Fotoğraf: AA arşiv
“Binaları denetleme ve dönüştürme sorumluluğunda olan tüm kamu görevlilerinin soruşturma dosyalarının şüphelisi olması lazım.”
6 Şubat depremlerindeki yıkıma dair bugüne dek açılan soruşturmalarda 1757 şüpheli hakkında işlem yapıldı, 351 kişi tutuklandı.
Maraş merkezli depremlerin bıraktığı yıkım ve devamındaki hak ihlallerinin çok azı davaya dönüştü.
Bazıları bizzat depremzede olan hak örgütü temsilcileri ve hukukçular ile, yıkımın ardından başlayan hukuki süreçlerin nasıl işlediğini, devam eden hak ihlallerini, açılan soruşturma ve davaların nasıl yürütüldüğünü konuştuk.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Eş Genel Başkanı, Van Barosu Avukatı Ekin Yeter, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesinden Avukat Erdoğan Akdoğdu, Hatay Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Avukat Ali Bilgin ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Sekreteri Hüseyin Küçükbalaban bianet’e hukuki süreçlerle ilgili bilgi verdi.
TIKLAYIN - Dosya: 6 Şubat 6 Ay
Rakamlarla deprem soruşturmaları |
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç geçen hafta yaptığı açıklamada, “Depremin ilk anından itibaren sorumlularla ilgili ceza soruşturmaları açıldı, bir kısım kovuşturmalar da açılmaya başlandı. Şu anda büyük ölçüde dosyalar bilirkişi incelemelerinde” bilgisini verdi. Yargı süreçlerine dair son bilgileri şöyle sıraladı:
|
ÖHD'den 11 kentte suç duyurusu |
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı, Van Barosu Avukatı Ekin Yeter, deprem bölgesinde ÖHD olarak insani yardım ve hukuki bilgilendirme çalışmalarının yanı sıra 11 kentin tamamında, depremlerde yıkılan binaların müteahitleri ile yapı ruhsatı veren, iskan ruhsatı veren, denetim görevini yerine getiren ve bu işlemlerin gerçekleşmesinde sorumluluğu bulunduğu tespit edilecek diğer kişiler için 11 kentin savcılığına kurumsal olarak suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı: “Sadece Kilis Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmaya yer olmadığına dair karar geldi. Gelen kararın gerekçesi şöyle: ‘Kahramanmaraş Pazarcık Merkez üslü deprem nedeniyle Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10/02/2023 tarih ve 19120602-659(659-0232-2023)-477/17125 sayılı yazılarında yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesul ile serveyanlarının ve diğer sorumluların ivedi tespitine çalışılması, sorumlu olduğu tespit edilenler yönünden derhal gerekli soruşturma ve delillerin toplanması (karot örnekleri vb.) şüphelilerin kaçma ve delil karartma ihtimaline binaen gerekli koruma tedbirlerine tereddütsüz başlanılması, yine bu hususların gördürülebilmesi amacıyla Deprem Suçları Soruşturma Bürolarının kurulması, Cumhuriyet Savcıları ve personelin iç nöbet usulünün derhal uygulanmasının bildirildiği, ihbar edenlerin ihbar dilekçeleri değerlendirildiğinde, yetki yeri bakımından Kilis İli dahilinde Deprem Suçları Soruşturma Bürosunun kurulduğu ve binalardan karot örnekleri ile diğer hemzemin örneklemelerinin alınarak soruşturmaların ivedilik, titizlik esasında eksiksiz bir şekilde yürütüldüğü, diğer iller bakımından Kilis Cumhuriyet Başsavcılığımızın görev ve yetkisinin