Depremden sonra İskenderun'un Mustafa Kemal Mahallesi'nde, İstanbul, Ankara, İzmir gibi farklı illerden gelen Afet Gönüllüleri belediyenin gönderdiği çadırlarla bir çadır kent kurdu. 50'ye yakın ailenin kaldığı çadır kentte depremzedelerin öğle ve akşam yemeği bir sivil toplum kuruluşu tarafından karşılanırken, deprem nedeniyle hayatın durduğu İskenderun'da depremzedeler yiyecek, içme suyu gibi ihtiyaçların artık devlet tarafından karşılanmasını istiyor.
Hatay depremden sonra en geç ulaşılan illerden oldu. Şehrin Antakya, Samandağ, Serinyol, Kırıkhan, İskenderun gibi ilçeleri yıkımın en çok yaşandığı ilçelerdi. Hristiyan, Musevi, Arap Alevisi, Sünni, Ermeni; farklı inançtan insanların bir arada yaşadığı, farklı dillerin konuşulduğu; halkların yüz yıllar boyu barış içinde yaşadığı Hatay'ın büyük bir kısmı depremde yok oldu. Tarihi yapılarının çoğu, devlet hastaneleri, özel tıp merkezleri, valilik binaları yıkıldı veya ağır hasar aldı. Hatay Havalimanı'nın pistlerinin çökmesi nedeniyle depremin ilk günlerinde havayolu ulaşımı sağlanamadı. İskenderun Limanı'nda ve karayollarında, ana caddelerde çökmeler oldu.
1,61 milyon nüfuslu Hatay'da binlerce bina yıkıldı, binlerce insan hayatını kaybetti. Can kayıplarıyla ilgili açıklanan resmî verilere Hatay'da hiç kimse inanmıyor. İlçelerde arama-kurtarma çalışması yapılmamış yüzlerce enkaz var; insanların cansız bedeni hâlâ o enkazın altında...
Bugünden itibaren Hatay'ın şehir merkezi ve köylerinden edindiğimiz izlenimleri, gözlemlerimizi aktaracağımız bir yazı dizisine başlıyoruz.
İlk durak çadır kent
İzmir'den yola çıktıktan sonra bir gece yarısı giriyoruz İskenderun'a. Maraş depremlerinden sonra oraya ilk giden gruptan bir arkadaşım var yanımda. Tarım İşçileri Sendikasından arkadaşım depremin ilk günlerinde soluğu orada almış, maden işçileriyle enkazlardaki arama-kurtarma çalışmalarına katılmış, temel ihtiyaçların karşılanması için afet gönüllüsü olarak bölgede bulunmuştu. 15-16 saatlik yol boyunca Hatay'ı tanıklıklarıyla ondan dinleme fırsatı buluyorum...
Maraş depremlerinin ilk günlerinde İskenderun'a gidip daha sonra orada kalan arkadaşlar Mustafa Kemal Mahallesi'nde depremzedeler için İzmir'den belediyenin gönderdiği çadırlarla bir çadır kent kurmuşlar. Çadır kentin yakınına da İzmir depreminde kullanılmış olan seyyar tuvalet ve yıkanma kabinlerini yerleştirmişler. İşte İskenderun'daki ilk durak o çadır kent oluyor.
Bulunduğumuz noktanın çevresinde nispeten az, orta hasarlı binalar var. Ağır hasarlılar biraz daha uzakta. Ama İskenderun'un sokakları kederli, evler karanlık... Gece İskenderun'un caddelerine, sokaklarına garip bir sessizlik çökmüş. Evlerde yaşam belirtisi verecek tek bir ışık yok.
Yıkık evlerin karanlık enkazı, yana yatan, zemine doğru çöken, bir bölümü yıkılan evlerin karanlıktaki silueti bir korku filmini andırıyor; ürpertici bir sahneyi... Enkaz yanında yaktıkları ateşin başında genç polis ve askerler bekliyor. İleride kaldırımın kenarında bir ışık daha görüyorum. Yaklaşınca fark ediyorum. Bazı depremzedeler derme çatma çadırlarının yanında yaktıkları ateşle sabahı bekliyor. Hakikat ateş olup o ateşin yalımları yüzüme çarpıyor sanki.
İskenderun'da yorgun saat üçü vuruyor...
Çadır kentin girişinde dumanı tüten bir odun sobasının çevresinde kadınlar, erkekler var. Buradaki depremzedeler ile Afet Gönüllüleri dayanışma içinde dost olmuşlar. Her biriyle ayrı ayrı selamlaşıyoruz.
