20 yılın ardından 9/11 olarak da anılan 11 Eylül saldırılarını ve bugün içinde yaşadığımız dünyaya etkilerini İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Fuat Keyman'a sorduk.
Profesör Keyman, uçak terimleri üzerinden bir gönderme yaparak "11 Eylül'ün dünyada korku türbülansını başlattığını" söylüyor.
O günden başlarsak...
11 Eylül hem dünyada hem uluslararası ilişkilerde kırılma yaratan bir eylemdi, belki de en büyük terör eylemlerinden biriydi.
Pentagon askeri anlamında, Dünya Ticaret Örgütü küreselleşme anlamında dünyanın merkezi olduğu için saldırılar dünyanın da derinden vurulması anlamına geldi.
O yüzden bana göre 11 Eylül sonrası dünya değişti, zaten bir "11 Eylül sonrası dünya" kavramı ortaya çıktı.
Hâlâ da etkilerini yaşadığımız bir süreci başlattı. 21. yüzyılın nasıl olacağının ipuçlarını veren önemli bir kırılma yarattı.
Tabii bundan itibaren bugün de yaşadığımız Afganistan'ın işgali, Irak'ın işgali, bütün dünyanın teröre karşı küresel mücadele adı altında özgürlükleri, demokrasiyi ikinci plana alacak şekilde ki ben buna -güvenlik, özgürlük ikilemi- diyorum, değiştirdi.
Güvenlik anlayışının ön plana çıktığı bir yapıya doğru sürükledi dünyayı. Ülkeler için de çok kültürlülük dediğimiz, haklar, özgürlükler, farklılıklar dediğimiz kavramları etkiledi.
Geçen yıl da Amerika'da "Siyah Hayatlar Önemlidir" sürecini başlatan, ırkçılığın artmasının da tetikçisi oldu.
Kendi çalışmalarımda da vurguladığım gibi Klein'ın "Şok Doktrini" kitabı 11 Eylül'den sonra yazıldı.
Bir taraftan da küreselleşen dünyanın gidişatındaki bütün bu haksızlıklar, egemenlerin her zaman kazandığı, fakirle zenginin arasındaki farkın açıldığı bir dünyada, -savaş ekonomileri ve savaşın özelleştirilmesi- denen kavramlar da ortaya çıktı.
"Savaşı her şeyin önüne koyan süreç"
Küreselleşen ve liberalleşen dünyanın gidişatı içinde savaş ekonomisine yapılan yatırım temelinde bir kırılma olacaksa, güvenlik alanından, terör alanından geleceği belliydi.
Bütün bunlardan kaynaklı o zamanki tartışmalar bugün hâlâ devam ediyor. Güvenliği; demokrasi, gelişme ve iklim sorununun önüne koymak, savaş ekonomisinin ve neoliberal yapının önünü açtı. Ki Naomi Klein'in "Şok Doktrini" o anlama gelir.
Beklenen bir şeydi ama bana göre bir kırılma yarattı. Şu anda çok fazla kullanmamakla birlikte bu 11 Eylül sonrası dünyanın etkilerini hâlâ yaşıyoruz.
Afganistan örneği de esasında bu sürecin boyutlarından bir tanesi.
"ABD 'insanlık suçu' deseydi farklı olurdu"
ABD'nin 20 yıl sonra aniden çıkışı da bir başarısızlık olarak görülüyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Amerika esasında bunu bir insanlık suçu olarak alıp uluslararası işbirliği ile daha farklı bir yöne gidebilirdi en başından.
Bu konuda çok ikazlar yapıldı. Ama Amerika 11 Eylül saldırısını, bir insanlık suçu olarak değil de "Amerika'ya karşı savaş" olarak niteleyip neoconlar (yeni muhafazakarlar) dediğimiz süreci başlattı.
Amerika'nın dünyadaki gücünü pekiştirmek için 11 Eylül'ü kullanması temelinde Amerika'ya karşı bir savaş olarak almasıyla, güvenlikçi yaklaşımın ön plana çıktığı savaşlara dönük bir dünya düzeni oluştu.
O yönde bir dünya siyaseti şekillenmeye başladı.
Yani 11 Eylül ile başlayan Afganistan işgali, 20 yıl sonra bugün bakıldığında esasında Amerika'nın kazanmadığı, Afganistan'ı daha da istikrarsızlaştığı bir dönemi yaşattı.
Diğer ülkelerle hiçbir işbirliği yapmadan, onlara haber vermeden çok ani olarak çıkması da hem büyük bir hataya hem de bugün Afganistan'da gördüğümüz ciddi bir insanlık trajedisine yol açtı.
Yani şunu söyleyebiliriz Amerika'nın Suriye'ye Irak'a girmesi oraları nasıl istikrarsızlaştırdıysa, şimdi Irak'tan da çıkıyorlar dünyayla işbirliği yapmadan orayı da daha da istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıyor.
11 Eylül sonrası çıkan terör yasalarına değindiniz. Toplumsal algı boyutunu da biraz açarsak Avrupa'da da aşırı sağın yükselmesi gibi... Bunlar da 11 Eylül sonrası politikalarla ilişkilendirilebilir mi?
Tabii, 11 Eylül'den sonrası yaptığım çalışmalarda da gördüm Avrupa'da İngiltere'de, Kanada'da belli ölçüde, zaten gelişmekte olan çok kültürlülüğe, farklılıklarla yaşamaya, göçmenlerle yaşamaya karşı olan tepki ve olumsuz söylemler çok aşırı boyutta arttı.