bulunmadığı ancak diğer İl Cumhuriyet Başsavcılıklarında da aynı ilkeler doğrultusunda Deprem Suçları Soruşturma Bürolarının kurulduğu ve re'sen tüm ölümlerin eksiksiz bir şekilde soruşturma konusu yapıldığı, Kilis ili özelinde dilekçe içeriğinde belirtilen hususların eksiksiz olarak tam zamanlı yerine getirildiği anlaşılmakla…’ Özcesi burada, gerekli tüm incelemelerin yapıldığı, süreçlerin devam ettiği ve özel savcılıkların oluşturulduğu şeklinde bir değerlendirme söz konusu. Gerçekleştirmiş olduğumuz itiraz henüz sonuçlandırılmadı. Başka illerdeki suç duyurularımız hakkında da henüz herhangi bir gelişme yok.” “Etkin soruşturmadan bahsedilemez”Avukat Ekin Yeter, devam eden soruşturmaları da şöyle değerlendirdi: “Çok fazla suç duyurusu olduğu için sürecin deprem bölgelerindeki özel savcılıklara gönderilmesi usul ekonomisi ilkesi bakımından anlaşılır olsa da özel yetkili savcılıkların süreci yürütme biçimi bakımından etkin bir soruşturma yürütüldüğünden bahsedilemez. 5 ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen dosyalarda teknik raporlar mevcut değil. “Delil toplama sağlıklı şekilde gerçekleştirilmedi”Yetkililerce 11 kentte 1757 şüpheli hakkında işlem yapıldığı 351 tutuklama, 642 adli kontrol, 764 diğer tedbir kararları verildiği, bilirkişi incelemeleri, teknik üniversitelere gönderilen dosyalar ve gelecek raporlar doğrultusunda da tutuklama süreçlerinin yeniden gözden geçirileceği hususu dillendiriliyor ancak dosyaların ağır işleyişi, dosyalarda sorumluluğun belirlenmesine esas alınacak teknik raporlar bakımından en önemli husus olan hasar tespit ve delil toplama çalışmalarının ilk elden sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmemiş olması hem hazırlanacak teknik raporların hem de bütünen soruşturma sürecinin hukuka uygun, hakkaniyetli ve toplum vicdanını tatmin edici bir şekilde sonlandırılmasını mümkün kılmıyor.” Müteahhit, yapı sorumlusu ve sahiplerine soruşturmaAvukat Yeter, soruşturmaların müteahhit, yapı sorumlusu ve yapı sahiplerine açıldığı bilgisini verdi: “Bu noktada Deprem bölgesinde 118 müteahhit, 192 yapı sorumlusu, 23 yapı sahibinin ceza soruşturması kapsamında tutuklu olduğu bilgisi Adalet Bakanı tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştı. Ancak etkin ve adil bir soruşturmadan bahsedebilmek için bizim de suç duyurularımızda sorumluluklarının olduğunu belirttiğimiz müteahhitlerin yanı sıra yapı ruhsatı veren, iskan ruhsatı veren, denetim görevini yerine getiren ve bu işlemlerin gerçekleşmesinde sorumluluğu bulunduğu tespit edilecek diğer kişiler ve kurumlar bakımından da süreç yürütülmesi gerektiği halde yürütülmemesi sebebiyle sürecin eksik yürütüldüğünü düşünüyoruz. Kurumların ve kamu görevlilerinin sorumluluğunun özel kişilere yüklenmesi ve sadece bu kişiler üzerinden sorumluluk tartışması yürütülmesi hukuki bakımından eksik bir soruşturma neticesi doğurduğu gibi böylesi büyük bir afette bile cezasızlık politikası ile meseleye yaklaşıldığını gösteriyor.” Depremzedelere ayrımcılıkYakınlarını kaybedenler, evleri hasar görenler, yıkılanların bu gerekçelerle yargıdan etkin bir soruşturma ve kovuşturma beklemediğine dikkat çekti: “Süreçlerin sadece