*Fotoğraflar: Anadolu Ajansı
İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışmalar ve "Kudüs'ün paylaşılması" sorunu onlarca yıldır bölgede sivillerin yaşamını yitirmesine neden oldu ve oluyor.
Kökeni Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasında yer alan bölgedeki hak iddiasına dayanan bu mesele, bir asırdır Filistin halkına sömürgecilik, sürgün, işgal getirdi. İsrailli Yahudiler de bölgede huzur, güvenlik, barış içinde bir yaşam bulamadı.
Çatışmalar son bir haftada yeniden "alevlendi".
Ortadoğu çalışmalarıyla bilinen yazar ve gazeteci Faik Bulut, bölgedeki son durumu bianet'e değerlendirdi.
Bugünkü çatışmalar nasıl başladı? Neden şimdi ve yeniden?
Başta Mescid-i Aksa çevresinde gösteriler vardı ve kolluk kuvvetleri müdahale ediyorlardı. Protestocular diz çökmeyince, yani gösteriler geriletilemeyince Gazze'ye roketli saldırı başladı.
Bunun arka planında yatan birkaç sebep var. İlki, Donald Trump'ın damadının dayattığı "asrın barışı" denen olay. İsrail parlamentosu, on yıllar önce Kudüs'ün "Yahudi Devleti'nin ezeli ve ebedi başkenti" olduğuna dair karar almıştı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımayı kabul eden Trump da böylece İsrail'in bu kararını destekleyip meşrulaştırmış oldu. Bu tutum Arap-İslam dünyasında, özellikle Filistinliler arasında, ciddi bir çaresizlik duygusu ve öfkeye yol açtı.
Doğu ve Batı Kudüs
Malum, Kudüs iki parçadan oluşur; biri Arapların yaşadığı tarihi Doğu Kudüs, diğeri de öteden beri İsraillilerin yaşadığı yeni sayılan Batı Kudüs. Fakat İsrail iktidarları, bu şehrin Yahudi şehri haline getirme maksadıyla çok yönlü kültürel ve inşaat planlarını hayata geçirmeye başladılar.
Arapların oturdukları mülk ve arazilerde uydu kentler kurmak suretiyle bir anlamda etnik, inançsal ve demografik temizlik operasyonları uyguluyorlar.
Somut örneği şudur, Birleşmiş Milletler teşkilatı kararıyla Filistinli mülteciler için kurulmuş olan Filistinli Mülteciler Yardım Ajansı (UNRWA) ile Ürdün hükümeti arasında 1950'lerde imzalanan protokole göre inşa edilmiş Şeyh Cerrah mahallesidir.
Arapların yaşadığı bu mahalleye göz koymuş İsrail yönetimi, burada Yahudi yerleşimcilerin mülkiyet hakkı olduğunu iddia ediyor ki, bu silahlı yerleşimcilerinden bazıları hem mahalle sakinlerine hem de bu iddiayı protesto maksadıyla Mescid-i Aksa'yı dolduran Filistinlilere ateş açıp yaralanmalara sebep oldular.
Mescid-i Aksa'ya tünel"Keza Mescid-i Aksa'nın altında olduğu iddia edilen Peygamber 'Süleyman'ın mabedi'ni bulmak amacıyla yıllardan beri tünel kazıp duruyorlar. Böyle giderse Müslümanların ilk kıblesi sayılan bu mekân olduğu gibi çökecektir." | |
Filistin'in seçim kararı
Gelelim güncel nedene; birkaç ay önce Filistin yönetimi genel seçim kararı aldı. Biri mayısta, diğeri temmuzda olmak üzere seçim yapılacak. Filistin otoritesi Başkanı Mahmut Abbas, hazır Joe Biden iktidarı kazanmışken, Trump'ın "asrın barışı" planını boşa çıkarmak için siyasi bir hamle yaptı.