Yarına dair sorular
Vakit epeyi geç olduğu için çadır kent sakinleri günlerin olanca yorgunluğu ve akıllarında yarına dair kim bilir hangi sorularla, yüreklerinde sızıyla uyumaya çalışıyor. Yaklaşık 50-60 çadır var ve her birinde 4-5 kişilik aileler kalıyor.
Arkadaşlardan biri bir bardak çay getiriyor. Tanıştıktan sonra sobanın çevresinde 40'lı yaşlarda bir depremzede, Ersin Karayel ilk günlerde yaşananları anlatmaya başlıyor. İnsanların diyor, "enkaz altından sesleri geliyordu. Her yer karanlık. Bazılarını müdahale ederek çıkardık. Ama gücümüzün yetmediği çok insan oldu. İnsanlar günlerce kurtarılmayı bekledi. Sesleri kulağımdan gitmiyor.
Profesyonel bir kurtarma ekibi olmadan yapılacaklar sınırlı. Mesela vinç var. Kullandırılmıyor. Her yer yıkıntı içinde. Evlere girilemiyor. Su, yiyecek ve tuvalet sorunu başladı. Her şeyi kendimiz halletmeye çalıştık. Hemen az ileride bir kışla var. İlk günlerde arama çalışmaları için hiçbiri harekete geçirilmedi."
Hatay'da şebeke suyu içilmiyor. Deprem nedeniyle şebeke suyu ile lağım suyu karıştığı için kullanma suyu bile sağlıksız. Çadır kent, kullanma suyu ihtiyacını çadırların bir noktasına konulan tanklarla karşılamaya çalışıyor. Kadınlar, çocuklar yemekten arta kalan bulaşıkları kaldırıma konulan o tanklardaki çeşmelerde yıkıyor.
ABD'li STK yemek tedarik ediyor
Çadırın yemek tedarikini 2010 yılında yemek şefi José Andrés tarafından ABD'de kurulan World Central Kitchen (WCF) adlı sivil toplum kuruluşu üstlenmiş. WCF, Defne'de bir okul alanındaki çadır merkezinde kurulan yemek mutfağında her gün 30 bin öğün yemek çıkarıyor. Yemekler araçlarla Hatay'ın bazı mahalle ve köylerine götürülüyor. Bulunduğumuz Mustafa Kemal Mahallesi'ndeki çadır kent için ise bir restoranla anlaşmışlar. Çadır kentin öğle ve akşam yemekleri oradan geliyor.
Ancak çadır kentte kahvaltı çıkmıyor. Çadırda kalan depremzede bir kadın, evinin bulunduğu sitede oturduğu blokun az, diğer blokun ise ağır hasarlı olduğunu söylüyor. Evine giremediklerini dile getiren 50'li yaşlardaki depremzede kadın, çadırda kahvaltı sağlanmadığı için bir öğünün eksik kaldığını belirtiyor: "Burada en çok içme suyuna ihtiyacımız var. İhtiyaçlarımızı hep gönüllüler karşılıyor. Bu ihtiyaçları artık devletin karşılamasını istiyoruz."
Takip eden günlerde, 12 Mart'ta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, deprem bölgesinde kahvaltı verilemeyen yerler olduğunu itiraf ediyor:
"Kahvaltı verdiğimiz yerler, veremediğimiz yerler var. Kahvaltılık ürün, çay şeker istiyoruz. Özellikle hayır sahiplerinden, vatandaşlarımızdan bu tür destekler istiyoruz. Yine çocukların ve büyüklerin terlik eşofman ihtiyaçları var. Yine bunun yanı sıra en önemlisi ise çocuk, kadın ve erkek iç çamaşırı. Burada bu ihtiyaç biraz daha devam edecek gibi. Seferber olan vatandaşlarımızdan taleplerimiz bunlardır."
'Türkiye Tek Yürek'te toplanan paralar
Herkesin aklında depremden sonra onlarca televizyonun ortak yayımladığı "yardım kampanyasında" toplanan 115 milyar 146 milyon 528 bin lira var. "Türkiye Tek Yürek" diye sloganlaştırılan kampanyada kamu kurumlarının yetkililerinden holding sahiplerine değin devlet-iktidar-sermaye kesimi gövde gösterisinde bulunmuştu. Bu para TBMM'de kurulan Afet Yeniden İmar Fonuna aktarılmamıştı.