müteahhit, yapı sorumlusu ve yapı sahipleri üzerinden yürütülmesi, belediye, il özel idaresi, çevre şehircilik vb. hiçbir kurumun sorumluluğu ile ilgili bir süreç yürütülmemesini ve sorumluluk tartışması yürütülen kişilerin de süreçlerin özel yetkili savcılıklarca şeffaf olmayan bir şekilde yürütülmesi sebebiyle yargı mekanizmalarına ve soruşturma makamlarına güven ve inanç duymuyorlar. Yine deprem sürecinin en başından beri gündeme gelen ayrımcılık ve kayırma durumunun, TOKİ ev yapım süreci gibi sonraki süreçlerde de devam ettiğini, belirli siyasi geleneğe veya siyasetçilere yakın kişilere mağduriyet esası gözetilmeden ayrımcılık yapıldığını ifade ediyorlar. Bu noktada Kürt Alevi köylerinde insani yardım sürecinden beri süregelen inançsal ayrımcılığın da sonraki süreçte de devam ettiğini ifade ediyorlar.” “Mülteciler çifte hukuki mağduriyet yaşıyor”Ekin Yeter, açılan bir davadan da örnek verdi: “Üyelerimizce takip edilen bazı dosyalar var. Urfa’da üyemizin takip ettiği bir dosyada soruşturma aşaması tamamlandı ve dava açıldı. İddianamede müteahhit, belediye proje yastık görevlisi ve proje kontrol ve uygulayıcılarının sorumlu ve kusurlu oldukları değerlendirildi. Ancak sadece müteahhit hakkında dava açılabildi. Çünkü belediye o dönem memur olan ve deprem öncesi ölmüş kişilerin adını bildirerek cezai sorumluluktan bu şekilde kurtulmaya çalıştı ve başarılı da oldu. Müteahhit 86 yaşında ve aynı binada oğlu da vefat etmişti. Savunmasında binayı sağlam yaptığını, yaptığı binaya güvendiğini bu nedenle oğlunun da bu binada oturduğunu iddia etti. Binada yakınları ölen ve yaralananların birçoğu müteahhidin çok yaşlı olması ve oğlunun da aynı binada ölmesi nedeniyle yapılan ilk duruşmada şikâyetlerinden vazgeçti. Müteahhit bunun üzerine 14 Temmuz’da tahliye oldu. Bu dosyadan da görüldüğü üzere sadece binayı yapan kişiler üzerinden yürütülen sorumluluk tartışmasının yanı sıra istisna olarak kamu personellerini sorumluluğunu gündeme getiren dosyalarda da kurumlarca sorumluluktan kurtulmak için türlü yollara başvuruluyor ve bunun hiçbir idari, cezai yaptırımı olmuyor. Ayrıca bu dosyalarda mülteci mağdurlar bakımından birçok dejazavantajlı durum var, Türkiye vatandaşlarının sahip olduğu birçok haktan faydalanamayarak çifte hukuki mağduriyet yaşıyorlar.” |
“Mevzuatla çelişen bilirkişi raporları var”
Depremin ardından Hatay’a giden, halk bilgilendirme toplantıları da dahil Hatay halkına hukuki destek sunma çalışmalarına katılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesinden Avukat Erdoğan Akdoğdu, yıkımdan teknik olarak projede imzası olan tüm fenni mesuller ve belediye çalışanlarının sorumlu olduğunu söyledi:
“Mimar, mühendis, yapı denetim firmaları… Ancak fenni mesuller ve belediye çalışanları soruşturması ayrı yürütülüyor. Böylece belediyedeki sorumlular açısından cezasızlık meydana geliyor. Oysa projeye onay veren, inceleyen onlar. Soruşturmalar birlikte yürütülmeli.”
Avukat Akdoğdu, dosyalardaki bilirkişi raporlarının da yetersiz olduğuna dikkat çekti.
Teknik konularda karmaşık raporlar hazırlandığını, bu sebeple hem kendi içinde hem de teknik mevzuatla çelişen birçok raporun dosyaya girdiğini belirtti.