11 Eylül'den sonra İspanya'da, İngiltere'de, Bali'de, İstanbul'da farklı terör eylemleri yapıldı.
"Farklılıklara tepki göstermek meşrulaştı"
Bu şekilde esasında 11 Eylül'den sonraki süreç farklılıklara olan tepkiyi daha da artırarak ve bir nevi meşrulaştırarak Avrupa'da Amerika'da ırkçı siyasetlerin güçlenmesine yol açarken, öbür taraftan da çok kültürlü ülkelerde ciddi bir kutuplaşma sürecini tetikledi.
Tek bir faktör değil ama çok önemli bir tetikleyici faktördü.
Burada hiç unutmayalım 11 Eylül'ün diğer terör saldırılarından çok farklı bir yanı vardı. 11 Eylül'de sivil uçaklarla, sivil halk öldürüldü. Terörün sivil halkı hedef alarak yöntem değiştirmesi söz konusu oldu, 11 Eylül bu anlamda da bir kırılma noktasıydı.
Sivil halkın hedef alınması korku toplumunun yaratılmasını sağladı, bu 11 Eylül'ün kendi başına bir kırılma noktası olmasından da önemli bence.
Çünkü 11 Eylül'de terörün küreselleşmesi adı altında bir çalışma başlarken, teknolojik araçların kullanılması ama daha da önemlisi sivil insanların hedef alınarak bir korku toplumu metodolojisi yaratılması başlı başına önemlidir. Yöntem ve hedef olarak başlı başına bir kırılma yarattı.
Bu nedenle o günden itibaren korku toplumu kavramı geldi. Irkçılığın ve yeni sağın artışı da bunun meyvelerindendir.
11 Eylül'ün kuşaklara etkileri
Dediğiniz gibi korku toplumları oluştu. Bizim kuşaklar bu şekilde yaşıyor, bizden sonraki kuşaklar da bunun etkisiyle mi yaşayacak?
Kuşaklara bakıldığında 1995'ten itibaren biliyorsunuz Yugoslavya'nın çöküşü vardı, Ruanda vardı, sonra 11 Eylül oldu.
Bugün kullanmış olduğumuz, hatta bazı kitapların başlığı olan örneğin risk toplumu, korku toplumu, örneğin tedirginlik çağı, kızgınlık çağı gibi bu dönemin özellikle 2000'li yıllarda doğan insanların böyle bir atmosferde büyümelerine sebep oldu.
Yani esasında 11 Eylül sadece dünya saati değil, ülke siyasetlerinde sosyolojik olarak da söylemsel olarak da 2000'li yılların çok rahat yaşanmayacağı bir sürecin başlangıcı oldu.
Ondan sonra da 2008 krizi, ardından Arap Baharı ve en sonunda pandemiyle yaşanmaya devam ediyor.
Bir az önce söylediği ırkçılık, yeni sağ yükselirken, Trump ve Trumpizm onun bir göstergesi oldu.
Küreselleşmenin çoklu krizi dediğimiz, risk ve belirsizlik çağı olarak 21. yüzyılı sosyolojik olarak da söylemsel olarak da bu noktaya getirdi.
"Siyah Hayatlar Önemlidir* de bir eleştiriden daha çok kızgınlık ve tepkinin günlük yaşamda giderek önemli olduğu bir dönemi yarattı.
Pandemi dolayısıyla getirilen yaptırımlar ve tartışmalı takip uygulamaları yine aynı korku toplumun bir uzantısı mı bir noktada?
Pandemiyle ilgili bir yazımda Klein'ın "Şok Doktrini" 11 Eylül'ünü anlatırken, bu pandemi de bizi başka türlü bir şok içerisine soktu.
Böyle bakıldığı zaman tabii ki pandemiden çıkmayla ilgili oluyor ama esasından 2001 yılından bu yana olan süreci baktığımız zaman buna gözetim küreselleşmesi de deniyor.
İnsanların gelişen teknolojiyle birlikte bir gözetim, disiplin altına alınmaları, bütün hayatlarının belirlenmesi gibi insanların tercihlerinin belirlenmesi yoluyla kapitalizmin mal satmasına tutarak, seçimlere müdahaleye kadar bir süreç yarattı.
11 Eylül'ün uzantısı olan süreçler, buna kabile toplumu da deniyor, bir tarafta El Kaide'den diğer örgütlere kadar kabile örgütlerin güçlenmesi, devletlerin çökmesi şeklinde bir yere doğru savruldu dünya.
Öbür taraftan da bu kabile toplumu için yapılan tartışmalardaki referanslarda da Türkiye, Amerika gibi ülkelerde de aşırı kutuplaşma gibi sonuçlar ortaya çıkardı.
11 Eylül'den direkt başlamasak bile dünyadaki pekçok olayda referans olarak o güne geliyoruz.
Amerika'da biz maske takmayız diyen silahlı gruplar çıktı.
Fuat Keyman hakkındaSabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi, Koç Üniversitesi Küreselleşme ve Demokratikleşme Araştırma Merkezi (GLODEM) direktörü ve Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) kurucu yönetim kurulu üyesi. Demokratikleşme, küreselleşme, uluslararası ilişkiler, sivil toplum ve Türkiye'de devlet-toplum ilişkileri üzerine çalışıyor. Prof. Keyman'ın Türkiye'de ve yurtdışında yayımlanmış çok sayıda kitap ve makale çalışması bulunmaktadır. Bilim Akademisi aslî üyesi. Eserlerinden bazıları:
|
(PT)