Buna göre; Filistinlilerin en büyük iki örgütü olan ulusalcı El Fetih ile İslamcı Hamas, ortak listeyle milletvekili seçimlerine katılacaklardı. Kurulacak olan Filistin hükümetinde Hamas üyeleri de yer alacaklardı. Maksat, bu örgütü, ABD ve Avrupa Birliği (AB) devletleri nezdinde meşrulaştırmaktı. Bu taktik İsrail'in işine gelmedi.
Seçimlerin yapılması durumunda Doğu Kudüs'te oturan Filistinlilerin de oy kullanmaları planlanıyordu. İsrail bunu da kabul etmedi. Çünkü Doğu Kudüs'tekilerin oy kullanmaları demek İsrail'in "Yahudileştirilmiş Kudüs" projesine aykırıydı. Güya İsrail'in egemenlik hakkını ihlal ediyordu. Her iki bahaneyi öne süren İsrail, karşı saldırı hamlesi başlattı.
Son neden ise seçimi tek başına kazanamayan ve yolsuzluklar yüzünden kitle desteğini yitirmiş Başbakan Benyamin Netanyahu'nun, bu saldırılar yoluyla popülaritesini yükseltip tekrar başbakan olma planıdır.
Oslo Anlaşması'ndan önce ve sonra
Çözüm mümkün mü?
Kısa dönemde çözüm öngöremiyorum. Çünkü İsrail yayılmacı bir devlet. Filistinliler ile İsrail yönetimi arasında 1993'te yapılan Oslo Anlaşması'nda Filistinlilere, deyim yerindeyse, özerk bir yönetim hakkı tanındı.
Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze'de kendi yönetimlerini kurdular. Ancak İsrail, özellikle Batı Şeria'daki topraklarda Yahudi yerleşim birimleri kurarak bu toprakları yeniden işgal ediyor.
Uluslararası anlaşmalar gereği Ürdün Krallığı'nın vasiliğine devredilmiş Doğu Kudüs'teki kutsal mekanları, onun elinden alıp kendisine daha yakın gördüğü Suudi Arabistan Krallığı'nın uhdesine vermek istiyor.
TIKLAYIN - İsrail-Filistin Sorununun Tarihçesi: 1897'den 2018'e
Gazze'ye de göz koyulmuş durumda. İsrail bu topraklardan vazgeçmeyecektir; zira buraları milattan önceki çağlardan beri kendi tarihi toprağı, anayurdu kabul ediyor. Oysa tarihi gerçekler, bunu kanıtlamıyor.
Öte yandan İsrail devleti, kendi yanında bir Filistin devleti kurulmasını istemiyor. Yahut Filistinlilerin, yaşadığı mevcut topraklardan çıkıp Ürdün ya da Suudi Arabistan'daki çorak topraklarda yaşamasını istiyor.
Dışarıda 5 milyona yakın yerinden yurdundan edilmiş Filistinli mülteci var. Bu mültecilerin kendi anayurtları Filistin'e değil, komşu ülkelere yerleştirilmesini istiyor ve onlara tazminat da vermekten yana değil.
Uydu kentlerin "ardı"
Yerleşimciler ne durumda?
Sürekli yurtdışından gelmeleri teşvik ediliyor yerleşimcilerin. Özellikle Sovyet yönetimin çökmesinden sonra oralardaki Yahudileri yerleştiriyorlar.
Bu tür yerleşimcileri, Oslo Anlaşması'na göre bile, Filistinlilerin olan topraklara yerleştiriyorlar. Yani uydu kentler kuruyorlar.
Bu kentler ve beldelerde yarın öbür gün yeniden toprak bölüşümü başlarsa bir emrivaki olarak İsrail "Benim, sizin topraklarınızda şu kadar insanım var. Bunların hakkı ne olacak?" diyecek.
Böylece hem onların o topraklarda kalıcı olmalarını sağlayacak hem de Filistinlilerin mültecilere ödemesi gereken tazminata karşılık olarak "Bak burası böyle, siz de bunlara tazminat ödeyin" diyebilecektir. İsrail, kendi yükümlülüklerinden kurtulma siyaseti güdüyor.