“Denetlemeden sorumlular”
Yıkımdan kimlerin sorumlu olduğuna dair sorumuzu da şöyle yanıtladı:
“Barınma büyük bir kriz. O yüzden milyonlarca insan sağlıksız konutlarda yaşıyor. Denetleme ve binaları dönüştürme sorumluluğunda olan tüm kamu görevlilerinin soruşturma dosyalarının şüphelisi olması lazım. Bu zincir belediye başkanlarından başlayıp, bakanlık bürokratları ve bakanlara kadar gitmeli. Ama bu kadar cesur bir yargı yok maalesef…”
Depremden sonra “mülksüzleştirme”
Devlet ve hükümetin yıkımlardaki insani kayıplar ve diğer canlı kayıplarının sorunları ile ilgilenmediğini belirten Akdoğdu, hukuken teknik olarak projede imzası olan tüm fenni mesuller ve belediye çalışanlarının sorumlu olduğunu ancak şu an soruşturmaların mimar, mühendis, yapı denetim firmaları üzerinden yürüdüğünü ekledi:
“Siyasal zorun hukuk eliyle en sert uygulandığı dönemlerden birindeyiz. O yüzden deprem suçlarına, ‘depremden sonraki suçlar’ diye de bir başlık açmak gerek. Zira Marx’ın 1848 El Yazmalarındaki toprak rantının inşaatlaşma sanayii ile dönüşümü gibi şu anda burada da yoksullar aleyhine el koyma ve mülksüzleştirme gündemde.”
El koyma, kamulaştırma ile ilgili ne yapmalı?
Akdoğdu, yakınlarını kaybeden ve diğer hukuksal sorunlarla karşı karşıya kalan depremzedelerin meseleyi iki şekilde ele alması gerektiğini belirtti: “Süreçlerin takibi için avukat desteği ve bu konuda barolar ve TBB'den talep. Depremzedeler bir şok dalgası yaşıyor: Tramvalar, maddi kayıplar, devletin elkoymaları, iş -aş-barınma krizi uzayıp gidiyor.”
Yıkımla ilgili hukuksal süreçlerin yanı sıra yaşanan kayıplarla ilgili geleceğe dair de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Deprem bölgelerindeki el koyma, kamulaştırma, konut projelerinin geri planına yakından bakmak gerek. Bu yüzden biz katıldığımız halk bilgilendirme toplantılarında ikinci ayak olarak fiili mücadelenin önemine vurgu yaptık. Hukuk, yasa, hak, idari işlem her zaman mevzuat, mahkeme, hakim, savcı değildir. Hatay, Dikmece mahallesindeki ve Akbelen’deki direnişler ilham kaynağı oluyor.”
TIKLAYIN - ÇHD’li avukatlar hasarlı binada yapı denetim belgelerine ulaştı
“Davalar mutlaka avukatla takip edilmeli”
Peki ya açılan az sayıdaki davada durum ne?
Avukat Akdoğdu, kanundaki boşlukların deprem davalarında da görüldüğünü söyledi:
“Soma, Ermenek, Hendek işçi cinayeti davalarındaki benzer süreç deprem davalarında da işliyor. Konu taksire gelip dayanıyor. Bununla ilgili kanunda boşluk var. Davalar mutlaka avukatla takip edilmeli. Avukat bulamayanlar barolardan talep etmeli. Bakanlık bu konu için kaynak ayırarak depremzedelere bedelsiz avukat tahsis etmeli.”
* Taksir: Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanır.
Davalardaki bilirkişi süreçlerinin de soruşturmadakilere benzer şekilde uygulamadan kopuk, mevzuatı karmaşıklaştıran ve ek raporlarla çelişkiler yaratan bir halde olduğunu söyleyen Akdoğdu, heyette raporlardaki süreçlere hakim kişilerin olması gerektiğini ifade etti.
