bugüne kadar 207 Ermenistan askeri hayatını kaybetti ya da kayboldu. Azerbaycan da toplam 71 can kaybı açıkladı.
Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları Ceyhun Bayramov ve Ararat Mirzoyan, ABD'nin New York kentinde dün başlayan BM Genel Kurulu öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in katılımıyla bir araya gelse de iki ülke ilişkilerinin ve çatışmaların akıbeti belirsizliğini koruyor.
İki ülke arasında barışın mümkün olmaması için hiçbir sebep olamayacağını ise en güzel Pakrat Estukyan anlatıyor:
"Ermenistan ve Azerbaycan halkının aslında paylaşamayacakları hiçbir şey yok. Ama gitgide artık birbirlerinin varlığına kast eder hâle getiriyorlar bu halkları. Buna çok hayıflanıyorum.
"Siz ne düşünüyorsunuz? Yani, Bakü'de troleybüs şoförlüğü yapan bir adam ile Yerevan'da troleybüs şoförlüğü yapan bir adam arasında ne fark vardır? Bu ikisinin paylaşamayacakları ne vardır? Veya bir yerdeki inşaat işçisiyle öbür taraftaki inşaat işçisi, üzüm yetiştiricisi veya öğrenci arasında ne fark vardır, söyler misiniz bana? Paylaşamayacakları ne olabilir? Hiçbir şey olmadığını gayet iyi biliyorum. Ve bu bütün ülkelerin insanları için de böyle."
Suriye
Suriye'de 2011 yılında başlayan iç savaş da bugün hâlâ devam ediyor.
BM İnsan Hakları Ofisi'nin 28 Haziran 2022 tarihli açıklamasına göre, 1 Mart 2011 - 31 Mart 2021 tarihleri arasında ülkede yaşanan çatışmalar sebebiyle 306 bin 887 sivilin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Aynı açıklama, bu sayının bugüne kadar Suriye'deki sivil can kayıplarına ilişkin en yüksek sayı olduğuna da dikkat çekiyor.
BM Bağımsız Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu'nun BM İnsan Hakları Konseyi 51. Oturumunun 22 Eylül'deki birleşiminde görüşülmek üzere hazırladığı rapor da "Ülke daha geniş çaplı bir savaşa dönüşü kaldıramaz, ancak bu noktaya doğru gidiliyor olabilir" diyor.
Bunun ne kadar yerinde bir uyarı olduğu tartışılmaz.
Keza Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de girişimiyle Suriye ile diplomatik normalleşme sinyalleri veriyor olsa da kuzeydoğu Suriye'ye olası bir askeri operasyonun uzun süredir hükümetin gündeminde olduğu açıklamalarda sık sık dile getiriliyor.
TIKLAYIN - "Mülteciler olmadan toplumsal barış olmaz"
Sonuç yerine...
Bugün, 21 Eylül Uluslararası Barış Günü.
Dünyada devam eden çatışma ve savaşlar da dünyanın dört bir yanında halkların karşı karşıya kaldığı her türlü sistematik, yapısal ve kültürel şiddet de bu yazıda bahsedilenlerden çok daha fazla elbette.
Peki, ne yapmak gerek?
Senenin bir - ya da iki - gününü barış güzellemeleri yapan açıklamalara ayırıp geri kalan günlerde hayatlarımıza olduğu gibi devam ederek mi barışın tesis edilmesine katkıda bulunacağız?
Bu soruların muhtemel cevapları elbette bu yazının sınırlarını aşıyor.
Öte yandan, belki de dünya barışına adanan bu günü kendimize milat kabul edebilir, her türlü şiddetten, çatışma ve savaştan azade bir toplum, bir ülke ve nihayetinde de bir dünya yaratmak için ne yapabileceğimize daha çok kafa yorabiliriz. Olamaz mı? Elbette olabilir.
Ve elbette Spinoza'nın şu sözünü hatırlayarak:
"Barış, savaşın yokluğu anlamına gelmez, o bir erdem, bir ruh hali, bir iyilik, itimat ve adalet duygusudur." (SD)