Çözüm: Laik bakışKudüs aslında çok dilli, kültürlü, inançlı bir şehir. Sadece Araplardan ve Yahudilerden ibaret değil. Orada Rumlar, İtalyanlar, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Ruslar başka Avrupa ülkelerinden topluluklar da var. Dolayısıyla Kudüs meselesi tek din ya da tek etnik topluluk üzerinden çözülemez. Bu mesele laik bir bakış açısıyla çözülür. Belki de şehrin özel bir statü kazanmasıyla gerçekleşir. Hong Kong gibi, Makao gibi... | |
Uluslararası toplum ve diğer devletler ne yapıyor?
ABD, AB ve diğer İslam ülkeleri pratikte bir şey yapmayacaklar, kınamalarına ve "kaygılarını belirtmelerine" rağmen. ABD ve İngiltere gibi bazı ülkeler de "Biz İsrail'in saldırılara karşı meşru savunmasını doğru buluyoruz. Sonuna kadar da yanındayız. Gerekirse yardım da ederiz" türünden açıklamalar yapıyorlar. Bu tür demeçler, bir şey ifade etmiyor pratikte. Hatta İsrail'in elini neredeyse serbest bırakan açıklamalardır bunlar.
Birlemiş Milletler (BM) de toplanacak, olsa olsa kınama kararı alacak. Yaptırım olmadığı için İsrail'in hiç umurunda olmaz. Hangi tonda açıklama yapılırsa yapılsın, İsrail biliyor ki bunun pratikte bir karşılığı yok, olmaz. Hele hele Körfez ülkeleriyle iyi ilişkiler kurup "siyasi balayı" yaşadığı bir dönemde!
Türkiye ile İsrail ilişkileri
Türkiye açısından da bu böyle. Türkiye bir taraftan çok sert kınıyor bir taraftan da alttan alta ticari ve siyasi ilişkilerine devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın Hürriyet gazetesindeki açıklamalarında da gördük. Kudüs komitesi kuralım gibi bir önerisi var. Bu çağrı iyi ama İslam ve Arap ülkelerinin toplanıp bazı kararlar almaktan öte bir şey almayacakları açıktır. Daha önce de Mevlüt Çavuşoğlu buna benzer bir çağrı yapmıştır. Asıl soru şudur, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı somut olarak ne yapıyor?
Gerek Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Ülkeleri ve gerekse Türkiye'nin Suriye iç savaşı sırasında destekledikleri "mücahit" gruplar, Filistin direnişine çevre ülkelerden daha fazla destek veren Suriye'yi allak bullak ettiler.
Şam'da faaliyet gösteren Filistin direniş hareketleri, neredeyse yalnız ve desteksiz kaldılar. Evet, Suriye rejimi zalimdi; muhalefete ve Kürtlere hayat hakkı tanımıyordu. Ama o bölgedeki Filistin direnişinin arkasında duruyordu. Dolayısıyla Suriye'ye müdahale bu yönetimi zayıflatmanın ötesinde, İsrail'in böylesine pervasız davranmasına yol açtı.
Tekrar ediyorum, İslam ülkeleri toplansa ve kararlar alsa bile ne İsrail bunu uygular ne de alınan kararların gerçekleşeceğine inanılır.
Tam kapanmaya karşın Türkiye'deki İsrail karşıtı gösteriler olur, normaldir. Fakat AKP iktidarı, burada çelişkili ince bir taktik güdüyor. İçişleri Bakanlığı üç beş kişinin, muhaliflerin, kadınların sokağa çıkıp yürüyüş yapmasını pandemi bahanesine sığınarak çok sert biçimde engelliyor.
Diğer yandan da Kudüs'teki kutsal mekânlara saldırı üzerinden kendine pay çıkarıp prim yapmak maksadıyla bu tür gösterilere izin veriyor. Maksat, yine "kutsallık" ve "mazlum Filistin-zalim İsrail" söylemleri üzerinden kendi tabanını pekiştirmek ve memnun etmek.
(DŞ)