Akdoğdu, deprem bölgesindeki çalışmalarına dair de şu bilgileri verdi:
“Depremden hemen sonra ÇHD üyesi pek çok avukat birbirinden habersiz de olsa deprem bölgelerine gittiler. Özellikle Antakya’da aylarca kaldık. Tüm çalışmaları Hatay Barosu bilgisi, desteği ve koordinasyonu ile yaptık. Ölülerini gömüp gelip kamyondan yük indiren meslektaşlarımızı biliyoruz. O kriz sürecinde ÇHD tüm şubelerinden gönüllü nöbet ekipleri oluşturdu; karakollar ve başkaca adli vakalarda hak ihlallerinin takibi, kadınların maruz kaldığı şiddet konularında, yıkımlar sonrası yurttaşların hakları konusunda toplantılar yapıldı. Bu hususlarda açığa çıkan hukuki destek talepleri karşılandı. Kişisel tarihimiz ve dernek tarihi açısından tarihsel bir emekti.”
"Ölenler, zaten evi yapanlardı" |
Antep, Nurdağı-Islahiye’de 13-15 Şubat’taki delil toplama faaliyetlerine katılan avukatlar, ÇHD Nurdağı Islahiye Deprem Gözlem Raporu’nda soruşturma sürecine dair şu bilgiler verdi: “Savcılar bilirkişilerle birlikte bölge bölge gezerek, cenaze çıkan binalardan karot ve demir örnekleri almaktadırlar. Her binadan 3 ayrı nüsha alınmaktadır. Başsavcı tarafından tüm binalardan karot örneği alınacağını söylense de alandaki savcılarla görüştüğümüzde yalnızca ölüm olan binalardan örnek alındığı öğrenilmiştir. Bilirkişiler ile görüştüğümüzde ise müteahhiti olmayan binalardan örnek alınmadığı, ölenlerin zaten evi yapanlar olduklarını düşündükleri söylenmiştir. Sahada yaptığımız incelemeler sırasında henüz karot örneği alınmayan enkazlarda müteahhitler tarafından kepçe çalıştırılarak sağlam kolonların kırıldığı bilgisi edinilmiştir. Savcılık tarafından da bilinen bu duruma dair gerekli tespitler yapılarak sorumlular bir an önce tutuklanmalıdır. Konuştuğumuz depremzedelerin birçoğu belediye başkanlarının müteahhitler ile ortak çalıştıklarını ve belediye meclisinde imar konusunda birçok usulsüzlük yapıldığını dile getirmiştir. Yeni yapılmış olmasına karşın yıkılan/ağır hasar gören binaların birçoğunun siyasi bağlantılar ile iş alan müteahhitler tarafından yapıldığı söylenmektedir. Bölgede, giriş kattaki marketler nedeniyle kolonları kesilen binaların yıkıldığı, bu sebeple çok sayıda insanın hayatını kaybettiği yaygın şekilde konuşulan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İslahiye’de depremden hasar gören bir binanın yapım aşamasında Google sokak fotoğraflarına yansıyan inşaat hali bina kolonlarının tuğla ile örülüp kalınlaştırıldığını ortaya koymaktadır. Bu durum ilçedeki inşaatların yapı denetiminin sağlıklı şekilde yapılmadığının bir göstergesidir.” |
“Hastaneler yıkıldı, tek bir tutuklu yok”
Hatay Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Avukat Ali Bilgin de soruşturmaların ağırlıklı olarak müteahhit ve mühendislere yönelik yürütüldüğünü, imar müdürü görevlileri, eski belediye başkanları gibi kamu görevlilerinin sorumlu tutulmadığını söyledi.
“Hastaneler yıkıldı, bebeklerin hayatını kaybettiği hastane enkazları var ancak bu hastanelerle ilgili tek bir tutuklu yok. Öte yandan soruşturmaya dahil edilenlerle ilgili de çok hızlı tutuklamalar yapıldı ancak davaların halen açılmamış olması da hak kaybı yaratıyor. Yeterli delil olmadan yürütülen soruşturmalarda acele şekilde tutuklananlar açısından da eşitsizlik sözkonusu. Davaların geç açılması veya mahkemelerin uzaması adil yargılanma hakkı ihlaline yol açabilir.”