Paranın nerede, ne için kullanılacağı ise bilinmiyor! Ancak bütçe ayrılmadığı için hâlâ kahvaltı verilemeyen onca çadır kent ve depremzedeler için İçişleri Bakanı çağrı yapıyor.
Afet Gönüllüleri çadır kentin su ve benzeri ihtiyaçlarını İskenderun'daki Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği'nin (TMMOB) koordinasyon merkezinden karşılıyor. İzmir'den günbegün TIR'lar geliyor merkeze. Mühendisler, gönüllüler; herkes elbirliği ile içinde erzak kutuları, hijyen malzemesi, giyecek, su, battaniye bulunan o TIR'ları depoya indiriyor. Sonra da gelen malzeme sınıflandırılıyor. TMMOB'un koordinasyon merkezinde her gün hummalı bir çalışma var. Depodan depremzedeler için en çok su çıkıyor.
Çadır kentte depremzedelerle sohbet ederken 27-28 yaşlarında Battal adında bir gençle tanışıyorum. Deprem olur olmaz Adana'dan "belki bir faydam olur" diye Hatay'a gelmiş. "Yerimde duramadım abi" diyor, "Deprem bizim orayı da vurdu ama buradaki durum çok başka." O günden beri de çadırların kurulmasından her bir çadıra elektrik çekilmesine, yemek dağıtımına değin her işte çalışmış.
Çadır kenti doğru yere kurmak önemli
Çadır kent afet gönüllüleri
Çadır kurmaksa hiç de öyle kolay değil. Zira bu işlemlerin yapılmadığı İskenderun'daki bir çadır kenti yağmur yağdığında su basınca insanların sersefil hâliyle karşılaşıyoruz. O yüzden yağmurdan, rüzgârdan, deniz taşmasından etkilenmeyecek uygun bir alan seçilmesi gerekiyor. Arkadaşlardan biri "Yardım etmenin de bir sorumluluğu var" diye söze giriyor. Adının Çayan Akbıyık olduğunu ve İzmir'den geldiğini öğrendiğim afet gönüllüsü, depremin üçüncü gününden itibaren oradaymış. Çadır kentin depremin 5. günü itibariyle kurulduğunu anlatıyor:
İvedilik ve dayanışmayla
"İskenderun'da belli aralıklarla kuvvetli rüzgârlar esiyor. Rüzgârdan daha az etkilenen bir alan bulmak zorundaydık. Hızlı bir araştırmadan sonra gözümüze kestirdiğimiz yerin sahiplerine ulaştık. Afet uzun bir sürece yayılacağı için sonradan bir sorun yaşansın istemedik. İlk olarak iş makineleriyle alanın temizlenerek sel baskınına karşı bir eğim verilmesini sağladık. Sonra da bütün alana mıcır döktürdük. Zeminle yatakların bağlantısını kesecek paletleri ayarladık.
"Bunları hep TMMOB'a bağlı Makine Mühendisleri Odası, yerelde bizi destekleyen insanlarla ivedilikle ve dayanışmayla yaptık. Tabii bir yandan da ilgili kurumlarla irtibata geçerek buraya direkten elektrik çekilmesi, alana konulacak seyyar tuvalet ve yıkanma kabinlerinin su bağlantılarının yapılması için uğraştık. 20 metrekarelik bu çadırlar büyük, ağır ve kurulumu biraz da zor olduğu için bu işi bilen afet gönüllüsü en az 20 arkadaşımız çalıştı."
Akbıyık, çadır kentte kalan depremzedelerin ise depremin ilk günlerinde binası hasarsız olduğu için mahalledeki cemevine sığınan depremzedeler olduğunu söylüyor. Akbıyık, "Artçılar hâlâ devam ediyor. İnsanlarda zaten bir korku var. İlk yapmamız gereken o insanları zorunlu olarak sığındıkları binadan daha güvenli yaşayacakları çadırlara tahliye etmekti" diyor.
Depremzedelerle, afet gönüllüleriyle sohbet neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor.
Battal, bir ara ortadan kayboluyor. Geldiğinde "Yoldan geldiniz abi. Yorgunsunuzdur. Çadırı hazırladım size" diyerek bizi bir çadırın yanına götürüyor. Çadıra girerken elimize birer şişe de su tutuşturuyor. Çadırın içi yastık, yorgan vs. tam tekmil...
İskenderun'da ilk gece böyle geçiyor.
***
YARIN: Depremde hayatını kaybeden Turhaner Ailesi
(SE/AÖ)