İskenderun Devlet Hastanesi enkazı. Fotoğraf: AA
Depremin ardından yaşanan ihlaller
Avukat Bilgin, deprem soruşturmalarının yoğunluğunun depremden etkilenen illerde, adli suçların soruşturulmasını ve kovuşturulmasını geciktirdiğini de ekledi.
Depremzedelerin maruz kaldığı saldırı, darp gibi diğer ihlaller açısından ise henüz bir dava açılmadığını söyledi.
Ayrıca, yıkım firmalarının usulsüz işlemlerine karşı yaptıkları suç duyurularından da sonuç alamadıklarını ekledi: “İhale şartnamesinde yer almamasına rağmen yıkım yapılacak binalardaki eşyalara, asansörlere el koyuyorlar. Savcılığa ve polise başvurduk ancak sonuç alamadık” dedi.
Yıkımlardaki usulsüzlükler
Hatay Barosu İnsan Hakları Komisyonu olarak yaptıkları şu açıklamayı da paylaştı:
“İnsan hakları komisyonuna son günlerde en çok gelen şikayet konusu; ağır hasarlı binaların yıkımı sırasında yıkım ekiplerinin kişisel mallara zorla el koydukları, daire sahiplerini evlerine geçirmedikleri gibi kendi malzemesini kendi söken vatandaştan bu malzemeleri zorla aldıkları yönünde. Neredeyse tüm vakalara polis çağrıldığı ancak polisin müdahale etmediği, tutanak tutmadığı verilen bir diğer bilgi. İncelediğimiz ihale şartnamelerinde hurda mahiyetindeki malzemelerin ihale edildiği, kişisel mallara ilişkin tek bir açıklama olmadığı görülmüştür. Buradan uyarıyoruz, suç işliyorsunuz.”
Davalarda ne oluyor? |
Urfa’da depremde yıkılan ve 34 kişinin öldüğü, 10 kişinin yaralı kurtulduğu binanın müteahhidi hakkında “Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçundan iddianame hazırlandı. İddianamede, projede yönetmeliğe uygun olarak görünen işlemin, gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Adana’da yıkılan Sinem Apartmanı’nın üç tutuklu müteahhidinden biri ifadesinde, binanın yapımını kendisinin tamamlamadığını öne sürdü. Dosyaya gönderilen laboratuvar ortamında yapılan çalışmalarda aralarında Sinem Apartmanı'nın da olduğu 11 binadan alınan örnekler deprem dayanıklılık testini geçememişti. Adana’da, depremde yıkılan Mete Apartmanı’nın müteahhidi M.M., savcılıktaki ifadesinde kusuru olmadığını iddia etti. Soruşturma kapsamında, kolon betonlarından yapı uzmanlarınca alınan karotlar incelenmek üzere yapı ve zemin denetimi laboratuvarına gönderilmişti. Laboratuvar çalışmasında, arasında Mete Apartmanı'nın da olduğu 11 binadan alınan örnekler deprem dayanıklılık testini geçemedi. |
Barınma için 200’den fazla başvuru
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Sekreteri Hüseyin Küçükbalaban, dernek olarak 12 arkadaşlarını kaybettiklerini, 6 dernek şube binasının yıkıldığını söyledi.
"Özellikle Malatya’da Valiliğe ve belediyeye yazı yazarak, dernek faaliyetlerini yürütmek amacıya kendi aldıkları konteyner için yer gösterilmesi adına başvuru yaptıklarını ancak başvurularının yanıtsız kaldığını söyledi: “Hak ihlallerini izleyen sivil toplum kuruluşlarının maruz kaldığı ihlallerle ilgili kamu otoritelerince kolaylık sağlanmadı.”
Hüseyin Küçükbalaban, dernek olarak depremin ardından mülteciler ve yurttaşların maruz kaldığı saldırı gibi hak ihlallerine dair açıklamalar yaptıklarını belirtti:
“Derneğe gelen başvurular ise daha çok sosyal ve ekonomik desteğe ihtiyaç duyanlardan oldu. Evi yıkılanlar çadır veya konteynet ihtiyacı için başvuru yaptı ayrıca öğrenci olup barınma sorunu yaşayanlardan da başvurular aldık. Bu minvalde İHD’ye 200’ün üzerinde başvuru yapıldı.”
Yaşam hakkı ihlalleri |
İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göre, depremin ardından tespit edilen bazı yaşam hakkı ihlali ihlalleri şöyle:
|
İşkence ve kötü muamele |
Hatay, Defne’de hasarlı evden akrabasının eşyalarını çıkaran H.K. bekçilerce darp edildi, hakaret ve küfre maruz kaldı. Olaydan hemen sonra doktor raporu alarak şikayetçi oldu. TIKLAYIN - Depremzedelere bekçi şiddeti: “Burada OHAL var, devlet de yargı da biziz” Hatay’da evinin önünde hasar kontrolü için beklerken darp edilen Ö.T. ve iki yeğeni şikayetçi oldu. Ö.T. “Ertesi gün karakolda çağrıldım, teşhis için sandım ama ifademi geri çekmemi istediler” dedi. TIKLAYIN - Polisten “hırsız” diye darp ettikleri depremzedelere: “Pardon, yanlışlık oldu” Hatay’da kolluk kuvvetlerinin dövdüğü 18 yaşındaki genç, tedirgin olduğundan dolayı şikayetçi olmadı. TIKLAYIN - “Özel harekat polisi 18 yaşındaki genci dövüyordu” Hatay’daki Altınözü İlçe Jandarma Karakolu Komutanlığında darp edilen Ahmet Güreşçi hayatını kaybetti, kardeşi Sabri Güreşçi, hırsızlık iddiasıyla gözaltına alındığında götürüldüğü Altonözü Jandarma Karakolunda ağır işkence gördüğüne dair ifade vererek şikayetçi oldu. Ölüm ve işkence iddialarına dair Altınözü Savcılığı soruşturma başlattı. TIKLAYIN – Hatay’da gözaltında ölüm TIKLAYIN - “Bu yağmacı, öyle bir bak geç, ölmesin yeter” TIKLAYIN – “Marketten pirinç, domates, patates almıştım” Avukatlar Erdoğan Akdoğdu ve Zana Akkaya, Hatay’da gözaltında ölüm ve işkence vakasını takip ederken jandarmanın tehditlerine maruz kaldı. TIKLAYIN - “Garibanın çocuğunu öldürmek nasıl kolay” sözüne erişim engeli TIKLAYIN - Avukatlar, işkence dosyasını takip ederken işkence tehdidine maruz kaldı Suriye’den 11 Mart’ta sınırdan geçerek Hatay’a giren 8 Suriyeli hudut karakolunda darp edildi, ikisi hayatını kaybetti, ikisi yoğun bakımda tedavi altına alındı. Soruşturmayı takip eden avukatın verdiği bilgiye göre, Suriyelileri darp eden jandarma görevlileri hakkında Reyhanlı Cumhuriyet Başsavcılığınca “insan öldürme” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Verdikleri ifadenin ardından iki teğmen ve bir üsteğmen rütbeli askeri personel tutuklandı. İfade veren askerlerden üçü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Hudut karakolunda görevli askerlerden biri, ifadesinde, araca bindirilip karakola götürülen Suriyelilerin, araçta darp edildiğine dair seslerini bizzat duyduğunu söyledi. Reyhanlı Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma hakkında gizlilik kararı verdi. TIKLAYIN - Üç asker, "insan öldürme" suçlamasıyla tutuklandı |
(AS)